.
.
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
Kur'an-ı Kerim şöyle buyuruyor; "Siz, insanların ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder kötülükten men eder ve Allah’a inanırsınız."[1]
Yukarıdaki ayet namaz kıldığınız, oruç tuttuğunuz, hacca gittiğiniz... için hayırlı ümmetsiniz demiyor. Marufa emretmek ve münkerden nehyetmeye ve zulmün karşısında durmaya vurgu yaparak, hayırlı ümmetsiniz buyuruyor. Çünkü diğer farzların ayakta kalması için marufa emretmek ve münkerden nehyetmek farzına amel edilmelidir.
Müslümanlar bu büyük farza amel etmedikleri, bu büyük farz için zulmün karşısında durarak canını feda eden Hz. Hüseyn’i ve Kerbela’yı anlamadıkları ve önemsemedikleri müddetçe emperyalistler daima Müslümanları sömüreceklerdir.
Allah-u Teâlâ Müslümanlara hidayetçiler göndermiş ve bir takım şeyleri bizlere farz etmiştir. İmam Cafer Sadık da (as) buyuruyor ki: “Farzların ayakta kalması büyük farza bağlıdır ve o büyük farz da emri-bil maruf ve nehyi-enil münkerdir."
Müslüman’ım diyen bir insan, İslam inançlarından olan bu iki farzı görmezlikten gelir ve diğer taraftan da yanlış ve haksız olanların ve hatta zalimlerin avukatlığını yaparlarsa, eyvahlar olsun böyle bir Müslümanlığa!
Namaz kılıp da camiye giden ama marufa emretmeyen ve münkerden nehyetmeyen, zalime karşı durmayan bir Müslüman’ı düşününüz. İslam dini böyle bir Müslüman’ı noksan bir Müslüman olarak kabul ediyor. Zira farz olan namaz ibadeti ve diğer ibadetler, farz olan marufa emretmek ve münkerden nehyetmekle mana-mefhum kazanır.
Konu hakkında başka bir ayette Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor: "Muhakkak ki Allah adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye sizlere öğüt veriyor."[2]
Bu ayette görüldüğü gibi Allah-u Teâlâ marufa emredip münkerden sakındırıyor. Dolayısıyla marufa emreden ve münkerden nehyeden bir Müslüman, değer ve konum bakımından Allah’ın yaptığı şeyi yapmaktadır. Bu da, bilen insanlar için çok önemli bir makamdır.
Rivayette şöyle bir olay anlatılır: Allah-u Teâlâ İsrailoğullarından bir kavime iki melek gönderdi ve o kavmi helak etmelerini emretti. O iki melek geldiğinde kavmin kırk bin tanesini ibadetle, atmış bin tanesini ise fücur, fitne ve fesat ile meşgul olduklarını gördüler.
Meleklerden biri diğerine şöyle dedi: “Acaba biz, bu ibadet edenleri de mi helak edeceğiz!” Diğer melek şöyle cevap verdi; “Rabbimiz bizi bu görevle görevlendirdiği zaman, burada kırk bin kişinin ibadet ehli ve atmış bin kişinin de günah ehli olduğunu bilmiyor muydu? Hiç şüphesiz bunları biliyordu. Öyleyse ben görevimi yapacağım.” Diğer melek, “Hayır, ben Rabbimden soracağım” dedi. Allah-u Teâlâ'dan sual ettiğinde, yüce Allah şöyle buyurdu: “Evet, o ibadet edenleri de helak ediniz. Çünkü ibadet edenlerin günahı, günahkârların günahlarına seyirci ve sessiz kalmalarıdır. Bundan dolayı onlarda günahkârlarla şeriktirler.”
Ey Müslümanlar! Gazze'de bugün zalim korsan İsrail tarafından çocuklar, kardeşlerimiz öldürülerek arşı titretecek günahlar yapılıyor. Daha ne zamana kadar kendimizi kınayarak teselli edeceğiz. Özellikle 57 İslam ülkesinin etkin ve yetkin insanları, İslam Birliği Teşkilatı, Arap Birliği zalim İsrail'e karşı ivedilikle bir şeyler yapmalıdırlar.
Yukarıdaki olayda da görüldüğü gibi, din sadece namaz kılmaktan, camiye gitmekten, ibadet etmekten ibaret değildir. İslam dini çok yönlü olan bir dindir. Din hayatın her evresinde adaletli ve doğru olmayı emreder. Adalet içinde marufa emretmek münkerden nehyetmek şarttır.
Hz. İmam Ali (as) şöyle buyuruyor: "En büyük cihat, zalim ve haksızın yüzüne karşı hakkı söylemektir." Ama ne yazık ki günümüzdeki Müslümanların geneli sıradan bir haksızın karşısında bile hakkı söylemez hale gelmişlerdir. Çünkü sorumsuzluğun ve sapmanın ilk adımı olan “bana ne” bahanesi çoklarının kanına, ruhuna işlemiştir.
Âlim, bir toplulukta sohbet ediyordu. Âlime şöyle dediler; Ya Şeyh! Bizim kalplerimiz uykudadır. Onun için senin sözlerin bizim kalbimizde eser etmiyor!
Âlim şöyle dedi; Keşke kalpleriniz uykuda olsaydı. Zira uykuda olana bir miktar seslendiğin zaman uyanır. Sizin kalpleriniz ölmüştür. Ne kadar seslenirlerse seslensinler yine de uyanmaz![3]
İmam Zeynelabidin aleyhisselam şöyle buyurmuştur; "Kû'fe bir şehir adı değil, sessizliktir! Nerede bir zulüm var ve ahali sessiz ise, orası Kû'fe'dir..."
Selam ve dua ile...
[1] Al-i İmrân / 110
[2] Nahl / 90
[3] Şerh-i Ta’arruf