Oruç mu Tutuyoruz Aç mı Kalıyoruz!

Allah’u Teâlâ Peygamberleri bir takım hedefler doğrultusunda insanlığa göndermiştir. Allah’u Teâlâ şöyle buyuruyor; “O bir mabuttur ki ümmiler içinden kendi cinslerinden bir Peygamber göndermiştir. Onlara ayetlerini okumaktadır ve onları tertemiz bir hale getirmektedir ve onlara kitabı ve hikmeti öğretmektedir ve bundan önce onlar, elbette apaçık bir sapıklık içindeydiler.”( Cuma, 2)


Peygamberlerin gönderilme sebeplerinden birisi, ibadetle Allah’a yaklaşmanın yöntemlerini öğretmektir. Oruç ibadeti de farz olan ibadetlerden bir tanesidir. Oruç ibadeti ve mübarek Ramazan ayı hakkında İslami kaynaklarda çok geniş açıklamalar bulunmaktadır.


Hz. İmam Ali (a.s)’dan şöyle rivayet olunmuştur; “Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) bir gün bize hutbe okuyarak şöyle buyurdu; “Ey insanlar, Allah’ın ayı bereket, rahmet ve mağfiret ile size doğru gelmekte. Öyle bir ay ki, Allah katında en üstün aydır. Onun günleri en faziletli günler, geceleri en faziletli geceler ve saatleri en faziletli saatlerdir.


Bu ayda siz Allah’ın ziyafetine davet edilmiş ve Allah’ın değer verdiği kimselerden sayılmışsınız. Nefesleriniz bu ayda tesbih (zikir) ve uykunuz ibadet sayılır. Amelleriniz kabul ve dualarınız icabet edilir. O halde doğru niyetler ve temiz kalpler ile Allah’tan isteyin ki, sizi bu ayın orucunu tutmaya ve kendi kitabını okumaya muvaffak kılsın. Zira hiç şüphesiz gerçek bedbaht kimseler bu yüce ayda Allah’ın mağfiretinden mahrum kalan kimselerdir.


Bu ayda açlık ve susuzluğunuzla kıyamet gününün açlık ve susuzluğunu hatırlayın. Fakir ve düşkünlerinize sadaka verin. Büyüklerinize karşı saygılı, küçüklerinize merhametli olun. Yakınlarınıza sıla-i rahim yapın. Dilinizi koruyun, gözlerinizi haram olan şeylere kapatın ve kulaklarınızı haram olan şeylere tıkayın. Başkasının yetimlerine şefkatli davranın ki sizin yetimlerinize de şefkatli davranılsın. Günahlarınızdan Allah’a tövbe edin. Namaz vakitleri en faziletli vakitlerdir; o vakitlerde Allah kullarına rahmet gözüyle bakar. Onunla münacat ettiklerinde cevap verir. Onu çağırdıklarında lebbeyk der ve Ona dua ettiklerinde icabet eder.” 

                    
“Ey insanlar, canlarınız amellerinizin elinde rehindir. Onları mağfiret dileyerek kurtarın. Sırtlarınız günahlarınızla ağırlaşmıştır, uzun secdelerinizle onları hafifletmeye çalışın. şunu bilin ki hiç şüphesiz, şanı yüce Allah, namaz kılan ve secde edenleri azap etmemeye, insanlar Rabb’ül âleminin huzurunda durup hesap verecekleri sırada, onları korkutmamaya dair kendi izzetine ant içmiştir.” 

 
“Ey insanlar kim bu ayda mümin bir oruçluya iftar verirse, Allah katında bir köle azat etmenin sevabını alır ve geçmiş günahlarının bağışlanmasına vesile olur.”

           
“Ya Resulullah, hepimizin buna gücü yetmiyor denilince, Resulullah (s.a.a) şöyle buyurdular; “Bir yarım hurmayla da olsa cehennem ateşinden korunmaya çalışın. Bir içim suyla da olsa cehennem ateşinden korunmaya çalışın. Zira Allah’u Teâlâ bundan fazlasına gücü yetmeyip de bu az ameli yapana da aynı mükâfatı verir.”

    
“Ey insanlar, içinizden kim bu ayda ahlakını güzelleştirirse bu, ayakların kaydığı günde sırattan rahatlıkla geçmesini sağlar. Kim bu ayda elinin altında olanlara kolaylık sağlar ve yüklerini hafifletirse, Allah da onun hesabını hafifletir. Kim bu ayda başkalarına karşı yapabileceği şer ve kötülüklerin önünü alırsa Allah da onu mülakat edeceği günde, ona karşı gazabının önünü alır. Kim bu ayda bir yetime değer verir ve ona ikram ederse, Allah da kıyamette ona değer verir, merhamet eder. Bu ayda yakınlarına sıla-ı rahimde bulunan kimseyi Allah kendisini mülakat edeceği günde rahmetine kavuşturur. Akrabalarıyla ilişkiyi kesen kimseyi de Allah kıyamet günü rahmetinden mahrum kılar. Allah bu ayda müstehap bir namaz kılanın cehennem ateşinden kurtuluşunu yazar. Kim bu ayda farz namazı kılarsa diğer aylarda kıldığı yetmiş farzın sevabını almış olur. Kim bu ayda bana çok salât-u selâm getirirse, terazilerin hafif olacağı günde, terazisini ağırlaştırır. Bu ayda Kuran’dan bir ayet okuyan kimse diğer aylarda bir Kur’an hatmetmenin sevabını alır.”  

   
“Ey insanlar, cennetin kapıları bu ayda açıktır. Rabbinizden isteyin ki onları yüzünüze kapatmasın. Cehennem kapıları ise kapalıdır. Rabbinizden dileyin ki onları sizin yüzünüze açmasın. şeytanlar da bu ayda bağlanmışlardır. Rabbinizden dileyin ki onları size musallat kılmasın.” 

 
Hz. İmam Ali (a.s) şöyle diyor; “Ben ayağa kalkarak: ‘Ey Allah’ın Resul-ü bu ayda en faziletli amel nedir?’ diye sordum. Allah Resul-ü (s.a.a) şöyle buyurdular; Ey Hasan’ın babası bu ayda en faziletli amel, Allah’ın günahlarından sakınmaktır...”(  Uyun-u Ahbar-ur Rıza,c.1, s.297- Emali, şeyh Saduk, s.82, Meclis.20)


İslam dininde bütün ibadetlerin üç boyutu vardır. Diğer ibadetler gibi oruç ibadeti de üçe ayrılır. Bunlar; umumi oruç, hususi oruç ve hususun hususu olan oruçtur. Bu üç kısım orucu başka bir ibaretle de isimlendirmek mümkündür. şöyle ki, birinci sınıf oruç sıhhat şartlarına, ikincisi kemal şartlarına, üçüncüsü ise ekmel şartlarına haiz olan oruçtur. Yani, birinci oruç sahihtir ama kâmil değildir. İkinci tutulan oruç sahih ve kâmildir ama ekmel (mükemmel) değildir. Üçüncü tutulan oruç ise hem sahih, hem kâmil ve hem de mükemmeldir. İslam dininin Müslümanlardan istediği birinci basamaktan ikiye ve ikinci basamaktan da üçe gelmesidir.


şöyle de demek mümkündür. Birinci oruç fıkhın istediği oruçtur. İkinci oruç ahlak ilminin istediği oruçtur. Üçüncü oruç ise irfan ilminin istediği oruçtur. Sıhhat şartlarını içeren oruç (birinci oruç) orucu batıl eden dokuz şeylerden, sahurdan iftara kadar uzak durmaktır. Kamil oruç, birinci orucun yanı sıra vücuttaki azaların tutacağı oruçtur. Yani, insanın eli, gözü, dili, kulağı da... oruç tutmalıdır. Hz. İmam Ali (a.s ) şöyle buyuruyor; “Çokları vardır oruç tutarlar ama açlık ve susuzluktan başka onlara bir şey kalmaz.” Bunlar birinci basamakta kalıp da ikinci basamağa gelmeyenlerdir.

      
Tarihte şöyle bir olay nakledilir; “Bir gün Hz. Peygamber (s.a.a) Müslümanların oruç tutmalarını istediler. Sahabe kadınlı, erkekli o gün oruç tuttular. Hz. Peygamber (s.a.a) gün ortasında sahabelerinden birisine şöyle buyurdu; “Git kızlarına söyle yemek yesinler.” Sahabe şöyle dedi; “Ey Allah’ın Resul-ü onlar senin emrinle bu gün oruç tuttular.” Resul-ü Ekrem (s.a.a); “hayır, onlar oruçlu değiller” diye buyurdu. Bu sahabe kızlarının yanına gelerek Resul-ü Ekrem (s.a.a)’in söylediklerini kızlarına anlatınca, bunlar hep beraber kalkıp Resul-ü Ekrem (s.a.a)’ in yanına geldiler ve o iki kız oruçlu olduklarını söylediler. Bunu üzerine Resul-ü Ekrem (s.a.a) şöyle buyurdu; “Siz ikiniz bu gün falan komşunuzun gıybetini etmiyor muydunuz? Yere tükürün ağzınızdan neyin düşeceğini görürsünüz.” Onlar yere tükürdüklerinde ağızlarından küçük bir et parçası yere düştü. Zira gıybet insanın kendi ölü kardeşinin etini yemesi demektir. Allah’u Teâlâ şöyle buyuruyor; “Ey inananlar, sakının fazla şüphe etmekten, çünkü bazı zan ve şüpheler suçtur ve ayıplarınızı, gizli işlerinizi arayıp gözetmeyin ve bir kısmınız bir kısmınızın gıyabında kötülüğünü de söylemesin; biriniz ölü kardeşinin etini yemeyi sever mi? Tiksindiniz değil mi? Ve çekinin Allah’tan, şüphe yok ki Allah tövbeleri kabul eder.”( Hucurât, 12)


        
Birinci sınıf orucu tutanların üzerinden sadece vazife düşmüş olur. Ama bu oruç ikinci basamağa göre noksandır. Zira orucun bir amacı ve sonucu olmalıdır. Bu konuda Allah’u Teâlâ şöyle buyuruyor; “Ey inananlar, kötülüklerden, şüpheli şeylerden korunmanız için oruç sizden öncekilere farz edildiği gibi size de farz edilmiştir.”( Bakara, 183)



Bu ayette de görüldüğü gibi Allah’tan korkmak, takvalı olmak, günah ve kötü işlerden korunmak oruç ibadetinin meyvesidir. Allah’tan korkan ve takvalı olan bir insan eli, gözü, dili, kulağı ve diğer azaları ile günah yapmaz ve gıybet etmez. Azalarını haramlardan sakındırmayanlar, takva ehli değildirler demektir. Böyle birisinin orucu da meyvesiz bir oruç olur. Zira orucun meyvesinin takva olduğunu belirtmiştik.

 
Üçüncü bölüm oruca gelince: İrfan ilmi birinci oruca şöyle söyler; Senin tuttuğun oruç sana göre sahihtir ama bana göre noksandır. İkinci oruca da şöyle söyler; Senin tuttuğun oruç da kâmildir ama bana göre noksandır. Ben oruç tutan insanın mükemmelleşmesini istiyorum. Bana göre oruç tutmak istiyorsan kalbin, ruhun ve düşüncelerinin de oruç tutması gerekir. Özel manada, oruç tutulduğu zaman insanın kalbinde “ma sivellah” (Allah’tan başka şeyler) olursa o kalp oruçlu değildir demektir. Zira insanın kalbi bir evdir ve o evin de gerçek sahibi Allah’u Teâlâ'dır. O eve namahremler sokulmamalıdır. Kalp evine namahremler sokulduğu zaman, o kalp oruç tutmamış olur. Kalp evine namahremleri sokmayan bir insan, günah yapmak bir kenara dursun, günahı tasavvur bile etmez. İşte bu üçüncü oruç batini oruçtur. Hz. İmam Ali (a.s) Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a) e bu ayda en faziletli amelin ne olduğunu sorduğunda, Hz. Resul-ü Ekrem (s.a.a), ‘günahlardan uzak durmaktır’ diye buyurmuşlardır. Bu en faziletli amel, mübarek Ramazan ayının ana omurga kemiği, felsefesi ve amacıdır.  

Mehdi Aksu