Düşünce | İslamî Araştırmalar

İmam Sadık ve Üç Hikaye

İmam Cafer-i Sadık'ın (as) Allah Teala'nın Varlığını İspatlamada İstidlalleri

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Hişam ibn Hakem şöyle rivayet ediyor: Mısır'da, İmam Sadık'ın (as) şöhretini duyan bir zındık vardı. İmam'la münazara etmek için Medine'ye geldi; fakat İmam Mekke'ye gittiği için o hazretle görüşemedi. Bunun üzerine Mekke'ye geldi. Biz İmam ile birlikte Mekke'deydik. Zındık adam tavafta bizimle karşılaştı; ismi Abdulmelik ve künyesi ise Abdullah'tı. O sırada omuzu İmam Cafer-i Sadık’a (as) değdi. İmam ona yönelerek, "Kulu olduğun bu melik ve padişah kimdi? Yerin mi padişahlarından mı, yoksa göklerin mi padişahıdır? Oğlun Abdullah acaba göklerin ilahının mı kuludur, yoksa yerin mi? Ne istersen söyle ve tartış… ben tavaftan çıkınca yanımıza gel."

İmam Sadık (as) tavaftan çıkınca zındık İmam’ın yanına gelip karşısında oturdu. İmam ona şöyle buyurdu:

"Ey adam! Bilgisi olmayan kimsenin bilgili kimseye karşı bir hücceti yoktur; cahilin hücceti olmaz. Ey Mısırlı arkadaş! Materyalistlere yönelerek âlemi zamanın yarattığına inananların görüşleri doğru değil. Eğer öyleyse, neden zaman götürdüğü kimseleri neden geri getirmiyor ve eğer geri getiriyorsa o halde neden götürmüyor? Ey Mısırlı arkadaş! Neden gökyüzü yüce kılınmış ve yer döşenmiştir? Neden gökyüzü yerin üzerine dökülmüyor ve neden yer kendi katlarına çökmüyor? Neden bunlar birbirlerini veya yerin üzerinde olanları çekip götürmüyor?,

 

Zındık adam, bunları koruyan göklerin ve yerin Rabb'idir… diyerek iman getirdi.

Daha sonra, beni kendi öğrencilerinize kat, dedi; İmam (as) Hişam'dan onunla ilgilenmesini istedi. Hişam onun öğretimini üstlendi ve o da Şam ve Mısır halkına iman dersleri veriyordu…

* * *

Hişam farklı bir kaynakta şöyle rivayet ediyor: Zaim-i Deysanî İmam Sadık’ın (as) meclisine gelerek, beni mabuduma yönelt, ama ismimi de sorma dedi. O sırada İmam’ın (as) küçük oğlu elindeki bir yumurtayla oynuyordu. İmam (as) şöyle buyurdu: Ey Zaim-i Deysanî! İşte bu nüfuz edilmez kalelerdir. Onun etrafını sert bir kabuk sarmış; altında da ince bir zar var ve o zarın altında da erimiş altın ve gümüş var; ne erişmiş gümüş sıvı altına karışır ve ne de sıvı altın erimiş gümüşe. Ne güzelliklerini bildirecek düzelticiler (onun içine girmiş ve) ondan dışarı çıkmıştır ve ne de bozulduğunu bildirecek zayi ediciler içine girmiştir. Hiç kimse onun erkek için mi, yoksa dişi için mi yaratıldığını bilmiyor ve birde bakıyor sun ki, tavus kuşu gibi çeşitli renklerle dolu bir kuş ondan dışarı çıkıyor; acaba bunu bir düzenleyicisinin olduğunu düşünmüyor musun?

Bunun üzerine Deysanî başını aşağı dikip şöyle dedi: Şehadet ederim ki bir ve tek olan, kendisine ortak edinmeyen Allah'tan başka ilah yoktur ve Muhammed O'nun kulu ve elçisidir ve sen imam ve Allah'ın kullarına hüccetisin; ben içinde bulunduğum halden tövbe ediyorum.

* * *

Allah'ın varlığını ispatlamak doğrultusunda kendi küfrünü lanetleyen bir zındıkla yapılan münazaralardır.

Zındık, insanlar görmedikleri Allah'a nasıl taparlar? dedi.

İmam Sadık (as) şöyle buyurdu: Kalp gözleri iman nuruyla O'nu görmüş, uyanık akıllar O'nu açık delillerle ispatlamışlardır. Baştaki göz de âlemdeki şahane bileşimleri ve âlemin sağlam uyumunu müşahede ederek O'nu görmekteler. Sonra gönderilen elçiler, Allah'ın nişaneleri, semavî kitaplar, O'nun sağlam ayetleridir. Ulema O'nun azametinden görebildikleri miktarla yetinirler.

Devamında İmam’la o zındık arasında şöyle bir konuşma geçti:

Zındık: “Acaba O, kendisini tanımaları ve tam bir inançla kendisine ibadet etmeleri için kendini kullarına göstermeye gücü yetmez mi?”

İmam (as): İmkânsız bir şeyle ilgili sorunun cevabı yoktur.

Zındık: Elçiler ve peygamberler nasıl ispatlanır?

İmam (as): Bizden ve tüm yaratılmışlardan yüce olan Yaratıcının varlığını ispatladıktan ve O hikmet sahibi Yaratıcının bütün yaratıklarını görmesi, dokunması ve onlarla doğrudan doğruya konuşması doğru olmadığını ortaya koyduktan sonra açıktır ki kulları menfaat, çıkarlarına yönlendirecek ve hayatlarını sürdürmeleri için gerekli olan terk edilmesi yok olmalarına neden olan şeye sevk edecek elçileri vardır. O halde Allah tarafından kullar arasında emir ve nehyedenler olduğu anlaşıldı; işte onlar peygamberler ve kullar arasından seçilmişlerdir. Bir grup da eğitilmiş bilginlerdir. Bunlar hikmet ile Allah tarafından gönderilmişlerdir. Bunlar yaratılış bakımından insanlarla eşit olmakla birlikte onların durumuna da ortaktırlar. Bunlar hikmet sahibi Allah tarafından ölüleri diriltmek, körü iyileştirmek ve pislik hastalığına yakalanan kimseyi şifa vermek gibi apaçık delillerle desteklenmişlerdir.

Zındık: Allah eşyaları neyle yarattı?

İmam (as): Hiçbir şeyden, cevabını verdi.

Zındık: Eşyayı nasıl hiçbir şeyden yarattı?

İmam Sadık (as): Eşyalar ya başka bir şeyle yaratılmışlardır, ya da başka bir şey olmaksızın yaratılmışlardır. Eğer onuna birlikte olan başka bir şeyle yaratılmışlarsa o şey kadimdir ve kadim olan bir şey de ne yeniden var edilebilir ve ne de değişir. Meydana gelen şeyin bir cevher ve bir rengi olmalıdır. O halde dünyadaki bu farklı renkler ve bu çeşitli türlerdeki cevherler nereden gelmişlerdir? Eğer hayatı olan bir şeyden kaynaklanırsa, o halde ölüm nereden gelmiştir ve eğer o şey ölüyse, o halde hayat nereden gelmiştir ve varlıkların her ikisi de kadim olan diri bir şeyle ölü bir şeyin birleşiminden yaratılması ise imkânsızdır; çünkü diriden ölü meydana gelmez ve o her zaman diridir ve ölü de ölü olması açısından kadim ve ebedi olamaz; çünkü ölünün kalmaya gücü yoktur.

Zındık: Varlıkların ezeli olduğunu nasıl söz konusu etmişler?

İmam Sadık (as): Bu, varlıkların yöneticisini inkâr edenlerin sözüdür. Onlar peygamberleri ve bildirdikleri şeyleri yalanlayıp getirdikleri kitapları efsane diye nitelemektedirler; kendi görüşleriyle kendi istekleri üzere kendileri için kanun bırakmaktalar. Oysa kendilerinin hadis olduklarına delalet etmekteler. Bir gezegenin yedi gezegenle birlikte dönüşünden tut, yerin hareketine ve onun üzerindekilere kadar, zamanın değişimi, azlık, çokluk, ölüm, yok olma ve ihtiyaç gibi yeryüzünde vuku bulan olayların farklılığı, bunların tümü bir yaratıcının ve program hazırlayıcının varlığına delalet etmektedir; tatlının ekşi ve acı, yeninin eksi olduğunu ve her şeyin bu şekilde sürekli değişip yok olduğunu görmüyor musun?