Vefanın İsmi Nasrallah

.
.

Özgürlük hayalleriyle dolup taşan bir şehir Beyrut! Dünyanın dört bir yanından gelen insanların coşkusuyla yankılanıyordu. Kalabalık, bir nefes tutmuş, gözler bir yiğidin geçişine odaklanmıştı. Ama bu defa, beklenen yalnızca bir cansız bedendi; bir kahramanın, bir efsanenin son yolculuğuydu. Sokaklar, rengârenk bayraklarla donatılmış, sloganlar atılırken yankılanıyordu. Herkesin kalbinde bir hüzün, bir gurur vardı. Yiğit, hayatını özgürlük mücadelesine adamış, her zorluğa göğüs germişti. Artık cansız bedeni, bir sembol haline gelmişti.

Kalabalığın gözleri, bir zamanlar özgürlüğün sesi olan o yiğidin üzerine odaklanmıştı. İnsanlar, gözyaşları içinde, onun anısını yaşatmak için toplandılar. Her biri, onun cesaretini, direnişini ve inancını hatırlıyordu. Yiğidin geçişi, sadece bir veda değil, aynı zamanda bir uyanıştı. Cansız bedeni, bir ruhun, bir ideolojinin, bir hayalin temsilcisiydi. Kalabalığın içindeki herkes, onun için dua ederken, içlerinde bir ateş yanıyordu. Bu ateş, mücadele ruhunu canlı tutuyordu. Yiğidin ardında bıraktığı miras, özgürlük için verilen savaşın simgesiydi.

Geçiş ilerledikçe, insanların gözlerinde bir kararlılık belirdi. “Bu mücadele bitmeyecek!” dediler. “Onun anısını yaşatacağız; onun idealleri, bizimle yaşayacak.” O an, herkesin kalbinde bir söz verildi: Yiğidin mücadelesi asla unutulmayacak, onun ruhu, özgürlük arayışında her daim yanlarında olacaktı.

Seyyid Hasan Nasrallah, yalnızca bir lider değil; zulme ve zalime karşı direnişin en güçlü sembolüydü. Hayatı boyunca, halkının ve inancının savunucusu olmuş, özgürlük mücadelesinin öncüsü olarak tarih sahnesinde yerini almıştı. Onun liderliğinde Hizbullah, yalnızca bir askeri güç değil, aynı zamanda bir umudun, bir direnişin ve bir kardeşliğin adı olmuştu.

Hasan Nasrallah, genç yaşta başladığı mücadelesinde, Filistin topraklarına ve mazlum halklara karşı işlenen zulümlere karşı durmayı kendine görev edinmişti. Siyonist işgalcilere karşı verilen mücadele, onun için sadece bir savaş değil, aynı zamanda bir inanç meselesiydi. Her bir direniş anında, halkının yanında yer alarak, onlara cesaret vermişti. Bu cesaret, yalnızca bir liderin değil, aynı zamanda bir halkın iradesinin de ifadesiydi.

Evladını kaybetmek, onun için bir acı değil, aksine Allah yoluna adanmışlık basamaklarında bir gurur vesilesi olmuş; halkının özgürlüğü için daha çok mücadele etme iradesini artırmıştır. "Şehitler ölmez!" sözü, onun için bir slogan değil, bir yaşam felsefesi olmuştur.

Cenaze töreni, sıradan bir uğurlama olarak algılanırken, Siyonistlere vurulan en büyük darbenin başlangıcını simgeliyordu. Şehitlerin cansız bedenlerinin geçişi esnasında, tüm dünya özgürlükçülerinin tek yürek, tek yumruk ve tek hedefte buluştuğunu görmek, herkesi derinden etkiledi. Kalabalık, yalnızca bir cenaze töreni değil, aynı zamanda bir direnişin yeniden doğuşunu yaşıyordu. Herkes, Seyyid Hasan Nasrallah’ın mirasına sahip çıkmak için oradaydı. Törende yankılanan dualar, ahitler ve biatlar, onun mücadelesine sadık kalacaklarının sözünü verirken, direniş ruhunu yeniden canlandırdı. "Zulme karşı direnişimiz sürecek!" diyerek, Nasrallah’ın izinden gideceklerini haykırdılar.

"Ey mü’minler! Siz, insanların iyiliği için yeryüzüne çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. Çünkü siz usûlünce iyilikleri ve güzellikleri emredip yayar; kötülük ve çirkinlikleri yasaklayıp önüne geçmeye çalışırsınız. Bunu da zâten Allah’a inandığınızdan dolayı, onun bir gereği olarak yaparsınız. Ehl-i kitap da iman etseydi, elbette kendileri için hayırlı olurdu. Gerçi içlerinde inananlar da var, fakat onların çoğu dinden çıkmış fâsıklardır."

(Âl-i İmran / 110)

Seyyid Hasan Nasrallah, tüm dünya halklarına örnek olacak bir duruş sergileyerek, Siyonistlere karşı direnişte hayatını kaybetmiştir. Şehitlik mertebesine ulaşması, onun mücadelesinin ne denli kutsal olduğunu, ahdine olan sadakatinin bir göstergesi olmuştur. Zira Nasrallah, yalnızca bir lider değil, aynı zamanda bir ilham kaynağı olmuş; genç nesillere cesaret aşılamış bir kişilik olarak zihinlere kazınmıştır.

Seyyid Hasan Nasrallah’ın adı, özgürlük mücadelesinin destanı olarak dillerden düşmeyecek, onun mirası, nesiller boyu sürecek bir efsane haline gelecektir. Yürekler, onun hatırasını yaşatacak, her bir nefes, direnişin ruhunu taşıyacaktır.

 Vefanın ismi Nasrallah! diye haykıranlar, yarınların umudu olacaklardır.