Düşünce | İslamî Araştırmalar

Huzeyfe Bin Yemân

Ehlader Araştırma Bölümü

Huseyl oğlu Huzeyfe Hz. Peygamber’in değerli dost ve yarenlerinden biridir. Yemanî kabilesiyle antlaşması olduğundan o “Yemanî” olarak tanınmıştır. O babası Huseyl ve kardeşi Safvan’la birlikte Resulullah’ın huzuruna gelmiş ve Müslüman olmuşlardır. Bedir Savaşı dışında (Müşrikler bu savaşa katılmalarına engel olmuşlardır) Uhud ve diğer savaşlarda Peygamber’in huzurunda savaşa katılmıştır. Huzeyfe’nin babası Huseyl, Uhud Savaşı’nda şehit düşmüştür.[1]

Huzeyfe savaşlarda ve İslâm’ın ilerlemesinde etkin bir role sahipti. Onun Hendek Savaşı’nda düşman ordusu hakkında bilgi toplaması olayı, bilinen bir fedakârlık örneğidir.[2] O Nihavend Savaşı’na katılmış, İslâm ordusunun komutanı Numan b. Mukrin öldürülünce İslâm bayrağını taşımış ve İslâm ordusunun komutanı olarak Hamedan, Rey ve Dinever’i fethetmiştir. Yine o, bir ara ikinci halife tarafından Medain’in valisi olmuş, sonra ikinci halife onu Medine’ye çağırtmış ve kendisi bizzat onu karşılamıştır. Onun hiçbir mal varlığının olmadığına ve aynen gittiği gibi geri döndüğüne şahit olmuştur.[3]

Huzeyfe’nin özellik ve faziletlerinden biri münafıkları tanımasıydı. Peygamber (s.a.a) Tebuk Savaşı’ndan döndüğünde münafıklardan bir kısmını ona tanıtmıştır.

Bu olayın özeti şöyledir: Tebuk Savaşı münafıklardan birçoğunun tanınmasına vesile olan bir savaştır. Görünürde Müslüman olan birçok kişi bu savaş meydana geldiğinde savaşa katılmaktan kaçınmışlardır. Diğer bir kısım münafıklar da Dırar Mescidini yapmaya koyulmuşlardır ve üçüncü bir gurup da Tebuk Savaşı dönüşünde Peygamber’i terör edip onu öldürmeyi planlamışlardır. Tebuk dönüşünde yol üzerinde bir gedik bulunuyordu. Bu yol çok dar ve tehlikeliydi ama dağların arasında derede yer alan yol genişti. Bu bölgeye vardıklarında Peygamber, ordunun iki dağın arasında bulunan geniş yoldan geçmesini emretmiş ve kendileri ise o dar geçitten yolunu sürdürmüştür. 12 veya 14 kişilik bir gurup olan münafıklar bu durumdan yararlanarak Peygamber’i terör etmeyi kararlaştırdılar. Bunlar Peygamber’den önce o dar geçide varıp gizlenmeyi ve Peygamber oraya varınca devesini ürküterek onu dereye yuvarlamayı kararlaştırdılar.

Huzeyfe şöyle diyor: Ben ve Ammar Peygamber’le birlikteydik. O dar geçide vardığımızda Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu:

“Cebrail bana indi ve bir grubun bu kayaların arkasına gizlendiklerini ve benim devemi ürkütüp beni öldürmeyi planladıklarını bildirdi. Sen ilerle ve onları buradan uzaklaştır.”

Bunun üzerine münafıklar durumu fark edip geriye çekildiler. Peygamber (s.a.a) Huzeyfe’ye “Onları tanıdın mı?” diye buyurdu. O “Hava karanlık olduğundan onları tanıyamadım” diye karşılık verdi ve Peygamber o kişilerin adlarını Huzeyfe’ye söyledi.[4]

Huzeyfe Peygamber’in ve Hz. Emiru’l-Müminin Ali’nin bildirmesi sonucu birçok münafığı tanımanın yanı sıra gelecekte vuku bulacak birçok olaylardan da haberdardı ve bazen halka bu konuda bilgi veriyordu.[5]

Huzeyfe ve Ali b. Ebi Talib’e Sevgisi

Huzeyfe Emiru’l-Müminin Ali b. Ebi Talib’in sevgisinde sebat ve direniş gösteriyordu. Hz. Ali’nin fazileti hakkında Peygamber’den birçok hadis rivayet etmiştir.

Zeyd b. Suhan anlatıyor: Basra’da idim. Huzeyfe halka öğüt veriyor ve onları karşılaşacakları fitneler hakkında uyarıyorlardı. Onlar “Kurtuluş yolu nedir?” dediler. O şöyle dedi: “Ali’nin bulunduğu topluluğa katılın, onunla birlikte olmak savaşa katılmaktan ve dizleri üzere sürünmekten daha çetin olsa bile. Çünkü Resulullah’tan şöyle duydum:

“Ali iyilerin komutanıdır, kötüleri öldürendir. Kim ona yardım ederse Allah ona yardım eder, kim de onu yalnız bırakırsa Allah onu yalnız bırakır.”[6]

Ali b. Alkame Eyadi anlatıyor: Hasan b. Ali ve Ammar b. Yasir asker toplamak için Medain’e geldiklerinde Huzeyfe hastalanmış ve ölüm zamanı yaklaşmış olmasına rağmen iki kişinin yardımıyla hareket edip halkın içine geldi ve halkı Hz. Ali’ye yardım etmeye teşvik etti. O, halka İmam’a uymalarını tavsiye ederek şöyle diyordu: “Kendisinden başka gerçek bir ilah olmayan Allah’a yemin ederim ki kim gerçek bir Emiru’l-Müminin’e (müminlerin emirine) bakmak isterse Ali b. Ebi Talib’e baksın.”[7]

İbn Zufer anlatıyor: “Huzeyfe can verirken onun başının ucunda idim. O hayatının son anlarını yaşıyordu ve yüzüne bir örtü çekiliydi, başımı örtünün altına sokup ona: “Talha ve Zübeyr ile Ali arasında çıkan şu fitne konusunda bana ne emir veriyorsun?” O şöyle dedi: “Benim defin işini tamamlayınca hemen bineğine binip Ali b. Ebi Talib’e katıl, zira o hak üzeredir ve asla haktan ayrılmaz.”[8]

Huzeyfe, Hz. Ali’nin hilafetinin başlangıcında, hicrî 36 yılında Hakk’a yürüdü ve Medain’de defnoldu.[9]

[1]     Âlimî, Damğanî, Peygamber ve Yaran, c. 2, s. 241; İbn Esir, İzzeddin, el-Kâmil fi’t-Tarih, c. 2, s. 162.

[2]     İbn Esir, İzzeddin, Usdu’l-Gabe fi Marifetu’s-Sahabe,c. 1, s. 469; Peygamber ve Yaran, c. 2, s. 244.

[3]     el-Kâmil fi’t-Tarih, c. 2, s. 184, Usdu’l-Gabe fi Marifetu’s-Sahabe,c. 1, s. 469; Peygamber ve Yaran, c. 2, s. 239.

[4]     Meclisî, Biharu’l-Envar,c. 20, s. 208; Usdu’l-Gabe fi Marifetu’s-Sahabe,c. 1, s. 469.

[5]     Peygamber ve Yaran, c. 2, s. 240.

[6]     Biharu’l-Envar, c. 20, s. 208.

[7]     Peygamber ve Yaran, c. 2, s. 248.

[8]     Biharu’l-Envar, c. 22, s. 109.

[9]     İbn Abdu’l-Birr Ebu Amr Yusuf, el-İstiab fi Marifetu’s-Sahabe, c. 1, s. 334.