.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Ali Rıza Akbulut
Hadislere ve Müslüman Bilimcilere Göre Hilkatin Temelindeki Matematiksel Formüller ve Hz. Havva'nın Yaratılışı
Doğabilimcileri, dediğimiz hususu teyit edici bir şekilde, en az 49 müstakil göz evriminden bahseder. Bunun yanı sıra bu evrilme süreçlerinin göz gibi ışığa hassas diğer yapıların (göze bağlı olan beyin gibi) gelişmesine doğru hareket etmiş olduğunu birtakım gözlemlerle ortaya koymuşlardır. Bu sayı tam da imam Sadık’ın (a.s) hadisinde Allah-u Teâlâ’nın mahlûkattaki farkı 49 sayısıyla karar verdiği ve insanlar bunun açıklamasını bilseydi, hiç kimsenin birbiriyle ihtilaf etmeyeceği hususundaki hadisini hatırlatır. Bu zahiren hem insanı, hem hayvan ve bitkileri kapsayan farklardır, 49 müstakil gelişimle ışığa duyarlı olan göz ve ona bağlanan beynin yaratılıp, her birinin ona bölünmesi, böylece, belli bir ölçüde, eski hayvanların muhtemel istidadı ile kabul edilir ve cüz’î bir makro evrim sürecine inanabiliriz. Bu süreç bu örnekle şöyledir: 49 farklı göz ve beyin keyfiyeti, bu keyfiyetlerden her birine sahip olan on sınıftan canlının genotipinin evrim süreci, her on sınıfın on sınıfa bölünmesi ve her konuda kırk dokuz farklı istadın ya bir kısmının, ya da hepsinin potansiyel istidadını fenotip bakımından taşımak. Böylece 49 müstakil süreç, yarı müstakil olarak her bölgede ona bölünmekte, bunlar da tekrardan ona bölünüp, bu şekilde varlıklar gelişmektedir. Fakat imam Sadık’ın (a.s) buyurduğu gibi, her cüzün sahibi, ondan daha fazla cüze sahip olanın istidadına sahip değildir ve ona erişemez. Bu evrim süreci, organlar ve yaşam standardının kodlanması düzeyindedir. Sonraki aşamada doğurgan melez yani hibrid sahibi olabilen canlılar, müstakil nefes alabilme aşamasına (istiklâl-i nesime) gelince, artık birbirleri yoluyla çoğalma safhasını başlatırlar. Melez doğurabilen canlılar ilk ortaya çıkar çıkmaz çok kısa sürede çoğalarak alt sınıflara bölünür. Darvinist evrimcilerin ara türleri keşfetmeye çalışınca yaşadıkları kafa karışıklığı bundan kaynaklanır. Bu nakil ve bilimsel örnekten verdiğimiz üzere, “organların evrimi” Ehlibeyt kaynaklarında sâbit bir husustur.
Üstelik bizzat pozitivist evrimciler de bu organların çeşitlerinin tamamıyla birbirinden müstakil olarak geliştiğini kabul ediyorlar. İmam Ali (a.s) El-Gârât kitabında, Allah-u Teâlâ’nın bütün mahlûkattaki farkları matematiksel olarak yedi sayısında ve bunun türevlerinde karar verdiğini buyurur. Ki yedi nasıl hem sadece bir sayısına ya da kendisine bölünüyorsa, 49 sayısı da ya bire, ya yediye, ya da kendisine bölünmektedir. Yedi gök, yedi yer, yedi katman, yedi kıta (iklîm) bunun bariz birer örneğidir ki imam Ali'nin (a.s) yedi iklimden yedi birbirinden ayrı kıta olarak oraların halklarıyla birlikte bahsettiği Ekâlîm hutbesi İbn-i Şehraşub’un da ondan nakliyle özet olarak mevcuttur. Mümkündür ki, yedi kıtanın her birinde belli bir temel unsura (hadislerimize ve bilime göre ışık, su, toprak, ateş ve hava) duyarlılıktan kaynaklı olan organların evriminin bu 49 müstakil sürecindeki farklılıkta rolü bulunsun.
Allâme Meclisî Aritmetik bilimcilerinin Hz. Havvâ’nın yaratılışıyla ilgili ortaya koydukları formüle şöyle değinir: Hz. Âdem’in (a.s) aritmetiksel hesaptaki konumu, dokuz sayısının konumu gibidir ki, tek sayılı rakamlar, diğer rakamlara nispetle, babalık konumuna sahiptirler. Beş sayısı ise Havva konumundadır. O doğurgan olan kimsedir. Herhangi bir sayının dâhilinde beş olursa, beşe çarpıldığı vakit, sonuç kendi içerisinde mutlaka beş sayısını barındıracaktır. Onlar Tâhâ ayetiyle ilgili (ebced hesabında 9 ve 5 sayısını ifade ettiği için) şöyle derler: „bu Âdem ile Havva’ya işarettir. Bu sayılardan her biri eğer birden kendisine kadarki sayılarla toplanırsa, kendi özelliğine has bir sayıya erişecektir. Birden dokuza kadar toplama yaparsak, 45 sayısı ortaya çıkar ki bu, Âdem’in sayısıdır. Aynı şekilde birden beşe kadarki sayıları toplarsak, 15 sayısını elde etmiş oluruz ki bu da Havvâ’nın sayısıdır. Matematikte, bir sayı başka bir sayıyla çarpıldığında, Arapça tabirle birbiriyle çarpılan her sayıya zıl‘ (kaburga) denmektedir. Sonucuna ise mürabba‘ (dörtlük/dört köşeli/kare) derler. Eğer beşi dokuzla çarparsak, Hz. Âdem’in kendi özelliğini ifade eden sayı olan 45 sonucuna ulaşırız. Beşi beşle çarpınca ise Havva'nın sayısı olan 25 sayısına erişiriz. Müslüman Aritmetikçiler, „eyser“ yani sol veya daha kolay ve daha az demek olan zıl‘ (kaburga) ifadesinin daha düşük olan beş ve yirmi beş sayısına işaret ettiğini söylerler.
Mizaçların Câbir ibn-i Hayyan ve onun vesilesiyle oluşan Ehlibeyt temelli kimya ekolüne göre açıklaması şöyledir:
Maddenin sahip olduğu kuruluk, yaşlık, sıcaklık ve soğukluk, 1,3, 5,8 sayılarının her elementte değişen oranları ve bunların değişmez toplamı olan 17 sayısıyla irtibatlı oluşudur. Böylece madenlerin oluşumunda belli düzeylerde katkısı olan bu elementler kendi sayısıyla değerler kazanır. 17 sayısının anahtar rolünün yanısıra her elementte var olan yedi güç ve her gücün sahip olduğu 4 yoğunluk derecesinin çarpımından elde edilen 28 sayısı da mükemmel bir sayı olarak kabul edilir. 28 sadece 1,2,4,7,14. Sayılarının toplamı değil, aynı zamanda Kur’an elifbası olan Arap alfabesinin de harf sayısıdır. 17 ve 28 sayılarının 3+5+1+8=17 ve 4+9+2+7+6=28 şeklinde yazılı, sayıları sağdan sola, yukarıdan aşağıya gnomonik tarzda bölümleyerek, toplamının daima 15 sonucunu verdiğini söyler. Bu şekilde bunun nesnelerin tabii mizaç özelliklerinin kataloğunu çıkarır ve beşinci bir element olan “heba” tabiatını daha kabul eder (bu kuzey rüzgârı ile başlayan buharlı yelle karşılaştırılabilir ki, imam Sadık, Kuzey rüzgârının Güney rüzgarınkinden daha yüksekte esmesini, deniz suyunu sahile iletip kumsala vurarak sonrasında suyun geri dönmesiyle bağlantılı bilerek, bu rüzgarın ilk fonksiyonunun Hz. Âdem’in tıynetindeki verimi sağlayan kuzey buzul okyanusunun suyunu tıynete taşımak olarak iletmiş bulunmakta ve ona rîh, yani yel adını bırakmaktadır ki enerjinin maddeye rüzgar yoluyla dönüşü ilk kez bununla başlamıştır). Câbir ekolü, Matematiksel ve dilsel düzenin de âlemde bu formüllere dayandığını dile getirir. Örnek olarak Demir elementinin dört özelliği vardır. Dış kısmı daha çok kuru ve sıcak (safraî) iç kısmı daha çok soğuk ve ıslak (balgamî) sayılır.
Bu vesileyle demir iki özelliğini ortalamasından meydana gelen sıcak ve ıslak (demevi) tabiat vesilesiyle kanın oluşumunda etkilidir ve “savaş ya da kaç” fonksiyonu olan sempatik sinirler vesilesiyle, nemli vücutta çalışır. Dış kısmı safrâî olarak 1,5 ve balgamî olarak 3,8 sayılarıyla ifade edilir ve toplam 17 yapar. Bu ikisinin ortalaması olan demevî tabiat 3,5 şeklinde 8 sayısına denk gelir ve geriye kalan bir sayısı, safrâî tabiatının sıcaklığının ve balgamî tabiatın ıslaklığıyla buharlaşıp birer özelliklerinin heba olmasıyla demevi hıltın elde edilmesini ifade eder. İnsan tabiatında olduğu gibi, hayvanlarda, bitkilerde ve hattâ madenlerde bile olan kimyasallar ve bunların anorganik ve organik bileşimlerinin hepsinin oluşumunda, yıl boyu dört mevsimde ayrı ayrı ve bir arada esen dört tazyikli rüzgârın rolü, bu yöntemle bütün elementlere tatbik edilir. Nitekim hastalık kaynaklı olmayan doğal balgam, kanın renk değiştirmiş bir varyasyonu olarak nitelenir ve ödün ondaki metabolizmada önemli rol oynadığı mideden gelir.
Bu söylenenler, Hz. Âdem’in bedeni inşa olunup neşet ettiği, yani rüzgârların enerjisi ve toprakta doğal olarak bulunan ve soyu tükenen varlıklardan artakalmış genler yoluyla geliştiği süreç tamamlandıktan sonra, mafsallar icat edilsin diye eklem yerleri oluşturulmadan önce neden parçalara bölünüp muhkem düğümlendiğini ve bu fonksiyonun matematiksel formülünü yedi, kırk dokuz ve on sayılarının özelliğiyle bize açıklar. Hz. Havva’nın yaratılışı, bir bataklıkta gerçekleşmiş gibidir. Zira İmam Sadık (a.s) Allah-u Teâla’nın Hz. Havva’yı ilk yaratınca, Hz. Âdem’in iki kalçasının arasında ona yapışık gibi aynı hizada durduğu, hareket edip hızla kımıldarken, Hz. Âdem’in uyandığını iletir. Görüldüğü kadarıyla Hz. Havva, Hz. Âdem’in sol tarafındaki “cenb” yani taraf olan nötr genler ve kaburga kemiğinin ucu yaratıldıktan sonra toprakta arta kalan canlı madde yardımıyla, insani özelliklerle klonlanarak, yapışkan ve cıvık volkanik kilden klonlanıp, bataklık hâletini kaybetmiş bir çukurdan dışarı çıkmıştır. Bizce, Havva isminin kökeninin, sol kaburganın en aşağısındaki kısmın yaratılmasından sonra, toprakta geride kalan canlı organizmadan yaratılma vurgusu, önceki canlıların kendilerinden evvelki ölü ve ruhları bedenden ayrılıp bedenleri toprağa karışmış türlerin toprakta kalan parçalarından yaratılıp ölü varlıktan bir nevi klonlanmasına yapılan bir atıftır. Hz. Havva'da klonlanma, canlı varlık olan Hz. Âdem’in toprağında biriken kısımdayken, önceki varlıklarda bu, ölmüş canlıların toprakta arta kalan parçalarının yardımıyla ve eşleriyle eş zamanlı olarak yahut eşlerinin toprağından artakalanından bağımsız olarak oluyor, yahut artakalan kısım organik kimya türünden olmuyordu. Bu verdiğimiz üç örnek, Yasin süresinin 36. Ayetinde de yer almaktadır. “mimmâ lâ ya’lemûn” ifadesinin bir karşılığı da, canlı hayatın bütün safhalarının rûhânî boyutunun ve onların hislere etkisinin bilmediğimiz çoğu yönleridir.
* * *
Daha geniş bilgi için bakınız:
"American Journal of Alternative and Complementary Medicine" bilimsel dergisinde yayınlanan
"Hot and Cold NATURES and Some Parameters of Neuroendocrine and Immune Systems in Traditional Iranian Medicine: A Preliminary Study" Makalesi
Kaynakça:
Dört hılt ve dört rüzgarın basıncı hakkındaki hadis:
İlelüş-Şerayi, s. 46 (sahih senet), aynı hadis Kummî tefsirinde sahih. 32-34 belli bir farklılıkla zayıf olarak aktarılır, fakat çoğu içeriği aynı hadisin diğer kaynaklardaki farklı içeriklerininkiyle aynıdır
Bihâr ül-Envâr, c. 11, Hz. Âdem ve Havva kıssası hakkında el-İhtisas kitabından alınan nakil, hadis no. 8 (göz ve beynin algısı ve iç duyarlılıklar hakkında)
İİlelüş-Şerayi’deki güvenilir hadiste Hz. Âdem’in anne ve baba olmaksızın yaratıldığı vurgusu: s. 72
İlk yaratılan uzvun yumurta kabuğuna benzeyen göz oluşu:
49 müstakil gelişim sürecinin göz gibi ışığa duyarlı gelişime doğru hareket ettiğinin ve kırktan fazla müstakil göz evriminin tespiti:
Mattick, John S, Makunin Igor V, 2006, Non Coding RNA“ Human Moleküler Genetics, V. 15, Issue Suppl_6, p. 17-29
https://www.geo.de/natur/tierwelt/augenevolution--wie-tiere-die-welt-sehen-31529992.html#:~:text=Sehorgane%20sind%20in%20der%20Evolution,%C3%BCber%20die%20Welt%20als%20Licht.
Aynı hususu ifade eden hadis: Usul-ü Kâfî c. 2 s. 44
Selman'ın nakli: Tefsîr-ül-Ayyâşî, c. 2 s. 283
İmam Sadık'ın nakli: Tefsîr ül-Ayyaşî, c. 1 s. 140 (Fihristî senedi sahih) Bihâr ül-Envar, c. 14 s. 383'ünde aynı nakil daha uzun şekilde alâî sahih bir senetle Râvendî'nin Kısasul-Enbiyâ'sında sahih senetle aynı hadis kısmen, Hüseyn ibn-i Said'in Nevâdir kitabında da bir vasıtayla sahih senetle mevcut Yaratılışın başında yaratılan tatlı su okyanusundan Hz. Âdem'in (a.s) türbetinin çıkışı ve tuzlu suyla karıştırılma c. 1 s. 182 ayaklar tamamlanmadan ayağa kalkma girişimi:
Emâli’üt-Tûsî s. 58’de de yer alır
İlel uş-Şerayi, s.12 ve 161
Bihârül-Envar, c. 57 s. 119, el-Hisâl'dan Âdem öncesi yedi insansı hakkındaki sahih nakil ve zerrelerin hareketli canlı algı sahibi olduğu konusunda hadisler (âlem-i zer hadisleri)
Diğer bir nakil: c. 67 s. 113, 114, h. 23 el-Hisâl c. 1, s. 159
Ayetullah Şeyh Murtaza Rezevî’nin şerhi ve Hz. Âdem’in berzahî cennetinin özellikleri için bakınız: bineshno sitesi İnsân-Şinâsî makalesi birinci fasıl (Farsça)
Ruhların çeşitliliği hakkında Ehlibeyt’in tefsiri hadisleri için bakınız:
Âmûze-i Taaddüd-ü Ervâh-ı İnsan der Ahâdîs makalesi, Ensani.ir
Uzun boyluluk hakkındaki abartılar ve doğrular hakkında bakınız:
Bihâr, c. 11 s. 127-129 (Allame Meclisî’nin açıklamaları)
Ravzatül-Kâfî s. 133'teki hadisin Mir’âtül-Ukul’daki şerhi
Âd kavmi hakkındaki abartılı uydurmalar ve hususun aslı (nitekim Hz. Yusuf döneminde Ad kavminden geride kalanlardan Mısır’da bulunanlardan bahseden
Şii hadislerinde uzun boy vurgusu mevcut olmayan nakiller vardır) https://www.islamquest.net/fa/archive/fa102922
Bilimsel hususlardan başlıcası:
Çamurdan çukurlarda hayatın ilk gelişimleri için ilk gereken elementlerin oluşum süreci https://www.sueddeutsche.de/wissen/entstehung-des-lebens-vom-tuempel-indie-welt-1.1283436
Denisovalar ve Neandertallerin kızlarıyla modern insan arasındaki genetik bağı: https://adntro.com/de/blog/abstammung/neandertaler-denisovaner/
Makro evrim ile ilgili burada anılan sorunlardan bazısına cevap verdik:
https://www.wort-und-wissen.org/disk/d01-
3/#:~:text=Die%20Entstehung%20des%20Lebens%20ist%20ungekl%C3%A4rt,Abb.&text=Mikroevolution%20ist%20Variation%20vorhandener%20Konstruktion en,gedachten%20fr%C3%BChen%20Erde)%20ist%20ungekl%C3%A4rt.
Dar ve Huxley‘in evrim teorisinin zaafları ile alakalı bazı teorisyenlerin eserleri:
Organik dönüşüm teorisi hakkında:
Michael Behe, Giuseppe Sermonti, Giovanni Monastra, Roberto Fondi gibi bilimciler bu görüşte.
“Seppellire Dar? Dalla crita del darismo agli albori d'una scienza nuova” (“Dar'i Gömmek mi? Darizmin Eleştirisinden Yeni Bir Bilimin Şafağına”) kitabında yedi tâne uzmanın Darvin teorisini çürütücü ve bahsettiğimiz teoriyi açıklayıcı metinlerini içerir.
Yine Dimenticare Dar'den - Ombre sull'evoluzione'nin girişi: İtalya'da ilk kez, çeşitli yönelimlerden bilim adamlarının disiplinlerarası katkıları sayesinde, Darizm'in bir eleştirisi tüm karmaşıklığıyla sunuluyor; Dini yönelimlerin ve inançlı-inançsızlığın farkı gözetilerek kaleme alınmış olarak bu makale, artık eski olan neo-Darist paradigmanın eleştirisinin nasıl yeni bir bilimin kapılarını açtığını gösteriyor.
Zamanın izafiyeti ve eskiden yavaş ilerlemesi hakkında bilimsel bir çalışma örneği:
https://www.tabnak.ir/fa/news/1181795/%D8%B2%D9%85%D8%A7%D9%86%D8%AF%D8%B1-%D8%AC%D9%87%D8%A7%D9%86-
%D8%A8%D8%A7%D8%B3%D8%AA%D8%A7%D9%86-
%DA%A9%D9%86%D8%AF%D8%AA%D8%B1-
%D9%85%DB%8C%E2%80%8C%DA%AF%D8%B0%D8%B4%D8%AA%D9%87
(Big Bang’den 1 milyar yıl sonrasında, zaman 5 kat daha yavaş geçmekteydi. Bu yavaşlık evrenin sürekli genişlemesi sebebiyle hızlanmaktadır. Dolayısıyla yeryüzünün karaları yayılmaya başladıktan sonra tek olan gök uzay katmanı, yedi göğe yani yedi uzaya çıkarıldığı için, eskiden de zaman çok yavaş geçmiştir. Aynı şekilde aynı gezegenimizin üzerinde de Hz. Âdem öncesinde yedi farklı alem ve Âdem bulunmuştur. Biz her ne kadar, fasılayı yüksek ifade etmiş olsak da, bu zamanın hangi ölçüye göre nasıl olduğunu bilmiyoruz. Örneğin Şii kaynaklı Nebevi bir hadiste Peygamber Efendimiz (s.a.a) cinlerin yaratılmasıyla Hz. Âdem’in yaratılması arasında 1 milyon yıl, cinlerle meleklerin arasındaki fasıla yedi bin yıl fasıla olduğunu buyurur. Nurani yaratılışla ilgili seneler de izafiyetle açıklanır. Hülasa, Hz. Âdem’in yaratılış süresinin her bir aşamasıyla ilgili geçen 40 gün, 40 yıl, 400 yıl, 100 yıl gibi fasılaların hangi zamana göre olduğunu bilmiyoruz. İmam Ali’nin (a.s) Allah’ın katından kovulan İblis’in 6000 yıllık ibadeti hakkında buyurduğu bu seneler dünya seneleri mi, yoksa ahiret seneleri mi olduğu bilinmez! buyurması bundan kaynaklanır. Tek bildiğimiz, ilk kıta ve iki okyanusun yaratılışından beri diğer varlıklarınkiyle beraber, Hz. Âdem’in toprağının belirlenip zer âlemi sürecinin son derece erken bir dönemde gerçekleştiği, o arada bir çeşit yaratılış olduğu, fakat canlı ve bilinçaltı hislerin yaratılışının daha erken bir tarihe düştüğüdür. Bu imam Ali’nin (a.s), İmam Bakır’ın ve İmam Sadık’ın hadislerinde açıkça belirtilmiştir)
Hz. Nuh kavmi dönemine dek kadınların yılda bir kez adet geçirmesi ve Hz. İbrahim’den önce saç ve sakalın ağarmasının yaşlanmanın öncelikli belirtisi olmayışı, fakat üzüntü ve panikten dolayı Sâm ibn-i Nuh dirilirken saçlarının ağarması hususları da, izafiyetin bariz örneklerindendir. Sümer tabletlerinde tufan öncesi eski yıl hesaplarının ay hesabının miktarı ile karşılaştırılması zahiren ilk hususun teyididir ve o dönemki uzun ömrün sebebi budur.
İmam Cafer-i Sadık (a.s) ve bilim hakkında bakınız:
Strasburg üniversitesi İslami araştırmalar merkezinin, “ İmam Cafer-i Sadık Şia dünyasının düşünen beyni” kitabı
İzafiyetle ilgili Sümer tabletlerindeki hesabı açıklayan hadis: İleluş-Şerayi, c. 1 s. 915