Korona Serüveni ve Yeni Dünya Düzeni Teorisi

Korona Serüveni, Ortadoğu’daki Yeni Gelişmeler ve Yeni Dünya Düzeni Teorisi

Bir korona hikâyesi başladı ki sormayın. Çin’de nükseden eskinin yenisi adlı bu bela bir müddet sonra İran’a sıçradı. Tam da seçim arifesinde. Öyle bir yayıldı ki Çin’den sonra tüm gözler İran’a çevrildi. Artık hep orası konuşulur oldu dünyada. Sanki dersiniz menşei İran. Ne hakaretler ve ne eleştiriler yapılmadı ki.

Ve ardından hikâye Katolik dünyasının merkezi İtalya sonra Fransa derken neredeyse tüm Avrupa ülkelerini ve Amerika’yı sardı. Ve Türkiye de kendine düşen paydan nasibini aldı. Artık tüm dünya korona virüsü konuşur oldu. Vaka sayısı, vefat edenler, iyileşenler, yapılması gerekenler ve daha nicesi.

Televizyon kanallarında konuyla ilgili değerlendirmeler, uzmanların tavsiyeleri halkı bilinçlendirmekten çok kafa karışıklığı getirdi. Ortada bir panik havası oluştu ya da oluşturuldu ama diğer taraftan da paniğe girmeyin mesajı verildi. Vatandaş anlamadı panik yapsın mı yapmasın mı? Yalınız şu bir gerçek tüm bu süreç bilinçli bir şekilde sürdürüldü. Ağızlar bir oldu; hep aynı şeyler konuşuldu ve tabi arada verilmesi gereken mesajlar bilinçaltına yerleşti.

Elbette ki sosyal izolasyon hastalığın yayılmaması için önemli. Evde kalmak da aynı şekilde hastalığın yayılmasına engel olabilir ama kimler evde kalmalı hangi şartlarda evde kalınmalı? Hastalığın yayılmasını önlemek adı altında insanları evlere kapatmakla daha neyi hedefliyorlar? Vatandaşlar bu duruma ne kadar hazır? Bakın Avrupa ülkelerine birçok illerde, caddelerde in cin top oynuyor. Türkiye’de sokağa çıkma yasağı olmadığı için durum bu kadar olmayabilir ama İstanbul, Ankara gibi büyük illerde de durum neredeyse aynı. Bir taraftan her türlü bir araya gelinmenin önüne geçilirken bir bakıyorsunuz PTT ve devlet bankaları önünde önlemsiz bir şekilde insanlar kuyruğa girmişler. Bizler dışarıda bir araya gelemezken sistem evlerimizde düşüncelerimize nüfuz etmekte ve arzulanan dünya planını insanlara enjekte etmekte. Arzulayanlar elbette belli, soru şu ki; bizden olanlar neden böylesi arzuların yaygınlaşmasına hizmet etmekteler?

Bu arada bu süreç içinde boy gösteren ve gelişen bir kriz de var. Kimi insanların işsiz kalması, fakir fukaranın elinde nakit para kalmaması, ödemelerin yapılamaması ve en önemlisi de devletin bu sıkıntılara yönelik çözücü bir adım atmaması yaşanan ve gün be gün gelişen bu krizin bir parçası. Böyle durumda elbette krizin vuku bulması tahmin edilebilir. Ancak bunu öngörmemek ve krizin giderilmesine yönelik kesin bir çözüm üretmemek anormal. Zira Avrupa ülkelerinin ve hatta hastalığın ortaya ilk çıktığı Çin Hükümetinin vatandaşına karşı hayata dökmüş olduğu uygulamalara baktığımızda ülkemizdeki uygulamaların ne kadar anlamsız, işe yarayacak olanlarının da kâfi gelmediğini kolaylıkla anlayabiliyor insan. Vatandaşı evlerinde kalmaya zorlayacaksın ama bu insanların ne yiyip ne içeceğini, evinin kirasını, elektrik, gaz ve su faturasını nasıl ödeyeceği konusuna yönelik gerçek bir çözüm sunmayacak ve bu sıkıntıları bertaraf etmeyeceksin. İşte durumun üzücü yanı tam da bu.

Öyle ödemelerinizi ve vergi borçlarınızı 3 ay sonraya erteledik demek garibanlar, zor durumda kalanlar için 10 TL yardım kampanyası başlatmak çözüm olmuyor ne yazık ki. Kimse sormuyor neden bu duruma gelindi. Sorana da şimdi sırası değil şimdi birlikte olunmalı ve bu sıkıntıdan kurtulmalı deniyor. Yani sus konuşma aksi halde..! Bence tüm siyasetçilerimizin en üst tepeden en alttakine kadar mal varlığı beyan edilsin ki her şey şeffaflık kazansın. Kimin gerçekten üzüldüğü, kimin timsah gözyaşı döktüğü de belli olsun. Güldünüz değil mi? Acı acı güldünüz zira hepimiz biliyoruz böyle bir şey asla gerçekleşmeyecek.

Neyse…

Hepsi bu mu? Sıkıntı çok, mevzu çok, dert de çok.. Tam da bundan daha farklı ne mevzu olabilir ki derken, herkes hastalıkla uğraşıyor iken, tüm gözler TV ekranında kulaklar uzmanların tavsiyelerini dineler ve ruhi açıdan çöküntü oluşmasın diye sinema filmleri izlerken bir de bakıyorsunuz Katil İsrail Suriye’nin Humus şehrine ve havaalanına füze saldırısı düzenlemiş.

Diğer taraftan hastalıklarla boğuşan ABD daha birkaç ay önce saldırıya uğradığı Irak’taki Aynu’l Esed Üssüne askeri ve ağır silah teçhizatı sevkiyatı yapmış. Üstelik bir de Irak yönetimini yapılan son saldırılara karşı, karşılık verileceğini dile getirerek tehdit etmiş. Bu durumu hangi haber kaynakları haber yaptı? Hiç ses seda çıktı mı? Kimsenin ruhu duymadı. İnanın ki sosyal medyada yapılan bir takım paylaşımlar var ya örneğin “Gazze ablukasında gözyaşı döken çocukların ahı tüm dünyadan alındı”, Suriye’de “sizi Allaha şikâyet edeceğim!” diyen çocuğun fotoğrafıyla işte Allah bu evlatların ahını alıyor tarzındaki paylaşımların mucidi de bizim etrafımızda nelerin döndüğünü gizlemek için yapılan çalışmalardan başka bir şey değil.

Ortadoğu’da bir şeyler dönüyor hem de çok şeyler. Yani diyeceksiniz ki dünya böyle bir hastalıkla boğuşurken bu da neyin nesi! İşte insanları böyle uyutup meşgul ediyorlar ve ardından o kirli emellerini ve çirkin planlarını bir adım daha öne taşıyorlar.

Peki, bu bilinçaltına yerleştirilen mesaj ne?

Yeni bir güç oluşumu ya da tek tip dünya gücü, tek sistem adı altında “Yeni Dünya Düzeni”. Mutlaka ekran başında bu konuların birer varsayım adı altında tartışıldığını duydunuz. Değil Türkiye’de neredeyse tüm dünyada konuşulmakta bu konu. Şunu da unutmayalım eğer bir konu konuşuluyorsa uygulamaya çoktan geçilmiş demektir. Yeni dünya düzeninde paralar birer kâğıt parçası olacak zira her şey sanal ortama taşınacak. Çünkü birçok hastalıkların bulaşmasında en büyük etken olduğu bilinçaltımıza yerleştirilmeye başlandı bile. Büyükler daha da büyüyecek küçükler yok olup gidecek. Güçsüz, zayıf insanlar ölecek çalışa bilen, dayanıklı, hizmette kusursuz olanlar baki kalacak. Garibanlar artık daha çok çalışacak ama bu sefer tamamen tok kalmak ve yatacak bir yer bulmak uğruna. Filmlerdeki gibi yani. Hatırlarımsınız bilmem 2011 yapımı “Zamana Karşı” adında bir sinema filmi vardı bu filmi izlediyseniz de bir defa daha izlemenizi tavsiye ederim. Yeni dünya düzeninin hangi yöne doğru kaydığını daha net anlayabilirsiniz. Dünyanın nasıl bir hal aldığını insanlığın ne tarafa doğru gittiğini daha net anlayabilirsiniz. Aslında şu anda da bu durumdan uzak değiliz ama beterin beteri de var.

Tabi bu planı hayata geçirme noktasında bir engel bir sorun var hatta bir değil belki birkaç sorun. Yeni dünya düzenini kurmak isteyenlerin önünde iki büyük engel var. Birincisi 3. Dünya ülkelerinin şu anki düzenden bile fazla geride olmaları ki bu yeni dünya düzenine ayak uyduramayacakları anlamına gelmekte; bu yüzden de savaşlı veya savaşsız ölümlerin artmasını sağlamaktalar. Diğeri de dünyada neredeyse etkili tek güç olarak görülen ABD’nin karşısında yeni güçlerin söz sahibi olması. Zaten bundan dolayı yeni bir dünya düzenine geçişi gerekli gördüler. Zira artık ABD eski otoritesini kaybetti. Bazı ülkeler bu durumu ister kabul etsin ister etmesin.

Peki, bu güç ülkeler hangisi diyecek olursanız o da çok malum; biri Çin, bir diğeri eski gücünü yeniden elde eden Rusya ve bir diğeri de Ortadoğu’da söz sahibi olan, siyasetinin tüm dünyada etkili olduğu, silahta, ilaçta ve gıdada dışa bağımlı olmayan İran. Maalesef benim güzel ülkem Türkiye bu grubun içinde yok, olamaz da zaten. Zira silah deseniz dışa bağımlıyız ve hatta kendimiz üretme hakkına sahip değiliz. Tarım ve hayvancılığın durumu da içler acısı. İlaç zaten yok. Eskiden böyleydik şöyleydik, ne yazık ki o da eskide kaldı. Düşünebiliyor musunuz bir hastalık geldi herkes bekliyor ki Dünya Sağlık Örgütünü de yöneten ilaç firmaları bir ilaç üretsin biz de alalım kullanalım onlar kazansın biz de ölelim.

İşte bu ülkeler yeni dünya düzeni planını bozmaktadır. Rusya Devlet Başkanının Moskova Kızıl Meydanında yaptığı konuşma ve dünya liderlerine seslenişi, orada açık açık sizin amacınızın ne olduğunu biliyorum demesi ve devam ederseniz beni karşınızda bulursunuz tehdidi yeni dünya düzeni planının ne denli işlediğini, bunun sadece bir teori olmadığını gösterir.

Uyanık olmalıyız. Bir olmalıyız. Bir arada olamıyorsak da elimizde bulunan teknolojiden güzel faydalanmalıyız. Gerekirse bu teknolojilerden yararlanarak toplantılar, seminerler düzenlemeliyiz. Yani bilinçlenmeliyiz bilinçlendirmeliyiz. Camilere gidemiyorsak camileri evlerimize taşımalıyız. Unutmayın birlikten ve beraberlikten güç doğar. İslam Âlemi ve Müslümanlar tek bilek ve tek yürek olmadıkça ağzını açmış bu canavarın midesine girmemesi kaçınılmaz olur.

Şu daima hatırımızda olsun “Küfür Tek Millettir”.

Allah yar ve yardımcımız olsun, bu beladan ve şer odaklarından korusun.

Vesselam-u aleykum ve rahmetullah..