.
.
Bismih-i Teâla
“Ey iman edenler! (Hükmü) sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazılmıştır; umulur ki takvalı olasınız.”[1]
İnsan on bir ay işlediği günahlardan dolayı Şeytana kul olmaktan arınıp, Rabbine kul olmayı irade etmek için, Rahmet, Mağfiret, Bereket ve Ziyafetullah ayı olan, (Allah’ın ziyafet sofrasına davet) mübarek Ramazan ayını tekrar idrak etmeği bir fırsat bilmelidir.
Müminler her gün bayram, şevk, umut ve rahmet kapılarını açan şaanı yüce Rabbine yakın olmak, gece ve gündüz oruç, Kur’an, velayet-i Mehdeviyet ve ibadet nuruyla ruhunu, kalbini, düşüncesini, tefekkürünü, ferasetini, basiretini ve aklını her türlü dünyevi yozlaşmadan temizleme gayret etmelidir.
Mübarek Ramazan ayı sadece oruç tutma değil, belki onunla beraber cihad, Gazze’yi ve Direniş Cephesini algılama, mazluma yar, zalime, müstekbire düşman, fakir açları, Gazze’deki insanların açlığını hissetmek ve adaleti özümseme ayıdır.
Yukarıda okuduğumuz ayet-i kerimenin sonunda buyurduğu çok önemli bir cümle vurgusu vardır. “Umulur ki takvalı olasınız.”
Oruç tutarak aç kalmak marifet değil çünkü insan her zor şartta aç kalabilir, ama marifet o orucu tutarak insana ne kazandırması ve takvalı olmasıdır.
Takva çok derin bir anlam ifade ediyor, öyle ki İmam Cafer Sadık (as) ayetin “umulur ki takvalı olasınız” cümlesi için buyuruyor:
“Bu özel müminler için kullanılan bir kavramdır.” yani ancak müminler takvasını geliştirerek kurtuluşa erebilir. Ramazan ve orucun mahiyetini anlayabilir.
Dolayısıyla Ramazan ayı her anlamda müminlerin gelişimini sağlayan özel bir takva elbisesi niteliğini taşıyan özel bir ziyafet sofrasıdır. Allah o kadar merhamet sahibidir ki herkesi bu ziyafet sofrasına davet ediyor, ama bu sofraya oturma ruhsatı alabilmek marifettir. İşte burada müminin özelliği ortaya çıkıyor ve o ruhsatı nasıl alabilirimin gayreti içine giriyor.
Ramazan ayı ve oruç tutmada birçok özellik vardır. Onlardan bazı özellik ve faydalarını hadisler bize beyan etmektedir.
İmam Hasan (aş) şöyle buyuruyor:
“Bir gün Yahudi toplumunun ileri gelen bilim adamlarından bir tanesi Hz. Resulullah’ın huzuruna vararak farklı konulardaki sorularla beraber, Ramazan ayı ve oruç hakkında şöyle sordu;
Ey Muhammed! Allah, neden senin ümmetine otuz gün orucu farz kıldı. Oysa geçmiş ümmetler için daha fazlasını farz kılmıştı.
Hz. Resulüllah (saa) cevaben şöyle buyurdu; (Hz) Âdem (as) o gün o ağaçtan meyve yedi ve sonraki otuz gün karnında öylece kaldı ve yediğini tahliye edemedi. Çünkü Âdem insanların babasıdır ve her insanda onun beden organlarının kalıntısı vardır, insanların tok ve açlığı algılaması için Allah onun nesline otuz gün oruç tutmayı farz, geceleri yemelerine ise ruhsat verilerek, İlahi rahmete ulaşmalarını sağlamıştır.
Hz. Resulüllah buyurdu: Allah Âdem ve tüm nesline otuz gün oruç tatmayı farz kıldı. (Yahudi’nin öteki ümmetlere otuz günden fazla farz kıldı sözüne cevap olarak buyurdu). Herkes için otuz gün farz kılındı.
Dolayısıyla benim ümmetime (fazilet sahibi insanlar gibi) otuz gün oruç tutmak farz kılındı.
“Ey iman edenler! Oruç (Hükmü) sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazılmıştır;”[2] ayetini okudu.
Yahudi bilim adamı arz etti; Doğrudur ya Muhammed! Sonra şöyle sordu:
Ey Muhammed! Oruç tutan bir insanın mükâfatı var mıdır?
Hz. Resulüllah (saa) buyurdular: Eğer bir mümin Ramazan ayında oruç tutar ve onu (eksiksiz) Rabbine takdim ederse Allah o mümin için yedi (7) özellik takdir eder.
1- Ramazan ayında oruç tutan bir mümin, yediği haramı bedeninden dışarı atar ve nefsini, kalbini, ruhunu ve aklını temizlemiş olur.
2- Oruç tutan bir mümin, Allah’ın (özel) rahmetine yaklaşır.
3- Oruç tutan bir mümin, babası Âdem’in (çünkü insanlar onun bedeninin bir parçasıdır) yaptıklarının keffaresini ödemiş olur.
4- Oruç tutan bir mümin, canını Rabbine teslim ettiği esnasındaki zorluk ve çetinlik anında ölümü kolaylaştırır.
5- Oruç tutan bir mümin, kıyamet gününün açlık ve susuzluğundan uzak tutularak emniyete alınır.
6- Oruç tutan bir mümin, cennete girer ve cehennem ateşinden uzak tutularak güvende olur.
7- Oruç tutan bir mümine, Allah ona cennetin özel meyvelerinden ikram eder.
(Cennette herkese her meyveden ikram edilmez, çünkü her makamın farklı özellikli meyveleri vardır, o makama layık olanlara o makamdaki meyvelerden ikram edilir.)[3]
Müminlerin makam ve faziletinin diğer özel insanlarla eşdeğer de oluşunun açıklaması.
İmam Cafer Sadık (as) şöyle buyuruyor.
Hefesi bin Giyasin Nahafi şöyle diyor; Ben Cafer-i Sadık’tan (as) şöyle duydum buyurdular:
Allah Ramazan ayı orucunu bizden önceki hiç bir ümmet farz kılmamıştır.
Dedim Ey Resulüllah’ın oğlu; peki, Allah Kur’an’da buyuruyor: “Ey iman edenler! Oruç (hükmü) sizden öncekilere yazıldığı gibi size de yazılmıştır;”
İmam Buyurdu; bu ayette buyurulan şudur; Allah bütün peygamberlere Ramazan ayının orucunu farz kılmıştır, peygamberlerin ümmetleri için değildir. (Sadece Hz. Resulullah ve ümmetine beraber farz kılmıştır. Dolayısıyla bu ümmeti onun için faziletli kıldı. Bu üstün ve faziletten dolayı Hz. Resulüllah ve ümmetini diğer ümmetlerden üstün ve fazilet sahibi karar kılmıştır.[4]
Allah’ım Filistin Gazze’deki mazlumların zorluklarını idrak etme tevfik nasip ederek, ibadetlerimizi kabul olan ibadetlerden karar ver inşallah..