.
.

Kerbela kültürünün/mektebinin özünü 680 yılında Kerbela’da İmam Hüseyin’in sergilediği destansı direniş oluşturmaktadır. Şehadet tarihi yazımı ve siyaset anlayışı, bu trajik ama kutsal olay üzerinden şekillenmiştir. Zamanla, İmam Hüseyin’in "zalim yönetime biat etmeme" tavrı, İslam toplumlarında bir direniş doktrinine dönüşmüş; birçok İslami siyasi figür bu öğretiyle hareket ederek canlarını ortaya koymuştur. Bu makale, Kerbela ruhunun İslami siyasi figürlerin şehadetinde nasıl bir yön verici unsur olduğuna odaklanmaktadır.

Kerbela olayı, yalnızca Emevi zulmüne karşı bir başkaldırı değil, aynı zamanda İslami siyasi teolojisinin temelidir. İmam Hüseyin’in “zillete boyun eğmektense şehadeti seçme” kararı, İslam siyasetçilerinin yüzyıllar boyu rehber edindiği bir ilke olmuştur. Ünlü düşünür Ali Şeriati'nin ifadesiyle, “Kerbela, İslam tarihinde ilk defa dinin siyasal yozlaşmaya karşı kıyamıdır”.[1] Şeriati'nin "Dine Karşı Din" adlı eserinde vurguladığı gibi, Kerbela, sadece bir yas değil; aynı zamanda eyleme geçirici bir enerjidir. Şehitlik burada bir son değil, bir başkaldırının şanlı sembolüdür. İslami siyasal kültürde şehadet, sıradan bir ölüm değil; direnişin ve mazlumluğun taçlandığı bir mertebedir. Bu bağlamda, birçok İslami liderin siyasi olarak etkili hâle gelmesinde şehitlik kültürü belirleyici rol oynamıştır. Tarihte bu liderlere örnek vermek gerekirse;

  • Muhammed Bakır es-Sadr (Irak)

Saddam rejimine karşı gösterdiği direniş nedeniyle 1980'de idam edilmiştir. Kız kardeşi Bint'ul Huda ile birlikte şehit edilmesi, Irak Şiileri arasında büyük bir infial yaratmıştır. Es-Sadr’ın şu sözleri meşhurdur: “Benim kanım İslam ümmetini uyandıracaktır.”[2]

  • Abbas el-Musavi (Lübnan)

Hizbullah'ın kurucularındandır. İsrail tarafından düzenlenen bir hava saldırısında öldürülmüştür. Onun şehadeti, yerine geçen Hasan Nasrallah’a daha da derinleşmiş bir direniş çizgisi bırakmıştır. [3]

  • Murtaza Mutahhari ve Beheşti (İran)

İran İslam Devrimi’nin fikir mimarları olan bu isimler, devrim sonrası suikastlerle öldürülmüş; her biri “ikinci Kerbela” vurgusuyla halk nezdinde adeta mitolojik bir konuma yükselmiştir.[4]

Şehadet yalnızca siyasal alanda değil, kültürel hafızada da diri tutulmaktadır. Aşura törenleri, bu yönüyle birer politik hafıza sahnesidir. Bu törenlerde Kerbela yeniden yaşanır; matem ve direniş iç içe geçer. Türkiye, İran, Irak, Lübnan, Bahreyn, Yemen ve daha birçok İslam ülkelerinde düzenlenen Aşura törenleri, halkın zihninde hem tarihsel bir bilinç hem de siyasal bir uyanış sağlamaktadır.[5] Edward Said'in “temsil” kuramı bağlamında bakıldığında, bu törenler bir ideolojik duruşun dramatik sunumu hâline gelmektedir. Her gözyaşı, aynı zamanda direnişe çağrıdır. Özellikle genç kuşaklara, İmam Hüseyin'in mesajı güncellenerek aktarılır:

"Her çağın bir Yezid’i vardır, her çağın Hüseyin’i olmaya hazır mısın?"

Kerbela’nın sembolik gücü, sadece bireysel şehadetler değil, aynı zamanda İslami siyasi hareketlerin kolektif stratejilerinde de hissedilmektedir. İran İslam Cumhuriyeti, dış politikasında İmam Hüseyin’in adını sıkça referans almaktadır. "Mazlumların yanındayız" söylemi, sadece ideolojik değil, aynı zamanda dış politik bir manifestodur. Hizbullah’ın retoriği de benzer şekilde “Kerbela bilinci” ile işlenmiştir. Bu siyasi anlatı, sadece dini bağlılığı değil; aynı zamanda bir halkı harekete geçirme yeteneğini de temsil etmektedir.[6]

İslam dünyasında şehitlik, bir tercih, bir duruş ve çoğu zaman da bir “yeniden” diriliştir. Bu dirilşi şekillendiren asıl güç ise Kerbela’da toprağa düşen ama ruhu ayakta kalan İmam Hüseyin’dir. O’nun izinden giden siyasi figürler, yaşadıkları çağın Yezid’ine karşı seslerini yükseltmektedirler ve hayatları pahasına adaleti savunmaktadırlar. Her biri, Hüseyinî bir iz bırakmaktadır; şehadetleriyle toplumsal hafızada ölümsüzleşmişlerdir. Böylece Kerbela sadece geçmişin değil, geleceğin de direniş manifestosu olmayı sürdürmektedir.

- - - - - - - - - - -

Kaynakça

·         Peter Chelkowski (ed.), İran’da Ta’ziye: Ritüel ve Tiyatro, New York Üniversitesi Yayınları, 1979.

·         Ali Şeriati, Dine Karşı Din, 1979.

·         Judith Butler, Kırılgan Hayat: Yasın ve Şiddetin Siyaseti, Verso Yayınları, 2004.

·         Augustus Richard Norton, Hizbullah: Kısa Bir Tarih, Princeton Üniversitesi Yayınları, 2007.

·         Laurence Louër, Ortadoğu’da Şiilik ve Siyaset, Columbia Üniversitesi Yayınları, 2008.

·         Vali Nasr, Şii Uyanışı: İslam İçindeki Çatışmalar Geleceği Nasıl Şekillendirecek?, W.W. Norton & Company, 2006.

·         Nikki R. Keddie, Modern İran: Devrimin Kökleri ve Sonuçları, Yale Üniversitesi Yayınları, 2006.


[1] (Şeriati, 1979)

[2] (Louër, 2008)

[3] (Norton, 2007)

[4] (Keddie, 2006)

[5] (Chelkowski, 1979)

[6] (Nasr, 2006)