.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

 

Şu Şaban ayında; bu ayın başından sonuna kadar okunması emredilen “Şabaniye münaacatı”yla[1] Allah Tebarek ve Teâlâ Hazretlerine dua edip yakardınız mı hiç? Yüce Allah’ın rububiyet makamını daha iyi bilme ve iman etme yolunda onun pek öğretici ve yüce olan içeriğinden faydalandınız mı hiç? Bu duanın, Hz. Emir (as) ile evladının duası olduğu ve bütün Mutahhar İmamların (as) Allah’a bu duayla yakardıkları[2] nakledilir. Bütün İmamların (as) okuduğu ve Allah’a onunla yakardığının belirtildiği pek az dua ve münacaat görülmüştür. Bu münacaat gerçekte insanın, mübarek Ramazan ayına ait vazifeleri kabule hazırlanması ve bu yolda sorumluluk bilinci kazanarak uyanması yolunda bir mukaddeme olup, muhtemelen, bilinçli ve uyanmış olan insana orucun saiki ve onun pek değerli semeresini hatırlatan bir uyarıdır.

Mutahhar İmamlar (as) birçok konuyu dua diliyle beyan buyurmuşlardır. Dua dili, o büyük İmamların şeriat hükümlerini beyan ettikleri diğer beyan tarzlarından çok farklıdır. Ruhanî meselelerin çoğunu, tabiatötesi meseleler, ince ilahî konular ve Allah’ı tanımayla ilgili mevzuların önemli bir kısmını dua diliyle beyan buyurmuşlardır. Ama biz duaları sonuna kadar okuyor ve maalesef bu anlamlara dikkat etmiyoruz, esasen bu dualarla ne buyurmak istediklerini anlayamıyoruz.

Bu münacaatta şöyle buyrulur:

“Ya Rabbim! Dünyadan bütünüyle kopma ve bütün varlığımla sana yönelmeyi nasip et bana! Gönül gözlerimizi seninle görüşmenin nuruyla aydınlat ki gönül gözleri nur perdelerini aşıp Azamet ve Celal Madenine ulaşabilsin ve canlarımız senin yüce ve mukaddes dergahına ait olabilsin!”[3]

“Rabbim! Dünyadan bütünüyle kopma ve bütün varlığımla sana yönelmeyi nasip et bana!”nın manası şöyle olabilir: Bilinçli inkılâbî insanlar mübarek Ramazan ayı gelmeden önce gerçekte dünya lezzetlerinden kopma ve tamamen uzak durma olan -ki bu tamamen uzak durma, aslında “Allah’tan gayrı her şeyden kopmak”tır- oruca kendilerini hazırlamalı ve amâde olmalıdırlar. “Tamamen kopma” olayı öyle kolayca elde edilebilecek bir şey değildir tabi ki. İnsanın bütün varlığıyla, Allah’tan gayrısından kopması ve O’ndan başka hiçbir şeye ilgi duymayacak bir hale gelebilmesi için pek çok egzersize, zahmet, emek, yılmadan uğraşı ve aralıksız bir eğitim ve çalışmaya ihtiyaç vardır. Nefsaniyetten arınmış insanî hasletlerin tamamı, “Allah’tan başka her şeyden kopmak”ta gizlidir. Buna ulaşabilen birisi büyük bir saadete kavuşmuş demektir. Ne var ki, dünyaya zerrece eğilim gösterilmesi halinde “Allah’tan gayrı her şeyden kopma hali”nin gerçekleşmesi imkânsız ve muhaldir.

Mübarek Ramazan ayının orucunu, kendisinden istenilmiş olduğu üzere adâbınca tutmak isteyen biri, Allah’tan başka her şeyden kopabilmelidir ki ziyafetullaha misafir olmanın kaidelerini yerine getirip ev sahibinin makam ve konumunu mümkün olduğunca anlayabilsin. Hz. Resulullah’a (s.a.a) mensup bir hutbede o Hazret “Bütün kulların, mübarek Ramazan ayında Yüce Allah’ın ziyafetine davetli ve Yüce Yaratıcı’nın misafiri olduğunu” buyurmaktadır:

“Ey insanlar! Allah’ın ayı size doğru gelmiş bulunuyor... Siz bu ayda Allah’ın ziyafetine davetlisiniz.”[4]

Mübarek Ramazan ayına birkaç gün kaldığı şu sırada iyi düşünün, kendinizi ıslah edip Hak Teâlâ’ya eğilim kazanın; yakışıksız amel ve davranışlarınızdan pişmanlık duyup istiğfar edin, Allah göstermesin, eğer bir günah işlemişseniz mübarek Ramazan ayına girmeden önce tevbe edin; dilinizi Hak Teâlâ’ya dua etmeye alıştırın. Mübarek Ramazan ayında sakın gıybette, iftirada bulunmayasınız, kısacası herhangi bir günah işlemeyesiniz sakın!...

Rabbânî dergâhta, hem de ilâhî nimetlerden faydalanarak ve üstelik Bâri Teâlâ Hazretlerinin ziyafetine katılmış olduğunuz halde günaha bulaşmayasınız sakın! Bu değerli ayda Hak Teâlâ’nın ziyafetine davetlisiniz siz, “ziyafetullah”ın davetlilerisiniz hepiniz! Hak Teâlâ Hazretlerinin görkemli ziyafetine hazırlayın kendinizi. Hiç olmazsa orucun zahirî ve dış görünümünün kural ve kaidelerine sâdık olun (hakikî kural ve kaideler çok başka bir sahadır ki sürekli ve aralıksız zahmet ve kollamaları gerektirir).

Orucun anlamı sırf yiyip içmekten uzak duruş değildir, günahlardan da uzak durmak gerekir! Daha işin başında olan acemiler için orucun ilk kaidelerindendir bunlar (yoksa azamet ve büyüklüğün madenine ulaşmak isteyen gerçek Allah kulları için öngörülüp buyurulmuş olan orucun kaideleri bunlardan çok daha başkadır). Sizler hiç olmazsa orucun ilk -henüz başlangıç demek olan- âdab ve erkânına uyun ve midenizi yiyip içmekten alıkoyduğunuz gibi gözünüzü, kulağınızı ve dilinizi de günahtan alıkoyup koruyun. Dilinizi gıybet, töhmet, başkalarını kötüleme ve yalandan korunmaya; kin, kıskançlık ve diğer şeytanî çirkin sıfatları kalbinizden söküp atmaya şimdiden karar verin ve kararınızı uygulayın.

Becerebilirseniz Allah’tan gayrısından kopun, amellerinizi tam bir ihlasla ve riyasız olarak yapın, insan ve cin şeytanlarından koparın kendinizi; ama göründüğü kadarıyla böylesine değerli bir saadete ulaşmaktan ümitsiz gibiyiz. O zaman hiç olmazsa orucunuzun haram ve günahla iç içe olmamasına çaba gösterin. Aksi takdirde orucunuz eğer şer’an sahih, fıkhî açıdan doğru olsa da Allah indinde makbul olmaz ve yukarı yükselmez. Amelin yukarı yükselip Allah indinde makbul olması, şer’an ve fıkhen doğru ve sahih olmasından çok farklı bir olaydır. Mübarek Ramazan ayı biter de sizin amel, hal ve davranışlarınızda hiçbir değişim olmaz, haliniz ve gidişatınız Ramazan öncesinden hiçbir farklılık arz etmezse sizden istenen orucu yerine getirememişsiniz demektir ki, bu durumda tuttuğunuz oruç sıradan ve hayvanî bir oruç olmuş olur.

Allah’ın konukevine davet edilmiş olduğunuz bu mübarek ayda Hak Teâlâ’yı hiç tanıyamadıysanız veya O’nu daha iyi tanıyamadıysanız bilin ki ziyafetullaha gereğince katılamamış ve ziyafetin gereğini yerine getirememişsiniz... Unutmayın, “Allah’ın Ayı” olan ve ilahi rahmet kapılarının kullara açık olup rivayet gereğince şeytanların zincire vurulduğu[5] mübarek Ramazan ayında kendinizi ıslah edip düzeltemezseniz, nefs-i emmarenizin kontrolünü ele geçiremezseniz, nefsânî arzu ve isteklerinizi ayaklar altına alıp dünya ve maddiyatla olan ilgi ve ilişkilerinizi kesemezseniz oruç ayı sona erdikten sonra bunları yerine getirebilmeniz zor olur.

Binaenaleyh fırsatı değerlendirin ve bu büyük feyz sona ermeden işlerinizi düzeltip ıslah etmeye, tasfiye edip yoluna koymaya çalışın, oruç ayı vazifelerini yerine getirmeye hazırlayın kendinizi. Şeytanların zincire vurulmuş olduğu bu ayda, tıpkı şeytanın eliyle kurulmuş bir saat gibi bu bir ay boyunca tutup da kendiniz otomatikman İslam’ın emirlerine aykırı şeylerle meşgul olup günaha girmeyesiniz sakın! Kimi zaman âsi ve günahkâr insan Hak’tan uzaklaşma ve fazla günah işleme neticesinde karanlığa ve cehalete öylesine saplanmaktadır ki, şeytanın vesvesesine bile gerek kalmamaktadır artık, bizzat kendisi şeytanın rengine bürünüvermektedir!

“Sıbğatullah”[6], şeytanın sıbğasının (renginin) karşı noktasındadır, nefsinin istekleri peşinden koşan ve şeytana itaat eden kimse tedricen şeytanın rengini almaya başlar. Hiç olmazsa bu bir ay boyunca kendinizi kontrol etmeye karar verin, Allah Tebarek ve Teâlâ Hazretlerinin razı olmayacağı söz ve davranışlardan sakının. Mübarek Ramazan ayında gıybet, iftira ve başkalarını kötülemekten sakınacağınıza; dilinizi, gözünüzü, elinizi, kulağınızı ve diğer organlarınızı kendi irade ve kontrolünüz altına alacağınıza dair burada şimdiden Rabbinizle ahitleşip söz verin. Amelinizi ve sözlerinizi kontrol altına alın; bizzat bu iyi ameliniz Allah Tebarek ve Teâlâ Hazretlerinin size lütfetmesine ve O’nun inayetini kazanmanıza neden olabilir.

Şeytanların zincirlerinin çözüldüğü oruç ayı tamamlandıktan sonra siz artık ıslah olup düzelmiş olabilirsiniz, bir daha şeytanın oyununa gelmeyebilir, tertemiz kalabilirsiniz. Yine tekrar ediyorum; bu mübarek Ramazan boyunca otuz gün dilinize, gözünüze, kulağınıza ve diğer organlarınıza hâkim olmaya karar verin ve yapmak istediğiniz amelin, dilinize getirmek istediğiniz sözün, duymakta olduğunuz mevzunun şer’î açıdan nasıl bir hüküm taşıyor olduğuna daima dikkat edin. Orucun birincil ve görünüşteki adâbıdır bu; hiç olmazsa orucun bu görünüşteki adâbına samimiyetle uyun. Birinin gıybet etmek istediğini görürseniz onu engelleyin ve “Bu otuz Ramazan günü boyunca haram şeylerden sakınmaya söz verdik biz!” deyin. Yine de onu gıybetten vazgeçiremezseniz orayı terk edin, oturup dinlemeyin. Müslümanlar sizin elinizden âmânda olmalıdır, eğer Müslümanlar birinin elinden, dilinden ve gözünden amanda değillerse o kimse gerçekte Müslüman değildir artık[7].

Görünüşte ve sadece şekil itibarıyla Müslümandır o, görünüşte “lailaheillallah” demiştir böyle biri. Allah göstermesin, birine karşı densizlikte bulunmaya, hakaret etmeye, gıybetini etmeye yeltenecek olursanız Rabbinizin huzurunda bulunduğunuzu hatırlayın ve Yüce Allah’ın misafiri olduğunuzu bilin! Bilin ki Hak Teâlâ’nın (c.c) huzurunda O’nun kullarına edepsizlikte bulunmaktasınız ki, Allah’ın kuluna edepsizlikte bulunmak da Allah’a edepsizlikte bulunmaktır! Allah’ın kullarıdır bunlar; hele ilim ehli iseler, hele ilim ve takva yolunda yürüyen insanlarsa... Bazen bir bakıyorsunuz insan bu gibi işlerle öyle bir noktaya varıyor ki ölüm anında Allah’ı yalanlayı veriyor, Allah’ın ayetlerini inkâr ediveriyor:

Kur’an’ın Üstünlüğü Kur’an’ın Üstünlüğü

“Sonra, kötülük yapanların uğradığı son, Allah’ın ayetlerini yalan saymaları ve onları alay konusu edinmeleri dolaysıyla çok kötü oldu.”[8]

Bu işler tedricen olur; bugün doğru olmayan bir görüş öne sürersiniz, yarın bir kelime gıybette bulunursunuz, ertesi gün bir Müslümana terbiyesizlik edersiniz, derken böylece yavaş yavaş bu günahlar kalpte yığılı verir ve kalbi karartarak insanı Allah’ı tanımaktan alıkoyar, sonra öyle bir noktaya varır ki her şeyi inkâr ederek hakikatleri yalanlar.

Bazı ayetlerde bildirildiği ve bazı rivayetlerde de belirtildiği üzere insanın amelleri Hz. Resulullah’la (saa) Mutahhar İmamlara sunulur[9] ve onların mübarek nazarından geçer, o Hazret sizin amellerinize bakar da hep hata ve günahla dolu olduğunu görürse ne kadar rahatsız olur, ne kadar üzülür biliyor musunuz?

Allah Resulü’nün (saa) rahatsız olup üzülmesini istemeyin; o Hazretin mübarek kalbinin kırılıp mahzun olmasına rıza göstermeyin. O Hazret sizin amel defterinizin Müslümana karşı hep gıybet, töhmet, iftira ve kötülemeyle dolu olduğunu ve sizin bütün ilginizin dünyaya ve maddiyata yönelik bulunduğunu, kalplerinizin buğz, hased, kin ve birbirinize karşı kötümserlikle dolup taştığını görecek olursa Allah Tebarek ve Teâlâ ve Allah’ın melekleri karşısında mahcubiyet duyarak ümmetinin ve kendisini izleyenlerin Allah’ın nimetlerine karşı nankörlükte bulunup, Allah Tebarek ve Teâlâ’nın emanetine karşı böylesine küstahça ve gemi azıya almışçasına bir tuğyanla ihanet ediyor olmasından utanabilir. İnsanla ilgisi olan biri, insanın hizmetçisi dahi olsa, uygunsuz ve aykırı bir şey yapacak olursa insanın utanmasına ve mahcup duruma düşmesine neden olur. Siz de Hz. Resulullah’la ilgilisiniz, dinî ilimler medreselerine girmek suretiyle kendinizi İslam fıkhı, Hz. Resul-ü Ekrem (saa) ve Kur’an-ı Kerim’le ilgili kılmış bulunuyorsunuz, eğer çirkin bir amel işlerseniz bu o Hazreti incitir, çok ağırına gider. Allah Resulü ve Mutahhar İmamların (a.s) mahzun olmalarına rıza göstermeyin.

İnsanın kalbi tıpkı ayna gibi berrak ve apaydındır ve dünyaya aşırı ilgi duyup fazla günah işleme neticesinde kararır, ama insan hiç olmazsa orucu Hak Teâlâ için riyasızca ve tam bir ihlasla tutarsa (diğer ibadetler ihlasla olmasın demiyorum, bütün ibadetlerin riyasız ve ihlasla yapılması gerekir zaten), şehvetlerden çekinme, lezzetlerden sakınma ve Allah’tan gayrısından kesilip kopma olan bir ibadeti -orucu- şu bir ayda iyi bir şekilde yerine getirebilirseniz Allah Teâlâ’nın lütfuyla kalbinizin aynasının siyahlığını gideriverir ve umulur ki tabiat âlemiyle dünyevî lezzetlerden yüz çevirip vazgeçmenizi ve “Kadir Gecesi”ne gireceğiniz sırada, o gece evliya ile müminlerde hâsıl olan nurâniyetleri elde etmenizi sağlar.

İşte böyle bir orucun mükâfatı ise Allah’tır, nitekim şöyle buyurmaktadır:

“Oruç benim içindir ve onun mükâfatını da ben veririm.”[10]

Böyle bir orucun ödülü de bundan başka bir şey olamaz. Böyle bir oruç karşılığında Naim Cennetleri değersiz olup, onun mükâfatı addedilemez. Ama insan tutar da oruçluyum diyerek yiyeceğe yumduğu ağzını insanların gıybetini etmeye açarsa ve akşam sohbetleri için vakit ve fırsatın daha elverişli olduğu mübarek Ramazan ayı gecelerinde gıybet, iftira ve Müslümanlara hakaretle sabahlarsa eline hiçbir şey geçmez ve hiçbir hayırlı netice kazanamaz. Bilakis, böyle oruç tutan biri, Hakk’ın ziyafet sofrasında misafir olarak bulunmanın usul ve erkânına uymamış ve kendi velinimetinin hakkını zayi etmiş olur; öyle bir velinimet ki, insanı yaratmadan önce onun için gerekli olan bütün huzur, rahatlık ve yaşam gereçlerini hazırlayıp amade etmiş, tekâmül vesilelerini sağlamış ve bu cümleden olmak üzere insanların hidayeti için peygamberleri göndermiş, semavî kitaplar indirmiş, insanı azametin madeni ve en güzel nura ulaştırabilmek için ona güç vermiş, akıl ve idrak lütfetmiş, kerametler buyurmuştur. Şimdi de kullarını kendi konukevine davet ederek O’nun nimet sofrasına oturmalarını, ellerinden ve dillerinden geldiğince Hazret-i Hak Teâlâ’nın şükrünü yerine getirmelerini istemiştir.

Kullarının O’nun nimet sofrasından yararlanıp kendilerine verilen huzur ve rahatlık nimetlerinden faydalanmaları, sonra da tutup efendileri olan bu sofra sahibine karşı muhalefette bulunup O’nun aleyhine kıyam etmeleri ve kendilerine lütfetmiş olduğu vasıtaları O’nun aleyhine ve O’nun isteğine aykırı şekilde kullanmaları doğru mudur? İnsanın, efendisinin sofrasına oturması ve velinimeti olan muhterem ev sahibine karış edepsizce ve küstahça davranışlarıyla saygısızlıkta bulunup hakaret etmesi, ev sahibinin karşısında pek çirkin ve yakışıksız düşen şeyler yapması kadir-kıymet bilmemezlik değil midir?

Misafir en azından ev sahibini tanımalı, onun konum ve mevkiine vakıf olmalıdır. Çağrıldığı- meclisin usul ve edebini bilmeli, ahlâk ve nezakete aykırı bir davranışta bulunmamaya özen göstermelidir. Yüce Allah’a misafir olan kimse Hazret-i Zülcelal’in yüce tanrılık mevkii ve konumuna vakıf olmalıdır. İmamlar (a.s) ve büyük ilahi peygamberlerin daima daha iyi tanımaya ve daha mükemmel bir şekilde vakıf olmaya çalıştığı ve böylesine bir nur ve azamet madenine ulaşabilmeyi hep arzuladıkları bir mevki ve konumdur bu:

“Ya Rabbi! Gönül gözlerimizi seninle görüşmenin nuruyla aydınlat ki gönül gözleri nur perdelerini aşıp Azamet ve Celal Madenine ulaşabilsin ve canlarımız senin yüce ve mukaddes dergâhına ait olabilsin.”

Buradaki “ziyafetullah” “Azametin Madeni”dir. Allah Tebarek ve Teâlâ Hazretleri kullarını nur ve azamet madenine davet etmektedir; ama kul, layık olmazsa, böylesine görkemli ve muhteşem bir makama giremeyecektir. Allah Teâlâ hazretleri kullarını bütün hayırlar ve iyiliklere ve birçok manevî ve ruhânî lezzetlere davet etmiştir, ama onlar böylesine yüce makamlarda bulunmaya hazırlıklı olmazlarsa o makamlara adım atamazlar tabi. Ruhî kirlilik ve pisliklerle, ahlâkî rezaletlerle, kalbî ve bedenî günahlarla Yüce Allah’ın yüce huzuruna nasıl çıkılır? “Azametin Madeni” olan “Rabler Rabbi”nin dergâhına bu halde nasıl varılır? Bu iş liyakat ister, hazırlık ister. zulmâni hicaplarla (perdelerle) örtülmüş olan kirli kalpler ve şu yüzü kara halimizle bu ruhânî mana ve hakikatleri idrak edebilmemiz mümkün değildir. Bu örtülerin yırtılması gerekir, kalplere gerilmiş ve Allah’ın vuslatına ermeye mani olmuş bulunan bu karanlık ve aydınlık perdelerin kenara itilmesi gerekir; ancak işte o zaman Allah’ın nurlu ve görkemli davet mekânına girilebilir.

 

- - - - - - - - - - -


[1]     İkbal’ul A’mâl, Şaban Ayının Amelleri, s. 685 ve Misbah’ul Müteheccid, s. 374 ve Bihar’ul Envâr, c: 91, s. 97- 99’da Zikir ve Dua Kitabının 32. Babı, 12. Hadis.

[2]     A.g.e.

[3]     Mefatih’il Cenân’a bakınız.

[4]     Vesail’uş Şia c: 7, s. 227’deki Oruç Kitabında Ramazan Ayı Hükümleri Babı ve 18. baptaki 20. hadis-i şerif.

[5]     Cabir (r.a.) İmam Bakır Hazretlerinden (a.s) şöyle rivayet eder: Allah Resulü (s.a.a) bir hitabesinde “Ramazan ayının hilali göründüğünde isyankâr şeytanlar zincire vurulur; göklerin, cennetin ve rahmetin kapıları açılır, ateşin kapıları kapanır, dualar kabul edilir” buyurmuşlardır. Bkz: Vesâil’uş Şiâ c: 7, s. 224, Oruç Kitabı, Ramazan Ayı Hükümleri Babı, 18. Bab, 14. Hadis.

[6]     “Sıbğatullah” Allah’ın rengi anlamına gelir ki Bakara, 138’den güzel bir iktibastır: “Allah’ın renginden daha güzel rengi olan kimdir? Biz yalnızca O’na kulluk edenleriz...”

[7]     İmam Bakır Hazretleri (a.s) Hz. Resul-ü Ekrem’den (s.a.a) şöyle rivayette bulunurlar: “Sizlere müminin kim olduğunu söyleyeyim mi? Mümin, diğer müminlerin kendi canlarını ve mallarını kendisine rahatça emanet edebildikleri kimsedir. Size Müslümanın kim olduğunu söyleyeyim mi: Müslüman, diğer Müslümanların onun elinden ve dilinden emanda olduğu -zarar görmediği, rahatsız edilmediği- kimsedir.” Bkz: Usul-u Kâfi c: 3, s. 331 İman ve Küfür Kitabında “Müminin Alâmet ve Sıfatları” Babı, 19. Hadis.

[8]     Rum, 10.

[9]     Tevbe, 105’te de işaret edildiği üzere: “De ki: Yapıp -edin, Allah sizin yapıp ettiklerinizi -amellerinizi- görecektir, O’nun Resulü ve müminler de... Yakında gaybı da, açıkta olanı da bilen Allah’a döndürüleceksiniz ve O size, yapmakta olduklarınızı haber verecektir”. Aynı mazmunda Ebu Basir (r.a) İmam Sadık Hazretlerinden (a.s) şöyle rivayette bulunmaktadır: “İster iyi, ister kötü olsun, bütün insanların bütün amelleri her sabah Hz. Resulullah’a arzedilir; o halde çok dikkatli olun!... “...Allah sizin yapıp ettiklerinizi görecektir, O’nun Resulü ve müminler de...” buyruğunun anlamı budur!” Bkz: Usul-u Kafi c:1, s. 318, Hüccet Kitabında “Amellerin Nebi’ye (s.a.a) ve İmamlara (a.s) Arzedilmesi Bâbı, 1, 2 ve 6. Hadisler, Burhan Tefsiri, c: 2, s. 157.

[10]    Furu-u Kâfi, c. 4, s. 63, Oruç Kitabı, Oruçlunun ve Orucun Faziletleri Babı, 6. Hadis.

Editör: Hasan Bedel