Kur'an | Ehlibeyt

Ümmü’l-Müminin Hz. Hatice’nin Faziletleri ve Özellikleri

.
.

Bismillahirrahmanirrahim

Musa AYDIN

.

Hz. Hatice’nin vefatı münasebetiyle o müstesna şahsiyetin faziletleri ve hayatından bizler için ders niteliği taşıyan bazı önemli noktaları sizinle paylaşmak istiyoruz.

* Allah Resulü’nden (s.a.a) şöyle nakledilmiştir: “Kadınlardan kemale ermiş dört kişi vardır: Firavun’un eşi Asiye bint-i Mezâhim, Meryem bint-i İmrân, Hatice bint-i Huveylid ve Fatıma bint-i Muhammed (s.a.a)”[1]

* Resulullah Hz. Ali’ye hitaben şöyle buyurmuştur: “Ya Ali! Dünya kadınlarının en üstünü dört kişidir; İmran kızı Meryem, Hüveylid kızı Hatice, Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma ve Mezahim kızı Asiye.”[2]

* Yine Resulullah'ın (s.a.a) bir hadisinde şöyle buyurduğu nakledilmiştir: "Cennet kadınlarının en üstünü dört kişidir: Hüveylit kızı Hatice, Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma, İmrân kızı Meryem ve Mezâhim kızı Asiye.”[3]

* Yine şöyle buyurmuştur: “Cennet dört kadına müştaktır; (büyük bir hasretle onları istemektedir): İmran kızı Meryem, Mezahim kızı Asiye ki cennette Peygamber’in zevcesi olacaktır; Hüveylid kızı Hatice ki hem dünya hem de ahirette Resulullah’ın zevcesidir ve Muhammed (s.a.a) kızı Fatıma.”[4]

* Kur’an-ı Kerim Tahrim suresinin 11. ve 12. ayetlerinde, Hz. Asiye ve Hz. Meryem’i kadın erkek bütün müminlerin örneği olarak tanıtmaktadır. Bu ayetleri Resulullah’ın yukarıda geçen hadisinin yanına koyduğumuzda, Hz. Hatice’nin de kadın erkek bütün müminlerin örneği olduğu ortaya çıkar.   

* Hz. Ali’den (a.s) şöyle nakledilmiştir: "Resulullah (s.a.a) bir gün hanımlarının yanında Hz. Hatice'den söz ederek ağladı. Bunu kıskanan Ümmü’l-Müminin Âişe: "Ben-i Esed'in şu kırmızı, ihtiyar kadınının neyine ağlıyorsun? Allah sana daha genç birisini nasip etmemiş mi?" diye itirazda bulundu. Allah Resulü buna çok rahatsız oldu; öyle ki saçının telleri titremeye başladı ve şöyle buyurdu: "Hayır Allah'a andolsun ki, Hatice'den daha iyisini bana nasip etmemiştir. O, korku ve buhran dolu bir zamanda bana iman etti ve İslâm yolunda her türlü fedakârlıktan ve bana yardımdan geri durmadı."

Ve şöyle buyurmuştur: "Allah'a andolsun ki, Allah bana Hatice'den daha iyisini nasip etmemiştir; herkesin beni inkâr ettiği sırada, o bana iman etti. Herkesin beni yalanladığı zaman, o beni tasdik etti… İnsanlar beni mallarından mahrum bıraktıkları sırada o, kendi servetiyle benim yardımıma koştu. Allah, ondan bana evlat nasip etti (başka hanımlarımdan değil)."[5]

* Bir diğer nakilde şöyle geçer: “Kim Hatice gibi olabilir?! İnsanlar beni yalanladığında o beni tasdik etti. Allah’ın dini hakkında bana destek oldu ve bu konuda malıyla bana yardım etti. Allah Azze ve Celle Hatice’yi cennette zümrütten işlenmiş ve hiçbir sıkıntıya mahal olmayan bir ev ile müjdelememi emretti.”[6]

* Allah Resulü Hz. Hatice'yi vefatından sonra da hiçbir zaman unutmaz, onu hemen her hatırladığında gözleri yaşarırdı; hatta Hatice'nin dostları ve arkadaşlarına dahi fevkalade saygı ve sevgi gösterir ve sürekli onlara hediyeler gönderir ve iyilikte bulunurdu ve “Onun habibi benim de habibimdir (dostu, sevdiği, benim de dostum sevdiğim birisidir) derdi.”[7]

* Ümmü’l-Müminin Aişe’den de yine şöyle nakledilmiştir: “Resulullah Hatice’yi andığında, onu övmekten ve onun için istiğfar etmekten usanmazdı!”[8]

* Bir gün mescitte Allah Resulü (s.a.a) Hz. Hasan (a.s) ve Hz. Hüseyin (a.s) hakkında ve onların özelliklerinden bahsederken ezcümle şöyle buyurdu: “Ey insanlar, en hayırlı dede ve nineye sahip olanları size haber vereyim mi?” ‘Evet’ dediklerinde şöyle buyurdu: “Onlar Hasan ve Hüseyin’dir; dedeleri Resulullah ve nineleri Hatice bint-i Hüveylid’dir.”[9]

 * Hz. Hatice'ye fazilet ve üstünlük olarak bu yeter ki Allah-u Teâla Cebrail (a.s) vasıtasıyla ona selam gönderiyordu.[10] Bunu son olarak vereceğimiz ziyâret metninde göreceksiniz.

* Kırk gün Hz. Hatice’den ayrılıp uzlete çekildiğinde Ammâr Yasir vasıtasıyla Hz. Hatice’ye şu mesajı gönderdi Allah Resulü (s.a.a):

ان‌ الله‌ عز وجل‌ لیباهی‌ بک‌ کرام‌ ملائکته‌ کل‌ یوم‌ مرارا.

“Ey Hatice, hiç şüphesiz Allah Azze ve Celle her gün defalarca üstün meleklerine seninle iftihar eder!”[11]

* Hz. Hatice Resulullah’ın diğer zevcelerine nazaran her açıdan artıları var. Çünkü hiçbirisi onun çektiği sıkıntıları çekmemiş ve onun yaptığı fedakârlıkları yapmamıştır.

* Hz. Hatice ilklerin şahsiyetidir. Her zaman her konuda ilkleri başaranlar herkesten farklı ve daha üstün bir makam ve mevkiye sahip olurlar. Hz. Ali ile birlikte ilk iman eden, onunla ilk namaz kılan kişidir. Yine Resulullah’ı Hz. Ebu Talip ile birlikte ilk himaye eden kimsedir. Nitekim Allah Resulü hayatının son anlarında Hz. Fatıma’nın perişan halini görünce ona söylediği teselli sözlerinin bir yerinde şöyle buyurmuştur: “Ey Fatıma, mutlu ol; bu ümmetin içinden (eşin) Ali ve annen Hatice Allah’a ve Resulü’ne ilk iman eden kimselerdir!”[12]

* Hz. Hatice cahiliyet zamanında “Tahira ve Seyyidetû Nisâ-i Kureyş” olarak anılıyordu! İlerde o makam ve dereceye ulaşacağının mayası ve cilveleri ta o zamandan beri onun vücudunda kendini göstermekteydi.

* İmam Hüseyin ve İmam Zeynelâbidin (a.s) okudukları hutbede Hz. Hatice’nin evladı olduklarına iftihar ediyorlardı. “Enebnu Haticete’l-Kübra”

* Genelde Hz. Hatice’ye on bir imamın annesi deniyor. Hâlbuki bir açıdan 12 imamın annesi sayılır. Çünkü Hz. Ali de çocuk yaşta Resulullah’ın talim ve terbiyesi ve kefaleti altına girdiği için aslında ona da annelik yapmıştır. Nitekim Hz. Ali (a.s) da bir şiirinde Hz. Hatice’ye anne diye hitap etmektedir.[13]

Hz. Ali’nin annesi de Resulullah’a annelik yapmıştır. Vefat ettiğinde Hz. Ali (a.s) annesinin vefat haberini ona verdiğinde “Ya Ali o senin annen olduğu gibi benim de annemdi.” buyurdu. Defninde gösterdiği özel ilgiyi gören Ammar bunun nedenini sorunca verdiği uzun cevabın bir bölümünde şöyle buyurdu: “Ey Ammar! O benden böyle bir davranışa layıktı. Zira onun Ebu Talip’ten birçok evladı vardı. Onların malı da fazlaydı, ama bizim malımız azdı; fakat buna rağmen onları aç bıraktığı halde beni doyururdu; onları çıplak bıraktığı halde beni giydirirdi. Onları kirli bıraktığı halde beni temizler, yağlardı.”[14]

* Bir gün Resulullah’ın eşlerinden birisi Hz. Fatıma’ya karşı bazı açılardan övünmeye çalışırken, bunu gören Allah Resulü (s.a.a) şöyle buyurdu:

او ما علمت‌ ان‌ الله‌ اصطفی‌ آدم‌ و نوحا و آل‌ابراهیم‌ و آل‌عمران‌ و علیا و الحسن‌ و الحسین‌ و حمزه‌ و جعفرا و فاطمة‌ و خدیجة‌ علی‌العالمین‌.

“Bilmez misin şüphesiz Allah Âdem’i, Nuh’u, İbrahim ve İmran soyunu ve Ali’yi, Hasan’ı, Hüseyn’i, Hamza’yı, Cafer’i (erkeklerden), Fatma’yı ve Hatice’yi (kadınlardan) seçti.”[15]

* Mutaffifin suresinin 28. ayetinde şöyle buyurmaktadır:

عَيْناً يَشْرَبُ بِهَا الْمُقَرَّبُونَؕ ﴿٢٨﴾

“(Tesnim) öyle bir pınardır ki ondan ancak mukarrepler (Allah’a en yakın kullar) içerler.”

Allah Resulü (s.a.a) bu ayetin tefsirinde şöyle buyurmuştur:

المقربون‌ السابقون‌؛ رسول‌ الله‌، و علی ‌بن‌ ابیطالب‌ و الائمة‌، فاطمة‌ و خدیجة‌.

“Allah’a en yakın mukarrepler ve (bütün hayırlarda) önde gidenler (bu ümmetin içinden) Resulullah, Ali b. Ebitalib, (masum) imamlar, Fatıma ve Hatice’dir.”[16]

* İnsanın ömrünün Allah yolunda geçmesi bir liyakat meselesidir ve herkese nasip olmaz. İnsanın malı da öyledir. Herkesin malı, Allah yolunda harcanmaya kabil değildir. Malın sahibinde birtakım özellikler olması gerekir. Malın kendisinin bazı özelliklere sahip olması gerekir; mesela helalden kazanılması gibi.. Hz. Hatice her şeyini Allah ve Peygamber yolunda feda etti: Ömrünü, itibarını, rahatlığını, şan şöhretini, mal mülkünü… Buna rağmen yine de vazifesini yapıp yapmadığı hususunda kaygılı ve endişeliydi… Nitekim Kur’an böyle kimseler hakkında şöyle buyuruyor:

اِنَّ الَّذٖينَ هُمْ مِنْ خَشْيَةِ رَبِّهِمْ مُشْفِقُونَۙ ﴿٥٧﴾ وَالَّذٖينَ هُمْ بِاٰيَاتِ رَبِّهِمْ يُؤْمِنُونَۙ ﴿٥٨﴾ وَالَّذٖينَ هُمْ بِرَبِّهِمْ لَا يُشْرِكُونَۙ ﴿٥٩﴾ وَالَّذٖينَ يُؤْتُونَ مَٓا اٰتَوْا وَقُلُوبُهُمْ وَجِلَةٌ اَنَّهُمْ اِلٰى رَبِّهِمْ رَاجِعُونَۙ ﴿٦٠﴾ اُو۬لٰٓئِكَ يُسَارِعُونَ فِي الْخَيْرَاتِ وَهُمْ لَهَا سَابِقُونَ ﴿٦١﴾

57. Kuşkusuz, Rablerinin korkusundan titreyenler;

58. Rablerinin ayetlerine inananlar;

59. Rablerine ortak koşmayanlar;

60. Verdiklerini, Rablerine dönecekleri için kalpleri ürpererek (Allah yolunda) verenler;

61. İşte onlar, iyiliklere koşarlar ve iyi işlerde yarışırlar.

* Kevser suresinde bahsedilen ve verilişiyle Resulullah’a minnet edilen ve şükretmesi istenen o büyük nimete (Kevser nimetine) mazhar olan Peygamber’le birlikte Hz. Hatice’dir de.

* Kur’an Hz. Resulullah (s.a.a) hakkında şöyle buyuruyor:

اَلَمْ يَجِدْكَ يَتٖيـماً فَاٰوٰى

“O seni yetim bulup barındırmadı mı?”

وَوَجَدَكَ عَٓائِلاً فَاَغْنٰىؕ

“Ve seni yoksul bulup zengin kılmadı mı?”[17]

Evet, Allah-u Teâla bunların birini Hz. Ebu Talib’in, diğerini de Hz. Hatice’nin eliyle gerçekleştirdi.

* Bazı kaynaklarda şöyle geçmektedir:

              کان رسول اللّه (ص) یودها و یحترمها و یشاورها فی أموره کلها و کانت وزیر صدق و هی أول امرأة آمنت به و لم یتزوج فی حیاتها احدا.

“Resulullah (s.a.a) Hz. Hatice’yi çok sever, ona saygı gösterir ve bütün işlerinde onunla istişare ederdi. Onun sadık yardımcısıydı. Ona ilk iman eden kadındı ve o hayattayken Resulullah (s.a.a) başka kimseyle evlenmedi.” Evet, bu belgeler Hz. Hatice’nin ne kadar akıllı, dirayetli ve güven veren bir şahsiyete sahip olduğunu göstermektedir.[18]

* Yine Hz. Hatice’nin özellikleri hakkında şöyle nakledilmiştir:

کانت من احسن النساء جمالا و اکملهن عقلا و اتمهن رأیا و اکثرهن عفة و دینا و حیاء و مروة و مالا.

“Hatice en güzel, en akıllı, en sağlam görüşlü, en çok iffetli, en dindar, en hayâlı, en mert-cömert ve en çok mal sahibi olan kadınlardandı.”[19]

* Hz. Hatice Resulullah (s.a.a) ile evlenirken nikâh kıyılacağı zaman yaptığı konuşmada Resulullah’ın şu özelliklere sahip olduğunu ve bunlardan dolayı onunla evlenmek istediğini beyan ediyor ki her Müslüman kadın ve erkek için cidden örnek ve öğreticidir:

یَابْنَ عَمّ! اِنّی قَدْ رَغِبْتُ فِیکَ لِقِرابَتِکَ مِنّی وَ شَرَفِکَ فی قَوْمِکَ وَ اَمانَتِکَ عِنْدَهُمْ وَ حُسْنِ خُلْقِکَ وَ صِدْقِ حَدِیثِکَ.

“Amcamın oğlu, ben bana olan yakınlığın, kavmin içindeki şerefin, onlar nezdindeki güvenirliğin, güzel ahlakın ve doğru konuşmandan dolayı seninle evlenmeye talip oldum!”[20]

* Evet, Allah Resulü'nün gözünde böyle yüce bir makam ve değer sahibi olan ve onun en büyük yardımcılarından sayılan birisinin ayrılığı ve vefatı da pek tabiidir ki onun derinden yaralanmasına ve üzülmesine neden olsun. Nitekim de öyle olmuş ve Resulullah (s.a.a) Hz. Hatice ile birlikte, diğer büyük hâmisi Hz. Ebu Talib'i de aynı yıl kaybedince o yıl "Hüzün Yılı" diye adlandırılmıştır.

Hz. Hatice vefat ettikten sonra Hz. Fatıma (s.a) Resulullah’ın etrafına dönüyor ve durmadan “Eyne Ümmi (annem nerede)?” diye soruyordu. Cebrail (a.s) nazil oldu ve Resulullah’a şöyle dedi: “Rabbin sana emrediyor ki Fatıma’ya selamını ulaştır ve annesinin Asiye ve Meryem’in evlerinin arasında altın ve yakutlarla süslü bir evde bulunduğunu haber ver.” Allah Resulü haberi verdiğinde Hz. Fatıma (s.a) şöyle dedi:

ان ‌الله‌ هو السلام‌ و منه‌ السلام‌ و الیه‌ السلام‌.

“Şüphesiz Allah, O’dur selam, O’ndandır selam ve O’nadır selam.”[21]

* Hz. Hatice âlem-i bekaya irtihal ettiğinde rahmet melekleri Allah tarafından onun için özel bir kefen getirdiler ve Allah Resulü vefalı eşini onunla kefenledikten sonra, Mualla mezarlığında Hz. Ebu Talib’in mezarının yakınında onun için bir mezar hazırlattı, kendisi önce mezara yattı ve ardından o mutahhar bedeni mezara defnetti.[22]

Bir diğer nakilde şöyle geçer: “Hz. Hatice hayatının son demlerinde Esma bint-i Ümeys’i yanına çağırdı ve kızı Hz. Fatıma ile ilgili bir takım sipariş ve vasiyetlerde bulunduktan sonra kızı Fatıma’yı babasına gönderdi ve içinde vahiy aldığı abasını ona kefen yapması için aracı kıldı. Hz. Fatıma bu isteği babasına aktardığında Allah Resulü’nün gözleri yaşardı ve çok geçmeden Cebrail (a.s) nazil olarak Allah tarafından onun için cennetten bir kefen getirdi. Vefat gerçekleştirdiğinde Allah Resulü önce abasını ona sardı ardından da cennetten gelen kefen ile kefenleyip defnetti.”[23]

Böylece önce Allah-u Teâla, sonra da Allah’ın Resulü tarafından böyle müstesna bir muamele ve lütfa mazhar kılındı ve ebediyete uğurlandı.

* Hüzün yılında artık iki büyük hamî, âhiret yurduna göçmüş, ama her biri yerine bir diğer hâmiyi bırakıp gitmişlerdi. Ebu Talip, oğlu Hz. Ali'yi (a.s) ve Hatice, kızı Hz. Fatıma'yı (a.s). Artık bu görev onların omuzlarına ağırlık etmekteydi.

Allah'ın selamı rahmet ve bereketi o yüce İslâm kadınının üzerine olsun ve bizi onun ve kızı Fâtıma'nın, kocasının ve evlatlarının yolundan ayırmasın ve kıyamette şefaatlerine nâil eylesin.

* Evet, Hz. Hatice, hayatının bütün yönleriyle, iffeti, hayâsı, takvâ ve temizliği, ibâdet ve itâati, fedakârlık ve dünyaya meyilsizliği, kocasına olan itâat ve teslimiyeti ve Allah yolunda ona maddi ve manevi yardımıyla ve bilahare yetiştirdiği evlatlarıyla bizler için büyük örnektir.

* Burada son olarak hem Hz. Hatice'nin faziletlerini daha iyi anlamak, hem de onu ziyâret etmek için Hz. Hatice için nakledilen şu ziyâretnameyi de tercümesiyle birlikte huzurunuza takdim ediyoruz:

السَّلامُ عَلَیْک یا اُمَّ الْمُؤْمِنِینَ، اَلسَّلامُ عَلَیْک یا زَوْجَةَ سَیّـِدِ الْمُرْسَلِینِ، اَلسَّلامُ عَلَیْک یا اُمَّ فاطِمَةَ الزَّهْراءِ سَیِّدَةِ نِساءِ الْعالَمِینَ، اَلسَّلامُ عَلَیْک یا أَوَّلَ الْمُؤْمِناتِ، اَلسَّلامُ عَلَیْک یا مَنْ أَنْفَقَتْ مالَها فِی نُصْرَةِ سَیِّدِ الاْنْبِیاءِ، وَ نَصَرَتْهُ مَااسْتَطاعَتْ وَدافَعَتْ عَنْهُ الاْعْداءَ، اَلسَّلامُ عَلَیْک یا مَنْ سَلَّمَ عَلَیْها جَبْرَئِیلُ، وَ بلَّغَهَا السَّلامَ مِنَ اللهِ الْجَلِیلِ، فَهَنِیئاً لَک بِما أَوْلاک اللهُ مِنْ فَضْل، وَالسَّلامُ عَلَیْک وَ رَحْمَةُ اللهِ وَ بَرَکاتُهُ.

"Selam olsun sana, ey müminlerin anası. Selam olsun sana, ey Resullerin efendisinin zevcesi. Selam olsun sana, ey dünya kadınlarının efendisi olan Fâtımetü’z-Zehrâ'nın anası. Selam olsun sana, ey ilk iman eden kadın. Selam olsun sana, ey malını, servetini Seyyidü’l-Enbiyâ'nın yardımında sarfeden, ona elinden gelen hiçbir yardımı esirgemeyen ve düşmanlar karşısında onu müdâfaa eden. Ey Cebrâil'in kendisine selam verdiği ve yüce Allah'tan kendisine selam getirdiği kimse. Ne mutlu sana Allah'ın verdiği fazl u ihsandan dolayı. Allah'ın selamı, rahmet ve bereketi senin üzerine olsun."

- - - - - - - - - -

[1] (Mecmeü’l-Beyân, c. 10, s. 480)

[2] (Bihârü’l-Envar, c. 43, s. 36)

[3] (ed-Dürrü’l-Mensûr, c. 8, s. 229)

[4] (Bihârü’l-Envar, c. 43, s. 53)

[5] (Sefinetü’l-Bihâr, c. 1, s. 380)

[6] (Bihârü’l-Envar, c. 43, s. 131)

[7] (Reyâhinü’ş-Şeria, c. 2, s. 206)

[8] (Bihârü’l-Envar, c. 16, s. 12)

[9] (Bihârü’l-Envâr, c. 43, s. 302)

[10] (Bihârü’l-Envar, c. 16, s. 7)

[11] (Keşfü’l-Ğumme, c. 2, s. 72)

[12] (Bihârü’l-Envâr, c. 22, s. 502)

[13] (Divânu Emiri’l-Müminin Ali (a.s), s. 359)

[14] (Şeyh Sadûk, el-Emâli, s. 258)

[15] (Bihârü’l-Envâr, c. 37, s. 63)

[16] (Mecmeü’l-Beyân, c. 10, s. 320)

[17] (Duhâ / 6, 7)

[18] (İbn-i Cevzi, Tezkiretü’l-Havâs)

[19]  (Reyâhinü’ş-Şeria, c. 2, s. 204)

[20] (Sire-i Hişâm, c. 1, s. 201)

[21] (Bihârü’l-Envâr, c. 43, s. 27)

[22] (el-Hasâisü’l-Fatımıyye)

[23] (Şecere-i Tûba, c. 2, s. 235)