Düşünce | İslamî Araştırmalar

Gaybet Dönemi ve Abbasiler (I)

Gaybet Döneminin Başlangıcında Abbasîler’in Toplumsal ve Fikrî Durumu

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

 

 

 

Toplumsal Durum

“Toplumsal Durumdan” din, ırk, toplumsal konum, statü, kudret ve diğer açılardan bir toplum içindeki çeşitli sınıflaşmaların açıklanması ve aynı şekilde sınıfların birbirleriyle âdâp, gelenek, kutlama, kıssa, ev, araç gereç, elbise, yiyecek, içecek ve bir toplumun görünümüyle alâkalı her şeyin ilişkilerinin beyan edilmesi kastedilmektedir.[1]

Bu kitapta yukarıda belirtilen konuların hepsine[2] değil, yalnızca konu ettiğimiz dönemin toplumundaki en önemli toplumsal sınıflaşmalara değinerek bunların bazı yansıma ve örneklerini ele alacağız.

Bu dönemde halifelerin yetersizliği, ayyaşlığa boğulmaları, zamparalık ve gece hayatları, sınırsız harcamaları, dünya perestlik ve rahatlıklarına düşkünlükleri, pratikte toplumun fakir-çok fakir ve zengin-çok zengin olmak üzere iki büyük sınıfa ayrılmasına sebep olmuştu.[3] Halifeler ve halifelerin adına çalışanlarla halk arasındaki mesafe en son haddine ulaşmıştı.

Bu bölümde kutlama ve festivallerde halifelerin ayyaşlıklarına, saraylarına ve israflarına ve aynı şekilde onların gerek akraba ve eşlerine ve gerekse şarkıcı, dansçı ve palyaçolara dağıttıkları paralara kısaca değineceğiz. Keza Halifelerin görkemli elbise ve pahalı yolculuklarına da işaret ederek bazı vezir ve hükümet memurlarının yaşam durumu, gelir seviyesi ve sahtekârlıklarını kısaca ele alacağız. Bu konuların tamamı konumuzu uzatacağı için yalnızca örnek vermekle yetineceğiz.

1- Ayyaşlık

Ayyaşlık Abbasî halifelerinin tamamının ortak tarzıydı.[4] Abbasî halifelerinin ayyaşlıkla günlerini gün etme kıssaları şahide ihtiyaç duyulup benzeri olmayacak ölçüde rezalet ve rüsvalıkla doludur. Zira edebiyat ve tarih kitapları[5] bu tür şahidlerle dolup taşmaktadır.[6] Abbasî halifeleri utanç verici hayatlarının çoğunluğunu şarap kadehleri arasında ve güzel cariyelerin kucağında geçiriyorlardı. Onlar için hediyelerin en iyisi yıllanmış şarap ve ay yüzlü güzel cariyelerdi.[7]

Mütevekkil’in sersemlik ve gece hayatı yaşamı, gece yarısı İmam Hâdî’yi (a.s) yanına getirtip kendisiyle içki içmeye davet edecek kadar küstah bir seviyeye ulaşmıştı. İmam, özrünü beyan ederek şöyle buyurdu: “Benim et ve kanım kesinlikle şarapla kirlenmedi, beni maruz görün.” Mütevekkil bu isteğinden vaz geçti, ama İmam’dan kendisi için bir şiir okumasını ısrar etti. Bunun üzerine İmam şiir okumak zorunda kaldı ve İmam’ın okuduğu şiir, meclis ehlinin tamamını gözyaşlarına boğup ayyaşlık keyfini acıya boğdu.[8]

2- Saraylar

Abbasî halifeleri ve halifelere tabi olan vezir ve devlet erkânı yetkilileri güzel ve şaşaalı sarayları çok severlerdi.[9] O dönemin halifelerinin sarayları genişlik açısından içerisinde bağların, bahçelerin, nehir ve binaların yer aldığı büyük bir şehre benziyordu.[10] Mütevekkil’in pek çok sarayları vardı; öyle ki bir sarayın yapımının bitmesinden hemen sonra diğer bir sarayın yapımı başlıyordu. Bu sarayların gideri 274.000.000 dirhemdi.[11]

3-Kutlamalar

Abbasî halifeleri gerek birinci asırda ve gerekse iki ikinci asırda masraflı ve şatafatlı meclis ve kutlamalara pek çok önem veriyorlardı.[12] Savurganlıklarının hiçbir sınırı yoktu. Her iki asırdan birkaç örneğe değinelim.

Abbasî Halifesi Mehdi (h. 158-169) oğlu Harun’u “Zübeyde” hanım ile evlendirme meclisinde 50 000 000 dirhem harcadı ve zifaf gecesinde de “Zübeyde” hanım şahlara layık olan incilerle süslenmiş bir gömlek giymişti, kimse o güne kadar böylesini görmemişti ve inci uzmanları buna değer biçememişlerdi. Hişam b. Abdulmelik’in eşi de tamamı altın olan kolsuz ve iki bağlantı yerinin dışında dikişsiz bir gömlek giymişti, gömleğin aşırı derecede altın ve değerli taşlar ile süslenmesinden dolayı Hişam b. Abdulmelik’in eşi yürüyemez hale gelmişti.[13]

Yine Abbasî Mehdi’nin 30 000 dirheme aldığı nefis bir kırmızı yakutun eşliğinde üst üste konulduğu zaman dağ büyüklüğünde altın keseleri elini öpmeye gelen oğluna bağışlaması, yapılan savurganlığın diğer bir örneğidir.[14]

Mütevekkil’in oğlu Abdullah’ın sünnet düğünü münasebetiyle düzenlediği merasim için harcadığı yüklü paraları tarihçler ayrıntılı olarak yazmışlardır. Bu düğün merasimi için yapılan masraf 86 000 000 dirhemi aşmıştı!![15]

Dr. Şevki Zayf bu konuyu naklettikten sonra şöyle diyor: “Milyonlarca dirhem ve dinar hesapsız ve kontrolsüz bir şekilde saraylarda ve kutlamalarda harcanmaktaydı, oysa halk zorluk, fakirlik ve zahmetler içerisindeydi. Mütevekkil ve diğerleri halkın hakkını savuruyor, azametli saraylar yapıyor, milyonlarca dinarı haram ediyor, azametli saraylar meyhanelere çevirliyor, şarap kadehleri saraylarda dolaşırken ve altınlar şaraplara harcanırken halk devamlı ümitsizlik ve mahrumiyet içerisinde yaşıyordu.”[16]

Mes’ûdî haklı olarak şöyle diyor: “Mütevekkil döneminde yapılan savurganlık tarihîn hiçbir döneminde ve hiçbir kesitinde yapılmamıştır”.[17]

4- İçki Partileri

Abbasîler’in gece hayatları içki meclisleri ve bu meclislerde sarhoş haldeyken dansözlere, şarkıcılara ve çalgıcılara yaptıkları sınırsız bağışlar, Abbasî saray hayatını anlatan Binbir Gece Masalları’nı anımsatacak düzeydedir.[18] Halifelerin sarayları eğlence mekânlarına dönüşmüş[19] ve zamanlarının çoğunu neşe ve sarhoşlukla geçiriyorlardı.[20] Yalnızca halifelerin sarayları meyhanelere dönüşmekle kalmamış, vezirlerin ve emirlerin sarayları da içki içilip raksedilen mekânlara dönüşmüştü.[21] Zira “İnsanlar hâkimlerinin dini üzerinedir”.

Taberî şöyle nakletmektedir: Mütevekkil “Caferî” ismindeki sarayını tamamladıktan sonra çalgıcı ve palyaçoları davet ederek işlerinin karşılığında onlara 2 000 000 dirhem verdi.[22]

5- Bağışlar

Halifelerin Müslümanlar’ın beytülmalinden yaptığı hadsiz ve hesapsız bağışlar sadece dansözler, şarkıcılar ve içki meclisleri ile sınırlı değildi, bu bağışlar annelerini, eşlerini ve diğer akrabalarını da kapsamaktaydı. “Mütevekkil” annesi “Şüca”ya 600 000 dirhem bağışta bulunurken “Şüca” hanımın ölümünden sonra miras olarak baki kalan miktar ise 5 000 000 dinar nakit para, 1000 000 milyon dinar değerinde mücevher ve yıllık geliri 400 000 dinar olan araziler idi.[23]

“Mütevekkil”in eşi ve “Mutezz”in annesi olan “Ümmü Kabihe”de[24] eşinin ve oğlunun yaptığı bağışlar ile büyük bir servete sahip olmuştu. Ordunun ihtiyaçlarını karşılamak için 50000 dinarı bir araya getiremeyen “Mutezz”in annesi 1 800 000 dinar nakit paraya yakut, zümrüt, inci ve diğer değerli mücevherlerden oluşan üç sandık dolusu mücevhere sahipti[25] ve sandıklar 2000 000 dinara tekabül etmekteydi.[26]

Bunların tamamı bir kenara, halifelerin saray şairlerine veya onları övüp şiirler söyleyerek hükümeti hak gösteren; halifeleri, Peygamber’e (s.a.a.) Ehlibeyt’ten (a.s) daha yakın tanıtıp dilini Alevîler’in aleyhine sivriterek yaralayıcı bir şekilde kullananlara yapılan bağışlar da dikkate değerdir.

İbn Esir “Ebu’ş-Şemt”in şöyle dediğini naklediyor: “Ben Rafizîleri yeren ve küfür dolu bir şiiri Mütevekkil’in yanında okudum. O’da beni Bahreyn ve Yamame’ye vali tayin etmenin yanı sıra, bana 4 adet değerli kumaşlarla dikilmiş elbiseleri bağışladı”!?, Sonra “Mütevekkil” 3000 dinarı başımdan aşağı savurdu ve “Muntasır” ve “Saad İtahî”ye yerde bulunan dinarları toplayıp bana vermelerini emretti. Onlarda emredileni yerine getirdiler.[27] “Mütevekkil” daha sonra aynı şekilde yazdığım şiir için 10 000 dinarı yine aynı şekilde başıma başıma saçtı.”[28]

“Mütevekkil”in bağışlarından sadece şairler nasiplerini almıyorlardı, aksine şarkıcılar, davulcular, palyoçolar ve alay edenler de büyük hediyeler elde ediyorlardı.

6- Kurulan Sofralar

Envaî tür yiyecek, içecek, tatlı türleri ve altın ve gümüş kaplarda rengârenk sofraların hazırlanmasına karşı son derece hırslı olmaları, Abbasî halifeleri ve onların vezir ve emir sahiplerinin özelliklerindendi.[29]

Me’mun’un günlük harcaması 6000 dirhemdi ve bu harcamanın çoğu mutfak harcamaları için kullanılmaktaydı.[30]

“Harun Reşid”in günlük sofrasında otuz çeşit yemek bulunmakta ve bu yemekler için 10000 dirhem harcanmaktaydı.[31]

Abbasî halifelerinin bazıları şairlerinden bu renkli sofra hakkında şiir söylemesini isterdi.[32]

Dr. İbrahim Hasan “Tarihu’l-İslâm” ve Dr. “Şevkî Zayf “el-Asru’l-Abbasî es-Sânî” adlı eserinde halifelerin israf ve oburluklarını birkaç örnekle anlatmaktadır.[33] Dr. Zahranî “en-Nafakatu ve İradetuha fî’d-Devlet’il-Abbasiyye” adlı eserinde halifelerin yemek ve mutfak için yaptıkları aşırı harcamalardan, israflardan ve savurganlıklarından bahsederek ne kadar israfkâr olduklarını göstermektedir.[34]

Halifelerin yemek ve sofra konusundaki israfların bir yana, halife eşlerinin ve çocuklarının aşırı alışverişleri, güzel cariyeler bulundurmaları ve kaliteli giyimleri ve de daha önemlisi hilafete ulaşmaları anında kendilerine biat edenler için harcadıkları ağır miktardaki paralar, yalnızca Müslüman kesimin omuzlarındaydı.[35] Oysaki orta halli bir ailenin aylık gideri yirmi beş dirhem olup günlük harcaması bir dirhem bile değildi.[36] Bununla birlikte “Mütevekkil”in yıllık şahsî harcamaları 76.502.500 dirhemi aşmaktaydı.[37]

Bu bölümün sonunda halkın yani çiftçi, işçi, kültürel faaliyette bulunan, hizmetçi, söz sahibi ve küçük işyeri sahiplerinin fakirlik ve gelir durumlarına değinilmesinin uygun olacağı kanaatındayız. Gerçekte müreffeh kesimin sahip olduğu şeyler, fakirlerin alın teri ve zenginlerin zahmetsizce elde ettikleri varlıklar, fakirlerin zorluklarla elde ettiklerinden başkası değildi.[38] Bu dönemdeki kıyamlar incelendiğinde Sahib-i Zenc, Karamita ve diğer pek çoklarının kıyamları, zalimlerin ve yağmacı hâkim tabakasının yoksullara yaptığı zulümlerin karşısında yapılan kıyamlar olup felakete uğrayan halkın feryadlarıydı.[39]

İslâm âleminin serveti; dansözler, şarkıcılar, palyaçolar, alaycılar ve güzel cariyelerin satın alınması, gece hayatı, içki meclisleri ve Abbasî halifelerinin daha güçlü olup gece gündüz günah içinde boğulmaları için akıyordu.[40]

- - - - - - - - - - - -


[1]     Bkz. Tarihu’l-İslâm, c. 2, s. 395.

[2]     Dönemin “İctimaî konumu” hakkında daha geniş bilgi edinmek için bkz: el-Asru’l-Abbasî es-Sânî, s. 53-114; Tarihu’l-İslâm, c. 3, s 422-462.

[3]     Dr. Şevki Zayf bu iki tabakanın yanı sıra orta tabakanın olduğunu ifade etmektedir. Bkz. (el-Asru’l-Abbasiyu’s-Sânî, s. 53,62-64). Ancak onun kendisi, toplumu iktisadî açıdan zengin ve fakir olarak iki grupa ayırmıştır (a.g.e., s. 69) biz burada üçüncü grubu az olması hasebiyle zikretmedik ve pratik olarak toplumu zengin ve mahrum kesim olarak ikiye ayırdık.

[4]     elbette Abbasî halifelerinden olan “el-Mukteda Billah”ı bu durumdan istisna edebiliriz. O şöyle diyordu: “Emevî halifeleri içerisinde en azından Ömer b. Abdulaziz” gibi bir kişi tertemiz ve pak olarak varsa Abbasîler’de böyle birinin olmaması utanç vericidir”. Tarihul-Hulefa, s. 361.

[5]     Bkz: el-Eganî, zamanın halifelerinin durumu özelliklede Ebu Nuvas (h. 145-198) Tarihul-Edebi’l-Arabî (el-Asru’l-Abbasiyyu’s-Sânî), s. 443-472; Hana’l-Fahur, Tarih-i Edebiyyat-ı Zebân-ı Arabî, çeviri: Dr. Abdul-Muhammed Ayetî, s. 296-315 ve 327 Huseyn b. Zahhak’ın hayatı (k. 162-250).

[6]     el-Kâmil, c. 6,7; Tarihu’l-İslâm, c. 2,3, s; Tarihul-Hulefa.

[7]     Bkz: Bâkır Şerîf Kureşî, Tahlil-i ez-Zindegân-i İmam Hâdî (a.s); çeviri: Muhammed Rıza Ataî, s. 477,478.

[8]     Murucu’z-Zeheb, c. 4, s. 94; Mir’atu’l-Cinân, c. 2, s. 159; Measiru’l-İnafeti fî Mealimi’l-Hilâfe, c. 1 ,s .231; Tarih-i İbn-i Hallikan, c. 2, s. 434.

[9]     Tarihu’l-İslâm, c. 3, s. 407.

[10]    a.g.e., s. 435;el-Asru’l-Abbasiyyi’s-Sânî, s. 56.

[11]    el-Asru’l-Abbasiyyyi’s-Sânî, s. 55; Şabaşti, ed-Diyarat, s. 159.

[12]    Tarihu’l-İslâm, c. 3, s. 456,457.

[13]    Dr. Muncid Salahuddîn, Beyne’l-Hulefa ve’l-Hulea, s. 25,26 (nakil: Bâkır Şerîf Kureşî, Tahlil-i ez-Zindegânî-yi İmam Musa Kâzım (a.s), çeviri: Muhammed Rıza Atai, c. 1, s. 494).

[14]    Şababeşti, ed-Diyarat, s. 100 (a.g.e.’den nakil, s. 494,495.

[15]    Beyne’l-Hulefa ve’l-Hulea, s. 33,35; el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 67,68.

[16]    el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 68.

[17]    Murucu’z-Zeheb, c. 4, s. 122. İsraflar ve savurganlıklar hakkında daha fazla bilgi için bkz. el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 67; Tarihu’l-İslâm, c. 3, s. 456-459.

[18]    Murucu’z-Zeheb, c. 4, s. 4 (nakil: el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 77).

[19]    el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 92.

[20]    a.g.e..

[21]    a.g.e., Tarihu’l-İslâm, c. 3, s. 430.

[22]    Tarih-i Taberî, c. 9, s. 212 (nakil:el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 79).

[23]    Dr. Zaifullah Yahya ez-Zahranî, en-Nafakatu ve İradetuha fî’d-Devleti’l-Abbasiyye, s. 164.

[24]    Mütevekkil eşinin aşırı çirkin olmasından dolayı ona “Kabihe” adını vermişti, mecazen zenci birine kâfur denilmesi gibi. (el-Kâmil, c. 7, s. 200).

[25]    el-Kâmil, c. 7, s. 200; en-Nafakatu ve İradetuha fî’d-Devleti’l-Abbasiyye, s. 165; Tarihu’l-İslâm, c. 3, s. 447.

[26]    İbn-i Saî, Nisau’l-Hulefa, s. 106 (nakil: el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 77).

[27]    1. Saltanatın sahibi Cafer olursa din ve dünya için selametliktir.

2. Muhammed’in mülkü sizindir ve adaletinizle zulüm bertaraf olur.

3. Fatıma (s.a.) kızı evlatları mirası arzulamakta, oysa bir zerre nasipleri yoktur.

4. Damat varis olmadığı gibi kızlar da İmametin varisi olamazlar.

5. Mirasınızı isteyen ve iddaiasında bulunanların pişmanlıktan başka nasipleri yoktur.

6. Mirası sahipleri elde etti, o halde neden serzeniş ediyorsunuz?

7. Eğer bu (hilafet) sizin hakkınızsa (Fatıma (s.a.) evlatları) neden halk sizin için kıyam etmedi?

8. Bu miras sadece sizin (Benî Abbas) olacaktır. Allah’a yemin olsun ki başkası için olsa hiçbir kimsenin değeri ve kerameti de olmazdı.

9. Sen dostlar ve düşmanlar arasında bir nişanesin.

Elbette bu dönemde bu tür rezilliklere bulaşmamış şairler de vardır. O şairlerden birisi Di’bil Hazaî (h. 148-246) Ehlibeyt ve Şia şairlerden birisi olup dilinin yüzünden Mütevekkil döneminde öldürülmüştür. Di’bil’e şiir diliyle yaptığı hicivleri için uyarıda bulunanlara şöyle derdi: Elli yıldır evimi sırtımda taşıyorum ve beni ortadan kaldıracak birini bulamadım.

1. Kitaplarda Abbasî padişahlarının yedi tane olduğu yazılmıştır, ancak sekizincisini kitaplar yazmamıştır.

2. Kehf Ashabı da yedi kişiydi, seçilmiş yedi kişi, lâkin sekizincisi köpekleri idi.

3. Zira benim yanımda onların köpekleri daha hayırlıdır, zira sen günahkâr o (köpek) günahsızdır.

Bkz. Tarih-i Edebiyat-ı Zebân-i Arabî, çeviri: Abdulmuhammed Ayetî, s. 373.

[28]    el-Kâmil, c. 7, s. 101.

[29]    el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 74.

[30]    el-Fahrî, s. 207 (nakil: Tarihu’l-İslâm, c. 2, s. 425).

[31]    Tarihu’l-İslâm, c. 2, s. 424.

[32]    a.g.e., c. 3, s. 439.

[33]    Tarihu’l-İslâm, c. 2, s. 424-427; c. 3, s. 439,440; el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 74,75.

[34]    en-Nafakatu ve İradetuha fî’d-Devletil-Abbasiyye.

[35]    Bkz. a.g.e., s. 162-171. Şahların giydiği elbiseler Bkz: el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 72,73.

[36]    Mesariu’l-Uşşak, c. 159 (nakil: el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 62). O dönemde dirhemin değerinin yüksek olduğu belirtilmektedir. Bir dirheme bir koyun veya bir testi bal veya bir testi yağ alınabilir ve bir dinara da bir deve alınabilirdi. (Zindegânî-yi İmam Hasan Askerî (a.s), çeviri: Seyyid Hasan İslâmî, s. 182.

[37]    en-Nafakatu ve İradetuha fî’d-Devleti’l-Abbasiyye, c. 150 (Abbasî halifelerinin günlük harcamaları hakkında daha fazla bilgi için a.g.e.,’in üçüncü bölümüne –Nafakatu Dâru’l-Hilafe- s. 141-247 Bkz.).

[38]    Bkz.el-Asru’l-Abbasîyu’s-Sânî, s. 62.

[39]    a.g.e., s. 26,62.

[40]    Bkz. Bâkır Şerîf Kureşî, Zindegânî-yi İmam Ali el-Hâdî (a.s), çeviri: Seyyid Hasan İslâmî, s. 372. O dönemin şairlerinin maddî açıdan fakirlikleri ve durumlarının feci oluşu hakkında daha fazla bilgi için Bkz: Zindegânî-yi İmam Hasan Askerî (a.s), çeviri: Seyyid Hasan İslâmî, s. 197-207.