.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Dr. Resul Caferîyan
Çağdaş Dönemde Dua Edebiyatı
Geçen yüzyıl içerisinde birçok dua kitabı telif edilmiş ve içlerinden bazıları özel bir şöhret elde etmişlerdir. Bu cümleden Miftahu’l Cinan, Şeyh Abbas Kummi’nin Mefatihu’l Cinan’ı ve Allame Seyyid Muhsin Emin’in Miftahu’l Cennat kitapları örnek gösterilebilir. Bu üç kitaptan Miftahu’l Cinan, Şeyh Abbas Kummi’nin Mefatihu’l Cinan’ından önceki dönemde elde ettiği gayet yaygın şöhretine rağmen yazarı bilinmeyen kitaplardandır. Bu eserin, Şeyh Esedullah Tahrani Hairi’ye (ö.1333) ait olduğu tahmin edilmektedir. Bu kitap, güvenilir bir kaynak olarak bilinmemektedir. Bu husus, Mirza Huseyn Nuri’nin Lu’lu’ Ve Mercan kitabında belirtilmiştir.[1]Mamafih bu kitabın şöhreti öyle bir düzeye erişmişti ki hatta günümüzde dahi ileri yaştaki şahıslar, Şeyh Abbas’ın Mefatihi’nden Miftah diye yad etmektedirler.
Dikkate şayan nükte, iki kitap arasındaki az bir farkla isim benzerliğidir. Hiç kuşkusuz son iki şahıs Miftahu’l Cinan kitabının ismini iktibas ederek kendi kitaplarının meşhur olmasına zemin hazırlamışlardır. Tüm bunların yanı sıra tabi ki Şeyh Abbas’ın çalışmasının titizliği ve kapsayıcılığı, kitabının hızla halk arasında şöhret kazanmasına sebep olmuştur. Öyle ki günümüzde Mefatihu’l Cinan kitabının olmadığı çok az Şiî ev vardır. Genellikle her evde Kur’an,Nehcül Belağa ve Mefatihu’l Cinan bulunmaktadır. Son dönemde yazılan eserler arasında Mirza Ağa Melik Tebrizi’nin El Murakabat kitabından da söz etmek gerekir. Zira bu eserin, nefis tezkiyesine önem veren zümreler arasında özel talipleri vardır. Ayetullah Mişkini’nin Misbahu’l Münir kitabı da, içerdiği duaların dikkate şayan tercümesiyle birlikte sınırlı bir sahada ilgi odağı olmuştur.
Görebildiğimiz kadarıyla bizler halen eski metinlere istinat etmeye muhtacız ve bu metinlerin yeniden tercüme edilmeesi yomunda gayret sarf etmeliyiz. Son dönemlerde Kur’an ve Nehcü’l Belağa tercümelerini kaleme alan işinin erbabı yazarlar, eğer Şeyh’in Misbahu’l Müteheccid kitabının tercümesini de uhdedar olacak olurlarsa Şiî dua edebiyatında, mevcut problemlerden arındırılmış ve âlimane bir metnin hazırlanıp halka sunulması ümidini taşıyabiliriz.
Bir nüshası Ayetullah Mar’aşî Kütüphanesinde bulunan Muhtasar-ı Misbah kitabının eski bir tercümesinin yayınlanması, yedinci yüzyılın şirin Farsçasıyla kaleme alınmış bir eserin ihyası doğrultusunda atılmış bir adım olmanın yanı sıra Fars edebiyatında Şiîlik konusuna dair değerli bir eserin ihyası anlamına da gelmektedir.
***
Ehli Sünnet ve Dua
Burada, bu konuyla alakalı dağınık bir şekilde elde ettiğimiz malumatı kısaca takdim etmeye çalışacağız. Zira bu konuda bağımsız bir çalışmanın kaçınılmazlığına inanmaktayız.
Sünnilerin derlemiş oldukları duaların büyük çoğunluğu, Allah Resul’ünden (s.a.a) rivayet olunan dualardır. Bu eserlerin en eskilerinden biri Abdulkerim b. Muhammed Sem’ani’nin (ö.562) Kitabu’l Edi’yyeti’l Merviyye Ani’l Hadreti’n Nebeviyye eseridir. Bu kitap, İbn Tavus’un kaynakları arasında da yer almaktadır.[2]
Bir diğer eser, Şemsuddin Muhammed b. Muhammed El Cezeri’nin Hısnu’l Hasin kitabıdır. Müellifin bu eser üzerine bir de Müftahu’l Udde adında şerhi bulunmaktadır. (Fihrist-e Mar’aşî, No:7282) Hısnu’l Hasin, Farsçaya da tercüme edilmiştir. (Fihrist-e Mar’aşî, No: 300) Husnu’l Hasin’in Hırz-e Sin Tercüme-i Hısn-ı Hasin ve Feth-i Mübin Der Tercüme-i Hısn-ı Hasin adında iki tercümesi daha bulunmaktadır. (Fihrist-e Mar’aşî, No:795, 4963, 1012)
Şeyh İbrahim b. Hasan Ahissai Hanefi, Def’u’l Esa Fi Ezkari’s Subhi Ve’l Mesa adında bir kitap kaleme almış ve yine kendisi Bastu’l Kisa LiDef’i’l Esa adında bir kitapla bu eseri şerh etmiştir. (Fihrist-e Mar’aşî, No: 7282)
Hılyetu’l Ebrar Ve Şi’aru’l Ahyar Fi Telhisi’d Deavat ve’l Ezkar: Muhyiddin Yahya b. Şerefuddin Nevevi Şafii (ö.676) (Fihrist-e Mar’aşî, No:920)
İbn Tavus’un Fethu’l Ebvab da alıntılarda bulunduğu El Erbain Fi’l Ediyyeti’l Me’sure An Seyyidi’l Mürselin adında bir kitaptan söz edilmektedir.[3]Yine İbn Tavus Muhcu’d Deavat kitabında El Behiyy Fi Deavati’n Nebi (s.a.a) adlı bir eserden alıntılarda bulunmuştur. Bu eser Ebu Muhammed El Hurremi’ye (hicri altıncı yüzyılın ortalarında yaşamıştır) aittir.[4]
Ebu Musa Muhammed b. Ebi Bekr Medeni’nin Düsturu’l Müzekkirin Ve Menşuru’l Mutaabbidin kitabı da Ehli Sünnet’in dua kitapları arasındadır. İbn Tavus El İkbal’de birçok kez bu kitaptan nakillerde bulunmuştur. (Kitabhane-i İbn-i Tavus, s.247)
Nasr b. Yakub Dineveri’nin (Beşinci yüzyılın başlarında yaşamıştır) Cami’u’d Deavat kitabı Ehli Sünnet’in bir diğer dua kitabıdır. İbn Tavus Cemalu’l Usbu’ da bu kitaptan faydalanmıştır. (Kitabhane-i İbn-i Tavus, s.325)
Halef b. Abdulmelik b. Beşkval’in (ö.587) Kitabu’l Müstağisin eseri bir diğer dua kitabıdır. Bu kitap da İbn Tavus’un kaynakları arasında yer almaktadır. (Kitabhane-i İbn-i Tavus, s.460)
Dua kitapları arasında ele alınan Et Tuhfetu Fi’l Ediyye Abdurrahman b. Muhammed b. Ali Hulvani’ye (ö.546) aittir. İbn Tavus El İkbal’de bu eserden de nakiller yapmıştır. Kitabhane-i İbn-i Tavus, s.878)
Silahu’l Mümin, Takıyuddin Muhammed b. Muhammed Mısri Ğernati (ö. 745): Bu kitabın 805 tarihli bir nüshası mevcuttur. (Fihrist-e Mar’aşî, No: 1406)
Amelu’l Yevm Ve’l Leyle, Celaluddin Suyuti (ö.911): (Fihrist-e Mar’aşî, No: 2343)
Es Sihamu’l Musabe Fi’d Deavati’l Mucabe, Şerefuddin Ahmed b. Ali b. Yusuf El Buni (Fihrist-e Mar’aşî, No: 629)
Riyazu’s Salihin, Nevevi: Bu kitap, Ehli Sünnet’in en yaygın dua kitabıdır. Subhi Salih, bu kitaba Menhelu’l Varidin Fi Şerhi Riyazi’s Salihin adında bir şerh yazmıştır.
Ama mutlaka Sünni dua edebiyatı yukarıda ismini getirdiğimiz kitaplardan çok daha fazladır.
***
Sofiler ve Dua-Salavat Edebiyatı
Ehli Sünnet ve diğer fırkalara mensup sofilerin, kendilerinin bizzat vird ve zikir inşa ettikleri bilinen bir gerçektir. Bu tür dua ve zikirler, bu topluluk arasında oldukça yaygındır. Bir örneği Mecmu’u’d Deavat diye anılan ve Seyyid Ali Hemedani tarafından inşa olunan dualar, Muhammed b. Usame’nin virdleri ve Üveys Karani virdi gibi bu fırkanın kutuplarına ait zikirleri içeren bir mecmuadır. (Fihrist-e Mar’aşî, c.9, s.255, No:3654)
Allah Resulü (s.a.a) ve Ehli Beyt (a.s) için bir tür dua olan salavat inşası da gayet yaygın bir edebiyattır. Bu “salavat” eserlerinin en meşhurlarından ikisi İbn Arabi ve Hace Nasıruddin’e mensup eserlerdir. Daha sonraları birçok sofi bu tür salavat eserlerini kaleme almışlardır. Bir diğer örnek Ruzbehan Honci’nin Salavatu’l Hadım İla’l Mahdum kitabıdır ki bu kitap On Dört Masum’a salavat’ın şerhi üzerinedir. Feyz’in oğlu Alemu’l Hüda’nın Salavatiyye-i Feyz eseri de bu cümledendir.[5]
Bir diğer örnek, 4 Zilhicce 1129 tarihinde yazılan, El İlmam Ve’l İ’lam Bi Nefseti Mevlana Abdusselam kitabıdır ki “salavatiyye” formunda bir eserdir. (Fihrist-e Mar’aşî, No: 8581)
***
“Zahiretu’l Ahire” ve “Nuzhetu’z Zahid”
Farsça Şiî dua metinleri içerisinde en eski iki eserden biri Zahiretu’l Ahire, öteki Nuzhetu’z Zahid ve Nühzetu’l Abid’tir.
Daha önce de değindiğimiz üzere Zahiretu’l Ahire, Ebu’l Hasan Ali b. Muhammed b. Ebi’l Hüseyn Temimi’ye aittir. Biz, yazarın sadece 520 ila 533 hicri yılları arasındaki hayatıyla ilgili bazı bilgilere sahibiz. Bu dua eserini Fars edebiyatındaki en eski Şiî eser olarak bilmek gerekir. Burada bu kitabın mukaddimesinin bir bölümünü aktaracağız:
“… Efendimiz Muhammed ve onun tertemiz aline salat olsun! Emir Seyyid Reis Şerefu’ Sade Cemalu’l İtre Muhammed b. Ebi Talib B Ebi Muhammed El Musevi dönemini –ki Allah beni onunla nimetlendirmiştir- bu kitabın yazarı Ali b. Şeyh Fakih Âlim Zahit Muhammed b. Ebi’l Hasan b. Abdussamed Temimi tarafından sınamadan geçirdiğinde ahvalini rıza ve kerem ile bezenmiş buldu. Zahirin gereğine uygun, batını beğenilmeyen her hareket ve duruştan safi ve ari, gündüz ve geceleri olması gereken vecih üzere idi –Allah onun ecrini versin!- Şaşılası bir durum değildir bu, zira o, Risâlet ağacının bir dalı ve şeceresinin bir koludur. Ata ve dedelerinin güzel ahlaklarının taharet ve ismet bahçelerinde serpilmiş, o minval üzere hareket etmiş ve salah ve takvayı şiar ve libas edinmiştir. Onu bu hal üzere bulunca, onunla dostluk hakkına riayet etmek istedim ve onun ahvaliyle uyumlu bir kitap yazmayı kendime vacip bildim. Ashabımızın –Allah onlara rahmet etsin- kitaplarına müracaat ettim, öz ve hülasasını çıkardım. Üstesinden gelinmeyecek ve melal ve sıkıntı verecek şekilde çok uzun olmamasına ve amel edildiğinde ona sayısız sevap kazandıracak bir muhtevaya sahip olmasına dikkat ettim. Kitabın adını Zahiretu’l Ahire koydum. Kitabın akışı dört fasıl üzere düzenlendi:
Birinci Fasıl: Farz ve sünnetlerin takibatını hatırlatmak
İkinci Fasıl: Bazı günlerde yerine getirilmesi gereken ameller
Üçüncü Fasıl: Sabah ve akşamları okunması gereken korunma ve benzeri amaçlı dualar
Dördüncü Fasıl: Farklı konularla ilgili dualar ve İmam Rıza (a.s) ziyareti
Ümidim o ki Seyyid Reis ya da bu kitaptan faydalanan yahut okuyan herkes beni duayla yâd etsin.”
Nüzhetü’z Zahid altıncı veya yedinci yüzyıla ait dini bir eserdir. Lakin ne yazık ki Masum İmamların (a.s) pak Şiîlerinden olan ve Farsça konuşan yazarını tanımıyoruz. Bu eser, Masum İmamların (a.s) ölümsüz mirası ve ebedi Şiî dua irfan geleneğinin izinde ve Şiîlere, Allah’a giden yolda kılavuz olma gayesiyle yazılmıştır. Yazar, muteber Şiî kaynaklarından faydalanarak yıllık ibadet ve amellerle ilgili metinleri bir araya getirmiştir. Bu doğrultuda haftanın günleri, yılın aylarına mahsus ameller ve yıllık duaların yanı sıra namaz takibatı, Ramazan ayı adabı, müstehap namazlar ve Küsuf Namazı gibi bazı vacip namazlarla ilgili ahkâm ve duaları da içermektedir. Yazar, her bir bölümde duaları nakletmenin yanında o döneme özgü şirin Farsça şivesiyle çoğunlukla Masum İmamların (a.s) cana can katan buyruklarının tercümesi olan açıklamalarda da bulunmuştur. Yazarın kendisi mukaddimede şöyle der:
“Biz bu kitapta dinin rükünleri, hikmet ve yakin madenleri ve Hakk’ın yeryüzü sakinleri içerisinden seçtiği güzide insanlar olan Masum İmamlardan (s.a.a) nakledilmiş namaz ve dualardan öz ve hülasa olup ihlas ile amel edildiğinde her iki cihan saadetini kazandıranları bir araya getirdik.”
Sözün devamında ise kitabı nasıl telif ettiği hakkında şöyle der:
“Bu cümle içerisinde namaz ve duadan gayri bir şey getirmedik. Elimizde olanlar hususunda seçim ve özet yolunu kat ettik; yani gözün, sırf gözbebeğine kanaat ettik ve müsveddeler arasından en aydınlık olanıyla yetindik. Zira vakit dar ve himmetler gayet kusurludur. Ümit şu ki bu kitaptan bir fayda sağlayan yahut amel eden herkes hayır duasını esirgemesin çünkü Hazreti İlah dergâhında asla eli sıkılık ve reddetme olmaz.”
Yazar daha sonra kitabın ismini açıklamaya başlar. Hatırlatmak gerekir ki ana nüshada kitabın adı Nuzhetu’z Zahid Ve Nühzetu’l Abid olarak kaydedilmişken bazı diğer nüshalarında kitabın adı Nezhetu’z Zahid Ve Nühbetu’l Abid diye anılmış bir diğerinde ise Nuzhetu’z Zahid Ve Nüzhetu’l Abid şeklinde aktarılmıştır. Meclis nüshası ise başlangıç kısmı eksik olduğundan kitabın adının nasıl kaydedildiğini bilemiyoruz.
Yazarın kendisi kitap için seçmiş olduğu ismin açıklamasında şöyle der:
“Bu kitabı Nuzhetu’z Zahid Ve … diye isimlendirdim. Olur ki zahitlerin gönül gözü için aydınlık kaynağı olur ve abidlerin canları onunla mutluluk bulur ve onu Hakkı’ın ganimetlerini yağmalama için bir fırsat zemini kılarlar.”
Bu açıklamadan yola çıkarak kitabın en doğru isminin Nuzhetu’z Zahid Ve Nühzetu’l Abid olduğunu kabullenmek gerekir. Zira “Nühzet” burada fırsatı ganimet bilmek anlamındadır ve bu tabir yazarın “fırsatgah-e ğaret-i ganimet” ifadesiyle uyumludur. Yine hatırlatmaya şayan bir diğer husus Nuzhetu’z Zahid kitabının yazarıyla çok az bir zaman farkıyla muasır olması gereken Allame Tabersi’nin Ğunyetu’l Abid Ve Münyetü’z Zahid adının taşıyan bir kitabından söz edilmektedir.[6] Bu tür isimlendirme benzerliği iki yazarın çağdaş olduklarının bir karinesi olarak görülebilir.
***
Nuzhetu’z Zahid’in Dini Edebiyatımızdaki Önemi
Bu eser birkaç açıdan önem arz etmektedir. Kitabın önemli özelliklerinden biri, Şeyh Tusi’nin (ra) Misbahu’l Müteheccid ve muhtemelen Temimi’nin Zahiretu’l Ahire kitaplarından sonra elimize ulaşan en eski dua kitaplarından biri olmasıdır. Unutulmamalıdır ki Şiî dua kültürü, Şeyh Tusi’nin (ö.460) paha biçilmez esrinden sonra, yedinci yüzyılın en önde gelen âlimlerinden Seyyid b. Tavus’un (ö. Zilkade 664) âlimane ve arifane çabalarının bir mirasıdır. Mamafih Nuzhetu’z Zahid Seyyid b. Tavus’un kıymetli eserlerinin zuhurundan çok kısa bir süre önce yazılmıştır ve bu itibarla Şiî dua edebiyatında önemli bir halka olarak bilinmelidir.
Yine unutulmamalıdır ki Nuzhetu’z Zahid yazarı, kesinlikle Şeyh’in Misbahı’ndan faydalanmıştır. Bu husus birçok konunun tertibi ve ayrıca özel bazı konularla ilgili rivayetlerin nakli göz önüne alındığında tam anlamıyla apaçıktır. Elbette tüm bunlara rağmen bu eserin, Misbah’ın bir iktibası olarak görülmesi gerektiği anlamına gelmez. Zira Nuzhetu’z Zahid’te yer alan duaların birçoğu Misbah’ta bulunmamaktadır. Aynı şekilde Nüzhet’te yer alan bazı dualar Misbah’takilerden çok farklı şekilde nakledilmiştir. Bu durum, Nüzhet yazarının birçok kaynaktan faydalandığı gerçeğinin bir göstergesidir. Bu husus, Nüzhet’i Şiî dua kaynakları içerisinde en asli kaynaklar arasında görmeyi gerektirecek kadar önemlidir.
Kitabın dini açıdan taşıdığı bir diğer özellik, özet bir çalışmasına rağmen kapsayıcı bir içeriğe sahip olması ve gece-gündüz içerisinde yapılması gereken en önemli amelleri içermesidir. Ki bu özellik Nüzhet’i bütün Müslümanların faydalanabileceği bir kitap kıvamına kavuşturmuştur. Malumdur ki bu tür eserler, tarihsel süreç içerisinde oldukça çok kaleme alınmıştır. Bu sürecin başlangıcında Şeyh Tusi’nin Misbahu’l Müteheccid’i yer alırken son dönemlerin en yaygın eseri Merhum Şeyh Abbas Kummi’nin Mefatihu’l Cinan’ı en son örneklerinden birini teşkil etmektedir. Safevilerin son dönemlerinde Merhum Meclisi değerli kitabı Zadu’l Mead’ı kaleme almış ve uzun yıllar boyunca gelip giden dua ve ibadet âşıklarının hizmetine sunmuştur. Mamafih Nüzhetü’z Zahid şirin Farsça şivesiyle yaptığı açıklamaları, konularının tertip ve düzeni ve her şeyden önemlisi kısa ve özlü anlatımı ile Şiî Dua edebiyatında önemli bir konuma sahiptir. Daneşpejoh Bey, bu kitabı diğer eserlerle karşılaştırma sadedinde şöyle yazar: “Nuzhetu’z Zahid gayet şirin ve akıcı biri Farsçayla kaleme alınmış olup Meclisi’nin Zadu’l Mead’ı ile Şeyh Abbas Kummi’nin Mefatihi’nden daha latif ve daha güzel bir dua kitabıdır. Dahası söz konusu kitaplar, sahihlik ve akıcılıkta bu kitap karşısında birer hiçtirler. Görüldüğü kadarıyla son dönemlerde hiç kimse bu kitabı tanımıyordu ve bilinen bir kitap değildi.”[7]
Kitabın bir diğer özelliği, açıklamaların Farsça diliyle yazılmış olmasıdır. Bu husus, İmamiye Şiası’nın altıncı ve yedinci yüzyıl İran’ında ne düzeyde yaygın olduğunun bir göstergesidir. Başka bir tabirle, elimizdeki eser On İki İmam Şiîliğinin İran’da köklü bir varlığa sahip olduğunun sağlam bir belgesidir.[8]
Söz konusu gayet cazip/şirin ifadelerin bir örneği, kitabın ilk satırlarında yer almaktadır:
“İlah’ım! Sana sesleniyorum, bir tek Seni biliyorum, Seninle iftihar ediyorum, ihtiyaçlarımı sana arz ediyorum ve Sana sığınıyorum, Senden yine Sana firar ediyor ve her halükarda bir tek Sana güveniyorum, Senin fazl ve keremine ümit bağlıyor Sana kul olmakla övünüyorum! Ümit elimi Senin af ve mağfiretinin eteklerine uzatıyor Senin dostlarınla dost düşmanlarına düşman oluyorum! Muhammed ve Âl-i Muhammed’e Senin hatırına selam gönderiyorum! Onlar Senin, Âdemoğulları içerisinde seçkin kulların ve her iki âlemin başının tacı ve medarı iftiharıdırlar!”
Başka bir yerde namaza başlama niyeti hakkında şöyle der:
“O esnada yedi tekbirle namaz kapısını açarsın. Her tekbirde ellerini kulak memesi hizasına getirirsin. Başparmağın dışındaki parmaklarını birbirine bitiştirir başparmağı diğer parmaklardan ayırarak Allah-u Ekber dersin. Sonra ellerini salar diz kapağı hizasında dizinin üzerine koyarsın. Aynı şekilde bir tekbir daha getirirsin…”
Bu eserin metni, her ne kadar ilerleyen asırlarda bazı küçük değişikliklere uğrasa da nesir bakımından da Fars dili tarihinde büyük öneme sahiptir. Bu cazip nesir, Farsçanın o dönemlerindeki güçlü bünyesinden dolayı günümüzde dahi kendine özgü bir akıcılık, saflık ve duruluğa sahiptir. Dolayısıyla Fars Edebiyat Tarihi araştırmacıları için bir kılavuz olarak görülebilir.
***
Mu’tekadu’l İmamiyye ve Nüzhetü’z Zahid
Asıl nüshası Üstad Allame Seyyid Muhammed Ali Ravzati’nin elinde bulunan Mu’tekadu’l İmamiyye kitabı, üstadın kendisi tarafından İsfahan Kütüphanesi Yazma Eserler Fihristinde geniş bir şekilde tanıtılmış ve 1339 yılında Daneşpejoh Bey’in çabalarıyla basılmıştır. Farsça dilinde yazılmış olan bu kitap, Kelam, Fıkıh Usulü ve Fıkıh alanlarında Şia inançlarını ele almıştır. Yedinci yüzyılın ikinci yarısında telif olunduğuna dair ipuçları bulunan söz konusu eser, iki yerde Nüzhetü’z Zahid kitabından söz etmiştir. Mu’tekadu’l İmamiyye yazarı bir yerde şöyle der:
“Sünnet olan gusüller ve abdest ve gusül esnasında okunması gereken dualar çoktur. Bu sebeple konuyla ilgili kitaplar yazılmıştır; örneğin Amelü’s Sene, Misbah-ı Kebir, Nüzhetü’z Zahid ve diğer kitaplar gibi. Bu taifenin farz ve nafile amelleriyle ilgili bilgi sahibi olmak isteyenler bu kitapları bulmalı ve okumalıdırlar.”[9]
Mu’tekadu’l İmamiyye kitabının yazarı başka bir yerdeyse şöyle der:
“Peygamber’den (s.a.a) rivayet olunan sünnet namazlar çoktur. Bu hususta Amelü’s Sene, Misbah-ı Kebir, Nüzhetü’z Zahid ve diğer kitaplar gibi eserler yazılmıştır. [10]
Bildiğimiz kadarıyla Mu’tekadu’l İmamiyye, Nüzhetü’z Zahid’ten söz eden en eski eserdir. Fakat asıl problem, bu kitabın yazarının da tıpkı Nüzhetü’z Zahid’in yazarı gibi tanınmıyor olmasıdır. Ayrıca kitabın yazıldığı tarih te bilinmemektedir. Fakat her halükarda önemli olan, bu iki kitabın yazım dilinin birbirine çok yakın olmasıdır. Daha da ötesi Mu’tekadu’l İmamiyye kitabının muhtemel yazılış tarihi açıktır ve bu, en azından Nüzhetü’z Zahid’in yazıldığı yüzyılı tespit etmek noktasında bize yardımcı olmaktadır. Mu’tekad kitabının tahmini yazılış tarihi, bazı küçük karinelere dikkatle yedinci yüzyılın ikinci yarısıdır. Mu’tekad yazarı, Şia’nın “Yeryüzü bir imam ve Allah’ın hüccetinden yoksun kalamaz” ilkesinin ispatı konusunu işlerken söz arasında şöyle der:
“Fakat bundan önce Abbas oğullarından İmamet iddiasında bulunanlar masum değillerdi ve zalimlerdi. Hepsi bu dönemde yok olup gittiler. Onlar dışında imamet iddiasında bulunan İsmaililer ve Zeydilerin hepsi de inkıraz buldular.”[11]
Kitabın tahkikini yapan araştırmacının da önsözde belirttiği üzere bu tespit, Bağdad’ın 656 yılında Moğollar eliyle düşmesinden kısa bir süre sonra yapılmış olabilir. “Bu dönemde yok oldular” tabiri, Abbasi Devleti’nin zeval bulmasından çok fazla sonrasıyla ilgili kullanılmış olamaz. Bu durumda Nüzhetü’z Zahid, bu dönemden önce yazılmış olsa gerektir. Fakat arada ne kadar fasıla olduğu pek açık değildir. Lakin yedinci yüzyılın birinci yarısı ya da hatta altıncı yüzyılda yazılmış olması mümkündür.
***
Nüzhetü’z Zahid’in Sonraki Eserlere Etkisi
Nüzhetü’z Zahid’ten faydalanılan eserlerden biri, Şeyh Bahai’nin öğrencilerinden Ebu’l Hasan Muhammed b. Yusuf Bahrani Askeri’nin (Aslında Kazvini’in) Zübdetü’d Deavat kitabıdır. Bu kitabın iki nüshası, Ayetullah Mar’aşî Kütüphanesinde 5971 ve 6543 numaralarıyla mevcuttur. Yazar kitabın mukaddimesinde şöyle der:
“…İmdi Allah Teâla’nın inayetiyle bugünlerde telif etmeye başladım ve seçtiğim muteber kitap isimlerinin son harfini bir nişane olarak belirlemeyi prensip edindim; şu yöntem üzere… “dal” harfi Nüzhetü’z Zahid.”[12]
Safevi döneminde Nüzhetü’z Zahid kitabından istifade edilen kitaplardan biri de Sefinetu Ehli’l Beyt kitabıdır ki ne yazık ki bu kitabın yazarı tanınmamaktadır. Bu kitap, Sultan Ali Adişah’a ithafen 1079 yılında telif olunmuştur. Bu kitabın bir nüshasını gören Şeyh Ağabozurk şöyle der:
“Bu kitapta Nüzhetü’z Zahid, Miftahu’n Necat, Negarestan, Ruhu’l Ervah, Sahaifu’l A’mal, Misbahu’n Necah, Cihanara ve Kef’emî’nin Cedvelu’t Tevarih kitaplarından nakillerde bulunulmuştur.”[13]
Muhtemelen on ikinci yüzyılda Hindistan’da yazılan Kifayetu’l Mühimmat kitabında da Nüzhetü’z Zahid’ten nakiller yapılmıştır.[14]
Yazarı bilinmeyen Cami’-i Müeyyedi Ve Feyz-i Müebbedi kitabında da Nüzhetü’z Zahid’ten faydalanılmıştır. Bu kitabın son dönemlere ait olması gerekir. Zira Safevilerin son dönem eserleri; bu cümleden Merhum Meclisi’nin Zadu’l Mead kitabından nakiller içermektedir. [15]
Kazvin’de ikamet eden Emir Muhammed Rıza b. Seyyid Mir Muhammed Kasım Huseyni’nin 1107’de Ramazan ayı amelleriyle ilgili telif ettiği bu kitapta “Nüzhetü’l Abid” diye bir kitaptan nakiller mevcuttur. Ki güçlü bir ihtimalle bu kitap Nüzhetü’z Zahid Ve Nühzetü’l Abid kitabıdır. Elbette Şeyh Ağabozorg Nüzhetü’l Abid’i Nüzhetü’z Zahid’ten farklı bir kitap olarak ele almıştır.[16]
- - - - - - - - - -