.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

İslâmî metinlere bakıldığında iman goncasının gelişen, meyve veren mübarek bir gonca olduğu, müminin ve İslâmî toplumun da bu meyveden yararlandığı görülmektedir. Rivayetlere göre imanın semeresi salih ameldir:

“İman, insanı iyi işlere yönlendirir.”[1]

Birçok rivayette imanın amel ile birlikte olması gerektiği, amelsiz imanın anlamının olmadığı konusuna değinilmiştir:

“İman, iddia etmekle ve istemekle değildir. İman kalpte halis bulunan, amel ve davranışla da tasdiklenen bir şeydir.”[2]

İnsanın davranışında ve sözünde tesir bırakmayan ve salih ameli işlemesini sağlamayan iman ya tesir edemeyecek kadar zayıftır ya da ortada bir iman yoktur.

Bu sebeple Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

“Amelsiz iman kabul edilmez.”[3]

İmansız amel de kabul edilmemektedir.[4] İmam Ali (a.s) şöyle buyuruyor:

“Eğer iman sadece sözle olsaydı (Allah) namazı, orucu, helali ve haramı kararlaştırmazdı.”[5]

İmam Sâdık (a.s) da bu konuda şöyle buyuruyor:

“İmanın sadece sözle olduğunu, amelin etkisi olmadığını söyleyen kimse mel’undur.”[6]

Rivayetlerden anlaşılana göre gerçek iman kendiliğinden kişinin davranışlarına tesir etmekte ve onu iyi amele yönlendirmektedir. Ancak bu irtibat tek taraflı değildir. İman salih ameli peşinden getirmekte, salih amel de imanı gerektirmekte ve takviye etmektedir. Emiru’l-Muminin (a.s) şöyle buyuruyor:

“İman, salih amele yönlendirir ve salih amel imana.”[7]

Allah da Kur’ân-ı Kerim’de şöyle buyuruyor:

“Kendilerine Onun ayetleri okunduğunda bu onların imanlarını artırır.”[8]

Yani iman salih ameli gerektir, salih amel de imanın semeresidir ve aynı zamanda salih amel imanı gerektirmekte ve takviye etmektedir.

Şimdi “salih amel”den kastın ne olduğunu görelim. Rivayetlere bakıldığında salih amelden kastın Allah’ın emirlerine uymak olduğu görülmektedir. İmam Sâdık’ın (a.s) bir rivayetinde şöyle geçmektedir:

“Kim Allah’ın emirlerine uyarsa mümindir.”[9]

İmam Hasan Askerî’ye[10] (a.s) nispet edilen tefsirde de salih amel, vaciplerin yerine getirilmesi ve haramlardan uzak durmak olarak tefsir edilmiştir.

Allah’ın emirlerine uymak, vacipleri yapmak ve haramları bırakmak, nitekim daha sonra ayrıntılı olarak işleyeceğiz, Allah’a kulluk ve ibadetten başka bir şey değildir; elbette amelen kulluk ve ibadet. Dinî eğitimde de beğenilen, amel babında kişinin Allah’a kulluğa layık şekilde davranmasıdır.

Söylediklerimizle şunlar ortaya çıktı: 1- İman ağacının semeresi salih ameldir ve meyvesi salih amel olmayan imanın bir değeri yoktur. 2- İman ve salih amelin irtibatı iki taraflıdır. Salih amel imanın semeresi ve neticesidir, iman da salih amelle gelişir ve kuvvetlenir. 3- Salih amel, Allah’ın emirlerine itaattir, Allah’ın emirlerine itaat de Ona ibadettir.

Buna göre ibadet eğitiminin incelenmesinin birkaç açıdan zaruri olduğunu söyleyebiliriz:

1- İbadetler İslâm dininin bir bölümüdür ve ibadet eğitimi olmadan dinî eğitim eksik kalacaktır.

2- İbadetler imanı geliştirir ve kuvvetlendirir. Başka bir deyişle iman ve inançların tamamlayıcısıdırlar. Bu sebeple ibadet eğitimi gerçekte inanç eğitiminin devamı ve tamamlayıcısıdır.

3- İnanç eğitiminin ibadete ve ibadet eğitimine teveccüh edilmediğinde bir değeri yoktur, aynı meyve ağacının meyve vermediğinde bir değerinin olmadığı gibi.

Şimdi ortaya çıkan soru şudur: İbadet nedir?

İbadetin Tanımı

İbadet, “abede”den türemiştir ve mütevazı itaat anlamındadır. Her tür itaat ve takip ibadet değildir, sadece tevazu ve teslimiyetle birlikte olan itaat ve takip ibadettir.[11] Bu esasa göre Allah’ın emirlerine tevazu ve teslimiyetle itaat etmek ve uymak niyetiyle yapılan her şey ibadettir. Eğer bir kimse İlâhî rızayı elde etmek ve Onun emirlerini yerine getirmek için ilim tahsiliyle uğraşırsa, yemek yerse, yolculuk ederse veya başka herhangi bir şeyi yaparsa bunların hepsi ibadettir. Zira Allah’a itaat ve uyma sayılırlar.

İbadet başka bir anlamda da kullanılmaktadır. Bu anlamıyla ibadet, Allah’a itaat ve uyma kastıyla yapılan her tür işi kapsamamaktadır. Sadece kendi başına kulluğu anlatan işleri kapsamaktadır. Başka bir deyişle, ikinci anlamda ibadet sayılan işler, insanın Allah’ın kulu olması açısından yaptığı işlerdir. Gerçekte bu fiiller, “kulluğun izharı ve Allah karşısında tevazu ve teslimiyetin doruğunda, Allah’a yakınlaşma kastıyla yapılanlardır.”[12]

Bu şekilde ibadet, amellerden ve davranışlardan oluşan geniş bir alanı kapsamaktadır. Yeme ve içmeden tutun; namaz, dua ve zikire kadar bu amellerden her biri Allah’a itaat kastıyla yapılırlarsa ibadettirler. Bu yüzden rivayetlerde şöyle geçer:

“Müminin uykusu ibadettir.”[13]

Tabi bu, tüm amellerin eşit değere sahip olduğu anlamında değildir. Aksine bu ameller birkaç açıdan birbirlerinden farklıdır:

1- İbadet olması açısından. Örneğin yeme, içme ve uyuma, Allah’a itaat kastıyla yapıldığında ibadet olsalar da, ibadet olma ölçüleri namaz, zikir ve duayla kıyas kabul etmez. Yeme ve içme “Allah’a itaat kastıyla” ibadet rengine bürünmüşlerdir ama namaz, oruç, dua, zikir ve (ikinci anlamıyla ibadetlerin) benzerleri kulluğun bizzat kendisidir.

2- İkinci anlamıyla ibadet amelleri –birinci anlamıyla ibadetlere kıyasla- imanla daha güçlü ve daha yakın bir irtibata sahiptirler. İman ilk sırada Allah’a ibadeti ve kulluğun izharını gerektirmektedir. Sonraki merhalede kişinin gündelik amellerini de Allah’a itaat kastıyla yerine getirmesini gerektirmektedir. Bu yüzden cennetlikler, Allah’ın azametini müşahede ettiklerinde secdeye kapanıyorlar[14] ve Allah şöyle buyuruyor:

“De ki: “İster ona inanın, ister inanmayın; O, daha önce kendilerine ilim verilenlere okunduğu zaman yüz üstü kapanarak secde ederler.”[15]

3- İkinci anlamıyla ibadetlerin –ilk manasıyla ibadetlere kıyasla- insanın Allah’a yakınlaşmasında ve imanının gelişip kuvvetlenmesinde daha fazla tesiri vardır. Bu yüzden rivayetlerde namaz hakkında şöyle söylenmiştir:

“Namaz, tüm sakınanların Allah’a yakınlaşma vesilesidir.”[16]

“Namaz, insanın Allah’a doğru yükselme vesilesidir.”[17]

Veya Kur’ân hakkında şöyle söylenmiştir:

“Oku ve yüksel.”[18]

Siyonist Rejim Çöküyor Siyonist Rejim Çöküyor

Yani Kur’ân tilâveti, insanın imanının artmasını sağlar.

4- İkinci anlamıyla ibadetler, ilk anlamıyla ibadetler ve iman arasındaki vasıtadır. İmanı olan ve ikinci anlamıyla ibadetleri yapan bir insan, diğer amellerini ve davranışlarını da Allah’a itaat amacıyla yapma ortamına kavuşur. Bu yüzden içinde kişinin tüm amellerini ve davranışlarını Allah’ın emirlerine itaat kastıyla yapmasını barındıran kulluğun bu merhalesi, imanın yüce merhalelerinden sayılmaktadır ve herkes buna ulaşamamaktadır. Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor:

“Allah’ın sevdiğini sevme, Allah’ın düşmanına düşman olma merhalesine ulaşmadığı müddetçe kulun imanı kâmil değildir.”[19]

Sözün özeti, ibadet iki anlamda kullanılır: İlk anlamıyla ibadet, insanın Allah’ın emrine itaat kastıyla yaptığı tüm işlerdir. İkinci anlamıyla ibadet ise sadece kulluğun izharı için yapılanları kapsamaktadır; namaz ve oruç gibi. İbadetlerin arasında ikinci anlamıyla ibadetin, imanla daha güçlü bir bağı vardır. İnsanın Allah’a yakınlaşması ve imanının kuvvetlenmesi üzerinde de daha fazla tesir bırakır. İbadet kelimesinin geniş anlamıyla tahakkuku –yani tüm işlerin Allah’ın rızasını kazanmak kastıyla yapılması- için de ortam hazırlar. Bu yüzden inanç eğitiminden sonra –ikinci anlamıyla- ibadet eğitiminin, İslâmî eğitimin diğer bölümlerinden önce tutularak işlenmesi zaruridir.

Bu kitapta “ibadet” denildiğinde kastedilen ikinci anlamdır. “İbadet eğitimi” denildiğinde kastedilen de –ikinci anlamıyla- ibadetlerin öğrencilere öğretimi ve onların ibadetleri yapmaya bağlılıklarını sağlamaktır.

En önemli ibadetler şunlardır: Namaz, oruç, humus, zekât, sadaka (malî ibadetler), Hac, zikir, dua ve Kur’ân tilâveti. Bu kısımda Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) eğitimsel siyerinde bu konuların eğitim ve öğretimini işleyeceğiz. Ancak humus, zekât, sadaka ve Hac gibi bazı ibadetlerde Masumlar’ın (a.s) eğitimsel siyerinde bulunan bir siyere ulaşamadığımız için bu ibadetler arasında sadece namaz, oruç, Kur’ân, zikir ve duayı işleyeceğiz. Hedefimiz şudur: Masumlar’ın (a.s) siyerinde Kur’ân öğretiminin konumu nedir? Kur’ân’ı nasıl öğretiyorlardı? Başkalarını nasıl Kur’ân tilâvetine bağlıyorlardı? Namazı nasıl öğretiyorlardı? Namaz öğretimine kaç yaşında başlıyorlardı? Namaz öğretiminde yöntemleri neydi? Başkalarını nasıl namaz kılmaya bağlıyorlardı? Oruç tutmayı başkalarına nasıl öğretiyorlardı? Oruç tutma öğretimini kaç yaşında başlatıyorlardı? Zikir ve duanın onların eğitimsel siyerindeki konumu nedir? Zikir ve duayı nasıl öğretiyorlardı? Ve bu tür meseleler.

Bu kısmın konuları dört bölümde sunulacaktır:

1- Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyt’in (a.s) siyerinde Kur’ân öğretimi.

2- Namaz öğretimi.

3- Oruç tutma öğretimi.

4- Zikir ve dua öğretimi.

Namaz ve oruçla ilgili konuların birçoğu Peygamber (s.a.a) ve Ehl-i Beyti’nin (a.s) siyerinde yoktur, konuşmalarında anlatılmıştır. Bu yüzden bu konuları “Namaz öğretimi programı” ve “Oruç öğretimi programı” başlıkları altında, bu kısma ek unvanıyla işleyeceğiz.

- - - - - - - - - - -


[1]     Mîzânu’l-Hikme, C. 1, s. 299, 1251. rivayet.

[2]     a.g.e.; s. 301, 1261. rivayet.

[3]     a.g.e.; s. 306, 1290. rivayet.

[4]     Mîzânu’l-Hikme, C. 1,

[5]     a.g.e.; s. 306, 1292. rivayet.

[6]     a.g.e.; s. 306, 1293. rivayet.

[7]     a.g.e.; s. 299, 1251. rivayet.

[8]     Enfal, 2.

[9]     a.g.e.; s. 301, 1258. rivayet.

[10]    İmam Hasan Askerî (a.s), tefsir: s. 202.

[11]    Zubeydî, Tacu’l-Arus, “abede” maddesinin açıklamasında; El-Mucemu’l-Vasît, “abede” maddesinin açıklamasında.

[12]    Kudsî, Ahmed; Envâru’l-Usul, Takrirat-ı Ders-i Ayetullah Mekârim, C. 1, s. 280.

[13]    En-Nec’î, Hadi; Elf-i Hadis fi’l-Mumin, s. 329.

[14]    Bihâru’l-Envâr, C. 8, s. 126, 27. rivayet.

[15]    İsra, 107.

[16]    Mîzânu’l-Hikme, C. 58, s. 367, 10237. rivayet.

[17]    Nemazî, Şeyh Ali; Mustedrek-i Sefineti’l-Bihâr, C. 6, s. 343.

[18]    Kâfî, C. 2, s. 606, 10. rivayet.

[19]    Mîzânu’l-Hikme, C. 8, s. 314, 1330. rivayet.

Editör: Hasan Bedel