.
.
Rahman ve Rahim Olan Allah’ın Adıyla
“Hangi sebepten Öldürüldüler”[1]
.
Hamas’ın ansızın İsrail’e başlattığı havadan, sudan ve karadan saldırısıyla beraber bir anda dünyanın gözü o topraklara çevrildi. Hamas’ın saldırıları ve İsrail’in kudurmuşçasına sivil yerleşik bölgeleri ağır silahlarla vurması ve medyanın an be an olayları takip etmesi ve dahası.. Senaryo öyle bir işledi ki sanki 7 Ekim öncesi Filistin topraklarında her şey güllük gülistanlıktı. Gazze’de ve kutsal topraklarda hiç ölen olmuyor, tutuklanan olmuyordu.
Çok değil bundan bir hafta öncesine kadar neredeyse Türkiye’deki tüm TV kanalları gün boyu haber yapıyor, gece yarılarına kadar oturumlar düzenliyor, analizler yapıyordu. Hatta ABD ve AB menşeili kanallar dahi olayları eleştiriyor ve dünya milletini duyarlılığa davet ediyordu. Tabi Gazze halkının İsrail’in bombaları altında acımasızca öldürüldüğünü ve sivil yerleşik alanların yerle bir edildiğini dile getirirken, “Yahu sizin neyinize, elinizde bir şey yok iken böyle bir saldırıyı başlattınız bak olan size oldu” imasını da bilinçaltına vermeyi ihmal etmiyordu. Sonuçta hep ölen Gazzeli, evi yıkılan da Gazzeli. İsrail askerinden ne ölen var ne de avare olan yapılan haberlerde.
Dünyanın dört bir yanında insanların duygularıyla oynadılar, sivil örgütleri harekete geçirdiler. Dünyanın dört biryanında boykotlar düzenlendi. Kimileri bu boykotu tüm sadakatiyle yaparken kimileri de bu sadakate halel düşürerek yaptı. İlginç olan ne biliyor musunuz? Bazıları boykotta olayının dozunu kaçırırken asıl boykot yapılması gereken yerlere üç maymun oynandı. Kendi ülkemizden örnek verecek olursak yapılan boykotta olayın mahiyetini dile getirecekken kargaşaya sebebiyet verip asıl limanlarımızdan yükünü alan ticarî gemiler ve “Gemicikler”e sessiz kalınması yahut yapılan yürüyüş ve mitinglerde “Kahrolsun Amerika!” denmemesi. Bunlar sadakat ile çelişiyor maalesef.
Velhasıl, Müslüman veya gayrimüslim olsun halkın biriken nefret gazını aldılar. Yardımlar toplandı “sözde” gıda ve ilaç sevkiyatı başlatıldı. Sözde diyorum, çünkü hiçbir devletin müstakim olarak bu yardımları Gazzelilere ulaştırma izni yoktu. İzinleri kim verecek? Tabi ki İsrail. Zira tüm sınır bölgeler ve devletler İsrail’in müttefikleri. Bu devletler gayrimüslim mi? Hayır, hepsi de Müslüman ve hatta Arap. Ne ilginç değil mi? Kaç yüz milyon nüfuslu bölge Arap devletleri bir avuç Siyonist karşısında çaresiz durumda, lafta kınamadan öteye geçmiyor ve hatta İsrail’in tarafında yer alıyorlar. Öte yandan Filistin ile sınırı olmayan İran, Lübnan, Suriye ve Yemen gibi bir kaç ülke kelimenin tam anlamıyla Gazze’nin yanında yer alıyor ve hatta silah yardımı ve etkili müdahalelerde bulunuyorlar ki bunu artık kimse gizleyemiyor.
O bir kaç ülke arasında Türkiye’yi de zikretmemi isterdiniz değil mi? İsrail ile tüm ticarî ve siyasî bağların koparıldığını ve artık bu Siyonist gasıp rejimi bir devlet olarak tanımıyoruz açıklamasını gururla duymak isterdik aslında. Ama ne yazık ki Türkiye’nin de Mısır’dan bir farkı yok. Zira İsrail'in İzni olmadan Gazze içerisine değil ilaç ve gıda sokmasını, Refah sınır kapısından başını dahi içeri sokamamakta. Bakmayın bizim medyada tır tır yardımların, uçak dolusu eşyaların Gazze için yola koyuldu haberlerine. Çünkü tüm bu tırlar Refah sınır kapısında İsrail’in az sayıda vereceği geçiş izini ve izin vermekle kalmayıp bizzat İsrailli ekibin denetim ve kontrolünü beklemekte.
Acı, ama “GERÇEK” tablo bu!
Diyeceksiniz ki ya tedavi için Türkiye'ye getirilen yaralı Gazzeliler?
Onlar da zaten kendi imkânlarıyla kaçak yollarla Mısır’a geçiş yapanlardan sadece bir kısmı.
Ama, bu son bir hafta ne hikmetse bir anda TV kanallarında canlı yayınlar, oturumlar durdu. Artık gecenin bir yarılarına kadar haber yapılmıyor. Ana haber bülteninde yüzeysel bir iki değiniliyor o kadar.
Ne o, yoksa Siyonist köpeklerin kıyımı durdu da bizim mi haberimiz yok?
Her şey bir kaç esir takasına kadar mıydı?
Yoksa bu zaman zarfında tüm dünya halkın dikkatlerini o yöne çekerek yine kimsenin görmesinin istenmediği, en azından şimdilik görmesinin istenmediği başka şeyler mi yaptılar? Yeni dünya düzenine geçiş sürecinin bir sonraki aşaması mı? Bunun da kokusu pek yakında çıkar.
Evet, süreçler çok kanlı geçecek. Daha çok kan dökülecek. Bu şuana kadar Filistin ve Gazze’de dökülen kanla da sınırlı kalmayacak. Rakamlar şimdiye kadar 18 bini geçmiş durumda. Acımasızca çoluk çocuklar ve sivil halk öldürülmekte. Ama sözde İslâmî devletler hâlâ göstermelik itirazın dışında kılını dahi kıpırdatmamakta. Müslüman ülkeler ve yöneticileri bir avuç siyonistin esiri olmuşlar. Zira bulundukları makamı Siyonistlerin eli ile elde etmişler. Oysa Kur’an’da Allah (cc) bizleri o kadar uyarıyor bu millete karşı. Bunlar zamanında Allah ve peygamberleri ile yaptıkları antlaşmaya bile sadık kalmadılar ki sizlerle yaptıkları antlaşmaya sadık kalsınlar. İşte bu yüzden bu sükutun bedeli ağır olacak.
Şunu da belirtmek lazım. Düşman sadece bir avuç Siyonist Yahudi’den ibaret değil. Düşman, o bir avuç kanser hücresine destek çıkan, koruyup kollayan emperyalist güçlerdir. Düşman, eşit şartlarda yapılmayan savaşta İsrail’e yönelik atılan füzeleri tespit edip hedefe ulaşmasına engel olan ve bizden gözüken hainlerdir.
وَمَكَرُوا مَكْرًا كُبَّارًاۚ
“Ve büyük büyük tuzaklar kurdular”.[2]
.
وَمَكَرُوا وَمَكَرَ اللّٰهُۜ وَاللّٰهُ خَيْرُ الْمَاكِر۪ينَ۟
“Onlar (İsrailoğulları) bir tuzak kurdular ve buna karşılık Allah da bir tuzak kurdu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır”. [3]
Allaha emanet olun.