İçerisinde yaşadığımız toplumda birtakım ölçüler belirlenmiş ve bu ölçüler bazen birey olarak, bazen bir topluluk ve bazen de toplumlar arası olarak belirlenmiştir.
Eğer insan sevgisinde ölçüyü kaçırıp ileri ya da tam aksine geride kalırsa neticesi şüphesiz ağır sonuçlara yol açacaktır. Bir insanı sevmede aşırıya gidip ölçüsüz davranılırsa mecnun olunur ya da o kişi putlaştırılır. Aksi durumda da o kadar ileri gidilirse ölümlere ya da hayâsızlıklara, fitne ve fesatlara neden olacaktır.
Toplumu oluşturan çekirdek ailelerden örnek verecek olursak; bu yapıdaki insanların birbirlerine olan sevgileri, davranışları her iki boyuttan ölçüsüz olursa; aile içi şiddet, bozulma ve kopmalar meydana gelecektir. Bu kopma ve bozulmalar da ister istemez içerisinde bulundukları topluma yansıyacak ve domino taşı etkisi yaratarak birçok insanı etkileyecektir.
Bu durum sosyal yaşantıda da böyledir. Ölçülü davranmak, göz ardı edilip bizlere sunulan tavsiyeler dinlenilmez ya da öğrenilmezse düzen bozulacak ve ahlaki çöküntüler ve yozlaşmalar çoğalacaktır.
İnsanın sevgi ve hiddetinde ölçülü ve dengeli olması gerekir. Hz. Ali’nin (a.s) de buyurduğu gibi, "Sevdiğini ölçülü sev, bir gün ona kızabilirsin; kızdığına da ölçülü kız, bir gün onu sevebilirsin"
Yine günlük yaşantımızın bir parçası olan alışverişlerde de ölçülü olmak zorunluluğu söz konusudur.
“Ölçü ve tartıda başkalarının hakkını eksik verenlerin vay hâline!”[1]
Alışverişlerde alıcı alırken zarar etmek istemez ve satıcı da malını satarken zarar etmek istemez. İki taraftan birisi hakkında fazla maddi kâr elde etmek isterse şüphesiz diğer kısımdan zararda olacaktır. İşte bu konuda da bizlere ölçüler sunulmuş ve o ölçüler doğrultusunda ilerlememiz söylenmiştir.
Tabiata baktığımızda adeta her şeyin terazinin iki kefesi gibi olduğunu görmekteyiz. Kuşlar uçmak için kullandıkları kanatları, günün oluşumundaki gece gündüz, doğu/batı kavramı, kısa/uzun, büyük/küçük vb. yüzlerce çoğaltılabilir örneklemelerdeki gibi.
Peygamber Efendimiz (s.a.a) ve Ehl-i Beyt imamları bizlere hem dünya, hem de ahiret işlerinde ölçüler sunmuş ve o ölçüler doğrultusunda yaşadığımız sürece her iki dünyada da saadete ulaşacağımızı bildirmişlerdir. Ama o ölçülerin başında ana ölçü olarak da Fahr-i Kâinat Efendimiz şöyle buyurmuştur:
“Ben sizin aranızda iki ağır-paha biçilmez emanet bırakıyorum. Onlar Allah'ın kitabı (Kur'ân) ve İtretimdir (Ehl-i Beyt'imdir). Şüphesiz onlar, (Kevser) havuzu başında bana varıncaya kadar birbirinden ayrılmazlar..”
Bu belirtilen hadiste bizlere verilen ölçü hem dünya hem ahiret için sunulmuş eşsiz bir reçetedir. Her biri diğerini ağır basacak yani ölçü kaçırılacak olursa sonu hüsranla bitecektir. Sadece Kur’an-ı Kerim’i esas alınıp Ehl-i Beyt’i kenara itilecek olursa sonu hüsran ve Ehl-i Beyt esas alınıp Kur’an önemsenmeyecek olursa sonu yine hüsran olacaktır. Bu yüzden ölçülerin en önemlisi olan bu hadise tüm Müslümanların dünya ve ahiret saadeti için uymaları gerekir.
Rabbimiz bizleri dünyada Kur’an ve Ehl-i Beyt’ten ayırmasın ve ahirette de şefaatlerini nasip eylesin.
[1] Mutaffifin / 1