Düşünce | İslamî Araştırmalar

Müslüman ve Mümin Kardeşlerimizin Hakları

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

Birinci hak: Kendi için istediği şeyleri herkes için istemek, kendi için istemediği şeyleri diğerleri için de istememektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Müminler aynı anne ve babanın evlatları gibi kardeştirler. Birisi bir sıkıntıya düşerse diğerleri onun için gece boyunca uykusuz kalır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Mümin, müminin kardeşidir; aynen bir vücut gibidirler. Bu vücudun bir yeri rahatsız olursa onun sıkıntısını vücudun diğer yerleri de yaşar. Müminlerin ruhları bir ruh gibidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Müminlerin bir bölümü diğer bölümüne yardım etmelidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) sahih bir hadiste yarenlerine şöyle buyurmuştur: Allah’a sığının ve Allah’a yakınlık kazanmak için birbirini seven, birbirine sevgi gösteren, gidip gelen arkadaşlar olun; birbirinizin evine gidip gelin, görüşün, konuşun ve bizi anın.

İkinci hak: Sözleriyle veya yaptıklarıyla hiçbir Müslüman’ı incitmemek.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Müslüman, insanların onun elinden ve dilinden güvende oldukları kişidir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Müslüman kimdir, bilir misiniz? Sahabeler “Allah ve Resulü daha iyi bilir” deyince Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Müslüman, Müslümanların onun elinden ve dilinden güvende oldukları kişidir. Sahabeler “peki mümin kimdir?” diye sorunca Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Müminlerin, kendi malları ve canları konusunda emin ve güvenilir gördükleri kişidir. Sahabeler “peki muhacir kimdir?” diye sorunca Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Kötülüklerden ayrılıp kötülüklerden uzak duran kişidir.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Mümin’in kim olduğunu söylememi ister misiniz? Müminlerin, kendi malları ve canları konusunda güvenilir gördükleri kişidir. Müslüman kimdir, bilmek ister misiniz? Müslümanların, onun elinden ve dilinden güvende oldukları kişidir. Muhacir ise kötülükleri geride bırakıp Allah’ın yasaklarına yaklaşmayan kişidir. Bir mümine haksızlık yapmak, kandırmak, arkasından konuşmak veya bir mümini kovmak haramdır.

Üçüncü hak: Bütün Müslümanlara karşı mütevazı olmak ve onlara karşı kibirlenmemektir.

Ayeti kerime: Allah, kendini beğenmiş övünüp duran kimseleri asla sevmez.[1]

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah bana “Alçakgönüllü olun, öyle ki hiç kimse kendini diğerinden üstün görmesin” diye vahyetti.

Birisi kibirli bir davranış sergilediğinde ise ona karşı sabırlı olunmalıdır.Yüce Allah, Peygamber’ine şöyle buyurmuştur: Af yolunu tut, iyiliği emret ve cahillerden yüz çevir.[2]

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah iki meleği, Allah için alçakgönüllülüğü seçen insanları yükseltip kibirlenenleri alçaltmak için görevlendirmiştir.

Hasen[3]bir hadiste şöyle rivayet edilmiştir: İmam Zeynel Abidin (a.s) merkebin üzerinde giderken yemek yiyen birkaç cüzzam hastasıyla karşılaştı. Bu insanlar imamı (a.s) sofraya davet edince imam (a.s) şöyle buyurdu: Oruçlu olmasaydım davetinizi kabul ederdim. İmam Zeynel Abidin (a.s) evine gittiğinde iftar için çok özenle güzel bir yemek hazırlamalarını istedi ve bu insanları iftarda kendi sofrasında ağırlayıp onlarla beraber yemek yedi.

Dördüncü hak: Dedikodu yapmamak ve dedikodu dinlememektir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Dedikodu yapanlar cennete giremezler.

Sahih bir hadiste İmam Muhammed Bakır (a.s) aracılığıyla Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Ey diliyle inanıp da kalbiyle inanmayan insanlar, diğer insanların kusurlarını irdelemeyin. Yüce Allah, insanların kusurlarını irdeleyenlerin kusurlarını irdeler ve Yüce Allah kusurlarını irdelediği kişiyi rezil rüsva eder.

Muvassak[4]bir hadiste İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Bir insanın küfre en çok yaklaştığı an, din kardeşinin kusurlarını bir gün aleyhinde kullanmak üzere biriktirdiği andır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Bir Müslüman’ı insanların gözünden düşürüp itibarını sarsmak için onunla ilgili kusurları dile getiren kişiyi Yüce Allah kendi velayetinden çıkarıp şeytanın velayetine dâhil eder ancak şeytan da onu kabul etmez.

Beşinci hak: Kızgın olsa da üç günden fazla biriyle olan arkadaşlık bağını koparmamaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Birbirini gördüğünde sırt çevirecek kadar üç günden fazla küs kalmak caiz değildir. Selam vermek için önce davranan ise daha üstün olandır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah kıyamet gününde, bir Müslüman’ın hatalarını görmezden gelen kişinin hatalarını görmezden gelecektir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Birbirine küsüp de üç günden fazla küs kalan iki kişi İslam dininden çıkmıştır ve hangisi diğeriyle barışmak için önce harekete geçerse kıyamet gününde daha önce cennete giren şahıs olacaktır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: İki Müslüman birbirine küs oldukları sürece İblis sevinç içindedir. Barıştıklarında ise İblisin dizlerinin bağı çözülür, gücü kuvveti tükenir ve “kahrolsun, helak edemedim” der.

Altıncı hak: Yapabildiği kadar insanlara iyilik yapmaktır.

İmam Zeynel Abidin (a.s) babaları aracılığıyla Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: İyiliği hak edenlere iyilik yap, onlar bu iyiliği hak etmiyor olsalar bile sen iyilik yapmayı hak ediyorsun.

Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İnançlı olmaktan sonra en büyük akıl belirtisi, insanlara iyi davranmak ve iyi kötü ayırt etmeden bütün insanlara iyilik yapmaktır.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Arkadaşlık yaptığın insanlar içinde büyüklük eline sahip olabilirsen bundan sakınma.

Yedinci hak: Ancak izin aldıktan sonra birisinin yanına varmaktır.

Hatta üç defa izin alıp içeri girmek ve izin gelmezse geri dönmek en iyisidir.

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Hz. Peygamber (s.a.a) üç defa selam veriyordu, izin gelirse içeri girer, izin gelmezse geri dönerdi.

Sekizinci hak: Bütün insanlarla iyi geçinmektir.

Kuşkusuz bilgisiz bir insana, bilgin; duyarsız bir insana duyarlı; ahmak bir insanla zeki bir insanmış gibi davranmak hem insanın kendisine hem de karşı tarafa rahatsızlık verecektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: İnsanlara kendilerine uygun şekilde davranın.

Dokuzuncu hak: Büyüklere saygı, küçüklere ise sevgi göstermektir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Büyüklerine saygı, küçüklerine ise sevgi göstermeyen bizden değildir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Müslüman yaşlılara gösterilen saygı, Allah’a gösterilen saygının tamamlayıcı parçalarındandır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Yaşı büyük olan birine yaşının büyüklüğü sebebiyle saygı gösteren kişiyi Yüce Allah kıyamet gününün sıkıntılarından kurtaracaktır.

Diğer bir hadiste şöyle yazar: Sakalını İslam’da beyazlatan birine saygı gösteren kişiyi yüce Allah kıyamet gününün sıkıntılarından kurtaracaktır.

Onuncu hak: Bütün insanlara karşı güler yüzlü ve tatlı dilli olmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Cehennem ateşi kimlere haram edildi, bilir misiniz? Sahabeler “Allah ve resulü daha iyi bilir” deyince Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: Yumuşak huylu, tatlı dilli, kolaylık tanıyan, sevecen insanlara.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah insanların beraber olmaktan sıkılmadığı güler yüzlü insanları sevmektedir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Mümin kardeşinin yüzündeki üzüntüyü gideren kişiye Yüce Allah on sevap ve mümin kardeşinin yüzüne gülümseyene bir sevap verir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Mümin kardeşini selamla karşılayan kişiyi Yüce Allah kıyamet gününe kadar selamla karşılar.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Söylediği sözlerle Müslüman kardeşinin kalbindeki sıkıntıyı giderip yüzüne tebessüm konduran kişi, bu niyeti taşıdığı sürece Allah’ın rahmet gölgesinde olacaktır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Hz. Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Mümin kişi, insanlarla kaynaşan ve insanların arkadaşlık ettiği kişidir. İnsanlarla kaynaşmayan ve insanların arkadaşlığını kabul etmeyen kişide ise hayır yoktur.

On birinci hak: Yapamayacağı şeyi vaat etmemektir.

İmam Zeynel Abidin (a.s) münafık insanların özelliklerini açıklarken şöyle buyurmuştur: Sana vermiş olduğu sözde durmayacaktır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Müslüman kardeşine vermiş olduğun söz, kefareti olmayan nezir gibidir. Dolayısıyla sözünde durmayan şahıs, Allah’ı karşısına almış ve onun gazabını kazanmıştır. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Ey iman edenler! Ne diye yapmayacağınız şeyleri söylüyorsunuz? Allah katında en nefret edilen şey, yapmayacağınız şeyi söylemenizdir.[5]

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakleder: Allah ve ahiret inancı olanlar verdikleri sözde durmalıdırlar.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İsmail’in (a.s) “sadıkul-vâd”[6] olarak adlandırılmasının sebebi, söz vermiş olduğu kişiyi anlaştıkları yerde bir yıl boyunca beklemesidir. Bir yıl sonra onun yanına gelen kişiye “seni bir yıl boyunca burada bekledim” dedi.

On ikinci hak: İnsanlara karşı insaflı olması ve kendine davranılmasını istediği gibi insanlara davranmasıdır.

İmam Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: İnsanlara karşı insaflı olan kişiye yüce Allah izzet ve yücelik verir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) yanındaki birine şöyle buyurdular: Yüce Allah’ın insanlara farz kıldğı en büyük görevi sana söylememi ister misin? Bu şahıs “evet” deyince İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurdular: İnsanlara karşı insaflı olmak, kardeşlerine yardım etmek ve her yerde Allah’ı anmak. “Subhanallah velhamdu lillah ve lâ ilâhe illallâh vellahu ekber”[7]demeyi demiyorum. Bunları söylemek de Allah’ı anmaktır ama söylemek istediğim şey, bir iyilik veya günahla karşı karşıya geldiğin anda Allah’ı anmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) bir gazveye giderken bir şahıs peygamberin (s.a.a) bineğinin eyerini sıkı tuttu ve Peygamber Efendimize (s.a.a) şöyle dedi: Ey Allah’ın elçisi, beni cennete götürecek bir amel öğret bana. Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdular: İnsanların sana karşı nasıl olmasını istiyorsan sen de onlara karşı öyle ol ve insanların beğenmediğin davranışlarını sen de onlara karşı sergileme. Şimdi eyeri bırak.

On üçüncü hak: Duruşuyla, giyim kuşamıyla büyük bir insan olduğu anlaşılan kişilere gerekli saygıyı göstermek ve herkese hak ettiği kadar saygı göstermektir.

Bir hadiste şöyle yazmaktadır: Hz. Peygamber (s.a.a) evine girdi ve sahabelerin bir bölümü de Peygamber Efendimizle (s.a.a) birlikte eve girdiler. Öyle ki oturacak yer kalmadı ve sonradan gelen büyük sahabi Cerir bin Abdullah el-Becelî oturacak yer bulamayınca kapının önünde oturdu. Bunun üzerine Hz. Peygamber (s.a.a) sırtındaki abayı ona uzattı ve “bunun üzerine otur” buyurdu. Cerir, Peygamber’in (s.a.a) abasını aldı ve yüzüne sürüp, öpüp ağladı. Sonrasında ise Resulullah’ın (s.a.a) abasını kendisine uzattı ve “bana iyilikte bulunduğunuz gibi Yüce Allah da size iyilikte bulunsun, sizin elbisenizin üzerine oturamam” dedi. Hz. Peygamber (s.a.a) abayı aldı ve sağında ve solundaki insanlara bakıp şöyle buyurdu: Büyük birisi yanınıza geldiğinde ona gerekli saygıyı gösterin.

Hz Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Adiy bin Hatem Peygamber Efendimize (s.a.a) geldiğinde Hz. Peygamber (s.a.a) onu eve aldı ve evdeki tek sergi olan bir hasır sergiyi ve tek yastık olan post yastığı onun oturması için yere serdi.

On dördüncü hak: Yapabildiğince Müslümanların arasını bulmaya çalışmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: En büyük sadaka küs olanların arasını düzeltmektir.

Sahih bir hadiste İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İki kişinin arasını düzeltmek, iki dinar[8]sadaka vermekten daha iyidir.

Mufazzal, İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Bizim takipçilerimizden olan iki kişiyi kavgalı görürsen onları barıştırabilmek için benim malımdan harcama yapabilirsin.

Saikul-Hac Ebu Hanife[9], şöyle nakleder: Damadımla bir miras üzerinde tartıştığım sırada Mufazzal bizim yanımızdan geçti ve dönüp bizi evine götürdü. Evinde bize dört yüz dirhem verdi ve bu şekilde aramızdaki anlaşmazlığı giderdi. Artık tartışmayacağımıza dair bizden söz aldıktan sonra şöyle dedi: Size verdiğim bu para benim kendi malımdan değil, İmam Cafer-i Sadık’ın malındandır. İmam Cafer-i Sadık (a.s) bana “bizim takipçilerimizden olan iki kişi kavga ederse benim malımı kullanarak aralarını bulabilirsin” buyurmuştur. Size verdiğim bu para da İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) parasıdır.

Hasen bir hadiste İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Arabulucunun söyledikleri yalan sayılmaz.

On beşinci hak: Müslümanların tüm kusurlarını gizli tutmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Bir Müslüman’ın kusurlarını gizleyen kişinin tüm kusurlarını yüce Allah dünya ve ahirette gizleyecektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Başka bir insanın yanlışını açan kişi aynı o işi yapan kişi gibidir ve başka bir insanı yanlışından ötürü hor gören kişi aynı yanlışa düşmeden bu dünyadan göçmeyecektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Bir Müslüman hakkında kendi gözleriyle görmeksizin sadece duyduklarına dayalı kusurları dile getiren kişi bu ayetin bir örneğidir:

İnananlar arasında çirkin şeylerin yayılmasını arzulayan kimseler için dünyada da ahirette de çetin bir ceza vardır. Allah bilir, siz bilmezsiniz.[10]

On altıncı hak: İnsanların kalplerini yanlış düşüncelere karşı, dillerini ise gıybete karşı koruyabilmek için ithamda bulunabileceği yerlerde bulunmamaktır.

Kuşkusuz insanın kendisi diğer insanların yanlışa düşmesine ve ilahi emirleri çiğnemesine vesile olursa insanların onunla ilgili yapmış oldukları günaha ortaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kendi anne ve babasına küfreden insanı nasıl görüyorsunuz? Sahabeler “kim annesine veya babasına küfredebilir ki” deyince Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: Başkalarının anne ve babasına küfreden kişi, onların da onun anne ve babasına küfretmesine sebep olur.

On yedinci hak: Bir insanın sorunlarını çözmek için sevilip sayıldığı kişiler nezdinde aracı olmak ve yapabildiğince insanların sorunlarını çözmek için çaba harcamaktır.

el-Kafi kitabında Mufazzal bin Ömer’in İmam Cafer Sadık’tan (a.s) nakletmiş olduğu hadiste şöyle yazmaktadır: Yüce Allah insanların bir bölümünü bizim takipçilerimizden olan öksüz insanların sıkıntılarını gidermek üzere yaratmıştır ve bunun karşılığında onları cennete götürecektir. Sen de onlardan biri olabileceğine inanıyorsan bunu yapmalısın.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Mümin kardeşinin ihtiyacını karşılamak, bin köle azat etmekten ve bin atın Allah yolunda koşturulmasından daha üstündür.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Mümin bir insanın ihtiyacını karşılamak her birinde yüz bin infak yapılan hacdan daha üstündür.

Eban bin Tağlib şöyle nakleder: İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğunu duydum: Yüce Allah Kâbe etrafında yedi defa tavaf eden kişiye altı bin sevap verecek, altı bin günahını silecek ve makamını altı bin derece yükseltecektir. Diğer bir hadiste ise bunlara ilaveten “altı bin dileğini gerçekleştirecektir” söylenmiştir. Hadisin devamı şöyle: Ardından şöyle buyurdu: Mümin bir insanın ihtiyacını karşılamak on tavaftan daha üstündür.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Mümin bir insan kendisine gelen mümin kardeşinin ihtiyacını karşılayamadığı için üzülürse Yüce Allah onun bu üzüntüsü için onu cennete götürecektir.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Yardımlarını Müslüman kardeşinden esirgeyen kişi, hiçbir mükâfat alamayacağı ve hatta yardım ederek günah işleyeceği yardımlara duçar olacaktır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Yüce Allah mümin bir insana yardım eden kişinin, insanların her şeyi bırakıp sadece kendi sıkıntılarıyla uğraştığı anda, birisi dünya hayatında ve yetmiş biri ahirette olmak üzere yetmiş iki sıkıntısını giderecektir.

On sekizinci hak: Konuşmaya başlamadan önce selam vermek ve selam esnasında tokalaşmak hakkıdır.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Selam vermeksizin konuşmaya başlayan kişinin cevabını vermeyin.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Konuşmadan önce selam söyleyin. Selam söylemeksizin konuşmaya başlayan kişinin ise cevabını vermeyin.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah şöyle buyurmuştur: Asıl cimri, selamı esirgeyen kişidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: “selam verdim de selamımı cevaplamadılar” dememek için selam verirken yüksek sesle selam verin ve “selamımın cevabını vermedi” denmemesi için birisinin selamını cevaplarken yüksek sesle cevaplayın.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Küçükler büyüklere, yoldan geçenler oturanlara ve sayıca az olanlar sayıca çok olanlara selam versinler.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Selam vermek konusunda her zaman sayıca az olanlar sayıca çok olanlardan önce, binek üzerinde olanlar yürüyen insanlardan önce davranmalıdır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Binek üzerindekiler yürüyen insanlarla karşılaştığında, yürüyen insanlar oturan insanlarla karşılaştığında, küçük bir grup insan büyük bir grupla karşılaştığında ve bir kişi birkaç kişiyle karşılaştığında selam vermelidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Ehli kitaba selam vermek konusunda önce davranmayın ve size selam verdiklerinde “ve aleykum” şeklinde cevap verin.

Ebu Ubeyde[11]şöyle nakleder: Yolculukların birinde İmam Muhammed Bakır (a.s) ile birlikteydim. Binerken önce ben binerdim sonrasında ise İmam (a.s) binerdi. Bindiğimizde daha önce hiç görüşmemişiz gibi benimle selamlaşıp tokalaşırdı. İndiğimizde ise İmam (a.s) benden önce inerdi ve ben daha sonra inerdim ancak indiğimizde daha önce hiç görüşmemişiz gibi benimle selamlaşır tokalaşırdı. Bunun üzerine İmam’a (a.s) “Ey Resulullah’ın (s.a.a) oğlu etrafımızdaki hiç kimsenin yapmadığı bir şey yapıyorsunuz, bu insanlar bunun bir defasını bile fazla buluyorlar” dedim ve İmam (a.s) şöyle buyurdu: Bu şekilde görüşüp tokalaşmanın faydasını bilmiyorsun. Müminler bir araya gelip birbirleriyle tokalaştıklarında tokalaştıkları süre boyunca günahları sonbahar yaprağı gibi dökülür ve ayrılana dek Yüce Allah onlara lutfuyla bakar.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Hz. Peygamber (s.a.a), tokalaştığı kişi elini çekmeden önce asla elini çekmezdi.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Tokalaşın, zira tokalaşmak kalplerdeki kini silip götürür.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Mümin bir insanla tokalaşmak, meleklerle tokalaşmaktan daha üstündür.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Siz müminler dünyada onunla tanındığınız bir nura sahipsiniz. Öyleyse mümin bir kardeşinizle karşılaştığınızda bu nurun onun alnındaki yerini öpün.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Resulullah’ın (s.a.a) dışında veya onu öperek Peygamber Efendimizi (s.a.a) öpmeyi kastettiğin kişinin dışında hiç kimsenin elini veya başını öpmemelisin.

Diğer bir hadiste ise şöyle yazar: Ancak Peygamber (s.a.a) veya onun yerine geçen vasisinin eli öpülebilir.

Mümin insanların önünde ayağa kalkmak suretiyle onlara saygı göstermek ayrıca önemsenmesi gereken diğer bir konudur. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

Kim Allah’ın nişanelerine saygı gösterirse elbette bu, kalplerin takvasındandır.[12]

Yüce Allah diğer bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur:

Kim Allah’ın yasaklarına saygı gösterirse bu onun için rabbi nezdinde daha hayırlıdır.[13]

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Birbirinize öfkelenmeyin, birbirinizi kıskanmayın, birbirinize sırtınızı dönmeyin, aranızdaki bağı koparmayın ve Allah’ın kulluğu yönünde birbirinize kardeşlik yapın.

Bazen birbirinin önünde ayağa kalkmamak düşmanlıkların oluşmasına, bağların koparılmasına ve saygısızlık yapılmasına bile yol açabilir. Hadis kaynaklarımızda Peygamber Efendimizin, (s.a.a) Hz. Fatıma’nın (a.s) önünde ve Cafer bin Ebu Talib’in önünde Habeşistan’a yolculuğu dönüşünde ayağa kalktığı ve Ensar topluluğuna hitaben “büyüklerinizin önünde ayağa kalkın” buyurduğu kaydedilmiştir.

el-Mehasin kitabında İmam Cafer Sadık’a (a.s) içeri giren kişi için ayağa kalkmak konusunun sorulduğu ve İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Din adamları dışında iyi değildir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakleder: Eve yeni giren kişinin ev halkının üzerindeki haklarından birisi girişinde ve çıkışında birkaç adım ona eşlik etmektir.

Hz. Peygamber (s.a.a) diğer bir hadisi şerifte şöyle buyurmuştur: İnsanların, önünde ayağa kalkmasını arzulayan kişinin yeri cehennemdir.

Bu hadisi yorumlarken şöyle diyebiliriz: Hz. Peygamber (s.a.a) bunu eskiden zalim insanların yaptığı yanlış uygulamaya isnaden buyurmuştur. Zira bu insanlar, konuştukları süre boyunca insanları ayakta bekletirlerdi. Dolayısıyla önceki hadislerde bize dönük tavsiye edilen büyüklerimizin önünde ayağa kalkmak ve kısa bir süre için ayakta kalmak eylemi bu hadisin dışında tutulmuştur. Bu yorumu kabul edecek olmasak bile bu hadisi, ancak, insanların önünde kalkıp beklemesini içindeki kibir duygusu nedeniyle arzulayan ve insanları bu yönde zorlayan kişilere yorabiliriz.

Resulullah’ın (s.a.a) hayatına baktığımızda, ayağa kalktığında insanların onunla birlikte ayağa kalmadığını ve önceki hadislerde tavsiye edilen saygı şeklini burada uygulamadıklarını görmekteyiz. Bunun tek sebebi Resulullah’ın (s.a.a), kimsenin, önünde ayağa kalkmasından hoşlanmaması ve insanların Resulullah’ın (s.a.a) bu yönünü bildikleri için onu rahatsız etmemek için ayağa kalkmamasıdır. Yani Hz. Peygamber (s.a.a), kendi isteğiyle bu sorumluluğu sahabelerin üzerinden ve bütün müminler Peygamber Efendimizi (s.a.a) örnek alarak insanların onlar için ayağa kalkmasından hoşlanmamalıdır.

On dokuzuncu hak: Elinden geldiği kadar Müslüman kardeşinin namusunu, canını ve malını haksızlıklara karşı korumak, ona gelen saldırılar karşısında durmak ve düşmanlarına karşı ona yardım etmektir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Müslüman kardeşine bir iyilik yapıp da onun arkasından konuşulan sözleri cevaplayan kişi için Yüce Allah dünya hayatında ve ahirette bin şer kapısını kapatacaktır. Ancak bunu yapabildiği halde sessiz kalan kişiye gıybet eden kişinin yetmiş katı kadar günah yazılacaktır.

Yirminci hak: Hapşıran kişi için dua etmektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s), Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakleder: Birisi hapşırdığında onun için dua edin, adanın diğer ucunda olsa bile.

Diğer bir hadiste ise “denizin diğer ucunda olsa bile” ifadesi kullanılmıştır.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Hapşırdıktan sonra Allah’a hamd edip, Peygamber (s.a.a) ve Ehlibeyt’ine (a.s) salat eden kişi göz ve diş ağrısına yakalanmayacaktır. Ardından şöyle buyurdular: Şayet onun hapşırık sesini duyarsan aranızda bir deniz kadar mesafe olsa bile sen de aynısını söyle.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Hapşırıp da elini burnunun üstüne koyduktan sonra “Elhamdu lillahi rabbil âlemin kesiren kema hüve ehluhu ve sallallahu ala Muhammedinin nebi ve alihi”[14]diyen kişinin burnunun sol deliğinden sinekten daha büyük, çekirgeden daha küçük bir kuş çıkıp arş’a kadar yükselecektir ve kıyamet gününe kadar onun için istiğfar edecektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Hasta insanın hapşırması, sağlığa doğru ilerlediğini ve vücudunun rahatladığını gösterir.

Diğer bir hadiste ise şöyle nakledilmiştir: Üç defayı geçmediği sürece hapşırmak vücut için yararlıdır. Üç defayı geçtiyse hastalık ve acıya işarettir.

İmam Cafer Sadık’a (a.s) “Seslerin en çirkini, elbette ki eşeklerin sesidir”[15]ayetinin açıklaması sorulduğunda şöyle buyurdular: Kötü bir şekilde hapşırmak.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Hapşırmak bir nevi söylenen sözü onaylamaktır.

Diğer bir hadis ise şöyledir: Birisi konuşurken diğeri hapşırırsa, bu, söylenen sözün doğruluğuna dair bir işarettir.

Yirmi birinci hak: Kötülük peşinde olan insanlarla bütün bildiklerini paylaşmamak ve onları idare etmeğe çalışmaktır.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) “İşte onlara, sabretmelerinden ötürü, mükâfatları iki defa verilecektir.”[16]ayetinin açıklamasında şöyle buyurduğu nakledilmiştir: İnançlarını gizlemek üzere sabrettikleri için. Ayetin devamındaki “onlar kötülüğü iyilikle savarlar” bölümün açıklamasında ise şöyle buyurmuştur: Buradaki iyilik takiye etmektir, kötülük ise bütün bildiklerini açığa vurmaktır.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Dinin onda dokuzluk bölümü takiyedir ve takiyesi olmayanın dini yoktur.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Takiye ilahi dinin bir parçasıdır.

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Takiye benim ve babalarımın inancının bir parçasıdır ve takiyesi olmayanın imanı yoktur.

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Zaruret durumlarında takiye edilmelidir ve herkes kendisi için ne zaman zaruret olduğunu daha iyi bilir.

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Yüce Allah, çaresiz kalan insanların takiye yapmasını sakıncasız kılmıştır.

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Takiye insanların haksız yere öldürülmesini önlemek için öngörülmüştür. Dolayısıyla birisinin haksız yere öldürülmesi kesin ise takiye etmenin anlamı yoktur.

Yirmi ikinci hak: Zengin insanlarla oturup kalkmak yerine fakir insanlarla beraber olmak ve yetim çocuklara iyilikte bulunmaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Allah’ım beni bir fakir olarak yaşat, beni bir fakir olarak bu dünyadan götür ve fakirlerle birlikte mahşer sahasına çıkar.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Ölülerle oturup kalkmayın. “Ölüler kimlerdir” diye sorulduğunda ise şöyle buyurmuştur: Zenginler.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Yetim bir çocuğun başına sevgiyle elini çeken kişiye Yüce Allah kıyamet gününde her bir saç teli karşılığında bir aydınlık verecektir.

Diğer bir hadiste ise şöyle yazar: Elini çekmiş olduğu her bir saç teli karşılığında Yüce Allah onun için bir sevap yazacaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Kalbinin katılaşmasını önlemek isteyen kişi yetim bir çocuk bulup ona sevgiyle yaklaşsın ve elini onun başına çeksin. Bunu yaparsa Allah’ın izniyle kalbi yumuşar. Kuşkusuz yetim çocukların bizim üzerimizde bazı hakları vardır.

Yirmi üçüncü hak: Bütün Müslümanların hayrını istemek ve onları sevindirmek için çaba harcamaktır.

Sahih bir hadiste İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Önünde de arkasında da mümin kardeşinin hayrını dilemek bütün müminlerin birbiri üzerindeki hakkıdır.

İmam Muhammed Bakır (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Kendi hayrınızı önemsediğiniz gibi mümin kardeşinizin hayrını da önemsemelisiniz.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakleder: Müslüman kardeşlerinin işlerini önemsemez halde sabahlayan kişi Müslüman değildir.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: İnsanlar, Allah’ın bakmakla yükümlü olduğu elinin altındaki fertlerdir. Dolayısıyla Allah nezdinde en çok sevilen kişi, Allah’ın elinin altındaki bu fertlere iyilikte bulunup onları sevindiren kişidir.

İmam Muhammed Bakır (a.s) Resulullah’ın (s.a.a) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Bir Mümin kulu sevindiren, beni sevindirmiştir ve beni sevindiren Allah’ı sevindirmiştir.

İmam Muhammed Bakır’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Mümin kardeşinin yüzüne gülümsemek ibadettir, mümin kardeşinin üzerinden bir çalı parçasını almak ibadettir. Hiçbir amel Allah nezdinde mümin bir insanı sevindirmek kadar daha sevimli değildir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Mümin bir kulu sevindiren kişi yalnızca onu sevindirdiğini düşünmesin. Aynı zamanda bizi de sevindirmiştir, Resulullah’ı da sevindirmiştir.

Yirmi dördüncü hak: Hasta ziyaretine gitmektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Kim hasta yatağında yatan bir Müslüman’ın ziyaretine giderse Yüce Allah yetmiş bin meleği kıyamet gününe kadar ibadet etmek üzere bu eve gönderecektir ve bu ibadetlerin sevabının yarısını hasta ziyaretine giden kişiye verecektir.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Gece boyunca hastanın başında bekleyen kişi için Yüce Allah yetmiş bin melek görevlendirecektir. Öyle ki oturduğunda etrafını rahmet kaplayacaktır ve bu melekler akşama kadar onun için istiğfar edeceklerdir. Hasta başında akşamlayan kişi için aynı durum sabah vaktine kadar geçerlidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Hasta yatağında yatan kardeşinizin yanına gittiğinizde onun için dua etmelisiniz. Kuşkusuz sizin buradaki duanız, meleklerin duası gibidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Allah rızası için bir hastanın ziyaretine giden kişi için hasta yatağında yatan kişinin yaptığı tüm dualar Allah nezdinde kabul edilecektir.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Yapacağın hasta ziyaretinin kusursuz olması için elini hastanın bileğinin üstüne koy ve yanından erken ayrıl. Kuşkusuz anlayışsız insanların hasta ziyaretine katlanmak hasta birisi için hastalığa katlanmaktan daha ağırdır.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Hasta ziyareti süre olarak bir devenin sağılması kadar olmalıdır.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) Hz. Ali’nin (a.s) şöyle buyurduğunu nakletmiştir: Hasta ziyaretini kısa tutan kişi daha büyük mükâfat alacaktır ancak hastanın kendi istemesi durumu hariç.

İmam Cafer-i Sadık’ın (a.s) şöyle buyurduğu nakledilmiştir: Gözü rahatsız olan ve hastalığı üç günden az olan kişinin ziyareti gerekli değil. Hasta ziyareti gereklilik kazandığında ise bir gün aralıkla hastanın yanına gitmelisiniz. Hastalık çok uzun sürerse hastayı ve ailesini rahat bırakmalısın.

Yirmi beşinci hak: Müslüman kardeşinin cenaze merasimine katılmak ve tabutunun taşınmasına yardım etmektir.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Cenaze namazına kadar bir Müslüman’ın cenazesine eşlik eden kişi bir parça sevap alacaktır. Defin işlemine kadar cenazeye eşlik eden kişi ise iki parça sevap alacaktır ve her bir parça sevap Uhud dağı kadardır.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Müslüman kardeşinin cenaze merasimine iştirak eden kişiye Yüce Allah dört kişiye şefaat etmek hakkı verecektir ve hayatını kaybeden kişi için dilediği her şeyi bir melek onun için Allah’tan dileyecektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Yüce Allah tabutun bir tarafını omuzuna alan kişinin yirmi beş büyük günahını affedecektir ve tabutun dört tarafını sırayla omuzlanan kişi tüm günahlardan temizlenecektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) İshak bin Ammar’a şöyle buyurdular: Tabutun köşelerini omuzlandığında anneden doğduğun günkü gibi temizleneceksin.

İmam Muhammed Bakır (a.s) şöyle buyurmuştur: Cenazenin arkasında yürümek, önünde yürümekten daha iyidir ancak önünde yürümek de sakıncasızdır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Hüzünlü bir insanı teselli eden kişiye kıyamet gününde güzel bir giysi giydirilecektir.

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: Defin işleminden önce ve sonrasında taziyede bulunulur.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Gerekli olan asıl taziye, defin işleminden sonraki taziyedir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Taziyede bulunmuş olmak için cenaze sahibinin seni (cenaze merasiminde) görmesi yeterlidir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) cenaze yakınlarına taziyede bulunduğunda şöyle buyurdu: “Yüce Allah kaybınızı telafi etsin, acınızı gidersin ve kardeşinizi kendi rahmetine alsın”. Bunu söyledikten sonra ise geri döndü.

Yirmi altıncı hak: Müslüman kardeşlerin kabrini ziyaret etmek ve hayatını kaybedenler için hayırda bulunmaktır.

Şeyh Saduk (r.a) şöyle rivayet etmiştir: İmam Cafer Sadık’a (a.s) kabir ziyareti ve kabir üzerine cami yapmak konusu sorulduğunda şöyle buyurdular: Kabir ziyareti sakıncasızdır ancak kabir üzerine cami yapmayın.

Hz Fatıma (a.s) her Cumartesi günü sabah vaktinde şehitlerin kabrini ziyaret ederdi ve özellikle Hz. Hamza’nın kabrini ziyaret edip onun için rahmet ve mağfiret dilerdi.

İmam Kazım (a.s) şöyle buyurmuştur: Mezarlığa girdiğinde kabirlere ayak bas. Mümin olanlar bundan haz duyarken münafıklara acı verecektir.

Muhammed bin Müslim[17]şöyle nakleder: İmam Cafer Sadık’a (a.s) “ölülerimizi ziyaret edebilir miyiz?” diye sordum. “Evet” buyurdular. “onlara gittiğimizde bunu fark ediyorlar mı?” diye sorduğumda şöyle buyurdular: Evet, onlar sizin geldiğinizi fark ediyor ve buna sevinip size yakınlık hissediyorlar. “peki, onlara gittiğimizde ne diyelim” diye sorduğumda ise şöyle buyurdular: şöyle de: Allah’ım kabirlerini geniş kıl, ruhlarını kendine yükselt, onlardan razı ol ve kendi rahmetinle onların yalnızlığını giderip korkularını uzaklaştır, kuşkusuz sen her şeye kadirsin.[18]

İmam Rıza (a.s) şöyle buyurmuştur: Mümin kardeşinin kabrini ziyaret edip de yedi defa “İnna enzelnâhu”[19]suresini okuyan kişinin günahları kabirde yatan kişinin günahlarıyla birlikte affedilecektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Altı şey ölüm sonrasında mümin insana yarar sağlar; onun için istiğfar eden evlat, geride bırakmış olduğu Kur’ân-ı Kerim, ekmiş olduğu ağaçlar, toplumun yararlanması için geride bıraktığı su kaynakları, kazmış olduğu su kuyusu ve kendisinden sonra devam eden başlatmış olduğu iyi alışkanlıklar.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Hayatını kaybeden Müslüman kardeşi için hayırda bulunan kişiye Yüce Allah iki kat mükâfat verecektir ve yapmış olduğu hayrı, merhuma yetiştirecektir.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Kabirde yatan kişi için kılınan namaz, yapılan hac, verilen sadaka, yapılan iyilikler ve dualar ona ulaşır ve aynı mükâfat bu amelleri yapan kişi için de yazılır.

[1]     Lokman, 18.
[2]     Araf, 199.
[3]     Hasen hadis, hadis değerlendirmesinde sahih hadisten sonra ikinci sırada yer alan hadis türüdür. Tüm ravileri imami yani on iki imamların vilayetini benimseyen kişilerden olup da bu ravilerin bir veya daha fazlası için açıkça “adaletli ve güvenilirdir” ifadesi bulunmayan, ravilerinin hiçbirisi zayıf olmayan ve ittisal yönünde bir kopukluk olmayan hadistir.
[4]     Muvassak hadis, hadis değerlendirmesinde Hasen hadisten sonra üçüncü sırada yer alan hadistir. İttisal yönünde herhangi bir kopukluk olmayan ve tüm ravileri güvenilir olan ancak ravilerin bir veya daha fazlası imami yani on iki imamın vilayetini benimseyen kişilerden olmayan hadistir.
[5]     Saf, 2 ve 3.
[6]     Arapçası “sadıkul vaad” olan sözcüğü Türkçede “sözünün eri” anlamındadır.
[7]     “سبحان الله والحمد لله و لا اله الا الله والله اکبر”
[8]     Dinar, Peygamber efendimizin (s.a.a) döneminde kullanılan altından imal edilmiş olan değerli bir para türüdür.
[9]     Buradaki Ebu Hanife, Ehlisünnette fıkhi bir lider olarak kabul edilen ve “İmamı âzam” olarak anılan kişi değildir. “Saikul Hac Ebu Hanife” İmam Cafer Sadık’tan (a.s) hadis nakleden ve güvenilirliği onaylanan şii bir ravidir.
[10]    Nur, 19.
[11]    Tam ismi “Ziyad bin İsa Ebu Ubeyde” olan ravi, İmam Muhammed Bakır ve İmam Cafer Sadık’tan hadis nakleden güvenilir bir ravidir.
[12]    Hac, 32.
[13]    Hac, 30.
[14]    Anlamı: Allah’a çokça hamd olsun, bunu hak ettiği gibi. Allahın salatı Muhammed ve onun ailesi üzerine olsun. “الحمد لله رب العالمین و صلی الله علی محمد النبی و آله”.
[15]    Lokman, 19.
[16]    Kasas, 54.
[17]    Muhammed bin Müslim, İmam Muhammed bakır (a.s) ve İmam Cafer Sadık’tan (a.s) hadis nakleden güvenilir değerli bir ravidir.
[18]    Arapçası: اللهمَّ جافِ الأرضَ عن جَنبَيهِ و صاعد الیکَ ارواحَهُم و لقّهم منک رضواناً و أسکِن الیهم من رحمتک ما تَصِلُ به وَحدَتَهُم و تؤنس به وَحشَتَهُم إنّکَ علی کل شيء قدير.
[19]    Kadir, .