.
.
Bismillâhirrahmânirrahîm
Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
يا أَيُّهَا الَّذينَ آمَنُوا أَطيعُوا اللَّهَ وَ أَطيعُوا الرَّسُولَ وَ أُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ.[1]
“Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz, Resul'e ve sizden olan Emir Sahiplerine itaat ediniz.”
İtaat Kelimesinin Anlamı
Rağıb Isfahanî'ye göre itaat, boyun eğmek ve emre uymak anlamına gelir.[2]
Dolayısıyla Allah, Peygamber ve Emir Sahipleri, Müslümanlardan bir şey talep ettikleri zaman, isteseler de istemeseler de itaat etmek ve boyun eğmek zorundadırlar. Müslümanların bu konularda seçim hakları yoktur.
Şimdi kısaca cümleler üzerinde durulacaktır:
Allah Teâlâ’ya Mutlak İtaat Farzdır
Ayetin ilk bölümünde “Allah’a itaat edin” diye buyrulmakta ve hiçbir şekilde hiçbir koşulla sınırlandırılmamaktadır. Yani “Allah namazla ilgili bir emir verdiğinde itaat edin, ancak siyasetle ilgili konularda itaat etmeyin” diye bir koşul ve bir şart yoktur. Allah Teâlâ hangi konuda olursa olsun, bir emir verdiği veya yasakladığı zaman, kesinlikle o haktır ve doğrudur. Çünkü O her türlü yanlıştan, kusurdan, hatadan münezzehtir. İşte bu nedenle bir emir verdiği zaman mutlak bir şekilde itaat etmek ve bir şeyi yasakladığı zaman da kayıtsız şartsız bir şekilde kaçınmak kullarına farzdır.
Belirtilmesi gereken çok önemli bir konu daha var. O da şudur ki Allah’a Teâlâ’nın kusursuzluğu, eksiksizliği, mükemmelliği, münezzeh oluşu hiçbir varlığa benzememektedir. Çünkü O her mükemmelliğe kendiliğinden sahiptir. O tektir, birdir, Ondan başka ilah yoktur. Doğruları ve yanlışları O bilir ve bildirir. Her şeyin sahibi O’dur. Allah Teâlâ’nın dışındaki hiçbir varlık, hatta peygamberler ve imamlar bile, kendiliklerinden bir şeye sahip değillerdir. Kendi başlarına var olup yaşamazlar. Kendi başlarına günahsız, hatasız, masum ve mutahhar olamazlar. Mutlak bir şekilde Allah Teâlâ’ya muhtaçtırlar, ancak O hiçbir şeye muhtaç değildir. İşte bundan dolayı ayetteki “İtaat” kavramını kendisi için ayrı kullanıp “Allah'a itaat ediniz, Resul'e ve sizden olan Emir Sahiplerine itaat ediniz” diye buyurmuştur.
Hz. Peygamber'e (s.a.a) İtaat Allah'a İtaattir
Peki, Allah’a nasıl itaat edeceğiz? Çünkü biz insanlar Allah’tan vahiy almıyoruz ve O bizimle konuşmamaktadır. Emirlerinin ve yasaklarının ne olduğunu direkt olarak bize bildirmemektedir. Dolayısıyla acaba Allah Teâlâ’ya itaat etmenin bir göstergesi, bir kriteri, bir ölçüsü var mıdır? Başka bir ifadeyle, insanlardan olan ve kendisine itaat ettiğimiz zaman Allah’a itaat etmiş gibi olacağımız birisi var mıdır?
İşte bu soruların cevabı ayetin diğer bölümünde “Resul'e ve sizden olan Emir Sahiplerine itaat ediniz” diye geçmektedir.
Allah'a itaat etmek, Peygamberimize (s.a.a) itaat etmekten geçer. Dolayısıyla bir insan, "Ben Peygamber'e (s.a.a) itaat etmiyorum ve onun söylediklerine boyun eğmiyorum, ancak Allah'a itaat ediyorum" diye bir iddiada bulunamaz. Zira Peygamber'e (s.a.a) itaat etmek demek, Allah'a itaat etmek anlamına gelir. Diğer taraftan Hz. Peygamber'e (s.a.a) isyan etmek ise Allah'a isyan etmek demektir. Bu konuda birçok ayet ve hadis bulunmaktadır. Örneğin;
1- Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
مَنْ يُطِعِ الرَّسُولَ فَقَدْ أَطاعَ اللَّهَ.[3]
“Kim Resul'e itaat ederse, muhakkak ki Allah'a itaat etmiştir.”
Peygamberimiz (s.a.a) masum, mutahhar, günahsız olduğu için Rabbimiz ona da kayıtsız ve şartsız bir şekilde itaat edilmesi gerektiğini emretmiştir.
2- Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
وَمَنْ يَعْصِ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ فَاِنَّ لَهُ نَارَ جَهَنَّمَ خَالِد۪ينَ ف۪يهَٓا اَبَدًا.[4]
“Kim Allah’a ve Resulüne isyan ederse, kesinlikle onun için cehennem ateşi vardır, onun içinde ebediyen kalacaklardır.”
Görüldüğü gibi Allah’a isyan etmek ile Resulullah’a (s.a.a) isyan etmenin arasında hiçbir fark yoktur. Çünkü Allah’a isyan etmenin göstergesi Resulullah’a (s.a.a) isyan etmektir.
3- Rabbimiz Necm Suresinde şöyle buyurmaktadır:
وَ ما يَنْطِقُ عَنِ الْهَوى إِنْ هُوَ إِلاَّ وَحْيٌ يُوحى.[5]
“O hevadan konuşmaz, o vahyolunan vahiyden başka bir şey değildir.”
4- Taberî bu ayet ile ilgili olarak şöyle nakletmiştir:
Abdullah b. Amr diyor ki:
Ben, Resulullah’tan duyduğum her şeyi ezberlemek maksadıyla yazıyordum. Kureyşliler bunu bana yasakladılar ve dediler ki: "Sen, duyduğun her şeyi neden yazıyorsun? Resulullah da bir beşerdir. Kızgınlık zamanında da konuşur, sakin zamanında da konuşur."
Bunun üzerine ben yazmaktan vazgeçtim ve meseleyi Resulullah'a anlattım. Resulullah parmağıyla ağzını işaret ederek şöyle buyurdu:
"Yaz. Canım kudret elinde olan Allah'a yemin olsun ki buradan haktan başka bir şey çıkmaz."[6]
5- Hz. Ali (s), Peygamberimiz (s.a.a) günahsız olduğu ve başkalarını da günaha sürüklemeyeceği için, ona kayıtsız ve şartsız bir şekilde itaat edilmesi gerektiğini şu ifadelerle açıklamıştır:
“Allah, Resul'üne itaat etmeyi emretmiştir. Çünkü o masum ve mutahhardır. (Dolayısıyla) Allah'a isyan etmeyi emretmez.”[7]
Emir Sahiplerine İtaat Hz. Peygamber'e (s.a.a) İtaattir
Allah-u Teâlâ, "Resul'e ve sizden olan Emir Sahiplerine itaat ediniz." diye buyurarak Peygamberimize (s.a.a) olan itaat ile Emir Sahiplerine olan itaatin aynı doğrultuda olduğunu beyan etmektedir.
Yani Müslümanların Hz. Peygamber'e (s.a.a) itaat konusunda herhangi bir itirazda bulunmamaları gerektiği gibi, Emir Sahiplerine de itiraz etmemeleri gerekiyor. Müslümanların Hz. Peygamber'e (s.a.a) kayıtsız şartsız bir şekilde boyun eğmeleri istendiği gibi, Emir Sahiplerine de aynı şekilde boyun eğmeleri istenmiştir.
1- İşte bundan dolayı Buharî bu ayetin tefsirinde Resulullah'tan (s.a.a) şöyle nakletmiştir:
“Her kim bana itaat ederse Allah'a itaat etmiştir. Her kim bana isyan ederse Allah'a isyan etmiştir. Her kim benim emirime itaat ederse bana itaat etmiştir. Her kim de benim emirime isyan ederse bana isyan etmiştir.”[8]
Ayeti ve rivayeti yan yana getirdiğimiz zaman Emir Sahiplerinin de masum ve mutahhar olmaları gerektiği anlaşılmaktadır. Çünkü kayıtsız şartsız bir şekilde itaat edilmeleri istenmiştir. Ayrıca onlara itaat etmek Resulullah'a itaat etmek demektir. Resulullah'a (s.a.a) itaat etmek ise Allah'a itaat etmek anlamına gelir. Tersi de böyledir. Yani kim Hz. Peygamberin emirine (seçtiği kişiye) isyan ederse Resulullah’a isyan etmiş demektir. Kim de Peygamber Efendimize isyan ederse Allah’a isyan etmiş olmaktadır.
2- İbn Kesir üzerinde durduğumuz ayetin tefsiri hakkında şöyle söylemiştir:
Ebu Hureyre'den rivayete göre Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuşlardır:
“İsrailoğullarını peygamberler idare etmiştir. Bir peygamber öldüğünde peşinden bir peygamber gelmiştir. Benden sonra ise peygamber gelmeyecek, birçok halife gelecektir.”[9]
Peki, kimdir bu Emir Sahipleri ve halifeler? Acaba Ehlisünnet ve'l-Cemaat mezhebinin iddia ettiği gibi, binlerce Müslümanın canını kıyan ve on binlerce aileyi sahipsiz bırakan zalim halifeler olabilir mi?
Müslüman görünerek Allah'ın dinini ve Resulullah'ın (s.a.a) sünnetlerini değiştiren İslam düşmanı kişiler olabilir mi?
Efendimizin (s.a.a) buyurduğu gibi, İsrailoğullarına gönderilen peygamberler ile eş değerde olan halifeler, acaba Peygamberimizin (s.a.a) soyunun düşmanı olan Emevî ve Abbasî halifeleri olabilir mi?
Günümüzde emperyalist ve siyonist güçlerle işbirliği yapıp İslam’a, vatana, millete ihanet eden yöneticiler olabilirler mi?
Acaba Allah Teâlâ böyle yöneticilere Müslümanların kayıtsız şartsız bir şekilde itaat etmelerini emretmiş olabilir mi?
Bu soruların cevabını bulmak için öncelikle “Kimlere itaat edilmez?” diye bir soru sormak ve bunun cevabını Allah’ın kitabı Kur’an-ı Kerim’den öğrenmeye çalışmak zorundayız:
Kur’an’a Göre Kimlere İtaat Edilmez
1- Yahudi, Hristiyan, Mecusi gibi kitap ehline itaat edilmesi haramdır. Eğer onlara itaat edilirse Müslümanları dinden çıkarıp kâfir ederler.
يا أَيُّهَا الَّذينَ آمَنُوا إِنْ تُطيعُوا فَريقاً مِنَ الَّذينَ أُوتُوا الْكِتابَ يَرُدُّوكُمْ بَعْدَ إيمانِكُمْ كافِرينَ.[10]
“Ey iman edenler! Eğer Kitap Ehlinden bir gruba itaat ederseniz, imanınızdan sonra sizi kâfirlere çevirirler.”
2- Müşrik, putperest, ateist, deist gibi kâfirlere itaat etmek haramdır. Eğer onlara itaat edilirse Müslümanları cahiliye dönemine gönderirler.
يا أَيُّهَا الَّذينَ آمَنُوا إِنْ تُطيعُوا الَّذينَ كَفَرُوا يَرُدُّوكُمْ عَلى أَعْقابِكُمْ فَتَنْقَلِبُوا خاسِرينَ.[11]
“Ey iman edenler! Eğer kâfir olan kişilere itaat ederseniz, sizi ökçelerinizin üzerinde geriye çevirirler de artık hüsrana uğrayanlara dönüşürsünüz.”
3- İnsanların geneline itaat etmek doğru değildir. Çünkü insanların geneli Allah’ın yolunda değillerdir. Dolayısıyla “İnsanların çoğu şu dine veya şu mezhebe ya da şu ideolojiye inanıyor, öyleyse biz de ona inanalım” demek insanı kurtarmayacaktır.
وَ إِنْ تُطِعْ أَكْثَرَ مَنْ فِي الْأَرْضِ يُضِلُّوكَ عَنْ سَبيلِ اللَّهِ.[12]
“Eğer yeryüzündeki insanların çoğuna itaat edersen, seni Allah’ın yolundan saptırıp dalalete sürüklerler.”
4- Müslüman bir yönetici bile olsa eğer Allah’ın kitabından, emirlerinden, yasaklarından gaflet ediyorsa; heva ve heveslerine uyuyorsa; işi gücü aşırıcılık oluyorsa böyle bir kimseye itaat etmemek gerekir.
وَ لا تُطِعْ مَنْ أَغْفَلْنا قَلْبَهُ عَنْ ذِكْرِنا وَ اتَّبَعَ هَواهُ وَ كانَ أَمْرُهُ فُرُطاً.[13]
"Kalbini zikrimizi anmaktan gaflet ettirdiğimiz, arzularına tabi olmuş, işi aşırılık olan kimseye itaat etme."
5- Müslüman bir yönetici bile olsa eğer yediği, içtiği, giydiği, oturduğu bina, kullandığı araç, emrindeki asker ve polis gibi konularda israf ediyorsa böyle bir kimseye de itaat etmek haramdır.
وَ لا تُطيعُوا أَمْرَ الْمُسْرِفينَ.[14]
“İsrafçıların emrine itaat etme.”
6- Eğer anne ve baba Müslüman bir kişiyi Allah’a şirk koşmaya veya günaha yönlendiriyorlarsa onlara itaat etmemesi gerekir.
وَ إِنْ جاهَداكَ عَلى أَنْ تُشْرِكَ بي ما لَيْسَ لَكَ بِهِ عِلْمٌ فَلا تُطِعْهُما.[15]
“Eğer seni, hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi bana ortak koşman için zorlarlarsa o zaman onlara itaat etme.”
7- Kâfirlere ve münafıklara itaat etmemek gerekir. Tabi münafıklık sıfatı çok geniş bir sıfattır. Yüzde yüz münafık olanlar vardır. Bunlara zaten itaat etmemek gerekir. Ancak bir de münafıklık sıfatlarının bazılarını üzerinde bulunduran kişiler vardır. Örneğin; yalan söylemek, sözünde durmamak, emanete hıyanet etmek gibi. Bu özelliklerin hepsini değil, ama bir kısmına sahip olabilir. Böyle kişilere de itaat etmemek gerekir.
يا أَيُّهَا النَّبِيُّ اتَّقِ اللَّهَ وَ لا تُطِعِ الْكافِرينَ وَ الْمُنافِقينَ.[16]
“Ey Peygamber! Takvalı olup Allah’tan kork. Kafirlere ve münafıklara itaat etme.”
8- İslam’ı yalanlayanlara, yalan söyleyenlere, dedikodu yapanlara, laf götürüp getirenlere, gıybet edenlere, hayırlı işlerin önünü alanlara, dilleriyle veya araçlarıyla sağa sola saldırıp duranlara, günahkâr kişilere, kötülük yapmakla meşhur olanlara, mal mülk ve adamlara sahip olduğu için kibirlenenlere itaat etmemek gerekir.
فَلا تُطِعِ الْمُكَذِّبينَ وَدُّوا لَوْ تُدْهِنُ فَيُدْهِنُونَ وَ لا تُطِعْ كُلَّ حَلاَّفٍ مَهينٍ هَمَّازٍ مَشَّاءٍ بِنَميمٍ مَنَّاعٍ لِلْخَيْرِ مُعْتَدٍ أَثيمٍ عُتُلٍّ بَعْدَ ذلِكَ زَنيمٍ أَنْ كانَ ذا مالٍ وَ بَنينَ إِذا تُتْلى عَلَيْهِ آياتُنا قالَ أَساطيرُ الْأَوَّلينَ.[17]
“Öyleyse yalanlayanlara itaat etme. İstediler ki, yumuşak davranasın da onlar da yumuşak davransınlar. (Öyleyse) itaat etme; her yemin edip duran aşağılığa, Gammazlayana, kovculuk yapmaya gidene, Hayra mâni olana, saldırgana, çok günahkâra, Kaba’ya (obur’a), ondan sonra da kötülükle damgalı (soyu bozuk) olana, Mal ve oğullar sahibi olduğu için (kibirlenene), Kendisine ayetlerimiz okunduğu zaman "eskilerin masalları" dedi.”
9- Müslüman bir yönetici olsa bile günahkâr ve nankör bir kimse ise böyle bir kimseye itaat etmemek gerekir.
فَاصْبِرْ لِحُكْمِ رَبِّكَ وَ لا تُطِعْ مِنْهُمْ آثِماً أَوْ كَفُوراً.[18]
“Öyleyse Rabbinin hükmü için sabret. Onlardan günahkâr veya nankör olana itaat etme.”
10- Hiçbir zaman heva ve hevesimize itaat etmemeliyiz. Çünkü heva ve heves hak yoldan uzaklaştırıp insanı adaletsizliğe ve günaha sürükler.
فَلا تَتَّبِعُوا الْهَوى أَنْ تَعْدِلُوا وَ إِنْ تَلْوُوا أَوْ تُعْرِضُوا فَإِنَّ اللَّهَ كانَ بِما تَعْمَلُونَ خَبيراً.[19]
“Şu halde adaleti yerine getirme konusunda (kendi) hevanıza uymayın. Eğer dilinizi büker veya yüz çevirirseniz muhakkak ki Allah yaptıklarınızdan haberdardır.”
Başkalarının, yöneticilerin, liderlerin, kanaat önderlerinin heva ve heveslerine de itaat etmemeliyiz.
وَ لا تَتَّبِعْ أَهْواءَهُمْ عَمَّا جاءَكَ مِنَ الْحَق.[20]
“Haktan sana gelen şeyler hakkında onların hevalarına uyma.”
11- Çeşitli ideolojilerin, anlamsız fikirlerin, uyduruk tarikatların ve cemaatlerin yollarına itaat etmemeliyiz. Çünkü onlar batıl yollardır. Sadece Allah’ın müstakim yoluna uymalıyız.
لا تَتَّبِعُوا السُّبُلَ فَتَفَرَّقَ بِكُمْ عَنْ سَبيلِهِ ذلِكُمْ وَصَّاكُمْ بِهِ لَعَلَّكُمْ تَتَّقُونَ.[21]
“Çeşitli yollara uymayın, yoksa Onun yolundan sizi ayırır. Size tavsiyem budur. Umulur ki siz takvalı olup sakınırsınız.”
12- Allah’ın dışından olan velilere tabi olmamalı ve onlara itaat etmemeliyiz. Yani Allah’ın göndermediği, Allah’ın seçmediği, Allah’ın onaylamadığı, Allah tarafından belirtilmeyen, ayetlerde ve hadislerde açıklanmayan yöneticilere tabi olmamalıyız. Çünkü Allah’ın gönderdiği, Allah’ın seçtiği, Allah’ın onayladığı, Allah tarafından belirtilen, ayetlerde ve hadislerde açıklanan veliler vardır. Biz onlara tabi olmalı ve onlara itaat etmeliyiz.
وَ لا تَتَّبِعُوا مِنْ دُونِهِ أَوْلِياءَ قَليلاً ما تَذَكَّرُونَ.[22]
“Onun dışından velilere tabi olmayın, ne kadar az hatırlıyorsunuz!”
13- Yeryüzünde veya kendi ülkesinde fitne, fesat, savaş, bozgunculuk, hırsızlık, yolsuzluk, adaletsizlik, ayrımcılık yapan yöneticilere itaat etmememiz gerekir.
وَ لا تَتَّبِعْ سَبيلَ الْمُفْسِدينَ.[23]
“Fesat çıkaranların yoluna uyma.”
14- Müslüman bir yönetici olabilir. Hatta takvalı, dindar, doğru dürüst birisi de olabilir. Ancak cahil ve bilgisizse ona da itaat etmemek gerekir. Çünkü cahillikten ve bilgisizlikten kaynaklanan bir takım görüşleriyle bir toplumu yok edebilir. Cahillikle, bilgisizlikle, ileriyi görememekle, bağnazlıkla verdiği kararlardan dolayı bir ülkeyi düşmanlara teslim edebilir. Nitekim son dönemlerde bazı yöneticiler sık sık “Aldatıldık” diyorlar. Eğer cahil ve bilgisiz olmasaydı aldatılmazlardı. İşte bundan dolayı Allah Teâla şöyle buyurmaktadır:
وَ لا تَتَّبِعانِ سَبيلَ الَّذينَ لا يَعْلَمُونَ.[24]
“Bilmeyen kişilerin yoluna uymayın.”
15- İster Müslüman olsun ister kâfir, ister yönetici olsun ister yönetilen, ister dindar olsun ister olmasın eğer bir kimse diğer insanlara veya canlılara zulüm ediyorsa, böyle bir kimseye itaat etmek ve ona uymak kesinlikle haramdır. Hatta böyle bir zalime eğilim göstermek, meyletmek, ilgi duymak, yaklaşmak bile haramdır.
وَ لا تَرْكَنُوا إِلَى الَّذينَ ظَلَمُوا فَتَمَسَّكُمُ النَّارُ وَ ما لَكُمْ مِنْ دُونِ اللَّهِ مِنْ أَوْلِياءَ ثُمَّ لا تُنْصَرُونَ.[25]
“Zulüm eden kişilere eğilim göstermeyin. Yoksa size ateş dokunur. Sizin Allah'ın dışından velileriniz yoktur. Sonra yardım da göremezsiniz.”
Zulüm; ahlâk, siyaset, hukuk ve kelâm ilminde kullanılan geniş kapsamlı bir terimdir. Sözlükte “bir şeyi ona ait olmayan yere koymak” anlamındaki zulüm (zulm) din, ahlâk, hukuk gibi alanlarda terim olarak “belirlenmiş sınırları çiğneme, haktan bâtıla sapma, kendi hak alanının dışına çıkıp başkasını zarara sokma, rızasını almadan birinin mülkü üzerinde tasarrufta bulunma, zorbalık”, özellikle de “güç ve otorite sahiplerinin sergilediği haksız ve adaletsiz uygulama” gibi anlamlarda kullanılır… Kur’ân-ı Kerim’de yirmi ayette zulüm kelimesi, 269 defa da türevleri yer alır. 200’den fazla yerde zulüm kavramı “küfür, şirk” veya “Allah’ın hükümlerini çiğneme, günah işleme”, yirmiyi aşkın ayette “beşerî ilişkilerde haksızlığa sapma” anlamında kullanılmıştır.[26]
16- Şeytanın adımlarına uymamak ve tabi olmamak gerekir. Peki, şeytanın adımları nedir? Acaba şeytanı ve adımlarını görmemiz mümkün müdür? Fiziksel olarak şeytanı ve adımlarını görmemizin çok önemi yoktur. Çünkü bu ayette mecaz kullanılmıştır. Dolayısıyla şöyle anlaşılmaktadır: “Şeytanın insanlar içinde temsilcileri vardır. Onları ve onların yolunu izlemeyin. Onlara uymayın. Onların inançlarına tabi olmayın.”
يا أَيُّهَا الَّذينَ آمَنُوا ادْخُلُوا فِي السِّلْمِ كَافَّةً وَ لا تَتَّبِعُوا خُطُواتِ الشَّيْطانِ إِنَّهُ لَكُمْ عَدُوٌّ مُبينٌ.[27]
“Ey iman edenler! Topluca Silm’e[28] girin ve şeytanın adımlarına uymayın. Çünkü o, size apaçık bir düşmandır.”
Ebu Basir şöyle nakletmiştir:
İmam Cafer Sadık (a) bu ayetle ilgili olarak bana “Silm’in ne olduğunu biliyor musun?” diye sordu. Ben “Siz daha iyi bilirsiniz” diye arz ettim. Sonra şöyle buyurdu: “Silm, İmam Ali’nin ve ondan sonra onun vasisi olan imamların velayetidir. Şeytanın adımları ise, Allah’a yemin ederim ki, falan ve filanın velayetidir.”
Falan ve filan diye kastedilen kişiler Ehl-i Beyt’in düşmanları ve muhalifleridir. Bu bakımdan Ehl-i Beytin muhaliflerine tabi olmamak gerekir.
Buraya kadarki araştırmamızda “Kimlere itaat etmemeliyiz?” sorusunun cevabını öğrenmiştik olduk. Ama kısaca tekrar edecek olursak şunları söyleyebiliriz:
Kâfir, münafık, günahkâr, israfçı, zalim, haksızlık yapan, zulüm işleyen, hırsızlık yapan, iftira atan, yalan söyleyen, fitne ve fesat çıkaran, adaletsizlik yapan, zalimlere eğilim gösteren, cahil, bilgisiz, heva ve hevesine uyan, laf götürüp getiren, Allah’ın dininden habersiz olan bir yöneticiye itaat etmememiz gerekir.
Emir Sahiplerinin En Önemli Özelliği
Peki, “Ey iman edenler! Allah'a itaat ediniz, Resul'e ve sizden olan Emir Sahiplerine itaat ediniz” ayetindeki “Emir Sahipleri” nasıl bir özelliğe sahiptirler?
Bu ayetteki sözü edilen “Emir Sahipleri” yani “Ehl-i Beyt” aynen Peygamber Efendimiz (s.a.a) gibi günahsız, masum, mutahhar ve tertemizdirler. İşte bundan dolayı Allah Teâlâ kayıtsız şartsız bir şekilde onlara itaat edilmesi gerektiğini emretmiştir. Nitekim Hz. Peygamber (s.a.a) için kullanmış olduğu “İtaat” kelimesini onlar için de ortak olarak kullanmıştır. Eğer onların inançlarında, hayatlarında, sözlerinde, davranışlarında ve kalplerinde yukarıdaki sözü edilen günahlardan bir tanesi bile olsaydı Allah Teâlâ mutlak bir şekilde onlara itaat edilmesini emretmezdi. Aksi takdirde bir taraftan “Günahkârlara itaat etmeyin” derken, diğer taraftan da “Günahkârlara itaat edin” demiş olacaktır. Böyle bir şey ise çelişkidir ve Allah Teâlâ böyle bir durumdan münezzehtir.
Nitekim Ehl-i Sünnet meşhur âlimlerinden olan Fahri Razî bu ayetle ilgili olarak şöyle söylemiştir:
“Sabit olmuştur ki Allah Teâlâ kayıtsız şartsız bir şekilde Emir Sahiplerine itaat etmeyi emretmiştir. Sabit olmuştur ki Allah Teâlâ bir kimseye kayıtsız şartsız bir şekilde itaat edilmesini emretmişse hatadan masum olması gerekir. Dolayısıyla sabit olmuştur ki bu ayette zikredilen Emir Sahipleri kesinlikle masum olmaları gerekir.”[29]
Tabi burada şunu da söylememiz gerekir ki Buharî, Cabir b. Semure'den şöyle nakletmiştir:
Resulullah (s.a.v) kendisinden sonra, "On iki emir olacaktır." diye buyurdu.[30]
Ayet-i kerimedeki "Emir sahipleri" ve hadis-i şerifteki "On iki emir" aynı kişilerdir.
Ahmed b. Hanbel, Cabir b. Semure'den şöyle nakletmiştir:
Peygamberimiz (s.a.v) Arafat'ta hutbe okurken, "Bu din on iki halife ile aziz olacaktır." diye buyurdu.[31]
Efendimiz (s.a.a) insanların daha iyi anlayabilmeleri için söz konusu olan yöneticileri "emir, halife, imam…" gibi yaklaşık aynı anlamı taşıyan farklı kelimeler ile beyan etmiştir. Bu hadis-i şerifte de "Emir Sahipleri"ni "On iki halife" olarak açıklamışlardır. İslam tarihinde On iki imam olarak Ehl-i Beyt imamlarından başka hiç kimse gelmemiştir. Dolayısıyla hadislerde Emir Sahipleri, On iki halife, On iki imam, On iki veli, On iki emir gibi geçen ifadelerde kesinlikle On iki Ehl-i Beyt imamı kastedilmiştir.
Asıl konumuza dönecek olursak Emir Sahiplerinin yani Ehl-i Beyt imamlarının günahsız, masum, mutahhar, tertemiz olduklarını belirten birçok ayet ve hadis vardır. Örneğin;
1- Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
إِنَّما يُريدُ اللَّهُ لِيُذْهِبَ عَنْكُمُ الرِّجْسَ أَهْلَ الْبَيْتِ وَ يُطَهِّرَكُمْ تَطْهيراً.[32]
“Ey Ehl-i Beyt! Allah, yalnızca sizden her türlü pisliği (günahı) gidermeyi ve sizi mutahhar kılmayı irade eder.”
Mutahhar kılmak; masum kılmak, temizlemek, arındırmak, pak etmek anlamına gelir. Allah Teâlâ böyle bir şeyi irade ettiği için kesinlikle olup bitmiştir.
Nitekim Peygamberimiz (s.a.a) de bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Ben ve Ehl-i Beyt'im bütün günahlardan mutahharız.”[33]
Yine Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Ben, Ali, Hasan, Hüseyin ve Hüseyin'in dokuz oğlu mutahhar ve masumuz.”[34]
Gerçekten de İslam düşmanları Peygamberimiz (s.a.a), Hz. Ali, Hz. Fatıma, Hz. Hasan, Hz. Hüseyin'in ve öteki Ehl-i Beyt İmamlarının hayatlarını mercek altına alıp incelemişlerdir. Lakin Kur'an'a ve Sünnet'e aykırı olan en ufak bir hata veya yanlış bulamamışlardır.
2- Rabbimiz Fâtiha Suresinin 6. ve 7. Ayetlerinde Müslümanların bütün namazlarında şöyle dua etmeleri gerektiğini buyurmaktadır:
اهْدِنَا الصِّراطَ الْمُسْتَقيمَ صِراطَ الَّذينَ أَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَ لاَ الضَّالِّينَ.[35]
“Bizi müstakim yola hidayet eyle. Kendilerine nimet verdiğin, gazaba uğramamış ve dalalette olmayan kişilerin yoluna.”
Müstakim yol; kendilerine ismet ve günahsızlık gibi çok özel bir nimet verilen kişilerin yoludur. Onlar masum ve mutahhar oldukları için hayatları boyunca hiçbir zaman Allah’ı gazaplandıracak bir iş yapmamış ve bir şey söylememişlerdir. Ayrıca hiçbir zaman hak yoldan çıkıp dalalet ve batıl yoluna düşmemişlerdir.
Peki, onlar kimlerdir?
İmam Cafer Sadık (sa) şöyle buyurmuştur:
“Kendilerine nimet verilen kişiler Muhammed (s.a.a) ve Ehli Beytidir.”[36]
3- Emir Sahiplerinin yani Ehl-i Beytin günahsız, masum, mutahhar, tertemiz olduğunu belirten delillerden biri de Sekaleyn hadisidir.
Ehlisünnet kaynaklarına göre, birçok sahabenin naklettiği hadis-i şerifte Resulullah (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
“Size, uyduğunuz takdirde benden sonra asla sapmayacağınız iki şey bırakıyorum. Bunlardan biri diğerinden daha büyüktür. Bu, Allah'ın Kitabı'dır. Semadan arza uzatılmış bir ip durumundadır. (Diğeri de) kendi neslim, Ehl-i Beyt'im'dir. Bu ikisi, cennette Kevser havuzunun başında bana gelip (hakkınızda bilgi verinceye kadar) birbirlerinden ayrılmayacaklardır. Öyleyse bunlar hakkında, ardımdan bana nasıl bir halef olacağınızı siz düşünün.”[37]
Bütün Müslümanların inandığı ve kabul ettiği gibi; Kur’an hatasız, yanlışsız, indiği gibi korunan bir kitaptır. İçinde batıla yer yoktur. Kur’an’daki her şey doğrudur. Peygamber Efendimiz (s.a.a) Ehl-i Beyti işte bu özelliklerdeki Kur’an’ın benzeri karar kılmış ve ikisinin kıyamet gününe kadar hiçbir şekilde birbirlerinden ayrılmayacağını bildirmiştir. Eğer Ehl-i Beyt günahsız, masum, hatasız, yanlışsız olmasaydı Hz. Peygamber (s.a.a) böyle bir şey buyurur muydu?
Emir Sahiplerinin yani Ehl-i Beyt imamlarının günahsız, masum, mutahhar olduklarıyla ilgili birçok ayet ve hadis daha vardır. Ancak bu makalede bu kadarının Akl-ı Selim kişiler için yeterli olacağını ümit ediyoruz.
- - - - - - - - - - - - -
[1] Nisâ 4/59.
[2] Müfredat, 940 (Pınar Yay.).
[3] Nisâ 80.
[4] Cin 23.
[5] Necm 3-4.
[6]- Taberî Tefsiri: Necm Suresi 4. ayetin tefsiri (8/28–29).
[7]- Kelam-i İslamî: 2/78.
[8]- Sahih-i Buharî: Hükümler, 1.
[9]- İbn Kesir Tefsiri: Nisâ suresi 59. ayetin tefsiri, 4/1742–1747 (Çağrı Yayınları).
[10] Al-i İmran 100.
[11] Al-i İmran 149.
[12] Enam 116.
[13] Kehf 28.
[14] Şuara 151.
[15] Lukman 15.
[16] Ahzab 1.
[17] Kalem 8-15.
[18] İnsan 24.
[19] Nisa 135.
[20] Maide 48.
[21] Enam 153.
[22] Araf 3.
[23] Araf 142.
[24] Yunus 89.
[25] Hud 113.
[26] Çağrıcı, Mustafa, “Zulüm” DİA (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi), 44/507.
[27] Bakara 208.
[28] Silm; kelime olarak barış, selamet, güvenlik, huzur, emniyet gibi anlamlara gelir. Ancak yukarıdaki rivayette belirtildiği gibi kastedilen şey Ehl-i Beyt’tir.
[29] Fahri Razî, Tefsir-i Kebir, 10, 113.
[30]- Sahih-i Buharî, Hükümler 52–79.
[31]- Müsned-i Ahmed, 5/93.
[32]- Ahzâb 33.
[33]- Şevahidu't-Tenzil: 2/49; ed-Dürrü'l-Mensûr: 5/199; Fethu'l-Kadir: 4/280; Tefsir-i Alusî: 22/14; el-Bidaye ve'n-Nihaye: 2, b. 8, Hz. Peygamber'in Sireti; Yenabiu'l-Meveddet: 1/59.
[34]- Yenabiu'l-Meveddet: 2/316; Uyun-u Ahbar-i Rıza: 2/66.
[35]- Fâtiha: 6-7.
[36] Tefsiri Safi: 1/87
[37]- Kütüb-i Sitte Tercüme ve Şerhi: Kur'an'a ve Sünnet'e Sarılma, Birinci Bab, 2-54 (2/328–329); Sahih-i Müslim: Sahabelerin Faziletleri, 4–2408; Tirmizî: Menakıp Bölümleri, 3786; Camiu's-Sağir ve Tercemesi: 2/59; Riyazü's-Salihin: 2/303; Cem'u'l-Fevaid: 1, Kitaba ve Sünnete Sarılmak, 126; Müstedrek: 3/110; Mecmau'z-Zevaid: 9/164; Mecmau'l-Kebir: 3/66; Şerhu Nehci'l-Belağa: 6/375; Kenzu'l-Ummal: 1/186; Tefsir-i İbn Kesir: 4/123; ed-Dürrü'l-Mensûr: 2/60; Yenabiu'l-Meveddet: 1/104; Müsned-i Ahmed: 3/14; Sünen-i Daremî: 2/422; Fezailu's-Sahabe: s. 15 (Nesaî); Sünenü'l-Kübra: 2/148 (Beyhakî).