Gönül! Sen de giyin siyah libasını. Bırak, biriktirdiğin, o gözyaşını.
Geldi Muharrem, Hüseyin Çağırıyor
Aklımdan çıkmaz, su denince susuzluk.
Mecnûn eder, çöl denince yalnızlık.
Ok yağmuruna, dayanmaz ki yağmurluk;
Geldi muharrem, Hüseyin çağırıyor.
Âlemlerde tutulur, eşsiz mâtemi.
Her yıl göğe serilir, kanlı gömleği.
Âşûrâ'sı oldu, âşıkların cemî;
Geldi muharrem, Hüseyin çağırıyor.
Soysuz yezit, evlâd-ı râsûl kâtili.
Ne vardı, ne de oldu, imânı dîni.
Zannınca söndürdü, sönmeyecek nuru;
Geldi muharrem, Hüseyin çağırıyor.
Hâla budanıyor, Fırat sahilinde.
Nice yiğitler, Abbas sadakatinde.
Bebek asker olsan, ana kucağında;
Geldi muharrem, Hüseyin çağırıyor.
Gelir, Ali, Zehrâ, Ahmed'i Muhtar'la;
Peygamberlerle, melekler ihtiramla.
Kim bilir kaç şehid, Zeynebî kervanla;
Geldi muharrem, Hüseyin çağırıyor.
Gönül! Sen de giyin siyah libasını.
Bırak, biriktirdiğin, o gözyaşını.
Dövüyor olsan da, sineni, başını.
Geldi muharrem, Hüseyin çağırıyor.
Natık-ı Kur'an'dı, hem de Fatihâ'sı;
Fatih-i Hayber, şah-ı merdan babası.
Hak'tı, hakikattı, İslam’dı davası.
Geldi muharrem, Hüseyin çağırıyor.
Adâlet bekleyen, izzetli umutlar,
Artık dağılıyor, kapkara bulutlar.
Bilmem güneşi, hangi şafak müjdeler?
Geldi muharrem, Hüseyin çağırıyor.
Mahşer günü çağrı, bir başkadır canlar.
Neynevâ'yı anlayan, bunu da anlar.
Ahmet hür, sen hazırlan Allah'a yakar.
Geldi Muharrem, Hüseyin çağırıyor.
ahmet Hür doğan