Kur'an | Ehlibeyt

Yetimler Topluma Bir Emanettir

.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

بِسْمِ اللهِ الْرَحْمَنِ الْرَحِيمِ

 اِنَّ الَّذِينَ يَاْكُلُونَ اَمْوَالَ الْيَتَامٰٰٰى ظُلْمًا اِنَّمَا يَاْكُلُونَ فِي بُطُونِهِمْ نَارًا وَسَيَصْلَوْنَ سَعِيراً

Bismillahirrahmanirrahim

[Rahman ve rahim Allah’ın adıyla]


“Haksızlıkla yetim malı yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir”

 [Nisa/10]

* * * 

Yüce Rabbimiz tarafından en üstün özelliklerle yaratılmış olan insan, yeryüzüne imtihan edilmek için gönderilmiştir. Çevremizde olup biten olayların hepsi birer imtihan vesilesidir. Bu imtihan vesilelerinden biri de aramızda bulunan yetimlerdir.


Allah Resulü (s.a.a.), yetimle ilgilenmenin dini, sosyal ve ahlaki bir görev olduğunu, onları korumasına alıp iyi davranan, bakımı ve eğitimiyle yakından ilgilenen, ihtiyaçlarını gideren kimselerin ahirette büyük mükâfata erişeceğini bildirmiştir. Nitekim konuyla ilgili bir hadis-i şerifte şöyle buyrulmaktadır:

“Kim Allah rızası için bir yetimin başını okşarsa, elinin dokunduğu her saç sayısınca iyilik yazılır. Kim, yanında bulunan yetim erkek veya kız çocuğuna iyi davranırsa, ben ve o kimse (şehadet ve orta parmağını birleştirerek) cennette şu ikisi gibi kardeşiz”

Yine Hz. Peygamber (s.a.a.), içinde yetim barındıran ve yetime iyi davranılan eve/kişilere şeref atfetmiş ve bu konuda şöyle buyurmuştur:

“Müslümanlar arasında en hayırlı ev, kendisine iyi davranılan yetimin bulunduğu evdir. En kötü ev de kendisine kötülük yapılan yetimin bulunduğu evdir.”

Dinimiz, topluma Allah’ın birer emaneti olan yetimlerin mallarının korunmasına da büyük önem vermiş; yetim malı yiyenlerin hem bu dünyada hem de ahirette büyük bir hüsrana uğrayacaklarını bildirmiştir. Nitekim Yüce Rabbimiz “Haksızlıkla yetim malı yiyenler, karınlarına ancak ateş doldurmuş olurlar. Onlar, çılgın bir ateşe gireceklerdir” [1] buyuruyor. Sevgili Peygamberimiz de (s.a.a.) “yetim malı yemeyi” yedi büyük günahtan biri olarak saymıştır.


Kendisi de bir yetim olan şefkat Peygamberinin, bir yetimin göz yasları karşısındaki söz ve davranışı, yetime nasıl davranacağımız konusunda bizler icin güzel bir örnektir. Sahabe efendilerimizden Beşir b. Akrebe anlatıyor: 

“Babam, Uhud Savaşı’nda şehit düşünce ağlayarak Resulullah’ın yanına gittim. Resulullah, bana “Ey sevgili yavrucak! Ağlama, ben baban olsam, Aişe de annen olsa istemez misin?” diye sorunca ben de “Elbette ki isterim ya Resulullah!” dedim. Bunun üzerine Resulullah, benim başımı okşadı. (Şu anda) saçlarım ağardığı halde Resulullah’ın başımı okşadığı yerler hala siyah kalmıştır.”

 
Müslüman olarak bizlere düşen görev, himayemizdeki veya çevremizdeki yetimlerle çok yakından ilgilenip onlara iyi davranmalı, her türlü ihtiyaçlarını karşılamalı; hak ve hukukunu her zaman koruyup gözetmeliyiz.


Allahım! Bizi yetimlere, muhtaçlara ilgisiz kalıp rahmet ve şefkatinin yetimi olanlardan karar kılma! Şu notu da eklemeden bitirmeyelim: Yetim kelimesinin temsil yani sembol olma yönü vardır. Yetim, nimetlerin en büyüğü olan anne baba nimetinden mahrumdur. Mahrumiyeti hem maddi hem manevidir. Dolayısıyla zor durumda olmanın, kimsesizliğin simgesi ve en belirgin örneğidir.


Sonuç olarak şuna dikkat çekmek istiyoruz ki, gözlenip gözetilmesi gerekenler sadece yetimler değillerdir. Yetim derken, maksadımız yetimler ve onlar gibi desteğe ihtiyacı olan herkestir.

Makalemizi, Hz. Peygamber’in (s.a.a.) huzuruna gelerek kalbinin katılığından yakınan bir adama yapmış olduğu şu tavsiye ile bitirelim: 

“Kalbinin yumuşamasını istiyorsan, yoksulu doyur ve yetimin başını okşa.”

----------------------------


[1] Nisa, 4/10.