.
.

“Şüphesiz, Allah katında en üstününüz, en çok takva sahibi olanınızdır.”

Hucurat / 13

Takva kelimesi sözlükte “korumak, korunmak, sakınmak” anlamına gelmekte olup, imanın kalpte derinleşmesi neticesinde bir takım sorumluluk ve vazife hissine denir.

Takva, kul olarak Allah'a karşı maddi ve manevi bakımdan sorumluluklarımız olduğunu bilerek yaşamaktır. Rabbimizin emirlerine itaat edip O'nun hoşnutluğunu kazanmaktır. Rızasını kaybettirecek işlerden kaçınarak O'nun rahmetinin gölgesine sığınmaktır.

İnsan eğer işlerinde takvayı gözetirse günah ve rezilliklerden kendisini koruma altına almış olur, iyilik ve adalete davet eder ve sonunda da Allah’ın “üstün” diye nitelendirdiği insanların arasına girer.

Bir hedefe giden çeşitli yollar ve basamaklar vardır. Allah’a yönelmek konusunda da üstün özellik olan takvanın da basamakları vardır ve bu basamaklara da isimler verilmiştir. Aynı nefsin çeşitleri ve farklı farklı isimlendirilmesi gibi.

“Verâ kelimesi terim olarak “haram ve günah olup olmadığı şüpheli hususlardan dikkatlice kaçınıp, helal ve mubahların bir kısmından feragat etmek” anlamında kullanılmaktadır. Takva ehli şüpheli işlerden de sakınırsa verâ sahibi olur.

Günlerin birinde adamın biri Arif olan zatın yanına geldi ve ona; "Ben birkaç aydır mahallenin birinde ev kiraladım, kiraladığım evin karşısındaki evde bir kız ile annesi yaşıyor. Gündüzleri, ara sıra da akşamları çok değişik erkekler gelip gitmekte o eve. Ben de bu durumda onlar hakkında iyi şeyler düşünemiyorum.”

Arif olan insan; "Belki hısım, akrabalarıdır." dedi.

Adam; "Yoo, ben her gün pencereden geleni gideni izliyorum. Bazen on kişiden fazla insan geliyor ve bir saat kadar sonra gidiyorlar.” Arif olan zat; "Yanında çanta bulundur ve o eve gelen her insan için çantanın içine bir taş at. Önümüzdeki ay o çantayı benim yanıma getir ki onların günahlarının ağırlığını tartalım." Adam sevinerek Arif olan zatın yanından ayrıldı.

Bir iki ay sonra adam, Arif olan zatın yanına geldi ve "ben o kadar taş attım ki çantanın içine çok ağır oldu ve bu yüzden de çantayı taşıyıp getiremedim. Siz uygun görürseniz evime gelin ve taşları orada tartın" dedi.

Arif olan zat; "Sen bir çanta taşın ağırlığını benim yanıma getiremedin, Allah'ın huzuruna bu kadar günahı nasıl götürebileceksin?" diye sordu.

Şimdi git ve o taşların sayısı kadar helallik iste ve Allah'tan bağışlanma dile.

Çünkü o iki kadın büyük bir arifin eşi ve kızıdır. O arif, rahmetli olmadan önce evindeki kütüphaneden öğrencileri ve dostlarının inceleme ve araştırma yapıp istifade etmeleri yönünde vasiyet etmişti.

Ey insan; senin gördüklerin gerçektir ama hakikat değildir…

Aynı senin gerçekte mümin ama hakikatte şeytan olduğun gibi…

Gelin başkaları hakkında hüküm vermeye son verelim.

Hz. İsa (as): “Ey kötü kullar! Neden şüphe üzere insanları kınıyor ama kendi ayıplarınız ve kötülükleriniz hususundaki yakininize rağmen kendinizi kınamıyorsunuz?”