Bismillah…
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
عالِمُ الْغَيْبِ فَلا يُظْهِرُ عَلى غَيْبِهِ أَحَداً إِلاَّ مَنِ ارْتَضى مِنْ رَسُولٍ فَإِنَّهُ يَسْلُكُ مِنْ بَيْنِ يَدَيْهِ وَ مِنْ خَلْفِهِ رَصَداً.[1]
(Allah) gaybı bilir. Gaybını hiçbir kimseye izhar etmez. Ancak resul (cins’in)den razı olduğu kişiler müstesna. Kesinlikle O onun önüne ve arkasına gözetleyiciler koyar.
Allah-u Teâlâ, resul cinsinden olan kişilere, gaybından istediği kadarını öğretmektedir. “Resul cinsinden…” diye tercüme ettik ve kastedilen şeyin, özellikle cins olması gerektiğini vurguladık. Çünkü;
1- “Min” edatı, cümlenin içindeki duruma göre “Bazı, bir yerin başlangıcı, cins…” gibi anlamlar ifade eder. Örneğin;
a) Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
لَنْ تَنالُوا الْبِرَّ حَتَّى تُنْفِقُوا مِمَّا تُحِبُّونَ.[2]
Sevdiğiniz şeylerden infak edinceye kadar, iyiliğe asla ulaşamazsınız.
“Min”edatı bu ayeti kerimede “Bazı” anlamını verir. Dolayısıyla “Sevdiğiniz şeylerden bazısını infak edinceye kadar, iyiliğe asla ulaşamazsınız.” şeklinde olmaktadır.
b) Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
سُبْحانَ الَّذي أَسْرى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِنَ الْمَسْجِدِ الْحَرامِ إِلَى الْمَسْجِدِ الْأَقْصَى الَّذي بارَكْنا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آياتِنا إِنَّهُ هُوَ السَّميعُ الْبَصيرُ.[3]
(Allah) münezzehtir ki, ayetlerimizden kendisine gösterelim diye, kulunu geceleyin Mescid-i Haram’dan, etrafını bereketlendirdiğimiz Mescid-i Aksa’ya yürüttü. Kesinlikle O işitir, görür.
“Min”edatı bu ayeti kerimede “Bir yerin başlangıcı” anlamını verir. Dolayısıyla “Mescid-i Haram’dan başlayarak Mescid-i Aksa’ya yürüttü.” şeklinde olmaktadır. Yani fiilin başlangıç noktası Mescid-i Haram’dır.
c) Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
فَأْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهِ.[4]
Öyleyse onun benzerinden bir sure getirin.
“Min” edatı bu ayeti kerimede “Cins” anlamını vermektedir. Allah-u Teâlâ Kur’an’ı inkâr eden kişilerden bir sure istemektedir. Ancak getirmeleri gereken surenin sözleri, her hangi bir kitabın sözü değil, Kur’an surelerinin cinsinden olmalıdır. Yani fesahatta, belağatta, mucizede, derinlikte, manada, kelimelerin dizilişinde, ihtilafsızlıkta, çelişkisizlikte, tahrifsizlikte ve diğer olağan üstü güzelliklerinde Kur’an’ın surelerine benzemelidir. Kur’an’ın aynısı olması şart değil, ancak onun cinsinden olmalıdır. Dolayısıyla ayetin anlamı “Öyleyse ona benzeyen (cinsten) bir sure getirin” şeklinde olmaktadır.
2- Gayb ilmiyle ilgili olan ayeti kerimede “Ancak resul (cins’in)den razı olduğu kişiler müstesna.”diye gelmesi de, resulün aynısını değil, cinsini ifade eder. Resul cinsinden olan kişiler ise Allah tarafından özel bir şekilde lütuflandırılan ve görevlendirilen kişilerdir. Onlar; ayetlerde ve hadislerde resul, nebi, veli, imam, mutahhar, seçilmiş, halife, vasi, varis gibi özel sıfatlarla belirtilen kimselerdir. Hem erkek hem de kadın olabilirler. Bu kamından bu ayetteki kilit ifade “Razı olduğu kişiler”ifadesidir. Yani Allah-u Teâlâ kullarından razı olduğu kişilere gayb ilminin bir kısmını öğretmektedir. Evet, Allah resullerden razı olmuştur. Ancak Allah’ın razı olduğu kişiler sadece resuller değildir. Onlar sadece Onun razı olduğu kişilerden örnek bir gruptur.
Nitekim Rabbimiz bazı özel müminler hakkında şöyle buyurmaktadır:
جَزاؤُهُمْ عِنْدَ رَبِّهِمْ جَنَّاتُ عَدْنٍ تَجْري مِنْ تَحْتِهَا الْأَنْهارُ خالِدينَ فيها أَبَداً رَضِيَ اللَّهُ عَنْهُمْ وَ رَضُوا عَنْهُ ذلِكَ لِمَنْ خَشِيَ رَبَّهُ.[5]
Rableri katında onların ödülleri, içinde ebedi kalıcılar olarak altından ırmaklar akan Adn cennetleridir. Allah onlardan razı olmuştur ve Onlar da Ondan razı olmuşlardır. Bu, Rabbinden korkan kişi içindir.
Ehl-i Sünnet âlimlerinden Suyuti’nin naklettiği birçok hadise göre; ayet-i kerimede Allah’ın razı olduğu mümin kişiler, Hz. Ali (as) ve onun özel izleyicileridir.[6]
Hz. Ali ve onun özel takipçileri ise ne resul, ne nebi, ne de peygamberdirler. Ancak Allah-u Teala onlardan razı olmuştur.
3- Ayrıca eğer murat olunan kişiler, sadece özel bir zümre olan “Resuller” olsaydı, “Resul” tekil kelimesi yerine “Resuller” çoğul kelimesi gelmesi gerekirdi. O zaman ayetin tercümesi şöyle olacaktı:
“Ancak resullerden razı olduğu kişiler müstesna.”
Yani Allah resullerden razı olduğu kişilere gayb ilmini öğretir. Başka bir ifadeyle, Allah resullerin hepsine değil, sadece resullerden razı olduğu bazılarına gayb ilmini öğretir. Bu anlam ise tamamen yanlıştır. Çünkü bütün resuller az veya çok gaybtan haberler ve vahiyler alıyorlardı. Gayb ilmini az veya çok biliyorlardı. Bundan dolayı resul olmuşlardı.
Nitekim Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
لَقَدْ أَرْسَلْنا رُسُلَنا بِالْبَيِّناتِ وَ أَنْزَلْنا مَعَهُمُ الْكِتابَ وَ الْميزانَ.[7]
Kesinlikle apaçık kanıtlarla resuller gönderdik; onlarla birlikte kitap ve mizan indirdik.
4- Ayrıca resul olmayan hiçbir kimsenin de gaybı bilmemesi gerekirdi. Oysa birçok peygamber nebi idi ve resul değildi. Ancak nebi demek, zaten gaybtan haber alan ve insanlara bildiren kişi demektir.
Nitekim Bakara suresinin 246. ile 248. ayetleri arasında bir nebiden söz etmektedir. Söz konusu olan nebi Allah’tan gaybla ilgili haberler alıp kavmine bildirmektedir.
5- Ayrıca Kur’an’da, resul ve nebi olmayan Hz. Meryem’den söz etmekte, onun gaybtan haberler aldığı, Cebrail ile konuştuğu, görüştüğü bildirilmektedir.[8]
Netice olarak şöyle söyleyebiliriz: Allah gaybını hiçbir kimseye açıklamaz. Ancak razı olduğu kişiler müstesna, çünkü razı olduğu kişelere gaybını açıklar ve öğretir. Lakin şu da unutulmamalıdır ki, Allah’ın razı olduğu kişiler resul cinsinden olmalıdır. Resul cinsinden olan kişiler ise; ayetlerde ve hadislerde resul, nebi, veli, imam, mutahhar, seçilmiş, halife, vasi, varis gibi özel sıfatlarla belirtilen kimselerdir. Hem erkek hem de kadın olabilirler.
İşte bütün bunlardan dolayı ayetin tercümesi şu şekilde olmalıdır:
(Allah) gaybı bilir. Gaybını hiçbir kimseye izhar etmez. Ancak resul (cins’in)den razı olduğu kişiler müstesna. Kesinlikle O onun önüne ve arkasına gözetleyiciler koyar.
Ancak mevcut tercümelerde ve meallerde, maalesef bu hassasiyet gösterilmemiştir. Mütercimlerin ve mealcilerin geneli, “Resuller ve elçiler” diye tercüme etmişlerdir.
[1]Cin: 26-27
[2]Al-i İmran: 92
[3]İsra: 1
[4]Bakara: 23
[5]Beyyine: 8
[6]Durr’ul Mensur: 6/379
[7]Hadid: 25
[8]Meryem: 17-26