Kendini Bil Misafir!

.
.

Bismillâhirrahmânirrahîm

De ki; “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”  

(Zümer / 9)

Bireyi ve toplumu rahata kavuşturacak, huzura eriştirecek her türlü imkân ilimle, bilgiyle elde edilebilmektedir. Teknolojik, sosyal ve kültürel gelişmeler ilmi çalışmaların meyvesidir. Bütün yenilikler ve değişimler, ilmi gayretler sonunda elde edilmektedir.

Resulullah (saa): “İlmin azı, ibadetin çoğundan iyidir.”

İlim, insana doğruyu ve yanlışı ayırt etme kabiliyeti verir, yaşamını düzenlemesine ve Allah'a daha yakın olmasına yardımcı olur. İlmin hayatımızdaki yeri, sadece bireysel gelişimle sınırlı kalmaz; toplumsal gelişme ve medeniyetin inşasında da anahtar bir rol oynar.

Yunus Emre şöyle der:

 “Okumaktan mana ne

 Kişi Hakkı bilmektir

Çün okudun bilmezsin

Ha bir kuru emektir.”

Demek ki kendini tanımak, ancak Hakk'ı tanımakla, bilmekle gerçekleşebilir. Öyleyse insan, önce kendini tanımalı, Hakk'ı tanımalı (bilmek ve kabul etmek anlamında), sonra karşısındakini tanımalıdır.

Men a'refe nefsehu fekad a'refe rabbehu

Kendini bilen Rabbini bilir.

Yine Yunus Emre şöyle belirtiyor:

“İlim ilim bilmektir

İlim kendin bilmektir

Sen kendini bilmez isen

Ya nice okumaktır.”

Bu dörtlüğe metinler arası ilişkiler bağlamında baktığımızda onun “tanı-” fiiline yüklediği anlamı kavramamızda buradaki kullanım bize bir imkân sunmaktadır. Bu dörtlükte şüphesiz ki “tanı-” fiili yoktur. Fakat, onun anlamlarından biri olan “bil-” fiili vardır. Buna göre tanış olmanın ilk adımındaki “kendini tanımak” eylemini “kendini bilmek” şeklinde düşünmek gerekir.

Kim bildiği ile amel ederse, Allah ona bilmediğini öğretir.

Adam, babası ile birlikte yolculuğa çıkmıştı. Yolculuk esnasında babası dünyadan göçtü. Adam etrafta bulunan çobandan; "Sizin buralarda ölen birisinin cenaze namazını kim kıldırır?" diye sordu. Çoban; "Cenaze namazını kıldıran belirli bir şahıs yok o yüzden ben kıldırırım" dedi. Adam mecburiyetten, babasının cenaze namazını kılması için çobandan rica etti.

Çoban, cenazenin yanına gidip birkaç cümle mırıldandı sonra adama dönüp "Namaz bitti" dedi. Adam oldukça şaşırmıştı. "Bu nasıl cenaze namazıydı" diye sormadan edemedi. Çoban; "Benim kıldırabildiğim bu kadar. Daha iyisini bilmiyorum" dedi.

Adamcağızın yapabileceği bir şey yoktu. Babasının cenazesini alıp defnetti.

Adam, babasını gece rüyada gördü. Rüyasında babasının çok rahat olduğunu ve gittiği yerin de çok iyi bir yer olduğunu anladı. Babasına; "Nasıl oldu da bu kadar güzel bir yerin var ve bu kadar güven içerisindesin?" diye sordu. Babası rüyasında "Burada neyim varsa o çobanın duasının neticesinde oldu" diye cevap verdi.

Adam, sabah kalkıp çobanın peşi sıra gitti. Çobandan o gün babasının cenaze namazını kılarken mırıldandığı şeyleri kendisine anlatmasını istedi.

Çoban; "Cenazenin kenarına geldiğimde Allah ile aramda sanki özel bir bağın oluştuğunu yani manevi bir hava içerisine girdim. Allah'a hitap ederek şöyle dedim 'Ey Yüce Allah'ım bu adam eğer bu gece benim misafirim olsaydı ben onu koyunlarımdan bir tanesini keser en iyi şekilde ağırlardım. Ancak bu adam bu gece senin misafirindir. Sen ki Allah’sın bakalım sen bu adama nasıl ev sahipliği yapacaksın!' dedim.”

Bazen temiz ve saf bir kalbin duası, aklı başka yerde olup da kılınan yüz rekât namazdan daha hayırlıdır.