.
.
İstanbul Taksim'de geçtiğimiz günlerde meydana gelen ve 6 vatandaşımızın hayatını kaybettiği bombalı saldırının ardından hükümetin emriyle önce yayın yasağı sonra bant daraltma uygulaması gelmişti. Sosyal medya platformlarına erişim ise Türkiye tarihinde yaşanan en güçlü kısıtlamalardan birisi olarak kayıtlara geçti..
Taksim'de yaşanan bombalı saldırı sonrası Bilgi Teknolojileri ve İletişim Kurumu (BTK) tarafından uygulanan bant daraltma uygulaması ile sosyal medya platformlarına erişim sağlanamaması ise tartışma konusu olmuştu.
Peki, BTK ne yapıyor?
Bu kurum, mesela Soma maden faciası ve Çorlu tren kazası gibi olayların hemen ardından yaptığı gibi veyahut Taksim örneğinde olduğu gibi çeşitli toplumsal olaylardan sonra genelde gelişmekte olan ya da toplumuyla barışık olmayan bazı ülkeler tarafından icra edilen çeşitli paylaşımların ya da görüntülerin yayılmaması için bant genişliğine daraltıcı hamleler yaparak şeritleri azaltmaktır.
Bu şekilde bir müdahale inanılmaz bir internet trafiği oluşturur. Sonunda bu yığılma öyle bir noktaya gelir ki; artık sosyal medyaya kesinlikle girilemez bir hal alır. Uzmanlar bunu şöyle örnekler; beş şeritli bir otobanda giderken bir anda tek şeritli bir yola girmenizden farklı değildir bu uygulama. Akan trafikte bir anda daralmış bir trafiğe girmek; önce korna seslerine, sonra stres ve öfkeye sebebiyet verir.
İşte BTK’nın bu son olayda bant daraltma uygulaması da bu misale çok yakın ve hatta üzerindeydi. Nitekim ilk kez bu kadar yoğun hissedildi.
Ülkemizde Cumhurbaşkanlığı ve bakanlıkların talebi üzerine erişim engeli ve içerik çıkarma kararı vardı zaten ve geçtiğimiz haftalarda meclisten geçen sansür yasası ile dayanağını iyice sağlamlaştırarak habercilik ve gazetecilik anlamında büyük bir sansür sürecine adım atılma ihtimalini yükseltti.
Aslında bu, internet ortamında işlenen suçları kapsayan bir kanun değişikliğiydi; kanuna göre devlet sırları ve casusluk suçu konu olduğunda sosyal medya platformunun bant genişliği neredeyse tamamen daraltılabilmekteydi. Ama maalesef bu eylemin haber alma hakkına yönelik keyf-i müdahalelere yol açacağı da tartışma konusu oldu bir anda. Keyf-i müdahaleler ise klasik üçüncü dünya ülkelerinin kaderidir. Yurttaşın temel haberleşme ve bilgi edinme alanlarının kabul edildiği bu tür sosyal medya ağlarının engellenmesi; aslında toplumu öfke ve paniğe sevk edebilecek unsurlar arasında kabul edilebilir.
Devletler, gerek ülke güvenlikleri, gerek zararlı içeriklerden toplumun korunması gibi nedenlerden dolayı kanunlar düzenleyerek bu devasa ağı denetleme hakkına elbette ki sahiptirler.
Hatta bu denetleme ve sansürler ülkeden ülkeye de farklılıklar göstermektedir. Ama devletlerin bekası ile hükümetlerin bekası birbirine karıştırıldığında; toplumların hak ve hürriyetlerine yönelik illegal bir durum ortaya çıkması işten bile değildir.
Kuzey Kore ve Myanmar benzeri kapalı kutu ülkelerin uyguladığı sistemin, toplumsal terakki içerisinde olması arzu edilen ülkelerde uygulanmaması gerekmektedir. Çin Komünist Partisini eleştiren veyahut Amerika’nın kendi aleyhine yapılan haberleri özellikle Hizbullah ve Kasım Süleymanî örneklerinde olduğu gibi sansürlemesi oldukça olağandır. Çünkü bu devletler zaten zulüm üzere inşa edilmiştir. Lakin Türkiye Cumhuriyeti böyle bir ülke asla olmamalıdır. Bu, bilgi edinme hürriyetine engel bir durum olarak değerlendirilmektedir.
İnternet ortamının sağladığı imkânların suiistimal edilmesi suretiyle işlenen suçlarla mücadele konusunda bir kanun elbette ki zaruri idi lakin haber alma özgürlüğüne ket vurması oldukça sıkıntılı bir durumdur.
Bu uygulamalarla var olan ve sosyal medya platformlarında yaşanan erişim sorunu ilerleyen zamanlarda sanki bizleri biraz daha üzecek cinsten olacak gibidir.
Ya da olmaz İnşaallah diyerek yarınları beklemeliyiz.