Düşünce | İslamî Araştırmalar

Hristiyanlık Çıkmazı

Yüce Allah Âl-i İmran Sûresinin 55. âyetinde şöyle buyuruyor: “Kıyamete kadar sana (İsa) uyanları küfre sapanların üstünde tuttum.” Bu âyet gereğince Hz. İsa’ya (a.s) tâbi olanlar, kıyamete kadar kâfirlerin tamamından üstündür. O halde Hz. İsa’nın (a.s) dinini seçip kıyamete kadar kâfirlerin tamamından üstün olmak varken niçin Hz. Muhammed’in (s.a.a) dinini seçelim?

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

 

Burada geçen tercüme, âyet-i kerime ile uyumlu değildir. Biz daha dakik bir cevap için öncelikle âyetin tercümesini yapacağız ve sonra soru konusu âyetin tefsirinden yararlanarak soruyu cevaplandıracağız.

Âyetin Tercümesi:

“Ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.” [1]

Dakik bir cevaba ulaşabilmek için birkaç meselenin açıklanması gerekir.Aşağıdaki açıklamalarla ve âyet-i kerimenin incelenmesiyle istenilen cevaba ulaşacağız.

Soruda geçen âyet-i kerime hakkında çeşitli görüşler sunulmuştur. Bazılarına değineceğiz:

1. Hz. İsa’nın (a.s) tâbilerinden kasıt Hz. Muhammed’in (s.a.a) ümmetidir. Üç açıdan bunu ispatlayabiliyoruz:

a) Hz. Muhammed’in (s.a.a) ümmeti zaman olarak Hz. İsa’nın (a.s) ümmetinden sonra gelir. “Falan şahıs, falan şahsa tâbidir” denildiği zaman, onun ardından ve ondan sonra geleceği anlaşılmaktadır.

b) Bizim Peygamberimiz (s.a.a) Hz. İsa (a.s) ve onun kitabını tasdik etmiştir. Bir başkasını tasdik eden kimseye, tasdik ettiği kişiye tâbidir derler.

c) Buna ilaveten bizim Peygamberimizin (s.a.a) şeriatı, diğer nebilerin şeriatıyla, dinin temel bölümünü oluşturan tevhit konusunda birdir. Dolayısıyla Peygamber-i Ekrem (s.a.a) ona tâbidir. Yani onun inandığına inanmaktadır.[2]

2. Âyet-i kerimede geçen tâbi olma (itba‘) ile hakka, Allah’ın rızasına tâbi olmak kastedilmiştir. O halde “Sana tâbi olanlar” ibaresi, İslam’ın doğuşundan ve Hz. İsa’nın (a.s) dininin nesh edilmesinden önceki Nasranîlik’e tâbi olan hristiyanları ve İslam’ın doğuşundan sonra İslam’a tâbi olan Müslümanları kapsar. Zira İslam’a uymak da hakka ve sonuç itibariyle Hz. İsa’ya (a.s) uymaktır.[3]

Allâme Tabatabâî bazı müfessirleri bu görüşleri dolayısıyla eleştirir.[4]

3. Âyette anlatılmak istenen şudur: Yüce Allah Nasranîleri[5] Yahudilerden (yani Hz. İsa’yı (a.s) inkâr eden ve onun aleyhine komplo Kur’an Yahudilerin önde gelenlerinden) üstün tutacaktır. Bununla da Allah’ın çetin azabını Yahudi kavmine indireceği ve onlar üzerine kurulacak ilahi tuzağını ve azabını şiddetlendireceği kastedilmektedir.[6]

Âyetin zahiriyle de uygunluk arz eden bu tefsire göre bu âyette “Hz. İsa’nın (a.s) tâbileri, sürekli ona muhalefet eden Yahudilerden üstün olacaktır” diye buyurulmaktadır ve bu âyet, Kur’an’ın mucize içeren ve gaybî haber bildiren âyetlerinden birisidir.[7]

Bu bakış açısına göre Hz. İsa’ya (a.s) uyanlardan kasıt Nasranîler’dir. Bu sebeple her yerde ve her zaman Yahudilerin, Nasranîlerden daha zelil olduklarını görüyoruz. Hükümet ve saltanatın Yahudilerin elinden alınıp Nasranîler’e verilmesi (Avrupa, Roma vd.) bundan dolayıdır ve Nasranîler ta kıyamete kadar Yahudilerden üstün olacaktır.[8]

4. “Ellezine ittebe’uke (sana uyanlar)” dan kasıt Nasranîler ve Müslümanlardır ve âyet, Yahudilerin ve Hz. İsa’ya (a.s) uymanın vacip olmadığını söyleyenlerin kıyamete kadar zelil olacağını anlatmaktadır.[9]

Acaba Müslümanlar Hz. İsa’yı (a.s) inkâr edenlerden sayılır mı?

Burada kâfir, inkâr eden anlamındadır[10] ve Müslümanlar Hz. İsa’yı (a.s) yalanlayıp inkâr etmek şöyle dursun, aksine Hz. İsa’yı (a.s) büyük peygamberlerden biri, ulu’l azm peygamberlerin üçüncüsü ve şeriat sahibi bilirler. Yüce Allah Kur’an’da şöyle buyurur:

Bebek şöyle konuştu: “Şüphesiz ben Allah’ın kuluyum. Bana kitabı (İncil’i) verdi ve beni bir peygamber yaptı.”[11]

Ne var ki Yahudi kavmi Hz. İsa’yı (a.s) inkâr etti ve onu öldürdü.

Dolayısıyla Allah-u Teâlâ’nın, “Kıyamete kadar sana uyanları kâfirlerden üstün tutacağım” buyruğuyla Müslümanların kâfir oldukları kastedilmiş olamaz, çünkü hiçbir şekilde bu kelime Müslümanları kapsamamaktadır.

Buna binaen “sana uyanlar” cümlesi dikkate alındığında, bu cümle, Hz. İsa’ya (a.s) uyanların hepsini kapsamaktadır ve Müslümanlar ise “sana uyanlar” cümlesinin tefsirinde açıklandığı üzere, Hz. İsa’nın (a.s) tâbilerinden sayılır. O halde bu cümle, hem Nasranîleri hem de Müslümanları kapsamaktadır ve âyetin manası şöyledir: “Ve sana uyanları kıyamete kadar küfre sapanların üstünde tutacağım. Sonra dönüşünüz yalnızca banadır. Ayrılığa düştüğünüz şeyler hakkında aranızda ben hükmedeceğim.”

Konunun sonunda şu noktanın açıklanması zaruridir: Hak yolda olup zahiren yenilgiye uğramak veya batıl yolu seçip zahiren başarıya ulaşmak arasında tereddüt edilmesi halinde birinci yolu seçmek daha doğru olacaktır. Nitekim İmam Hüseyin (a.s) de bu yolu seçmiştir. Bu ilke gereğince İslam’ın hak olduğuna inanmışsak (sorunuzda geçtiği üzere) sadece zâhirî başarı için Hıristiyanlığa yönelmek mantıklı olmayacaktır ve bu durum Bakara Sûresi’nin 20. âyeti ve diğer âyetlerle de uyumlu olmayacaktır.

 

- - - - - - - - - -


[1]     Ayetullah Mekarim Şirazî’nin tercümesi. Elbette burada Diyanet’in tercümesi esas alınmış ve Ayetullah Mekarim Şirazî’nin tercümesiyle karşılaştırılmıştır ki her iki tercüme birbirleriyle örtüşmektedir(mütercim).

[2]     Tabersî, Fazl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, Tahran, 1. Baskı, h.ş. 1360, İntişarat-ı Ferâhâni, c. 4, s. 94.

[3]     Tabatabâî, Muhammed Hüseyin, Tefsiru’l-Mizan, Musevi Hemedanî, Seyyid Muhammed Bâkır, Kum, 5. Baskı, h.ş. 1374, Defter-i İntişarat-ı İslami-i Camiayı Müderrisin-i Havza-ı İlmiyeyi Kum Yayınları, c. 3, s. 326-327.

[4]     Tabatabâî, Muhammed Hüseyin, Tefsiru’l-Mizan, Musevi Hemedanî, Seyyid Muhammed Bâkır, c. 3, s. 328 ve 329.

[5]     Tabersî, Fazl b. Hüseyin, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, Müterciman, c. 4, s. 94.

[6]     Tabatabâî, Muhammed Hüseyin, Tefsiru’l-Mizan, Musevi Hemedanî, Seyyid Muhammed Bâkır, c. 3, s. 330.

[7]     Mekarim Şirazî, Nâsır, Tefsir-i Numûne, Tahran, 1. Baskı, h.ş. 1374, Daru’l-Kutubi’l-İslamiye, c. 2, s. 570.

[8]     Tabersî, Fazl b. Hasan, Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, Müterciman, c. 4, s. 330.

[9]     Tabatabâî, Muhammed Hüseyin, Tefsiru’l-Mizan, Musevi Hemedanî, Seyyid Muhammed Bâkır, c. 3, s330.

[10]    Ferahidî, Halil b. Ahmed, Kitabu’l-Ayn, Kum, Hicret yayınları, h.k. 1410, 2. baskı, c. 5, s. 356.

[11]    Meryem, 30.