Sesimiz Çıkmaz Olmuş!

1922’de kurulan SSCB ile neredeyse 70 yıl Komünizm zulmü altında inleyen Müslümanlar; o dönemde hem dinlerinden, hem topraklarından hem de ailelerinden zorla kopartılıyordu. Modern dünyada ise yine zulüm devam etti ve eşkâller değişse de ne zalimin ne de mazlumun rolü değişmedi.

Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği dönemine dair yazılmış, kayda geçmiş ve belgelenmiş birçok matbu eseri incelediğimizde ya da yorgun hafızalarımızı yokladığımızda 1991 senesine kadar bu Müslüman halkların neler çektiğini çok net görebiliriz. Karındaşımız Azerbaycan’ın yanı sıra diğer Müslüman cumhuriyetlerde de Müslümanlar, unutulmaz zulümlere uğramış, İslami değerler de dur durak bilmeden sürekli saldırılara maruz kalmıştı.

18 Ekim 1991’de bağımsızlığına kavuşan Azerbaycan daha sonraki günlerde her yeni ülke gibi birçok zorluklara göğüs germek zorunda kalmış ve komşu ülkelerin kendi saflarına katma mücadelesine sahne olmuştur. Türkiye Cumhuriyeti ırkdaşlık argümanı ile İran İslam Cumhuriyeti dini yakınlığı ile Rusya Federasyonu da yeni vizyonu ile kendine çekme mücadelesine girmesine rağmen görünürde 1992 senesinde yaşanan ve ana karnındaki bebeklere dahi rahmedilmeyen Ermenilerin Hocalı katliamına cılız halk tepkilerinden başka bir ses çıkmamıştı.

Ebulfezl Elçibey’e kadar yani 91 Ağustosundan 92 Haziranına kadar 4 Cumhurbaşkanı eskiten Azerbaycan, Elçibey ile gerçek bağımsızlığına kavuştuğunu hissettiği sırada bir oldubitti ile kısa soluklu o hükümet yerini; eski KGB ajanı Alivey’e vermek zorunda kalmıştı.

Haydar Aliyev ile sıcak Amerikan ilişkileri içerisine giren Azerbaycan, yüzeysel bir araştırma yapıldığında dahi görülecek olan Siyonist İsrail ile de ne denli yakın temaslarda bulunduğu görülebilir. Aslında tabiri caizse dananın kuyruğu da Baba Aliyev döneminde kopar.

Özellikle gençler arasında yükselen İslami uyanış ve farkındalık tüm hesapları altüst eder. Nüfusunun kahır çoğunluğu Şii olan Azeri halkı, bağımsızlık ile önemli dini günleri tekrar diriltmeye koyulur ve Sovyetler zamanında ‘gadagan’ diye tabir edilen yasaklı birçok şey tekrar canlanır. Bunların başında ise Aşura Günü gelir. Başta Kum olmak üzere Necef ve Şam’a din eğitimi almak için yüzlerce Azeri talebe gider.

Ekim 93’te hükümete gelen Haydar Aliyev kendileri için olan tehlikenin farkındadır. Kaygı yaratacak bu sürecin kendi otoritelerini sarsma korkusu onların zorba yüzlerini bir kez daha ortaya çıkarır. Sovyet istihbaratının başarılı isimlerinden Baba Aliyev içte ve dışta uyguladığı siyasetler ile oğluna nazaran çok daha başarılı, kendisi için daha az baş ağrılı bir on yılı devirirken 2003 yılında yaşadığı sağlık sorunları yüzünden yerini oğluna bırakır.

En baştan bu yana İşgal Rejimi İsrail’in gözü üzerinde olan Azerbaycan, içerisinde barındırdığı hatırı sayılır Yahudi nüfusu ile de kontrolü nispeten kolay bir ülke gibi gözükmekteydi. Bunun için komşu İran ile aralarının bozulması gerekliydi ve bu çok da zor olmadı. Büyük petrol ve gaz yataklarına sahip olan ülke, konumu itibari ile de stratejik bir imkân doğuruyordu. 2004’teki küçük ölçekli Amerikan üssünün kurulması, 2012’de de İran sınırına yakın bir İsrail hava üssünün hayata geçirilmesi Azerbaycan Hükümeti’nin hangi kulvarda yer aldığını açıkça gösteriyordu.

Öte yandan ülke içerisinde uzun yıllardır Şii-Sünni savaşını başlatmak için de hummalı bir çalışma vardı. Suudi destekli Vahabilik, alakası olmayan noktalarda medrese ve üniversite eğitimine başlayarak Azerbaycan’da çift başlı bir din anlayışına destek oluyordu.

Kum ve Necef İlim Havzalarında eğitim gören genç din âlimlerinin ülkelerine dönerek halkı tekrar İslam dinine davet edişleri, Türkiye’nin de içerisinden geçtiği başörtüsü yasaklarına benzer bir yasağın kabul edilemez olduğunu dile getirmeleri, Siyonist Rejim ve Amerika aleyhtarlığı yapmaları Aliyev Hükümetini çileden çıkarmış ve İslami uyanışa karşı top yekûn bir savaşa girişmişti.

Yıkılan camiler, kapatılan dernek, vakıf ve gazeteler, suçsuz olmalarına rağmen tutuklanan yüzlerce din âlimi ve Müslüman…

Başkent Bakü’nün şirin bir sahil kasabası olan Nardaran küçük bir yer olmasına rağmen, Aşura günü Nardaran Camii’nde toplanan yüzbinlere yakın halk, hem fiili hükümet için hem de Siyonist Rejim için büyük problemler oluşturmaya başlar. Nardaran yalnızca bir semboldür. Ülkenin birçok yeri bu şekildedir. Artık çare tek kozları olan zorbalıktır.

Bugün Azerbaycan hapishanelerinde Hacı Tale Bağırzade, Dr. Mövsüm Samedov, Kuran hafızı Zülfikar Mikayilzade, Seyid Elman Ağayev, Dr. Elşen Mustafaoğlu, Hacı Abgül Süleymanov, Serdar Hacıhasanlı, Hacı Feramiz ve birçok diğer değerli dostumuz kâh cinayet suçundan, kâh terör örgütü üyesi olmak suçlarından bulunmaktadırlar.


Azerbaycan’da yaşanan zulüm aslında o kadar büyüktür ki; Irak, Bahreyn, Suriye, Yemen’den aşağı kalır yanı yoktur. Ama maalesef nedendir bilinmez bizlerin de sesi çıkmaz olmuş bu konuda.

Bir silkelenmek gerek ve Azerbaycan’daki zulme tüm benliğimizle karşı koymak gerek…