Kur'an | Ehlibeyt

İyiliği Emredip Kötülükten Sakındırmak

“Sizler, insanlar için (ortaya) çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a iman edersiniz.”

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

 

Emri maruf ve nehyi münker (iyiliği emredip kötülükten sakındırmak)

İslam’da sosyal ahlakın en üstün yansımalarından ve İslamî yaşam tarzının en önemli ayrıcalıklarından biri, “emri maruf/iyiliği emretmek” ve “nehyi münkerdir/kötülükten sakındırmaktır.”[1] “Kendin için beğendiğini başkaları için de beğen” ilkesinin bir gereği olarak insan, marufa/iyiliğe amel etme konusunda sadece kendisini düşünmemeli, bencil davranmamalıdır; iyilikleri ve faziletleri sadece kendisi için istememeli, kötülüklerden kaçınmayı kendisine has kılmamalıdır. Aksine iyilikleri dünya sathında yaymak ve kötülükleri gördüğü her yerden kaldırmak için çaba sarf etmelidir. Bu fariza dikkate alındığında hiçbir Müslümanın sadece kendi hayrını düşünmemesi gerekir. Müslümanın başkalarını da hayra davet etmesi ve onları kötülük karşısında uyarması vaciptir:

 وَالْمُؤْمِنُونَ وَالْمُؤْمِنَاتُ بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاءُ بَعْض يَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنْ الْمُنكَرِ وَيُقِيمُونَ الصَّلاَةَ وَيُؤْتُونَ الزَّكَاةَ وَيُطِيعُونَ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ أُوْلَئِكَ سَيَرْحَمُهُمْ اللّٰهُ إِنَّ اللّٰهَ عَزِيزٌ حَكِيمٌ 

“Mümin erkekler ve mümin kadınlar, birbirlerinin velileridirler (dost ve koruyucularıdırlar); iyiliğe emreder ve kötülükten sakındırırlar; namazı dosdoğru kılarlar; zekâtı verirler; Allah’a ve Resulü’ne de itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Allah üstündür ve hikmet sahibidir.”[2]

Bu ayeti dikkate aldığımızda şunu söyleyebiliriz: Gerçek bir iman, diğer müminlerle dostluk ilişkisi kurmayı ve onların akıbetini düşünmeyi gerektirir. Müminler arasındaki bu dostluk bağı, onların birbirlerini iyiliklere yönlendirmelerini ve kötülükler konusunda eleştirmelerini gerektirir. İyiliğe yönlendirme ve kötülüğü eleştirme ise namazın ikame edilmesini, maneviyatın yaygınlaştırılmasını, Allah ve Resulünün emirlerine uyulmasını, zayıf ve düşkünlerin elinden tutulmasını (zekâtı) gerektirir. Tüm bunların neticesi ise Yüce Allah’ın sonsuz rahmetinin inmesidir[3].

Birçok ayet ve rivayette farklı yönleriyle bu sosyal, dini ve siyasi sorumluluğa dikkat çekilmiş ve onun çeşitli boyutları hatırlatılmıştır. İslam ümmetinin diğer ümmetlere olan üstünlüğü bu farizaya bağlı oluşu gerekçesine dayandırılmıştır:

كُنْتُمْ خَيْرَ أُمَّةٍ أُخْرِجَتْ لِلنَّاسِ تَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَ تَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنْكَرِ وَ تُؤْمِنُونَ بِاللّٰهِ

“Sizler, insanlar için (ortaya) çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten alıkoyar ve Allah’a iman edersiniz.” [4]

Bir kişinin diğerlerinden üstün oluşunun nişanelerinden birisi de bu konudaki duyarlılığıdır. Emri maruf ve nehyi münkerde bulunan kimseler, Allah katında bu farizayı yerine getirmeyenlerden daha üstün ve daha azizdirler. Peygamberimiz (s.a.a) konuşma yaptığı sırada birisi onu şu soruyu sordu: Ey Allah’ın Resulü! İnsanların en üstünü kimdir? Hazret şu cevabı verdi:

“Herkesten daha fazla emri maruf ve nehyi münkerde bulunan, herkesten daha çok Allah’tan sakınan ve herkesten daha çok Allah’tan razı olan kimse [insanların en üstünüdür]”[5].

Ali b. Ebu Talib (a.s), emri maruf ve nehyi münker farizasının diğer dini emirler arasındaki özel konumunu şu şekilde beyan etmiştir:

و النهى عن المنكرِ إلا كَنَفَثَة فى بَحر لُجِّى... و اَفضَلُ من ذلك كلمةُ عدل عند امام جائر

“Bütün iyi ameller ve Allah yolunda cihad, marufu emredip münkerden alıkoymak karşısında, engin denizdeki bir damla gibidir… Bunların hepsinden daha üstünü, zalim bir önderin karşısında hak bir söz söylemektir.” [6]

Emri maruf ve nehyi münker konusundaki hadisler insanı doyuracak ve harekete geçirecek kadar fazla olup bu farizayı terk etmesi için insana hiçbir özür ve bahane yolu bırakmamaktadır. Rahmet Peygamberi Efendimiz (s.a.a) bir hadis-i şerifinde şöyle buyurdu: “Allah, dini olmayan zayıf mümine öfkelidir.” Hazrete; “dini olmayan zayıf mümin kimdir?” diye sorulunca şu cevabı verdi: “Münkerden/kötülükten alıkoymayan kimsedir.”[7]

* * *

Emri maruf ve nehyi münker, diğer dini ve ahlaki hükümlerin aksine umumi vazifelerdendir. Bu iki ahlaki vazife çeşitli yönlerden umumiyete sahiptir[8]. Şöyle ki:

Birincisi: Bu hüküm kadınıyla erkeğiyle, küçüğüyle büyüğüyle tüm Müslümanları kapsamaktadır. Yani bu vazife, özel bir kişi veya grubun değil, toplumdaki tüm bireylerin uhdesinde olan bir görevdir. Gerçekte herkesi kuşatan bir tür umumi ve dini nezarettir.

İkincisi: Bu hüküm tüm zamanlarda uygulanabilir niteliktedir. Emri maruf ve nehyi münkerin çeşitli merhale ve aşamaları dikkate alındığında bu gerçek net olarak anlaşılır. Emri marufun kalbi, lisanî ve ameli olmak üzere üç aşaması vardır. Hiçbir zamanda hiçbir güç insanın kalben iyiliği sevmesi ve kötülükten nefret etmesini engelleyemez. Bunun yanı sıra Şeyh Tusi ve Sahib-i Cevahir[9] gibi bazı büyük fakihler ameli manadaki emri maruf ve nehyi münkerin, kişinin şahsen kendisinin faziletleri uygulaması ve rezillikleri terk etmesi anlamına geldiğini açıkça ifade etmişlerdir. Bu manada bir emri maruf ve nehyi münkerin de hiçbir güç tarafından engellenemeyeceği açıktır[10].

Üçüncüsü: Bütün fertler üzerinde uygulanabilir niteliktedir. Yani emri maruf ve nehyi münker sadece özel bir fert veya efrada yönelik değil, aksine toplumun tüm fertlerini eşit şekilde kuşatıcı özelliğe sahiptir. Hatta hâkimler ve iktidar sahiplerini de kapsar. Bu farizaya istinaden toplumun en zayıf ve miskin bireyleri, en büyük ve güçlü kimselerin yakasından tutabilir, onların hata ve yanlışlarını hatırlatıp iyiliği emrederek kötülükten sakındırabilirler.

Dördüncüsü: Şer’i, içtimai, siyasi, ahlaki ve kültürel bütün konuları kapsar; bireysel ve fer’i konulardan sosyal ve külli meselelere kadar tüm konuları içerir.

Elbette konuyla ilgili kitaplarda detaylı bir şekilde emri maruf ve nehyi münker meselesi işlenmiş; çeşitli aşamaları, hükümleri, hudut ve sınırları beyan edilmiş, marufun ne şekilde emredileceği ve münkerden ne şekilde alıkonulacağına dair uygulama yolları açıklanmıştır[11] ki onları burada nakletmekten imtina ediyoruz. Burada sadece şunu anlatmaya çalıştık: Emri maruf ve nehyi münker, İslamî yaşam tarzının en belirgin karakteristik özelliklerindendir. İslam ve din önderleri tüm çalışmalarını bu İslamî davranışın uygulamaya konulması ve kökleştirilmesi için sarf etmişlerdir. İmam Hüseyin (a.s) bu iki farizayla amel edilmesi için tüm yarenleriyle birlikte kendi aziz canını feda etmiştir.

 

- - - - - - - - - - - - -


[1]     Son yıllarda emri maruf ve nehyi münker konusunda müteaddit ve çeşitli kitaplar kaleme alındı. Herkes ilmi sermayesi ve istidadı ölçüsünde bu konuda bir şeyler söylemeye çalışmıştır. Bu alanda faydalı olabilecek şu eserlere müracaat edebilirsiniz: Deh Goftar, Murtaza Mutahhari, s. 66-94; Bu’du İçtimaiyi İslam, Muhammed İsfendiyari ve Seyyid Hasan İslamî’nin Danişnameyi İmam Ali kitabının 6. cildinde yer alan “Emri Maruf ve Nehyi Münker” başlıklı kısmen uzun makalesi.

[2]     Tevbe ,71.

[3]     Deh Goftar, Murtaza Mutahhari, s. 76-77.

[4]     Ali İmran ,110.

[5]     Mecmeu’l-Beyan fi Tefsiri’l-Kur’an, Fazl b. Hasan Tabersi, Tahkiki Haşim Resuli Mehellati, c. 1-2, s. 614

آمُرُهم بالمعروف و انهاهُم عن المنكرِ و اتقاهم للّٰهِ و ارضاهم

[6]     Nehc’ül Belaga, 374. Hikmetli Söz, s. 429.

[7]     Vesailu’ş-Şia, c. 16, s. 122.

[8]     Bkz. Bu’du İçtimaiyi İslam, Muhammed İsfendiyari, s. 76, “Emri maruf ve nehyi münker”, Seyyid Hasan İslamî, Danişnameyi İmam Ali, c. 6, s. 267.

[9]     “Şeyhu’t-Taife” unvanı ile maruf Şey Tusi, en-Nihaye kitabında (s. 299-300), emri maruf ve nehyi münkerin aşamaları hakkında şöyle demiştir: “Emri maruf elle ve dille yapılır. Elle yapılmasından maksadımız, kişinin marufu yapmak ve münkerden kaçınmak suretiyle insanlara örnek olmasıdır.” Sahibi Cevahir de bu ifadeleri naklettikten sonra şöyle buyurmuştur: Evet, emri maruf ve nehyi münkerin özellikle din öncüleri için en üstün, sağlam ve etkili mısdaklarından biri maruf elbisesini giyip vacip ve sünnet amelleri yerine getirmek, münker elbisesini de çıkarıp haram ve mekruhları terk etmek, böylece kendisini ahlaki erdemlerle donatıp kötü huylardan arındırmasıdır.

[10]    Deh Goftar, Murtaza Mutahhari, s. 92.

[11]    Bkz. Cevahiru’l-Kelam fi Şerh-i Şerayi’il-İslam, Muhammed Hasan Necefi, c. 21, s. 366-383, Bozorgterin Fariza, Muhammed Taki Misbah Yezdi, Tahkik ve Nigariş-i Kasım Şebanniya, Kum, Müesseseyi İmam Humeyni, 1389.