.
.

 

“Hz. Hüseyin’den Fahrettin Paşa’ya, Seyyid Hasan Nasrallah’tan Günümüze”

Direniş, yalnızca bir askeri duruş değil; aynı zamanda bir ahlaki ve manevi duruşun ifadesidir. Bu bağlamda Osmanlı'nın son büyük komutanlarından Fahrettin Paşa’nın Medine müdafaası, tarihteki en etkileyici direniş örneklerinden biri olarak direniş dünyasının ekvatorunda karşımıza çıkmaktadır. Aynı çizgide, Şehid Seyyid Hasan Nasrallah’ın İsrail’e ve Batı hegemonyasına karşı sürdürdüğü çağdaş direnişi ve şehadeti, tarihsel hafızada Hz. Hüseyin’in Kerbela’daki kıyamıyla dikey ve yatay düzlemlerde bir bütünlük içinde aynı minvalde anılmaktadır. Bu makalede, üç döneme yayılan direniş çizgisi ele alınmakta ve emperyalizme karşı çıkan ruhun tarihsel sürekliliği irdelenmektedir.

1916-1919 yılları arasında Medine’yi İngilizlere ve Arap isyancılarına karşı savunan Fahrettin Paşa, Osmanlı'nın kutsal topraklara olan son büyük müdafaasının lideri olmuştur. Medine Müdafaası, sadece stratejik bir savaş değil; aynı zamanda bir inanç ve sadakat meselesiydi. Fahrettin Paşa’nın İstanbul’dan emir gelmesine rağmen Medine’yi teslim etmeyi reddetmesi, onu “Çöl Kaplanı” olarak tarihe geçirmiştir. Medine müdafaası süresince, 140 bin kişilik İngiliz destekli Arap kuvvetlerine karşı sadece 15 bin kişilik bir Osmanlı gücü ile mücadele verilmiştir.[1]

Paşa’nın "Bırakmam Medine'yi. Gerekirse aç kalırım ama bu toprakları düşmana teslim etmem." şeklindeki sözü, onun kişisel kararlılığının ve sarsılmaz imanının özetini gözler önüne sermektedir. Birinci Dünya Savaşı’nın çetin şartlarında, Hicaz cephesinde görev yapan Fahrettin Paşa, kendisine verilen askeri sorumluluğu, iman ve sadakat temelli bir şuurla yerine getirmiştir. Medine Müdafaası, bu yönüyle klasik bir savaş olmanın ötesine geçmiş, İslam’ın en kutsal şehirlerinden birinin maneviyatını ve tarihî hafızasını koruma mücadelesine dönüşmüştür. Medine’deki bu direniş, İstanbul hükümetinden gelen teslimiyet çağrılarına rağmen Fahrettin Paşa’nın direnişini sürdürmesiyle farklı bir anlam kazanmıştır. Padişahın iradesine karşı gelmek gibi görünse de, aslında Paşa’nın hareketi, İslam Ümmeti’nin manevi değerlerini koruma ve kutsal emanetleri muhafaza etme arzusundan doğan bir duruştur. O, Medine’yi bir askeri mevzi değil, Peygamber Efendimizin (s.a.a.) kutsal şehri ve İslam'ın kalbini temsil eden bir mukaddes emanet olarak görmüştür.

Fahrettin Paşa’nın Medine’deki direnişi, sadece Osmanlı'nın son kalelerinden birinin savunusu değil, aynı zamanda İslam’ın kutsallarına duyulan sadakatin bir manifestosuydu. Onun kararlılığı, teslimiyet değil direnme ruhunu temsil ediyordu. Bu ruh, zamanla mekân değiştirmiş ama mahiyetini korumuş; 20. yüzyılın sonunda ve 21. yüzyılın başında, Orta Doğu’nun başka bir köşesinde, Lübnan’da vücut bulmuştur.

Şehid Seyyid Hasan Nasrallah’ın önderliğinde gelişen Hizbullah hareketi, İsrail’in askeri ve ideolojik işgaline karşı dururken, sadece bir ulusal direniş hareketi değil, aynı zamanda ümmetin onurunu koruyan manevi bir siper olarak tanımlanmıştır. Şehid Seyyid Nasrallah da tıpkı Fahrettin Paşa gibi, direnişi salt askeri bir mesele olarak değil, inançla yoğrulmuş bir sorumluluk olarak görmektedir. Hz. Hüseyin’in Kerbela’da gösterdiği fedakârlığı kendine şiar edinen Nasrallah, konuşmalarında sıkça bu tarihsel bağı hatırlatmıştır:

“Her gün Aşura, her yer Kerbela’dır.”

Lübnan Hizbullah’ının lideri olan Seyyid Hasan Nasrallah, özellikle 2006 Lübnan Savaşı sırasında sergilediği kararlı duruşla hem bölgesel hem de küresel düzeyde dikkat çekmiştir. İsrail’in modern teknoloji ve askeri üstünlükle başlattığı saldırıya karşı, yerel halkla bütünleşen ve inançla örülmüş bir savunma hattı kuran Hizbullah, bu direnişiyle hem siyasi hem de psikolojik bir zafer elde etmiştir. Ancak bu direnişin sadece bir askeri mücadele olarak okunması eksik olur. Nasrallah’ın konuşmalarında tekrar tekrar Hz. Hüseyin’in Kerbela’daki şehadeti ve adalet uğruna verdiği mücadeleye yaptığı atıflar, onun hareketinin teolojik bir temele dayandığını açıkça göstermektedir. O’nun İsrail’e karşı verdiği mücadele, aynı zamanda emperyalizme, Siyonizme ve İslam Dünyası’nın parçalanmışlığına karşı bir kıyamdır. Bu duruş, sadece Lübnan’ın değil, tüm İslam coğrafyasının kaderine dokunan bir mesaj taşır:

“Direniş, bir milletin değil, tüm ümmetin meselesidir.”

Hz. Hüseyin’in 680 yılında Yezid rejimine karşı kıyamı, İslam tarihinde zulme karşı duruşun ve hakikatin sembolü haline gelmiştir. Kerbela’da ailesi ve 72 yoldaşıyla birlikte şehit olan Hz. Hüseyin, sayıca az olmanın adaletten yana olmaya engel olmadığını tüm zamanlara ilan etmiştir. Bu kıyam, İslam Dünyası’nda mazlumların direnişinin sembolüdür.[2]

Hz. Hüseyin’in Aşura gününde sergilediği direniş, sadece bir tarihsel hadise değil, çağlar ötesine hitap eden evrensel bir adalet kıyamıdır. O gün Kerbela’da, sayıca üstün ama ruhsuz bir orduya karşı, ailesiyle ve yoldaşlarıyla birlikte şehit olmayı göze alarak Hakk’ın tarafında kalmayı seçmiştir. O, zulmün karşısında susmanın bir suç, direnmenin ise kulluğun en yüksek mertebesi olduğunu ilan etmiştir. Bu duruş, sadece o günün değil, tüm çağların direniş yolcularına ilham olmuştur.

Bugün İslam dünyasının dört bir yanında süren direnişler, eğer bu ruhla beslenirse, sadece siyasi kazanımlar değil; manevi uyanışlar da beraberinde gelecektir. Çünkü direniş; bir toprağı korumak kadar, bir şerefi muhafaza etmektir.

Ve bu şeref, Kerbela’da kanla yazılmış, Medine’de sabırla mühürlenmiş, Lübnan’da cesaretle yeniden okunmuştur.”

Osmanlı Devleti’nin büyük komutanı Fahrettin Paşa’nın Medine’yi savunurken ortaya koyduğu ruh ile Şehidler Serveri Hz. Hüseyin’in Kerbela’da sergilediği fedakârlık ve Şehid Seyyid Hasan Nasrallah’ın modern emperyalizme karşı duruşu, aynı ahlaki damardan beslenmektedir. Bu üç figür, farklı çağlarda ama aynı saiklerle “iman cephesini” temsil etmektedir. Zulüm karşısında sessiz kalmamanın, mukaddes değerler uğruna mücadele etmenin ortak adıdır bu ruh. Fahrettin Paşa’nın Medine’de “bırakmam” dediği kutsal emanetlere sahip çıkışıyla, Nasrallah’ın Kudüs ve Gazze uğruna verdiği mücadele arasında zamansal fark olsa da, özde aynı şuurlu direniş vardır. Bu çizgi, Kerbela’dan Medine’ye, oradan da Güney Lübnan’a uzanan bir “iman cephesi”dir.

- - - - - - - - -

Kaynakça

  1. Müderrisoğlu, A. (2018). Fahrettin Paşa ve Medine Müdafaası. İstanbul: Timaş Yayınları.

2.      Madelung, W. (2003). Muhammed’in Halefliği: Erken Halifelik Üzerine Bir İnceleme. Cambridge Üniversitesi Yayınları.

3.      Norton, A. R. (2007). Hizbullah: Kısa Bir Tarihçe. Princeton Üniversitesi Yayınları.

  1. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi. "Kerbela", "Fahreddin Paşa", https://islamansiklopedisi.org.tr
  2. Anadolu Ajansı. “Medine’yi Savunan Çöl Kaplanı”, https://www.aa.com.tr
  3. IRNA Türkçe Servisi. "Hasan Nasrallah ve Direniş Cephesi", https://tr.irna.ir


[1] (Müderrisoğlu, 2018)

[2] (Madelung, 2003)