Her Müslüman’ın kabul ettiği gibi İslam dini son din, Kuran’ı Kerim son kitap ve Peygamber son peygamberdir ve mukaddes İslam dini kıyamete kadar baki kalacaktır. Bundan dolayı hem Kuran’ın öğretileri hem de Peygamberin sünneti evrenseldir. Çünkü akıl şu hükmü vermektedir ki Peygamber, din ve kitabın gönderilmesindeki amaç insanların dünya ve ahiret saadetini göstermek ve onları yaratılışın sırrı olan kemal yolunda hidayet etmektir. Hal böyleyken Allah’ın hikmet ve adaleti şunu gerektiriyor ki Kuran ve dinin öğretileri kıyamete kadar insanların faydalanıp dünya ve ahiret saadetini elde etmeye elverişli bir konumda yani tahrif olmamış ve değiştirilmemiş olmalıdır. Kuran’ın sağlamlığı hususunda tüm İslam fırkalarının ortak görüşü şu ki Kuran’ı Kerim Peygamberimize indirildiği gün gibi el değmemiş ve değiştirilmemiştir. Çünkü Kuran’ın tahrif olması ve değiştirilmesi demek yani insanların dünya ve ahiret saadetini elde etmeleri için gerekli olan bazı öğretilerin Kuran’dan silinmiş olması demektir ki bu da Allah’ın adalet ve hikmetine ters düşer. Bundan dolayı Allah Kuran’da şöyle buyuruyor; ‘‘Doğrusu gerçektende Zikri-Kuran’ı- biz indirdik ve gerçektende onu koruyacak olan biziz.’’ Bu ayette yediden fazla vurguyla Kuran’ın korunacağı bildirilmiştir. Elbette korumanın şekli nasıldır bu ayrı bir tartışma konusudur ki inşallah ileride konuyla ilgili bir araştırmamız olacak.
Peygamberin sünnetine gelince bu konu iki şekilde ele alınabilir.
1-Peygamberin sünnetinin hücciyyeti (geçerliliği) bu konuyu hem akli olarak ve hem de nakli olarak ele alabiliriz.
Diğer taraftan Peygamberimiz Allah’ın emriyle kendisinden sonra dini ve sünnetini koruyacak kimseleri belirlemiştir. Gerek Kuran ayetleri ve gerekse Peygamberimizin hadislerini dikkatlice ve hakkı ve doğruyu bulmak için araştıranlar, kalplerinden hastalık ve eğrilme olmayanlar Allah’ın izniyle hidayet nurunu bulur ve ona sarılarak onun aydınlığı doğrultusunda dünya ve ahret saadetine ulaşırlar.
Biz kısaca konu hakkında Kuran’dan birkaç örnek veriyoruz:
1 – ‘‘Allah’ım bizi dosdoğru yola hidayet eyle” (Fatiha 5)
Salebi Tefsir kitabında, bu ayetin tefsirinde şöyle naklediyor: “Allah’ım bizi dosdoğru yola hidayet eyle” ayetinin tefsirinde Müslim b. Heyyan Ebu Bureyde’nin şöyle dediğini duydum. Sırat’tan (Doğru yol) maksat Hz. Muhammed, Hz. Ali ve Ehl-i Beyti’dir.”
Hafız Hâkim Haskani kitabında İmam Ali (a.s) şöyle buyurduğunu rivayet eder: ‘‘İnsanların üzerine şahit olasınız” Kuran’daki bu ayetten kasıt; “Hz. Resulullah bize şahit ve biz de insanların üzerine şahidiz. Ve yeryüzündekilerin üzerine hüccetiz. Ve yüce Allah bizim hakkımızda şöyle buyurdu: ‘Böylece sizi vasat bir ümmet kıldık ”
3- “Sizin veliniz ancak Allah, O’nun Peygamberi ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminlerdir. “(Maide 55)
Ehl-i Sünnet’in önde gelen tefsircilerinden olan Fahri Razi şöyle rivayet etmiştir: Ebu Zer dedi ki: “Bilin ki bir gün Hz. Resulullah ile birlikte öğle namazı kıldığımız bir sırada, bir dilenci mescittekilerden sadaka istedi fakat ona kimse bir şey vermedi. Bu sırada Hz. Ali rükû halindeydi. Elinin küçük parmağını ona doğru uzattı o parmağında yüzük vardı. Dilenci gidip yüzüğü hazretin parmağından çıkarıp aldı.”Bunun üzerine Hz. Resulullah Allah’a yakararak şöyle dua etti “Allah’ım kardeşim Musa sana dua etti ve Rabbim gönlümü aç işimi kolaylaştır. Dilimdeki düğümü çöz ki, sözümü anlasınlar. Ailemden bana bir yardımcı ver. Kardeşim Harun’u… Onunla kuvvetimi arttır. Onu işime ortak et ki, seni çokça tespih edelim. Şüphesiz sen bizi görensin’ dedi. Sende ona! ‘Senin isteklerin sana verildi. Ey Musa diye vahiy ettin. Allah’ım! Bende senin kulun ve peygamberinim benimde gönlümü aç, işimde kolaylık sağla, ailemden Ali’yi, bana yardımcı ver, onunla kuvvetimi arttır.” Ebu Zer diyor ki: “And olsun Allah’a! Henüz Hz. Resulullah sözünü tamamlanmamıştı ki, Cebrail ‘’Sizin veliniz ancak Allah, onun peygamberi ve namaz kılan ve rükû halinde zekât veren müminlerdir.” ayetini getirdi.
Harezmî’nin naklettiği bir rivayette Hz. Peygamber’in (saa) İmam Ali’ye şöyle dediğini rivayet etmiştir: ‘’Sen kopmak bilmeyen sağlam bir kulpsun.”
Harezmî, Şafii âlimi Muhammed b. İbrahim Hamveyni’den oda Ebi Selma’dan dedi ki; Hz. Resulullah’ın şöyle buyurduğunu duydum: “Miraca çıktığımda yüce Allah bana dedi ki: ‘’Peygamber, (Rabbi tarafından) kendisine indirilene iman etti.’’ Bende dedim ki: ‘’MüminIerde’’ Yüce Allah bunun üzerine şöyle buyurdu; ‘Ey Muhammed! Sana selam olsun, sen doğruyu söyledin. Senden sonra ümmetine senin yerine geçmek üzere kimi seçtin?’Ben dedim ki: ‘Ehlimin en hayırlı olanını seçtim. Bana buyurdu ki: ‘Ali bin Ebu Talib’i mi seçtin’ Ben dedim ki: ‘Evet, ey Rabbim!’Cenab-ı Hak bunun üzerine bana hitaben şöyle buyurdu: ‘Ey Muhammed! Yeryüzüne baktım: Seni seçtim. Sana isimlerimden bir isim verdim. Ben her zikredildiğimde sende zikredilesin. Ben Mahmud olanım, sen ise Muhammedsin, sonra bir daha yeryüzüne baktım ve Ali’yi seçtim, ona isimlerimden bir isim verdim. En yüce olan (Aliyyul Ala) benim, Oda yüce olan Ali’dir.
Ey Muhammed seni, Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin’i nurumdan yarattım. Sonra da sizlerin velayetini göklere ve yeryüzüne sundum. Kim sizin velayetinizi kabul ettiyse zafere ulaştı ve müminlerden oldu. Kimde sizin velayetinizi inkâr eder ve kabul etmezse küfre ve dalalete saptı. “Ya Muhammed! “Bir kul, soyu kesilene kadar veya beli bükülene kadar bana ibadet etse dahi, bu haliyle sizin velayetinizi inkâr ederse onu kesinlikle affetmeyeceğim.”
Bu hadisin benzeri bir hadiste Şia kaynaklarından olan İlel-uş Şerai c.1 s.46’da naklediliyor:
İmam Rıza babası İmam Kazım’dan oda babası İmam Sadık’tan oda babası İmam Bakır’dan oda babası İmam Zeynel Abidin’den oda babası İmam Hüseyin’den oda babası İmam Ali‘den Peygamberimizin şöyle buyurduğunu nakleder: Allah benden daha faziletli ve daha üstün bir varlık yaratmamıştır.
İmam Ali (as) şöyle diyor; Peygamberden şöyle sordum; Ya Resulelleh! Sen mi üstünsün yoksa Cebrail mi?
Peygamber (saa) cevap verdi: Ey Ali! Doğrusu Allah Tebarek ve Teala, Nebiler ve Peygamberleri mukarrep meleklerinden üstün kıldı. Beni de bütün Nebiler ve Peygamberlerden üstün kıldı. Ey Ali benden sonra fazilet ve üstünlük sende ve senden sonra (senin soyundan) gelecek olan imamlardadır. Melekler bizim ve bizleri sevenlerin hizmetçileridirler ki arşı ve etrafındakileri taşımakla yükümlü oldukları gibi Rablerini hamd ile tesbih ederler ve bizim velayetimize iman edenler için Allah’tan bağışlanma dilerler.
Ey Ali! Eğer biz olmasaydık Allah ne Âdem’i yaratırdı ne de Havva’yı, ne Cenneti yaratırdı ne de Cehennemi, ne göğü yaratırdı ne de yeri!
Biz meleklerden önce Rabbimizi tanıyıp ve onu tespih, tahlil ve takdis ettiğimiz halde nasıl olurda meleklerden üstün olmayalım. Allah Azze ve Celle’nin ilk yarattığı varlık bizlerin ruhlarıydı ve bizleri tevhit ve hamd ile konuşturdu. Daha sonra melekleri yarattı, melekler bizim ruhlarımızı tek bir nur olarak müşahede ettiklerinde onlara Allah’ı tesbih etmeyi hamd etmeyi ve Allah’tan başka ilah olmadığını öğrettik.
Daha sonra Allah Âdem’i yarattı ve bizi de onun sulbüne emanet bıraktı ve meleklere bizim azametimizden dolayı Âdem’e secde etmelerini emretti. Secde Allah Azze ve Celle’ye ibadet içindi ve bizim Âdem’in sulbün de olduğuz içinde onu ululamak ve Allah’a itaat etmek içindi. Bizler nasıl meleklerden üstün olmayalım ki hepside Âdem’e secde ettiler.
Ben miraç gecesi gökyüzüne götürüldüğümde Cebrail iki defa da ezan ve iki defa da ikame okudu. Daha sonra bana namaz kıldır ya Muhammed dedi. Ben senden öne mi geçeyim ya Cebrail dedim.
Cebrail evet, Allah Tebarek ve Teâlâ, Nebileri ve Peygamberleri meleklere üstün kıldı ve sana da özel bir üstünlük verdi. Ben öne geçtim ve meleklere namaz kıldırdım ve bununla da övünmüyorum.
(Miracta) Rabbimle mülakat ettiğimde bana ya Muhammed diye seslenildi. Ben, Lebbeyk ya rabbi! Dedim.
Cevaben bana şöyle denildi: Ey Muhammed! Sen benim kulumsun ve bende senin rabbinim. Yalnız bana ibadet et ve yalnız bana tevekkül et! Sen kullarım arasında benim nurumsun ve yarattıklarım arasında benim resulüm ve hüccetimsim. Cennetimi sen ve seni sevenler için yarattım. Cehennemi de sana karşı gelenler için yarattım. Senin vasilerine izzet ve keramet vereceğim ve senin taraftarlarına da (senin yolundan gittikleri için) sevap vereceğim.
Dedim ki Ya rabbi benim vasilerim kimlerdir?
Cevap verildi; Ya Muhammed! Vasilerinin isimleri arşımın alt kısmına yazılmıştır. Ben arşın altına baktığımda 12tane nur gördüm. Her nur üzerinde yeşil bir yazıyla vasilerimden birisinin ismi yazılıydı. Onların ilki Ali b. Ebu Talib ve sonuncusu da ümmetimin hidayetçisi Mehdi’ydi.
Dedim ki ya rabbi benden sonra vasilerim bunlar mıdır?
Cevap verildi; ey Muhammed! Bunlar benim velilerim, dostlarım, seçtiklerim ve senden sonra kullarıma olan hüccetlerimdir ve onlar senin de vasilerin, halifelerindirler ve senden sonra insanların en hayırlılarıdırlar. İzzet ve celalime andolsun ki onların sayesinde dinimi (diğer dinlere) üstün kılacağım, onların sayesinde dinimi (kelimemi) yücelteceğim ve onların sonuncusunun vasıtasıyla yeryüzünü düşmanlarımdan temizleyeceğim. Onu doğunun ve batının hâkimi kılacağım ve rüzgârları onun emrine vereceğim zorlu bulutları ona baş eğdireceğim ve ordularımla yardım edeceğim ve meleklerimi onun imdadına salacağım ta ki davetim yücelsin ve yarattıklarım benim tevhidim üzerinde birleşsinler. Daha sonra onun hükümetini devamlı kılacağım ve kıyamet gününe kadar hükümet benim velilerimde olacaktır.’’
Onlarca Kuran ayeti olduğu gibi Peygamberimizin yüzlerce hadisi şerifi de kendisinden sonra dinin, hakkın doğru yolun öğrenileceği kimseleri açıklıyor ve biz yalnız bir kaç tane örnekle yetiniyoruz:
‘‘Ben sizin aranızda iki paha biçilmez ağır emanet bırakıyorum. Birisi Allah’ın kitabı Kuran ve diğeri Ehli Beytim’dir. Eğer bu ikisine sarılırsanız asla dalalete düşmezsiniz, Kevser havuzunun yanında bana ulaşıncaya kadar.’’
‘‘Ehli Beytim Nuh’un gemisine benzer. Ona binen kurtulur ve ondan geri kalan ise boğulur.’’
‘‘Ben ilmin şehriyim, Ali kapısıdır. Kim ilim şehrine girmek isterse kapıya müracaat etsin.’’
İşte yukarıda değindiğimiz gibi Allah Teala dinini sahipsiz ve koruyucusuz bırakmadı ve Peygamberimizin eliyle atadığı pak ve temiz ve seçkin insanları dinin koruyucusu, açıklayıcısı olarak seçti. Kim doğru olarak Kuran’ı anlamak ve Peygamberin sünnetini öğrenmek istiyorsa onlara müracaat etmesi gerekir. Nitekim Hz. Ali buyuruyor: ‘‘Peygamber bana bin tane ilim kapısı öğretti ki her birinden bin tane daha ilim kapısı açılıyor.’’ Yine Hz. Ali buyuruyor: ‘‘Sorun benden beni kaybetmeden önce. Andolsun Allah’a ki hangi Kuran ayetinin nerde ve kimin hakkın nazil olduğunu biliyorum.’’