.
.
Bismillâhirrahmânirrahîm
.
Günümüzde hayat kavramı, eğitim ve öğretim yılları, ihtiyaçların genişliği, aile kurumunun yapısı ve işlevi, erkek ve kadının birbirlerinden beklentileri, birbirleriyle ve toplumla ilgili olan sorumlulukları çok artmıştır. Bu nedenle sadece cismi ve cinsi olarak bülûğa ermek ortak bir hayatın sorumluluklarını ve ihtiyaçlarını karşılamamaktadır. Bundan dolayı evlilik yaşının belirlenmesi için çok yönlü ve çok derin bir araştırma yapılmalıdır. Dini metinlere, biyolojik, psikolojik, sosyolojik araştırmalara bakılmalıdır. Gençlerin ergenlik dönemindeki ihtiyaçlarıyla ilgili yapılan incelemelere müracaat edilmelidir. Topluma egemen olan yasalar, gelenekler, kültürler göz önünde bulundurulmalıdır.
Şimdi biz birkaç başlık altında bu konuyu kısaca araştırmaya çalışacağız:
1. Kur’an’a Göre Evlilik Yaşı
Kur’an-ı Kerim’de rakamsal olarak evlilik yaşı belirtilmemiş, ancak bazı genel açıklamalar yapılmıştır. Belki bu açıklamalar ışığında bir sonuca ulaşmak mümkün olabilir. Şimdi konuyla bağlantısı olan bazı ayetler üzerinde durulmaya çalışılacaktır:
a) “Bülûğu’l-Hulum”
Allah Teala Nur Suresinin 59. ayetinde “Sizden Bülûğu’l-Hulum (İhtilâm) zamanına ulaşan çocuklar, kendilerinden önceki kişilerin izin istemesi gibi, izin istesinler” diye buyurmaktadır.
Bu ayette “Bülûğu’l-Hulum” dönemine giren çocukların evlere veya ebeveynlerinin özel odalarına girmeden önce kesinlikle izin almalarının lazımlığı üzerinde durulmaktadır.
Sözlüğe göre; “Bülûğ” ermek, erişmek, ulaşmak, yetişmek gibi anlamlara gelir. “Hulum” ve bu kökten türeyen “İhtilâm” kelimesi “Rüya görmek ve ergenlik çağına ulaşmak” anlamlarına gelmektedir. İhtilâm, İslamî literatürde “Uykuda insanın cinsel dürtülerini harekete geçiren bir rüya görmesi, kendisinden meni çıkması, ergenlik çağına ulaşması, baliğ olması, ergen olması” gibi manalara gelmektedir.
Başka bir ifadeyle; “Bülûğu’l-Hulum” kız çocuğun aylık adet kanı görmeye ve erkek çocuğun da menisinin çıkmaya başladığı döneme denir. Peki bu dönem hangi yaşlara denk gelmektedir? Günümüzdeki bilimsel istatistiklere göre genellikle kızlarda ilk adet görme yaşı en düşük dokuz yaş olarak tespit edilmiştir. On, on bir, on iki yaşında adet gören kızlar da vardır. Ancak eğer bir kız on dört veya on beş yaşına gelmiş, ancak hala ilk adetini görmemişse konuyla ilgili uzman bir doktora gitmesi gerektiği yine uzman doktorlar tarafından söylenmektedir. Bilimsel istatistiklere göre erkek çocuklar ise on iki ile on altı yaş arasında ergenliğe girmektedirler.
Sonuç olarak; bu ayette kız ve erkek çocuklarının ergenliğe ulaştıkları dönemden söz edilmiştir, ancak evlenebileceklerinden ve evlilik yaşlarından bahsedilmemiştir. Hatta kanaatimize göre ayette “Çocuklar” diyerek adeta ergenlik çağına ulaşan kişilerin çocuk olduğu ısrarla vurgulanmakta ve onların henüz reşit olmadıkları belirtmektedir. Elbette buradaki konu evlilik konusudur; dolayısıyla namaz, oruç, hac, zekât gibi diğer vecibelerin hükümleri fark etmektedir.
b) Bülûğu’n-Nikâh
Allah Teala Nisa suresinin 6. ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Yetimleri, Bülûğu’n-Nikâh (Evlilik) zamanına kadar deneyin. Eğer onlarda bir rüşd görürseniz mallarını onlara verin.”
Ayette yetimlerden ve onlara sahip çıkan kimselerden söz etmektedir. Yetimlere annelerinden, babalarından veya diğer akrabalarından birtakım miraslar kalmıştır. Bu miraslar yetimler küçük oldukları için onlara sahip çıkan velilerin ellerinde bulunmaktadır. Allah Teala yetimlerin mallarını alıp hayatlarını sürdürebilmeleri için iki şart belirtmiştir: Bülûğu’n-Nikâh ve rüşd. Aslında bu iki şart aklı başında olan, hayatını kendisi sürdürebilen, kendi ayakları üzerinde duran, sorumluluklarını bilen herkesin sahip olması gerektiği iki özelliktir.
Bülûğu’n-Nikâh; nikah dönemine ulaşmak, nikah dönemine ermek ve evlilik çağına erişmek gibi anlamlara gelir. Açıkça “Nikâh” kelimesinden de anlaşılacağı gibi “Bülûğu’l-Hulum” ifadesinden farklıdır. Evliliğin en önemli şartlarından birisi “Bülûğu’l-Hulum” şartıdır. Ancak sadece bu şartla bir evlilik gerçekleşmiş olmaz. Çünkü sözlüğe göre “Nikâh” birleştirme, bir araya getirme, evlenme, evlilik” gibi anlamlara gelir. “Nikâh akdi” ise “Nikâh sözleşmesi, evlilik anlaşması” gibi manalara gelir. Nikâh sözleşmesinde aranan en önemli şartlardan bazıları ise her iki tarafında akıllı ve evlilik sorumluluklarını bilen kişiler olmalarıdır. Dolayısıyla akıllı olmayan ve sorumluluklarını bilmeyen kimselerin nikah sözleşmeleri geçersizdir. İşte bu nedenle “Bülûğu’n-Nikâh” konusunun daha iyi anlaşılması için hemen ardından “Rüşd” kavramı getirilmiştir.
Rüşd; reşit olmak, reşitlik, olgunlaşmak, erişmek, bilinçlenmek, şuurlu olmak, akıllı olmak gibi anlamlara gelir. Bülûğ; kelimesi de hemen hemen olgunlaşmak, ermek, ulaşmak gibi anlamlara gelmektedir, ancak ikisinin arasındaki fark şudur: Bülûğ; fiziksel, cisimsel ve bedensel olarak olgunlaşmaktır. Rüşd ise; akıl, bilinç ve şuur olarak olgunlaşmaktır.
Sonuç olarak; “Bülûğu’n-Nikâh ve Rüşd” sahibi olan yetimler mallarını almaya hak sahibidirler. Velileri bu özelliklere sahip olan yetimlere mallarını teslim etmek zorundadırlar. Çünkü artık onlar miraslarına sahip çıkabilirler, koruyabilirler, muhafaza edebilirler. Buradan hareketle şöyle bir sonuç çıkarmak mümkündür: İnsan, diğer yaratılmış şeylerin hepsinden üstündür. Dolayısıyla maldan ve mülkten de üstündür. Evlilik ise eşlerin birbirlerine ömür boyu sahip çıkmaları anlamına gelmektedir. Bu nedenle evlenirken eşlerin birbirlerine sahip çıkabilmeleri, birbirlerini ve çocuklarını koruyabilmeleri, zararlardan muhafaza edebilmeleri, sorumluluklarını en iyi şekilde yerine getirebilmeleri için “Bülûğu’n-Nikâh ve Rüşd” sahibi olmaları gerekmektedir.
Şiî ve Sünnî olan eski tefsircilerin ekserisi genel olarak “Bülûğu’n-Nikâh ve Rüşd” yaşının en düşük on beş yaş olduğunu söylemişlerdir. Daha düşük ve daha yüksek yaşları belirtenler de olmuştur.[1]
c) Hiç Adet Görmeyenler
Allah Teala Talak Suresinin 4. ayetinde şöyle buyurmaktadır: “Kadınlarınızdan, âdetten kesilmiş olanlar hususunda şüphe ederseniz onların iddeti üç aydır ve hiç âdet görmeyenler de böyledir.”
Ayetteki konu evli kadınların boşanmalarıyla ilgilidir. Kocası eşini boşamak isterse ve karısının hamile olabileceğinden şüphelenirse, ister eşi daha önceden âdet görüyorken sonradan âdetten kesilmiş bir kadın olsun, isterse âdet görme yaşındayken herhangi bir nedenden dolayı hiç âdet görmeyen bir kadın olsun, kadının hamile olup olmadığının anlaşılması için üç ay beklenmelidir.
Ancak bazıları “Hiç âdet görmeyenler” kısmındaki sözü edilen kişilerin küçük yaştaki kızlar olduğunu, dolayısıyla onlarla evlenmenin caiz olduğunu iddia etmişlerdir. Halbuki ayette sözü edilen kişiler âdet görebilecek bir yaştadır, ancak bir rahatsızlıktan veya başka bir nedenden dolayı âdet görememektedirler.[2] Ayrıca küçük yaştaki kızların olduğunu kabul etmek şu nedenlerden dolayı da olanaksızdır;
· Yetimlere mallarının “Bülûğu’n-Nikâh ve Rüşd” sahibi oldukları zaman verilmesi emredilmektedir. Malını alabilmesi için bu iki şarta sahip olması gereken bir gencin evlenmesi, eş ve çocuk sahibi olması, evini kurabilmesi, hayatını sürdürebilmesi, sorumluluklarını yerine getirebilmesi için bu şartlara sahip olması gerekmiyor mu? Eş, çocuk, onur, haysiyet ve insanlık gibi değerler maldan, mülkten, mirastan daha mı değersizdir?
· Ayetteki “Kadınlarınızdan” kelimesiyle “küçük kızları” tamamen dışarıda bırakmaktadır. Zira “Nisâ” kelimesiyle rüştüne ermiş kadınlar kastedilmektedir, ancak kız kelimesinin karşılığı “Bint” veya benzer sözcüklerdir.
2. Bazı Ülkelere Göre Yasal Evlilik Yaşı
Ergenliğe giriş yaşı; genetik, ırkî, sosyoekonomik şartlar ve iklim gibi faktörlerden etkilenmektedir. Bazı siyahi kabileler ve Araplarda ergenlik iklimin etkisiyle daha erken başlarken; Kuzey yarım küredeki Norveç, Finlandiya, İzlanda, Kanada gibi az güneş alan soğuk bölgelerde ergenlik yaşı daha geç olabilmektedir. Bu ve benzeri nedenlerden dolayı ülkelerin evliliğin en alt yaşıyla ilgili aldıkları kararlar değişiklik göstermektedir. Örneğin Ülkemizde 1938 yılında çıkarılan 3453 sayılı yasa ile erkekler için evlilik yaşı 17 ve kızlarda ise 15 olarak belirlenmiştir. Günümüzde ise her ikisi de 18 yaş olarak yasallaşmıştır. Dolayısıyla günün koşullarına göre alınan kararlar da değişebilmektedir.
Şimdi bazı ülkelerin (Ülke-Erkek-Kız) şeklinde yasal olarak en düşük evlenme yaşları örnek olarak aktarılacaktır.
Andorra-14-14 (Avrupa’da bir ülke)
Avustralya-16-16
Avusturya-16-16
Belarus-16-14 (Avrupa’da bir ülke)
Bosna Hersek-16-16
Ermenistan-16-16
Kanada-16-16
Küba-16-14
Çekya-16-16
Almanya-16-16
İsrail-16-16
İtalya-16-16
Ürdün-15-15
Litvanya-15-15
Meksika-16-14
Hollanda-16-16
Norveç-16-16
Paraguay-14-14
Portekiz-16-16
Rusya-16-16
İran-15-13
Arabistan-9-9 (18-16)
Amerika’da her eyalete göre fark etmektedir. New York’ta 1929'dan beri yürürlükte olan yasa çerçevesinde 14 yaşından küçükler günümüze kadar New York eyaleti sınırları içerisinde ebeveynlerin izniyle mahkeme kararıyla evlenebiliyorlardı. Ancak birkaç yıl önce bu karar kaldırılmış ve 18 yaş sınırı getirilmiştir.
3. Peygamber Efendimizin Hz. Aişe ile Evliliği
Birtakım rivayetlere göre Peygamber Efendimiz Hz. Aişe ile 6 yaşındayken nişanlanmış ve 9 yaşındayken de evlenmiştir. Dolayısıyla Allah’ın Resulü vefat ettiğinde de Hz. Aişe 18 yaşında idi.[3] Ancak bu tür rivayetler ya sahih değildir ya da rakamları farklı bir şekilde anlamak gerekmektedir. Bu bakımdan kesinlikle Hz. Aişe annemiz Peygamber Efendimiz ile evlendiği zaman 9 yaşında değildi. Çünkü;
a) Yukarıdaki satırlarda açıklandığı gibi Kur’an’a göre bir insan “Bülûğu’n-Nikâh ve Rüşd” sahibi olmadan evlenemez. Dolayısıyla Peygamber Efendimizin Kur’an’ın emrini çiğneyerek “Bülûğu’n-Nikâh ve Rüşd” sahibi olmayan bir kızla evlendiğini söylemek çok büyük bir iftiradır. Allah’ın Resulünün bütün inançları, sözleri, davranışları, ahlakları vahiyden başka bir şey değildi.[4] Bu bakımdan bu tür iddiaları kabul etmek olanaksızdır.
b) Sahih rivayetlere göre Hz. Aişe’nin ablası Esma ondan 10 yaş büyüktür. Esma Hicri 73 yılında ve 100 yaşında ölmüştür.[5] Mekke’den Medine’ye göçleri sırasında 27 yaşındadır. Hz. Aişe’den 10 yaş büyük olduğuna göre Hz. Aişe Hicret zamanında 17 yaşındadır. Nikah ve izdivaç hicretten bir süre sonra gerçekleştiği için en az 18 veya19 yaşındadır.
c) Esma, Peygamber Efendimizin risaletinden 15 yıl önce doğmuştur. Hz. Aişe ondan 10 yaş küçük olduğuna göre, Hz. Aişe risaletten 5 yıl önce dünyaya gelmiştir.[6] Dolayısıyla Hicret sırasında Hz. Aişe 18, evlendiğinde ise 19 veya 20 yaş civarındadır.
ç) Peygamber Efendimiz ile evlenmeden önce Hz. Aişe’nin Cubeyir b. Mutim ile nişanlı olduğu nakledilmiştir. Babası İslam’ı seçtikten ve Allah’ın Resulünün yanında yer aldıktan sonra bu nişandan vazgeçtiği bildirilmiştir. Dolayısıyla Peygamberimiz ile evlenmeden önce zaten rüşdüne ermiş bir kadındı.[7]
d) O dönemdeki birçok kız aylık âdet görmeye başladıktan sonraki yılları yaş olarak saymaya başlarlardı. Örneğin bir kız âdet görmeye başladıktan 5 yıl sonrasında “Ben 5 yaşımdayım” derdi. Hz. Aişe “Ben evlendiğimde 9 yaşındaydım” derken de bunu kastetmiştir. Dolayısıyla Peygamber Efendimiz ile evlendiğinde 9 + 9 = 18 yaşında olmaktadır.[8]
Bütün bu kanıtlar, Peygamber Efendimiz ile Hz. Aişe’nin evlendiği zaman, 9 yaşında değil, tam tersine en az 18 veya 20 yaş civarında olduğunu göstermektedir.
- - - - - - - - - -