Yaşam | Aile&GNÇ

Eğitim ve Öğretimin Temelleri

Şeyh İşrâk’a göre bütün ilimlerin amacı insanı uyandırmak ve ondan gafleti uzaklaştırmaktır. Ruhsal hastalıklarından ve zayıf noktalarından habersiz olan gafil şahıs, nasıl kendi eğitimi ve ıslahı için bir adım atabilir?

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Eğitim ve Öğretim

Her ne kadar Şeyh İşrâk bir filozof olsa da, eserlerinde eğitim, öğretim ve felsefesiyle ilgili değerli görüşler sunmuştur. Eğitim ve öğretim konularında, yani insan, insanın varlık boyutları, eğilimleri, ihtiyaçları ve kemâli ve de ilim çeşitleri, insanın marifetine engel olan şeyler, ahlâkı ve davranışları hakkında tutarlı ve doyurucu düşünceleri vardır. Bunlar geçen bölümlerde işlendi. Şeyh’in eğitim ve öğretim alanında eğitimsel üsluplu telifleri yoktur. Bununla beraber insanın manevî hayatında sülûkunun nasıl olacağıyla ilgili görüşleri, düzenlenmiş olarak eğitimsel hedefler, usuller ve yöntemler başlıkları altında aşağıda verilmiştir.

* * *

Eğitim ve Öğretim Hedefleri

Şeyh İşrâk eserlerinde insanın eğitimi alanında felsefenin, irfanın ve dinin hedeflerini birbirlerine yakınlaştırmaya ve akıl, din ve irfan arasındaki uyumu ortaya çıkarmaya çalışmıştır. Davranış hedefleri üzerinde daha az durmuş, daha çok amaç ve vasıtayla ilgili hedeflere teveccüh göstermiştir. Elbette bu hedeflerin hepsi aynı düzeyde yer almıyorlar. Bazıları, Allah’a yakınlaşma gibi, başka hedeflerin içindedirler ve diğer hedefler bunun için ortam hazırlarlar. Şeyh Şehabeddin’in eğitim-öğretim için zikrettiği hedeflerin bazıları Allah’la insanın irtibatında, bazıları kendisiyle irtibatında ve bazıları da diğerleriyle irtibatında konu edilmiştir. Bunlar genel olarak aşağıdaki şekilde zikredilebilir:

1. İlahi yakınlık: Eğitim ve öğretimin en üstün hedefi mutlak kemâle yakınlıktır. Bu yakınlık mekânsal, zamansal ve maddî değildir. Aksine varlıksal, ruhsal ve huzûrîdir. İnsan ne kadar şuhûdî ilimle Allah’ın, isimlerinin ve sıfatlarının azametini idrak eder ve de kendi fakirliğini ve zilletini hissederse o kadar yakınlık makamına nâil olur. Eğitimin amacı olan yakınlığın birçok mertebesi vardır. Hatta sonsuz derece geniştir. İnsan, ilâhî nurdan başkasına ulaşmadığı ve Allah’tan başkasını tanımadığı bir yere kadar çıkabilir.[1]

2. Ubudiyet: Ubudiyet insanın her şeyini Allah’tan bilmesi, O’nu ihtiyarının sahibi, müdebbiri ve rabbi olarak tanıması, hayatının her parçasında enaniyetten ubudiyete dönmesi, Allah’ın emirlerini yerine getirmesi ve yasaklarını terk etmesidir. Elbette bu hedef, önceki hedefe nispetle vasıta olma yönü taşımaktadır. İnsan ubudiyet yoluyla ilâhî yakınlık makamına kavuşur.[2]

3. Şuhud: İnsan nefis terbiyesinde öyle bir mertebeye ulaşıyor ki ilâhî nurlar onun üzerinde parlıyor. Bu nurların onun tekâmülünde temel rolü var. Şeyh İşrâk’ın tabiriyle ‘ilim ve kudret iksiri’dir. Yani bu yolla insan, daha önce kendisi için hâsıl olmamış ilimlere ulaşabilir ve varlık dünyasında tasarrufta bulunabilir. Başlangıç düzeyinde sâlikler ‘hatif’ nurdan faydalanırlar, orta düzeydekiler sabit nurdan ve fazıl sâlikler ‘tamis’ nurdan. Son grupta ruhun bedenden çıkabilme kudreti vardır.[3]

4. Batın sefası: İnsan eğitiminin hedeflerinden bir diğeri hicapları kaldırmak, nefsin kirlerden temizlenmesi, kendisinden, maddî bağımlılıklardan ve karanlıklardan kurtulmasıdır.[4]

5. Düşüncenin takviyesi: Tefekkürün eğitilmesi, eğitimsel hedeflerden bir diğeridir. Şeyh İşrâk bu hedefin gerçekleşmesini iki sebepten ötürü gerekli görmektedir: Biri insanın varlık âlemine marifetinin ve teorik felsefenin hedefi, nefs-i nâtıkada bütün ilimlerin tahakkuku ve insanın aynî cihana benzer aklî cihana dönüşmesidir. Diğeri de onun İşrâk felsefesini anlayabilmek için güçlü düşünceye, yaratıcı tefekküre ve Meşşaî felsefesine hâkim olmanın gerekliliğidir.[5]

6. Ahlâkta itidal: İnsan eğitiminin önemli hedeflerinden biri de amelî akılda itidaldir. Şeyh İşrâk şuna inanır:

İnsanın hasletleri, davranışları, zahiri ve bâtınî kuvveleri ifrat ve tefrite çekilebilir. İnsan itidali ve onların iki yönü olan ifratı ve tefriti tanımalı ve bunlardan kaçınmalıdır. Çünkü ifrat ve tefritin her ikisi de kınanmıştır, itidal ise övülmüştür. Şehvet kuvvesinin kemâli ve bu kuvvenin itidali iffettir. İfrat ve tefriti ise azgınlık ve iktidarsızlıktır. Öfke kuvvesinin kemâli, yani itidali ise cesarettir. İfrat ve tefriti ise gözü karalık ve korkaklıktır. Amelî aklın itidali ise felsefedir ve bu, aptallık ve tiksintinin itidalidir. Eğer bu üç kuvve itidalli olursa adalet hâsıl olur. Adalet, bütün kuvvelerin itidali ve kemâli durumudur.[6]

* * *

Eğitim ve Öğretim Usulleri

Burada usulden kasıt, insanın eğitimi için genel bir kaidedir. Hakikate marifetten ve insanın varlıksal boyutundan kaynağını alır. Diğer bir deyişle usul, insanın yapısal varlığından kaynaklanan gerekliliklerden ibarettir. Bunlar bize eğitimsel düşüncelerde yol gösterirler. Daha önce söylendiği üzere Şeyh İşrâk eserlerinde eğitim ve öğretim usullerini zikretmemiştir. Ancak bazen genel eğitimsel kaideleri beyan ederken ‘asıl’ ve ‘önemli şeyler’[7] sözcüğünü kullanmıştır. Bu da bu kaidelerin genel ve önemli olduğunu göstermektedir. Bunları "Şeyh İşrâk’a göre eğitim usulleri" başlığı altında işlemek mümkündür.

1. Gafletten kaçış: Manevî eğitimin ilk basamağı uyanıklıktır. Şeyh İşrâk’a göre bütün ilimlerin amacı insanı uyandırmak ve ondan gafleti uzaklaştırmaktır. Ruhsal hastalıklarından ve zayıf noktalarından habersiz olan gafil şahıs, nasıl kendi eğitimi ve ıslahı için bir adım atabilir? İnsan gafletten kurtulduğunda ve dünyanın karanlık olduğunu, sadece oradan geçtiğini, asıl vatanının ve nur kaynağının başka bir yer olduğunu anladığında Allah’a tevekkülle asıl vatanına doğru hareket eder. Bununla beraber gafletten kaçış esasına riayet edilmeyen her eğitimsel yöntem insanı gafil kılar ve başarısızlığa uğramaya mahkûm olur.[8]

2. Sabır: İnsanın önündeki bütün engellere ve sorunlara rağmen davranışlarında devamlılık göstermesi, önemli eğitimsel esaslardan biridir. Kendini eğitme peşinde olan kimse hiçbir engel ve eziyetten korkmaz. Sorunlara tahammül ederek, engellere ve musibetlere dayanarak kendi manevî seyrini sürdürür.[9]

3. Nefsin yüceliği: İnsan Allah’ın seçkin yaratığıdır. İlahi yücelik elbisesini üzerine giymiştir. O hayatı döneminde kendi yüceliğine kıymet vermeli ve şükretmelidir. Bu yüceliğe darbe vuracak her şeyden de kaçınmalıdır. Sadakat, adalet, fedakârlık ve benzerleri, bu yüceliğin artmasını sağlar. Dünya sevgisi, kendini beğenmişlik, zillet, öfkenin ve şehvetin pençesinde esir olmak ise bu yüceliği yok eder.[10]

4. Kendini tanıma: İnsan çamurdan değildir. O iki cihandan daha üstün bir cevher, kendisinin ne olduğunu bilmeyen melekûtî bir şuledir. Bazen ben bu bedenim der, onda bir sefa hâsıl olduğunda ben bu beden miyim yoksa başka bir şey mi diye şüpheye düşer. Şeyh İşrâk bu konuyla ilgili yaşlı bir sâlikten şöyle naklediyor:

 Rüyada birisini gördüm. Onun güzelliğinde birini ne görmüş ne de duymuştum. Ona baktığımda cemalinden kendimi kaybettim. Feryat ettim. Dedim: Ya birdenbire gider de ben hasretinde kalırsam? İki kulağından sıkıca tuttum ve ona asıldım. Uyandığımda kendi kulaklarımı tuttuğumu gördüm. Ondan sonra şöyle dedim: Ah, o kim? Bedenime baktım ve onun benim hicabım olduğunu anladım.[11] Şeyh İşrâk’a göre insan kendisi hakkında tefekkür etmeden ve nefsini tanımadan kendi eğitiminde başarıya ulaşamaz. O şöyle diyor:

Eğer kendine gelir, nereden gelip nereye gideceğine dair düşünürsen ve Allah’ı hakikatle anarsan kendini bulacaksın.[12]

Hakk’ı tanımak vacip olduğundan ve Hakk’ı tanımak nefsi tanımaya bağlı olduğundan dolayı, nefsi tanımak vaciptir.

* * *

Eğitimsel Yöntemler

Eğitim usullerini hayata geçirme yolu ve kendilerinden faydalanılarak eğitim-öğretim hedeflerine ulaşılacak olan yöntemler, Şeyh İşrâk’ın eserlerinde dağınık olarak bulunmaktadır. Şöyle sıralanabilirler:

1. Felsefe öğrenmek: Felsefe Allah’ı, kendini ve varlık âlemini tanımaktır. Öğrenilmesi ise zor olan eğitim yolundan geçmek için müessir ve gereklidir. Felsefe, zihnin sefasına hazırlıktır ve mükaşefe ve şuhûd için zemin hazırlar.[13]

2. Salih amel: Salih amel ve günahtan uzak durmak hidayete ve marifete zemin hazırlar. Şeyh İşrâk, "Bizim uğrumuzda cihad edenler var ya, biz onları mutlaka yollarımıza ileteceğiz."[14] ayetine dayanarak ihlâs ile salih amel işlemenin hidayet yollarının açılmasını sağladığına ve nebevî hadiste de geçtiği üzere ihlâs ile kırk gün boyunca yapılan salih amelin, hikmet çeşmelerini kişinin kalbinden diline akıttığına inanıyor. Şeyh İşrâk’ın ilk ve son vasiyeti salih amel ve takvadır.[15]

3. Riyazet: Riyazet insanın kendisinden, dünyadan ve bu dünya bağlarından kopması, engellere ve hicaplara savaş açması, kendisini az yemeye, az konuşmaya ve az uyumaya alıştırması, Allah’a ihlâs ve kulluk üzere ibadet etmesi ve dinî vazifelerini yerine getirirken zorluklara tahammül etmekten korkmamasıdır.[16] Şeyh İşrâk riyazetin marifete ulaşmada müessir olduğuna inanıyor ve şöyle diyor:

Marifetin çoğunu düşünerek ve delille elde etmedim, aksine bunlara riyazet ile ulaştım.[17]

4. Tefekkür: Yaratılış dünyası, Allah’ın nimetleri ve yaratılış nizamı hakkında sürekli düşünmenin insanın eğitimi üzerinde etkili rolü vardır. Zira sadece aklî eğitim değil, bâtın sırrını ve sefasını artırmak da düşünmeye bağlıdır.[18]

5. Zikir: Varlık âleminde Allah’ı ve eserlerini görerek yâd etmenin akıl eğitimi ve kalp sefası üzerinde önemli rolü vardır. Şeyh İşrâk eğitimde zikrin tesirini anlatırken şöyle diyor:

Sürekli zikir, insanı ilâhîleştirir.[19]

6. Dua ve yakarış: Şeyh Şehabeddin dua ve yakarışı, insanın manevî eğitimi için çok faydalı görmekte, hakikatlerin ve ilimlerin keşfindeki etkenlerden saymakta ve Allah aşkının gereklerinden bilmektedir. Şeyh’e göre insan ne kadar ârif ve kâmil olursa, Allah’a kulluğu ve yakarışı o kadar fazla olacaktır.[20]

7. Kur’an tilaveti: Kur’an, Allah’ın eğitim kamçısıdır ve sürekli tilavet edilmesi insanın eğitim ve öğretiminde müessirdir. Elbette insan tilavet esnasında dinç ve istekli olmalı, yorgunluk ve bıkkınlıktan uzak olmalıdır. Sanki Kur’an sadece kendisi hakkında nâzil olmuş gibi tilavet etmelidir.[21]

- - - - - - - - - - - -


[1] Mecmua-yı Musannifat: El-Mukavemat; c. 1, s. 55.
[2] Mecmua-yı Musannifat: Hikmetu’l-İşrâk; c. 2, s. 257 ve 258.
[3] Mecmua-yı Musannifat: El-Meşari ve’l-Mutarihat; c. 1, s. 501-502.
[4] Mecmua-yı Musannifat: Hikmetu’l-İşrâk; c. 2, s. 226-229-231.
[5] Mecmua-yı Musannifat: et-Telvihat; c. 1, s. 87; Mecmua-yı Musannifat: El-Mukavemat; c. 1, s. 192.
[6] Mecmua-yı Musannifat: Pertuname; c. 3, s. 68 ve 69.
[7] Mecmua-yı Musannifat, c. 2, s. 257-259; a.g.e., c. 1, s. 105.
[8] A.g.e., c. 1, s. 105 ve 106.
[9] Mecmua-yı Musannifat: Hikmetu’l-İşrâk; c. 2, s. 256.
[10] Mecmua-yı Musannifat: Yezdan-ı Şınaht; c. 3, s. 404.
[11] Mecmua-yı Musannifat: Bustanu’l-Kulub; c. 3, s. 370-372.
[12] A.g.e., c. 3, s. 369.
[13] Mecmua-yı Musannifat: Pertuname; c. 3, s. 81; Mecmua-yı Musannifat: Fi Hakikatu’l-Aşk; c. 3, s. 268-269.
[14] Ankebût: 69.
[15] Mecmua-yı Musannifat: Kelimetu’t-Tasavvuf; s. 82.
[16] Mecmua-yı Musannifat: Hikmetu’l-İşrâk; c. 2, s. 10, 258.
[17] A.g.e., c. 2, s. 10.
[18] Mecmua-yı Musannifat: Bustanu’l-Kulub; c. 3, s. 396; Mecmua-yı Musannifat: Hikmetu’l-İşrâk; c. 2, s. 257.
[19] Mecmua-yı Musannifat: Hikmetu’l-İşrâk; c. 2, s. 257.
[20] Mecmua-yı Musannifat: el-Mukavemat; c. S. 106-121.
[21] Mecmua-yı Musannifat: Kelimetu’t-Tasavvuf; s. 129.