Cübbeli Ahmet olarak meşhur olan Ahmet Mahmut Ünlü 05.02.2022 tarihinde kendi hesabından attığı birkaç tane Tweet’te açıkça mezhepçilik yaparak Şiîlere, Caferîlere ve Ehl-i Beyt taraftarlarına verdi veriştirdi. Bir âlime hatta aklı başında olan sıradan bir insana bile yakışmayacak iftiralar attı. Bu nedenle şimdi söylediği şeylerin bir kısmı incelenecektir:
1. Cübbeli “Diyanet’in bastırdığı Caferî İlmihali Devletimiz için ne kadar çok tehlikelidir…” diye söylemekte ve Caferî İlmihalinin tehlikesine dikkat çekmektedir.
Cevap:
a. On İki İmam’ın birincileri Hz. Ali ve sonuncuları Hz. Mehdi’dir. İmam Cafer Sadık altıncı sırada yer almaktadır. On İki İmam’dan birisi olan İmam Cafer Sadık’ın mezhebini takip eden kişiye de Caferî denir.
Acaba Cübbeli itiraz ederken İmam Cafer Sadık’a mı itiraz etmektedir? Eğer İmam Cafer Sadık’a itiraz ediyorsa Kur’an’a ve Sünnete itiraz ediyor demektir. Çünkü hem Kur’an’da hem Sünnet’te On İki İmamla ilgili dolayısıyla İmam Cafer Sadık’la ilgili ayetler ve hadisler bulunmaktadır. Örneğin:
Allah Teâla şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz, Resul'e ve sizden olan Emir Sahiplerine itaat ediniz.”[1]
Allah ve Resul (Peygamber) bellidir; ancak Emir Sahiplerinin kimler olduklarıyla ilgili olarak Buharî, Cabir b. Semure'den şöyle nakletmiştir: “Resulullah (s.a.v) kendisinden sonra, ‘On iki emir olacaktır.’diye buyurdu.[2] Ayette geçen “Emir Sahipleri”ifadesiyle hadiste geçen “On İki Emir”sözünü birleştirince “On İki İmam”oldukları anlaşılmaktadır.
Hakeza Müslim, Cabir b. Semure'den şöyle nakletmiştir: Beraberimde babam olduğu halde Resulullah'a (s.a.v) gittim. Ve onu, “Bu din on iki halifeye kadar aziz, muhkem devam edecektir!”buyururken işittim. Arkacığından bir kelime söyledi ki, halk onu işitmeme mâni oldu. Bunun üzerine babama, “Ne söyledi?” diye sordum. “Hepsi Kureyş'ten.”(buyurdu) dedi.[3] Müslim’in başlığa verdiği “Emirlik”ismine dikkat ederseniz “On İki Halife”ile kastedilen kişilerin yine “On İki Emir”veya “On İki İmam”oldukları anlaşılmaktadır. Dolayısıyla Cübbeli İmam Cafer Sadık’a itiraz ederken Kur’an’a ve Sünnete aykırı bir açıklama yaptığı anlaşılmaktadır.
b. Eğer Cübbeli, İmam Cafer Sadık’ın yolunu izleyenlere itiraz edip “İmam Cafer Sadık’ı izleyenler yanlış bir yolda gidiyorlar” diyorsa, yine yanlış yapmaktadır. Çünkü Caferîler Kur’an’ı ve Sünneti referans alarak İmam Cafer Sadık’ı takip etmektedirler. Başka bir ifadeyle Caferîler Allah’ın ve Resulullah’ın emrini yerine getirip İmam Cafer Sadık’ın yolunu izlemektedirler. Diğer taraftan Kur’an’da ve Sünnette “İmam Cafer Sadık’ın yolunu izlemeyin” diye bir ayet veya bir hadis de yoktur. Dolayısıyla bu itirazı da yersiz ve anlamsızdır.
c. Hanefi mezhebinin önderi olan İmam-ı Azam Ebu Hanife’ye göre de İmam Cafer Sadık istisna alimlerden ve imamlardan biridir. Zira Zehebî’nin naklettiğine göre İmam-ı Azam Ebu Hanife, İmam Cafer Sadık hakkında şöyle söylemiştir: “Ben Cafer b. Muhammed’den daha fakih ve daha bilgili birini görmedim. O bu ümmetin en bilgilisidir.”[4] Bu nedenle birçok konuda İmam Cafer Sadık’a başvuruyor ve ondan bir şeyler öğreniyordu. Nitekim bundan dolayı “Eğer iki sene olmasaydı Numân helak olurdu” diye söylemiştir.[5] Cübbeli Hanefi mezhebinden olduğunu söylemektedir, ancak bu tür çıkışlarıyla kendi mezhebinin imamının görüşlerine bile karşı gelmektedir.
d. Caferî İlmihali; genelde On iki İmama ve özelde İmam Cafer Sadık’a nispet verilen fıkhi konulardan oluşmaktadır. Yani gusül nasıl alınır? Abdestin farzları ve sünnetleri nelerdir? Namaz nasıl kılınmalıdır? Oruç nasıl tutulur? Evlenmenin ve boşanmanın şartları nelerdir? Bu ve buna benzer konuları açıklamaktadır.
Acaba Cübbeli Caferî İlmihaline itiraz ederken bu tür konuların halk tarafından öğrenilmesini mi istememiştir? Eğer böyleyse bu itiraz da Kur’an’a ve Sünnete itiraz etmek demektir. Çünkü Kur’an ve Sünnet bu tür bilgilerin öğrenilmesini ve yaşanmasını emretmektedirler.
Acaba Cübbeli’nin Caferî İlmihaline itirazı onda yer alan bilgilerin batıl ve sapık olduğunu iddia etmesinden mi kaynaklanmaktadır? Eğer böyleyse halkımız onların kitaplarındaki batılları ve sapıklıkları açıkça görürse çok kolay bir şekilde onlardan uzak durabilir. Dolayısıyla itiraz etmenin hiçbir manası yoktur. Ancak eğer onda yer alan bilgiler doğru ise o zaman da itiraz etmek saçma sapan olacaktır. Çünkü doğruya itiraz edilmiş olunacaktır.
e. Eğer Cübbeli “Devletin bir kurumu olan Diyanet niçin Caferî ilmihalini bastırmaktadır? Sadece Hanefi ilmihali bastırmalıdır.” diye itiraz ediyorsa bu da yanlış bir itirazdır. Çünkü bu devlet hem Sünnî, hem Şiî, hem de Alevilerin devletidir. Hem Hanefi, hem Caferî, hem de Şafii’lerin devletidir. Hem Müslümanların, hem Yahudilerin, hem Hristiyanların, hem de diğer dinlerden olan kişilerin devletidir. Dolayısıyla Cübbeli Türkiye Cumhuriyeti Devletinin vatandaşları arasında ayrım yaptığı için suç işlemektedir. Zira Anayasanın 10. maddesinde “Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasî düşünce, felsefî inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir” diye geçmektedir.
2. Cübbeli “İran Şia’sı Sünnî Türklerin ve Kürtlerin ne büyük düşmanıdır.” diye söylemekte ve Şia’yı kötülemektedir.
Cevap:
a. İran, Türkiye, Irak, Azerbaycan ve diğer komşu ülkelerdeki Şia genellikle aynı şekilde inanırlar. Dolayısıyla İran Şia’sı veya Türkiye Şia’sı diye bir ayrım yoktur.
b. “Şia” kelimesi sözlük ve lügat bakımından “tabi olan kişi, izleyici, destekleyici, taraftar, yardımcı, takipçi, bir şey etrafında toplanan grup” anlamlarına gelir. Müfredi “Şiî” biçiminde kullanılır.[6] Peki Şiî bir kişi kime tabidir ve kimi izlemektedir? Şiî bir kişi Hz. Peygambere (s.a.v) ve onun Ehl-i Beytine tabidir, onları izlemektedir ve onlara yardımcı olmaya çalışmaktadır. Bu durum ise Kur’an’ın ve Sünnetin emrettiği bir şeydir. Dolayısıyla kim Şiî olmanın kötü bir şey olduğunu iddia edebilir?
c. Kur’an-ı Kerimde “İşte onlar yaratılmışların en hayırlılarıdır.”[7] diye buyrulmaktadır.
Taberî bu ayetin tefsirinde Hz. Peygamber’in (s.a) Hz. Ali’ye hitap ederek “Ey Ali! Onlar, sen ve senin şiandır.”[8] diye söylediğini nakletmiştir.
Suyûtî ise aynı ayetin tefsirinde Hz. Peygamber’in (s.a) Hz. Ali’ye hitap ederek “Ey Ali! Onlar, sen ve senin şiandır. Benim buluşma yerim ve sizin buluşma yeriniz havuzdur. Ümmetler hesap için geldikleri zaman, sizler yüzleriniz nurlu bir halde davet edileceksiniz.”[9] diye söylediğini rivayet etmiştir.
ç. Abdurrahman İbn Avf’ın kölesi Mina İbn Ebi Mina, Hz. Peygamber’in (s.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: “Ben ağacım, Fatıma dalı, Ali aşısı, Hasan ve Hüseyin meyveleri ve şiamız yapraklarıdır. Ağacın kökü Adn cennetinde ve diğer yerleri cennetin öteki yerlerindedir.”[10]
Görüldüğü gibi hem Allah Teala hem de Peygamber Efendimiz (s.a.v) Şia’yı övmektedirler. İşte Cübbeli tam da buna itiraz etmektedir. Çünkü o Ebu Süfyan’ın ve Muaviye’nin yolunu izlediği için Peygamberin ve Ehl-i Beytinin Şia’sına tahammül gösterememekte, her fırsatta onlara saldırmaktadır.
3. Cübbeli “İran Şia’sı Sünnî Türklerin ve Kürtlerin ne büyük düşmanıdır.” diye söyleyip hem İranlıları hem de Şia’yı Türklerin ve Kürtlerin düşmanı olarak göstermeye çalışmaktadır.
Cevap:
a. Cübbeli’nin bu sözü saçma sapan bir sözdür ve tamamen iftiradır. Çünkü İran’ın neredeyse yarısını Türkler oluşturmaktadır ve İran’ın en önemli devlet yetkililerinin birçoğu Türk’tür. Örneğin İran’ın en büyük yöneticisi ve lideri olan Ayetullah Hameneî Türk’tür. Eğer Türklere düşmanlık yapılsaydı böyle bir görevi yapmasına müsaade ederler miydi?
b. İran’ın Şiî ve Türk Lideri Ayetullah Hameneî, Sünnî ve Kürt olan Şehram İranî’yi Deniz Kuvvetleri Komutanı olarak atadı.[11] Eğer Kürtlere düşmanlık yapılsaydı hem Kürt hem de Sünnî olan bir askeri çok stratejik bir makam olan Deniz Kuvvetleri Komutanlığına getirirler miydi? Buna benzer İran’ın birçok önemli makamında Kürtler de bulunmaktadırlar.
c. Ayetullah Hamaneî’ye göre Şiîler ve Sünnîler Müslümandırlar ve kardeştirler. Bu konuda şöyle söylemektedir: “Herkes bilsin ki, Müslüman halklarla İran halkının kardeşliği gerçek bir kardeşliktir. Şiî ve Sünnîlerin kendi aralarında bile farklılıkları vardır. Ancak bunlar, ‘La ilahe illallah ve Muhammeden Resulullah’ bayrağı altında kardeştirler. İslam ümmeti, düşmanlar karşısında bir olup direnmelidir.”[12]
ç. Ayetullah Sistanî “Ehlisünnet bizim kardeşimiz değil, özümüz ve canımızdır” diye söylemektedir.[13]
Şiîler müçtehitlerine son derece bağlı insanlardır. Ayetullah Hameneî ve Ayetullah Sistanî ise şu andaki Şiîlerin en büyük iki müçtehididirler. Dolayısıyla onların sözünün üstünde bir söz söylemezler. Eğer bir Şiî, masum peygamberlerin ve imamların varisi olan büyük bir müçtehide karşı gelirse peygambere ve imama karşı gelmiş gibi görülmektedir. Bu nedenle hiçbir Şiî böyle bir şeyi göze alamaz. Ayrıca itiraz etmesi için de bir sebep bulunmamaktadır. Zira Kur’an’ın ve Sünnetin açık naslarına göre “La ilahe İllallah Muhammeden Resulullah” diyen herkes Müslümandır. Ve bir Müslümanın diğer Müslümanlara kanı, malı, canı, namusu haramdır.
4. Cübbeli “Şia Kur’an’ın değiştirilmiş olduğuna inanmaktadır” diye söylemektedir.
Cevap:
a. Yıllarca İran’da kaldık, Türkiye’deki Kur’an’dan başka bir Kur’an görmedik İran’da. Hangi şehre giderseniz gidin hangi camiye girerseniz girin elinize bir Kur’an aldığınız zaman Türkiye’deki Kur’an ile aynıdır. Hiçbir değişikliği yoktur.
b. Şia alimleri Kur’an’ın tahrif olmadığı ve değişmediği konusunda birçok kitap yazıp delillerini söylemişlerdir.[14] Hatta Kur’an’ın tahrif olduğuna ve bozulduğuna inanan kişilerin kâfir olduklarını bile söylemişlerdir. Peki, şimdi aynı kişiler nasıl olur da Kur’an’ın tahrif olduğuna ve değiştiğine inanabilirler?
c. Türkiye’de birçok Şia alimi vardır. Cübbeli’nin iftira atmadan önce onlara bu durumu “Siz Kur’an’ın tahrif olduğuna ve değiştiğine inanıyor musunuz?” diye sorup öğrenmesi gerekmez mi?
5. Cübbeli “Şia’nın Türkiye’de birçok ajanı vardır” diye söylemektedir.
Cevap:
a. Türkiyeli Şiîler devletlerini, milletlerini, vatanlarını, bayraklarını seven vatandaşlardır. Cübbeli bütün Şiîleri zan altında bırakacak çok çirkin bir söz söylemektedir. Eğer bildiği Şiî bir casus veya ajan varsa yetkililere söylemek zorundadır. Aksi takdirde Türkiye’deki bütün Şiîlerden özür dilemesi gerekir.
b. Cübbeli’nin bu tür saldırıları Fetö’nün saldırılarını anımsatmaktadır. Fetö de bir zamanlar iki de bir Şiîlere saldırır dururdu. Hiçbir şey yokken bile bir şeyler söyler ve gündem oluştururdu. Kendisinin ve cemaatinin devletçi, vatansever, dindar bireyler olduğunu; ancak Şiîlerin hain, ajan, casus, İsrail muhbiri olduğunu iddia ederdi. Ancak kimin hain, ajan, casus ve İsrail muhbiri olduğu çok geçmeden ortaya çıktı. Anlaşılan o ki Cübbeli görevi ondan almış gibi görünmektedir. Ama Cübbeli’nin Fetö’nün bu dünyada nasıl rezil rüsva olduğunu unutmaması gerekir. Ahiretteki rezil rüsva olması ise daha korkunç olacaktır.
[1] Nisa 4/59.
[2] Sahih-i Buharî, Hükümler 52–79.
[3] Sahih-i Müslim, Emirlik, 1–9.
[4] Siyeru Alami’n-Nubela, 6, 257.
[5] Abdülhalîm el-Cündî, el-İmam Ca‘fer es-Sâdık, 154-155; Karaşî, Mevsûat, 26, 208; Muhammed Rızâ el-Hakîmî, Levlâ senetân le heleke Nu‘mân, 5, 89-152.
[6]Öz, Mustafa, “Şia” DİA (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi), 39, 111.
[7]Beyyine 98/7.
[8]Taberî, Ebû Cafer, Muhammed İbn Cerir, Câmiu’l-Beyân Fî Te’vîl’il-Kur’an, Beyrut, Muessesetu’r-Risâle, 2000, XXIV, 542.
[9]Suyûtî, Celâl’ud-Din, Abdurrahman İbn Ebi Bekr, ed-Durru’l-Mensûr, Beyrut, Dâr’ul-Fikr, VIII, 589.
[10]Hâkim Nîşâbûrî, Ebu Abdillah, Muhammed İbn Abdillah İbn Muhammed, el-Mustedreku Ale’s-Sahiheyn, Beyrut, Dâru’l-Kutubi’l-Alemiyye, 1990, 3, 174.
[11] https://islamianaliz.com/haber/7623946/iranin-yeni-deniz-kuvvetleri-komutani-sunni-ve-kurt; https://www.rudaw.net/turkish/middleeast/iran/180820211.
[12] https://www.milligazete.com.tr/haber/813864/hamaney-sunniler-ile-siiler-kardestir.
[13] https://irangercekleri.net/ayetullah-sistani-ehlisunnet-bizim-kardesimiz-degil-ozumuz-ve-canimizdir.
[14] https://fa.wikifeqh.ir.