Düşünce | İslamî Araştırmalar

Dinin İki Temeli; İffet ve Hayâ

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Hz. Peygamber ile uzun süre birlikte olup o Hazrete hizmette bulunma şerefine eren en meşhur sahâbîlerden biri olan Ebû Zerr yine bir gün onunla beraberdi. Ebû Zerr'e bir takım sorular soruyor, Ebû Zerr de Allah Resûlü'nün daha iyi bileceğini söyleyerek onun açıklamalarına kulak veriyordu. Resûlullah'ın sorularından biri şöyleydi:

“Ebû Zerr, yatağından kalkıp mescide gidemeyecek, mescide gidip de yatağına dönmeye takatin kalmayacak kadar aşırı bir açlığa maruz kalırsan ne yaparsın?” Bu soru üzerine Ebû Zerr yine Hz. Peygamber'in kanaatini öğrenmek için, “Allah ve Resûlü daha iyi bilir.” diye cevap verince Resûlullah da ona, “Bu durumda dahi iffetli olman gerekir.” buyurdular.

‘İffet’ kişinin haramdan uzak durması, helal olmayan söz ve davranışlardan sakınması demektir. İffet, kişinin yeme, içme ve cinsellik konularında nefsin aşırı arzularını dizginleyerek dengeli ve ölçülü davranmasını, dinin belirlediği çerçevede hareket etmesini ifade eden ahlâkî bir erdemdir.


‘Hayâ’ ise; utanma, çekinme, Allah korkusuyla günahtan kaçınma gibi anlamlara gelir. Kişinin kötü bir işin yapılmasından veya iyi bir işin terk edilmesinden dolayı mahcubiyet duyması olarak da açıklanabilir. Mü’minin söz ve davranışlarında iffetli ve hayâlı olması gerektiğini belirten Hz. Muhammed (s.a.a.) şunları buyurur;

“İman yetmiş küsur şubedir. En üstünü Allah’tan başka ilah bulunmadığına iman etmek, en alt derecesi de rahatsız edici şeyleri yoldan kaldırmaktır. Hayâ da imandan bir şubedir.”

“Her dinin kendine özgü bir ahlâkı vardır; İslâm ahlâkının özü de hayâdır.”

Hayâ, hem dinimizde hem de kültürümüzde nesiller boyu üstün ahlâkî bir meziyet olarak görülmüştür. Ancak ahlâkî değerlerin giderek yozlaştığı günümüz toplumunda hayâ duygusu eski değerini maalesef kaybetmeye başlamıştır. Öyle ki, önceleri hayâ sahibi olan kişiler övülürken, şimdilerde ise edebe aykırı söz söylemek, ahlâksız davranışları alenî olarak işlemek bazı çevrelerde, cesaretin, özgüvenin ve özgürlüğün bir göstergesi kabul edilmektedir. Hâlbuki hayâyı kaybetmek, öncelikle insanı “en şerefli varlık” olmaktan çıkararak değersizleştirir; birlikte yaşamanın temeli olan saygıyı ortadan kaldırarak toplumun bozulmasına yol açar.

Bundan dolayı Efendimiz (s.a.a.); “Utanmadıktan sonra dilediğini yap!” diyerek hayâsızlığın insan karakteri açısından oluşturduğu büyük tehlikeye dikkat çekmişlerdir.

Bu nedenle biz Müslümanlar olarak dinimizin diğer ahlâkî prensiplerine uyduğumuz gibi iffetli ve hayâlı olmaya da gereken önemi vermeliyiz. Özellikle doğruyu ve yanlışı yetiştiği çevrede öğrenen çocuklarımıza hayâyı asil bir değer olarak öğretmeli, tertemiz zihinlerine hayânın güzelliğini aşılamalıyız. Bilinçsizce edep dışı sözler söyleyen veya edebe aykırı davranışlarda bulunan masum çocukların bu hâllerine gülüp onları hayâsızlığa teşvik etmemeliyiz.


Cümlelerimizi iffet ve hayâ timsali Sevgili Peygamberimiz’in (s.a.a.) bir hadisi ve Kur’an-ı Kerim’den bir ayetle bitiriyoruz:

“Arsızlık nerede ve kimde olursa olsun çirkinleştirir; hayâ ise nerede ve kimde olursa olsun güzelleştirir.”


“Kim, Rabbinin huzuruna çıkacağından korkar ve kendini nefsanî arzulardan alıkoyarsa, şüphesiz onun varacağı yer cennettir.” 

[Naziat/40-41]