İki Nefes Arası Kadardır Hayat

.
.

İnsanoğlu ne kadar tuhaf, ne kadar garip… Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşıyor. Bütün planlarını, bütün hayatını, hiç ölmeyecekmiş gibi hayal edip düşünüyor. Oysa ölüm bir nefes kadar yakınımızda… Bugün kalbini kırdıklarımız yarın hayatımızdan çıkıp gidebiliyor. Bugün üzdüklerimiz, incittiklerimiz yarın hayatımızda bir daha hiç olmuyor… Ya da bize bir şey oluyor; biz ölüyoruz. Oysa ölüm, iki nefes arası kadar yakın değil mi bize?

Bir nefes alıyoruz, veriyoruz… Alamadığımız an, dünya bizim için bitiyor. Gözümüzü kapatıyoruz; onca hayal, onca plan, onca hırs, onca koşuşturma anlamını yitiriyor. Kırdığımız kalpler, harcadığımız insanlar, görmezden geldiklerimiz, gururumuz uğruna yok saydıklarımız… Hepsi bir anda anlamını kaybediyor. Çünkü artık bizim için zaman bitmiş oluyor.

Neden bu kadar hoyratız sevdiklerimize karşı? Neden "yarın hallederim" diyerek ertelediğimiz gönül almalar, özür dilemeler, sarılmalar bir ömür boyu içimizde ukde kalıyor? Oysa bir nefes sonra ne olacağımız belli değilken, bu kibir, bu gurur, bu umursamazlık niye?

Hayat dediğin, iki nefes arası bir zaman... Aldığın son nefesin hemen ardından veremediğin nefesin adıdır ölüm. Ve biz, bu iki nefes arasına sığdırıyoruz bütün bir ömrü. Sevgimizi, kırgınlıklarımızı, umutlarımızı, hırslarımızı, zaaflarımızı, başarılarımızı, hatalarımızı… Hepsini ama hepsini bu iki nefesin arasına sıkıştırıyoruz.

İnsan, başına bir şey gelmeden idrak edemiyor çoğu şeyi. Bir sevdiğini kaybedince ya da kendi canıyla yüzleştiğinde fark ediyor hakikatin bu denli yakın olduğunu. Keşkeler diziliyor arka arkaya… “Keşke son kez konuşsaydım”, “Keşke sarılsaydım”, “Keşke daha çok vakit ayırsaydım”, “Keşke affetseydim”… Ama iş işten geçmiş oluyor.

Bu yüzden, affetmeyi öğrenmeliyiz. Sevdiklerimize zaman ayırmayı, onları koşulsuz sevmeyi, hataları görüp anlamayı ve geç kalmamayı… Zaman sandığımızdan daha hızlı geçiyor. Ve ölüm, tahmin ettiğimizden daha yakın. Öyleyse neden bu kadar geç kalıyoruz? Neden hâlâ susuyoruz? Neden hâlâ içimizdeki sevgiyi ifade etmekten çekiniyoruz?

Hayat çok kısa. Öyle uzun vadeli kinlere, kırgınlıklara, ertelenmiş sevgiye değecek kadar uzun değil. Sarılmak istiyorsan sarıl. Özür dilemen gerekiyorsa dile. Sevgini söyle. Özlediysen haber ver. Çünkü belki de bu iki nefes arası, birinin ya da senin için son fırsattır.

İnsan olmanın yüceliği; kalp kırmamakta, vefa gösterebilmekte, gönül alabilmekte ve yaşarken kıymet bilmektedir. Ardından dökülen gözyaşları, söylenen güzel sözler artık sadece vicdan azabına tesellidir. Oysa yaşarken söylenen söz, yaşarken verilen değer, yaşarken yapılan iyilik anlamlı ve kıymetlidir.

Unutma, hayat sadece bir kere yaşanıyor. Ve her şey bir nefeste gizli. Aldığın nefesin kıymetini bil. Sevdiklerinin kıymetini bil. Çünkü o nefesin garantisi yok. Şu an nefes alıyorsun, bir sonrakini alacağının garantisi var mı?

İki nefes arası bu hayatta, yaşamak sadece nefes almak değildir. Gerçek yaşamak; hissetmek, sevmek, anlamak, bağışlamak ve hakkıyla yaşadığını bilmekle olur.

Hayatı erteleme. Sevgini, sözlerini, adımlarını geciktirme. Çünkü sen ne kadar plan yaparsan yap, hayatın da bir planı var. Ve o plan, senin son nefesinle neticeleniyor. Ardında kimseyi yarım bırakmadan, kalpleri kırmadan, içinden geleni söyleyerek yaşa. Çünkü bir gün ansızın o son nefes verilecek… Ve o gün geldiğinde, ‘İyi ki’lerin ‘Keşke’lerinden çok olsun.