Muaviye Şam'daki insanlara şöyle öğretmişti: "Ali ve onu seven kişiler kâfirdir. Hepsi öldürülmesi gerekir." Bu nedenle Hz. Ali’yi ve onu sevenleri her yönüyle engellemek için ellerinden geleni yaptılar. Nitekim Hz. Ali camide secdede şehit edildiğini duyan Şamlılar "Ali’nin camide ne işi varmış hem de secdede" diye söylemişlerdi.
Muaviye'nin oğlu Yezid de babasının kirli siyasetini ve iftiralarını sürdürdü. Yezid'in düşmanı Hz. Hüseyin idi. Hz. Hüseyin hakkında "o kâfirdir" dediler. Nihayet bu büyük iftira doğrultusunda Kerbela’da Hz. Hüseyin’i, evlatlarını, akrabalarını ve dostlarını tekbirlerle besmelelerle katlettiler. Cenaze namazının kılınmasına ve defnedilmesine izin vermediler. Muaviye'nin bu çirkin siyaseti o günün camilerinde hocalar tarafından yaklaşık 85 yıl sürdürüldü. Her hoca camide minbere çıktığı zaman "Ali, onun evlatları ve onları sevenler kâfirdir" diyorlardı. O günlerden bu günlere çok şey değişti. Ama maalesef hala İslam ümmeti içinde Muaviye'nin siyasetini sürdürenler bulunmaktadır. Ancak Peygamber Efendimizin (sav) şu hadislerini bilmek ve inanmak zorundayız:
(Ali’yi ancak mümin olan sever ve ona ancak münafık olan buğzeder.) [Nesai]
(Ali’yi sevmek, ateşin odunu yaktığı gibi, Müslümanların günahını yok eder.) [İ. Asakir]
(Ali’ye düşman olanın düşmanı Allah’tır.) [Ramuz]
(İlim on kısımdır. Dokuzu Ali’de, biri diğer halktadır. O, bu biri de onlardan iyi bilir.) [E. Nuaym]
(Ali’nin yüzüne bakmak ibadettir.) [Hakim]
(Ali’yi seven, beni sevmiştir. Ona düşmanlık, bana düşmanlıktır. Onu inciten beni incitmiştir. Beni inciten de elbette Allahü teâlâyı incitmiş olur.) [Taberani]
(Ben kimin mevlası [efendisi] isem, Ali de onun mevlasıdır!) [Nesaî]
(Ya Ali, senin sevdiğini sever, senin buğzettiğine buğzederim.) [Taberanî]
(İmanın alametleri vardır. Birinci alameti Ali’yi sevmektir.) [M.Ç.Güzin]
(Ben ilmin şehriyim, Ali ise kapısıdır.) [Deylemî]
(Ali’yi sevmek, iman, ona düşmanlık, nifak alametidir.) [Kurret-ül-ayneyn]
(Ya Ali, bana, Harun’un Musa’ya yakınlığı gibisin. Yalnız benden sonra peygamberlik yoktur.) [Buharî]