Sesli Kelimeler ve Sessiz Anlamlar

.
.

“İnsanlara güzel söz söyleyin…”

Bakara / 83

Günah kavramı biz insanlar içindir ve her dinde, her inanışta bir takım kural ve kaideler vardır. İnsan yaratılış itibariyle temiz fıtrat üzere doğar ve edindiği ilkelerin bir kısmını aileden, bir kısmını yaşadığı sosyal çevreden, bir kısmını da kendi içindeki güdülerden elde edip kazanır.

 “Hayır ve iyilik dışında dilini konuşturma.”

Resulullah (saa)

 

Günümüzde; yalan, iftira, gıybet, zan, tecessüs, mahremiyeti ifşâ gibi dil ile işlenen günahların, elektronik ortamlarda da işlendiğini görüyoruz. Herhangi bir kişi hakkında bilgi sahibi olmak istediğimizde genellikle kullanılan yollardan bir olmuştur sosyal medya. Paylaşımlarına, yazılarına, neleri beğenip neleri beğenmediğine bakar olduk. Sosyal medya hesaplarımıza neler yazıp neler yazmamamız ya da birilerine hakaret edip etmememiz aslında bizlerin ahlakını göstermektedir. Her duyduğumuzu yazmamalı, her yazılana ya cevap vermemeli eğer verdiysek de hakaret edip iftira etmemeliyiz. Ahirette bunların karşımıza çıkacağını asla unutmamalıyız.

Atalarımız boşuna dememiş: Söz gümüşse, sukut altındır.

Bu durum yani sosyal medya, artık çağımızın kaçınılmaz bir gereksinimi gibi olmuştur. Örneğin; eskiden aranan bir adresi bulmak için yollarda birkaç kişiye yön sorulurdu. Günümüzde ise navigasyonun hayatımıza girmesiyle artık bu sorular sorulmaz ve konum girildiğinde direk istenilen yere en hızlı şekilde varılır oldu.

Birçok büyük âlim dil hakkında işlenen günahlar hakkında yüzlerce kitap yazmış ve her biri hakkında çok detaylı şekilde beyan edilmiştir.

İmam Zeynü’l Abidin (as), dilin ehemmiyet ve değerine şöyle vurgu yapar:

“Dil, aklın şahidi ve onun nişanesidir. Akıllının kendi aklıyla süslenmesi de dili hususundaki tavrıyla gerçekleşmiş olur.”

* * *

İbn Sina yolculuğa çıkmıştı. Şehrin birinden geçerken bir hanın (o zamanın mola yeri) önünde durdu ve atını da dinlenmesi için kapının önüne bağladı. Atının yemesi için önüne yonca-saman bıraktı ve kendisi de bahçede çay içmek için bir masaya oturdu. O sırada adamın biri eşeğiyle geldi, eşeğini atın önündekileri yesin diye İbn Sina’nın atının yanına bağladı, kendisi de İbn Sina’nın masasına oturdu. İbn Sina adama “Eşeğini atımın yanına bağlama. Çünkü eşeğin birazdan benim atımın önündekileri yemeğe başlayacak benim atım da buna kızıp çifte atıp senin eşeğinin ayağını kıracak.”

Eşeğin sahibi hiç oralı olmadı ve yemek yemeğe başladı. Ansızın at çifte attı ve eşeğin ayağını kırdı. Eşeğin sahibi bağıra bağıra “Senin atın benim eşeğimin ayağını kırdı ve sen bunun karşılığında bana eşek parası vermelisin artık o eşek benim işime yaramaz” dedi.

İbn Sina hiç konuşmadı ve sanki dilsizmiş gibi hareket etti. Eşeğin sahibi hemen İbn Sina’yı şikâyet etti ve hâkim karşısına çıkmak için mahkemenin yolunu tuttu.

Hâkim, İbn Sina’ya dönerek olay nasıl oldu anlat bakalım dediğinde İbn Sina yine sanki sağır ve dilsizmiş gibi davranıp cevap vermedi.

Hâkim, eşeğin sahibine dönüp “bu adam dilsiz midir?” diye sordu. Eşeğin sahibi, “Hayır, bu adam ne dilsizdir ne de sağır. Çünkü bu olay olmadan önce benimle konuşuyordu” dedi.

Hâkim “Peki, seninle ne konuştu anlat bakalım” dedi.

Adam “Bana eşeğini atımın yanına bağlama, benim atımın otlarından yer ve atımda sinirlenip çifte atar, eşeğinin ayaklarını kırar” dedi.

Hâkim, İbn Sina’ya dönüp “demek ki konuşmamanın hikmeti buymuş!” dedi.

İbn Sina da atasözü haline gelen o cevabı verdi: “Ahmak insanların cevabıdır Sükût”