Kur'an | Ehlibeyt

İmamet Hakkındaki Şüphelerin Giderilmesi

inanç ve marifet, konuşmak, yemek yemek, yürümek gibi zahirî davranışların aksine sadece ilim, bilinç ve delil sunma yollarından etkilenmektedir, zor kullanmaktan değil.

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Masumlar’ın (a.s) çokça teveccüh ettikleri hususlardan birisi de imamet ve İmamlar (a.s) hakkındaki şüphelerin giderilmesiydi. İmamlar’ın (a.s) zamanında İslâmî toplumda Şia mezhebi azınlıkta ve hâkimiyet de karşıtlarının elinde olduğundan, Şia’nın, özellikle de imamet meselesinin aleyhine çokça tebliğ yapılıyordu. Bu faaliyetlerin sonucu, Şiaların inançlarının hakkaniyetiyle ilgili birçok şüphenin revaç bulmasıydı. Bu şüpheler cevapsız kalsaydı zamanla Şiaların inancının düşünsel desteğini ve geçerliliğini kaybedeceği açıktı. Bu yüzden İmamlar (a.s), bu şüpheleri mantıklı ve doyurucu açıklamalarla gidermeye çalışıyorlardı. Ali bin Reab şöyle diyor:

İmam Sâdık’a (a.s) “Size isabet eden her musibet, (ancak) ellerinizin kazanmakta olduğu dolayısıyladır.” ayetiyle ilgili olarak, temiz ve günahtan masum oldukları halde, Hz. Ali ve ondan sonra Ehl-i Beyt’inin (a.s) başına gelen musibetlerin yapmış oldukları işler sebebiyle mi olduğunu sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“Resulullah (s.a.a) bir günaha mürtekip olmadığı halde her gece ve gündüz yüz kere tövbe ve istiğfar ediyordu. Allah, dostlarını bir günah işlemedikleri halde, kendilerine ecir ve mükâfat vermek için musibetlere uğratır.”[1]

Ehl-i Beyt (a.s), Şiaların inançlarını muhaliflere karşı savunan ve Şia’nın hakkaniyetini isbatlayan kimseleri teşvik ediyor ve yüceltiyorlardı. Örnek olarak bu siyerlerden iki tanesini burada naklediyoruz:

İmam Hasan Askerî’ye (a.s) Şia fakihlerinden birinin, bir Nasıbî’yle (Haricî’yle) konuştuğu ve delille onu yendiği ve rüsva ettiği haberi ulaştı. Bu fakih İmam’ın (a.s) yanına geldi. Oturdukları yerin başında yüksek bir yer hazırlanmıştı ve İmam da o yerin yanında oturuyordu. Çok sayıda Alevî ve Beni Haşim de orada bulunuyordu. İmam bu fakihi baş taraftaki yüksek yere oturttu. Orada bulunanlar, sıradan bir kişiyi Haşimî sâdâtına (Ebu Talib ve Abbas’ın evlatlarına) tercih mi ediyorsun diye İmam’a itiraz ettiler… İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“Bu kişinin, Allah’ın kendisine öğrettikleriyle bir Nasıbî’yi yenilgiye uğratması, her türlü soy şerefinden üstündür.”[2]

Yine şöyle rivayet edilmiştir:İmam Hasan –Askerî- (a.s) kendisine bir hediye getiren kişiye şöyle buyurdu:

“Bu ikisinden hangisi senin daha çok hoşuna gider: Bu hediyeye karşılık sana yirmi katını, yirmi bin dirhem mi vereyim, yoksa köyünüzdeki falan Nasıbî’yi yenilgiye uğratman ve köy ehlini onun elinden kurtarman için ilmin bir kapısını mı açayım? Eğer iyi olan seçeneği seçersen ikisini de sana vereceğim ve eğer kötü olan seçeneği seçersen seni istediğini seçmen için özgür bırakacağım.” Adam dedi ki: “Ey Allah resulünün oğlu! Nasıbî’yi yenilgiye uğratarak onları elinden kurtarmamın yirmi bin dirhem değeri var mı?” İmam (a.s) buyurdu ki: “Dünyadan da fazla, yirmi milyon kez daha fazla.” Adam “Öyleyse neden daha kötü seçeneği seçeyim, daha iyi olanı seçiyorum.” dedi (ilmin kapısını seçti). O zaman İmam (a.s) o konuyu ona öğretti ve yirmi bin dirhem de hediye etti.[3]

Bu siyerlerde iki önemli eğitimsel nokta vardır:

1- Ehl-i Beyt (a.s) Şiaların inançlarıyla ilgili şüphelere önem veriyordu. Zira şüphe, inancın en önemli düşmanıdır. İnanç, inanç sahibinin zihninde doğruluğuna dair bir şüphe oluşmadığı sürece sağlamdır. Zihne bir şüphe sızdığı vakit ise inanç yapısı zamanla zayıflamakta ve yok olmaktadır. Diğer taraftan inancın doğruluğuna dair kuşku oluşturan etkenlerden biri şüphedir.

2- Ehl-i Beyt (a.s) şüpheleri mantık ve akılla cevaplıyor ve ortadan kaldırıyordu, zor kullanmaya ve benzerlerine yönelerek değil. Zira inanç ve marifet, konuşmak, yemek yemek, yürümek gibi zahirî davranışların aksine sadece ilim, bilinç ve delil sunma yollarından etkilenmektedir, zor kullanmaktan değil.

- - - - - - - - -


[1]     Kâfî, C. 2, s. 450, 2. rivayet.

[2]     Bihâru’l-Envâr, C. 2, s. 13-14, 25. rivayet.

[3]     Bihâru’l-Envâr, C. 2, s. 8, 16. rivayet.