Bir insan inançlı, imanlı, İslami, insani ve akli mizanlara göre kırıterleri olduğunu iddia ediyorsa, böyle bir insanın kutsal değerlerinden ödün vermesi asla düşünülemez. Çünkü her bir Müslüman İslam dininin kutsal değerleri ile kimliğini şekillendirmiştir.
Her Müslüman için izzetli olmak, izzetli yaşamak ve izzetli ölmek çok önemli bir özelliktir. Zira izzetin gerçek sahibi Allah'u Teâlâ ve onun velileri insan için zilleti asla kabul etmemişlerdir. Sünnetullaha, Enbiyaya ve Ehlibeyt imamlarına ve bu nurların sözde değil özde yolcularına göre kula kulluk zillettir, dalkavukluktur, şeytana kul olmaktır, dini dinara satmaktır, nefsi ilah edinmektir, hakka değil de batıla nefer olmaktır, hakkın safında olanlarla değil de yanlışın, günahın tarafında olanların yanında saf tutmaktır ve bunların tamamı ise alçaklıktır. Sünnetullah; bir Müslüman'ın dünyaya, ranta, çıkara, menfaate, güce boyun eğerek izzetini kaybetmesini ve böylelikle zillete düşmesini kişi için bir sancı ve kambur olarak değerlendirmektedir. Oysa inançlı bir insan için, zillete düşmek defalarca ateşlerde yakılmaktan daha kötü ve çirkindir. Bizler bunu Kerbela da kanları ile destan yazan ve bir nebze olsun zillete boyun eğmeyen Hz. İmam Hüseyin efendimiz ve onun emsalsiz ashabında görmekte ve bu hakikati onlardan öğrenmekteyiz.
İnançlı ve İslam ilimlerini çok iyi bilen bir insan bu dünyada rahatlık bulamayacağını da çok iyi bilir. Zira o bilir ki; dünya müminin zindanı, kâfirin, münafığın, fasığın, fitnecinin, çıkar için her türlü zillete boyun eğenin ise cennetidir. Dünyayı cennet edinenlerin belirli bir üslup ve kavramları olmaz. Bu gün savunduklarının yarın bir de bakarsınız karşısında yer almışlar. Bu gün övdüklerini yarın bakarsınız çok acımasızca yermekte, yerden yere vurmaktalar. İnançlı bir insan vefasız olan bu dünyada ve bu dünyanın kocalarının yanında aslanların, sırtlanların, çakalların, kurtların arasında yaşamaya çalışan bir koyuna benzer. Varın sizler düşünün; koyun kurtların, aslanların, sırtlanların, çakalların arasında nasıl yaşayabilir. Onun için inançlı insanların bu dünyada yaşamları çok zor olur. İzzet, onur, inanç ve kutsal değerleri korumak, milli değerlere sahip çıkmak, toplumun birliğini, Müslümanların vahdetini sağlamaya çalışmak, Ehlibeyti tanımak ve Ehlibeyt gemisine binerek rotalarını İmam Mehdi'nin (a.f) rotasına döndürmek isteyenleri o doğrultuya yönlendirmek ve bu doğrultuda onlarla hem hal olmak her insanın harcı değildir. Bunlar büyük bedeller ve çabalar ister, kınanmaları, yargısız infazları, her türlü hakarete maruz kalmaları, etlerinin yenilmesini, iftiralara maruz kalmayı göze almayı gerektirir. Bunun İslam tarihinde birçok örnekleri yaşanmıştır. Mümin insan, imanı ve onuru oranında dışlanmadan, yok sayılmadan, maddi manevi işkencelerden, iftiralara maruz kalmaktan payını almıştır ilkesiz toplumlarda. Hak ve batılın savaşı kıyamete kadar süreceğinden, kıyamete kadar da bundan kaçmak mümkün değildir. İnanç değerlerini kendine dava edinen onurlu bir insanın, bundan kurtulması mümkün değildir. Ben bu gerçeği şu şekilde algılıyor ve analiz edebiliyorum: "Bir dağ bile İmam Ali'yi (a.s) sevse musibetlere uğrar" hadisi şerifi bir hakikattir.
Dikkat edilirse eğer, bir dağ İmam Ali'yi sadece ve sadece sevdiği zaman musibetlere uğruyor. Eğer bu dağ, sevgisinin yanında bir de Ehlibeyt davası uğrunda mücadele verse nelere uğrar acaba! İslam tarihinde ve günümüzde sevenler çok olmuştur ancak dava uğruna mücadele eden bu dağlar ne yazık ki çok az olmuşlardır. Onlar tarih boyunca, dünümüze ve bu günümüze ışık tutan Salmanlar, Miktatlar, Ebuzerler, Ruşeydi Hacerler, Bilaller, Habib b. Mezahirler, Zuheyrler, Ebaseltler, Hüseyn b. Ruh Nobahtiler, merhum Kuleyniler, şeyh Saduklar, şeyh Tusiler, şeyh Mufidler, merhum Behçetler, Tebriziler vb. olmuşlardır. Onlar o gün bulundukları toplumların kahır çoğunluğu tarafından hep dışlanmışlar, çok ağır bedeller ödemişler ama tüm zorluk ve sıkıntılara rağmen zillete asla boyun eğmemişlerdir. Her türlü zorluk, sıkıntı, yer yer işkencelere tabi tutulmalarına rağmen inanç değerlerine ve ahretlerine hizmet edenler mezkûr inancın mensuplarından da bir beklenti içinde olmamışlar ve kendilerine farklı bir muamele istememişlerdir. İşte onların her hangi bir beklenti içerisine girmemeleri her türlü zorluğa rağmen onların yaptıklarının Allah rızası için olduğunun bir kanıtıdır. Onların yolunun hakiki birer yolcusu olma dilekleri ile…
Selam ve Dua ile…
Mehdi AKSU