Düşünce | İslamî Araştırmalar

Usul-u Kâfi’deki Sahih Hadisler Konusu

Merhum Kuleynî, Kâfi’de ilk dönem âlimlerin ıstılahına göre kendi muteber bildiği hadisleri toplamıştır.

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Bazıları “Kâfi’deki rivayetlerin çoğu itibarsızdır ve kabul edilebilir türden değildirler. Bu yüzden Masum İmamlar (a.s) için ilm-i gayb vb. gibi insanüstü faziletleri Kâfi’deki rivayetlerle ispat edemeyiz” demekteler. Bunun delili, Şeyh Hasan b. Zeynuddin’in sözüdür. Ona göre Kâfi’deki hadislerin ancak beşte biri sahihtir. Böyle bir şey doğru mudur?

*  *  * 

Böyle bir istatistiğin ne derece doğru olduğunu bilmek için önce birkaç noktaya dikkat çekmek gerekmektedir:

a) İlk dönem âlimler, hadisleri muteber ve gayrı muteber diye ikiye ayırırlardı ve muteber ve sahih hadisten amaçları, dâhili (ravinin güvenirliği...) ve harici (muteber aslın varlığı...) karineleri olan hadistir. Dâhili ve harici karineleri olmayan hadis muteber değildi.[1] Ama Merhum Seyyid Ahmed b. Tavus’un zamanından bu yana hadis dört sınıfa ayrılmıştır. Bu sınıflandırmanın nedeni, muteber olmayan hadisi zayıf, muteber olanı da sahih, hasen ve muvassak diye kısımlara ayırmalarından dolayıdır:

1- Bir hadisin ravilerinin tümü İmamiye, övülmüş ve adil iseler ona “sahih” diyorlardı.

2- Ravi İmamiye ve övülmüş ama adaletine dair nass olmadığında onun rivayetine “hasen” denir.

3- Hadisin ravileri güvenilir ama İmamiye değillerse ona “muvassak” denmektedir.[2]

Bu şekilde bölümlere ayırma hicri 7. y.y’dan itibaren başlamıştır. Ama merhum Kuleynî, Kâfi’de ilk dönem âlimlerin ıstılahına göre kendi muteber bildiği hadisleri toplamıştır. Ona göre bu hadislerin muteber olmalarının birkaç delili vardır. Örneğin, onun doğruluğuna karine olan veya çeşitli yollar ve değişik senetlerle beraber eline ulaşan Usul-u Erbaa Mie’nin birkaç aslı vardır yahut yazarının tesadüfen tasdik ettiği bir asıl vardır vb. şeyler.[3]

b) Günümüz araştırmacılarına göre hadisin muteber olması için yalnızca ravinin güvenirliği değil, rivayete güvende gereklidir. Nitekim ilk dönem âlimleri, söylendiğine itminan ettikleri rivayeti sahih kabul ediyorlardı.[4]Yani bir hadisin senet ve metnini incelemenin neticesinde Masum’un (a.s) ağzından çıktığına itminan edilmişse ona sahih diyorlardı. İşte muteber hadislerin sayısını söyleyen âlimlerin amacı Rical ilmi ıstılahları açısından olup fıkhî ve istidlalî konulara sınırlama getirmek değildir.

Bu nedenle “Kâfi’deki hadislerin ancak beşte biri sahihtir” diye söylediği nakledilen Şeyh Hasan b. Zeynuddin’in kendisi şöyle diyor: “Bizim yazdığımız muteber hadislerin karineleri vardır.” Allâme’nin zamanına kadar olan ilk dönem âlimleri ondan sonra çıkan bu meşhur ıstılahlara göre değil, karinelere göre amel ederlerdi. Sonraki dönem âlimleri de bazen buna amel ediyorlar.[5]

c) Bu sözlerin önemli sorunu onlardan yanlış sonuç alınmasıdır. Başka bir deyişle bu sözler küçük önerme (suğra-mineure) (Kâfi’nin rivayetlerinin çoğunun muteber olmadığı) yönünden kabul edilebilir şeyler değillerdir. Büyük önerme (kübra-majeure) yönünden de (Masumların (a.s) özellikle ilimleri konusunda insanüstü faziletlerini inkârı da) kabul edilemezler. Çünkü:

1) İtikadi meselelerin çoğu aklî ve burhani ilimlere dayalıdır. Rivayetler onlara birer teyit edici olarak getirilmekteler.

2) Bu itikadi meselelerin çoğunun dayanağı çeşitli muhtevalarla gelen rivayetler bütünüdür. Örneğin Bidayetu’l-Maarifi’l-İlahiyyeve Rahnemaşinasiadlı iki kitapta gelen hadislerle muhtevası aynı olan birçok hadis vardır. Mesela: “Masumlar (a.s) gaybi sözleri duyarlar.”[6]veya “İlimleri ledunnidir.”[7]gibi.


[1]     Cafer Subhanî, Kulliyatun fi İlmi’r-Rical, s. 358-359, Müessese-i Neşr-i İslami.

[2]     Cafer Subhanî, Usulu’l-Hadis ve Ahkamuhu, s. 50, Müessese-i Neşr-i İslami.

[3]     Feyzi Kaşanî, Vafi, s. 11-12.

[4]     Ali Ekber Seyfi Mazenderanî, Mikyasu’r-Rivaye fi İlmi’d-Diraye, s. 44.

[5]     Vesailu’ş-Şia, c. 20, s. 71.

[6]     Kuleynî, Kâfi, c. 1, s. 532.

[7]     Meclisî, Mir’atu’l-Ukul, c. 3, s. 54.