.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

KLASİK TÜRK ŞİİRİNDE ŞEB-İ YELDÂ

.

Zaman kavramı insanlık tarihi boyunca hemen her toplumda, din ve düşüncede varlığından bahsedilen bir olgudur. Bu kavrama yüklenen anlamlar, toplumlarda dinlere ve düşüncelere göre farklılık gösterir. Zaman her ne kadar hesaplanabilir olarak düşünülse de duruma göre algılanışı değişen bir kavramdır. Klasik edebiyatta zaman, farklı şekillerde karşımıza çıkmaktadır. Bilhassa klasik şiirin temel tiplerinden biri olan âşık için zaman algısı doğrudan doğruya mâşukla olan durumuna bağlı olarak değişkenlik gösterir. Özellikle bir zaman dilimi olarak gece ve gecenin en uzunu olan şeb-i yeldâ şiirlerin vazgeçilmez unsurudur.

"Şeb-i yeldayı müneccimle muvakkit ne bilir,

Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç saat"

Sabit

Müneccim: Astronomi ile uğraşan kimse

Muvakkit: Güneşe bakarak namaz vakitlerini bildiren kimse.

Mübtelâ-yı gam: Üzüntü, keder bağımlısı

"En uzun geceyi müneccim ve muvakkit ne bilir, gecelerin kaç saat olduğunu keder bağımlılarına (aşıklara) sor."

Klasik Türk Şiirindeki Zaman Unsurlarından Şeb ve Şeb-i Yeldâ

1. Şeb

Klasik Türk şiirinde gün, ay, yıl gibi genel zaman ifadeleri sık sık karşımıza çıkar. Bilhassa günün iki parçası olan gece ve gündüz özellikle leyl ü nehâr, rûz u şeb şeklinde birlikte kullanılır. Bunların arasında gecenin zaman olarak daha fazla tercih edildiği aşikârdır. Bilhassa gazellerde âşık, mâşuk ve ağyâr ilişkisi çerçevesinde vazgeçilmez bir zaman dilimidir.

Klasik edebiyatın esasını aşk konusu oluşturur. Bu aşk genellikle âşık, mâşuk ve ağyâr üçgeninde cereyan eder. Klasik şiirin en önemli kişisi olması dolayısıyla şiirde en çok sözü edilen unsur sevgilidir. Şairler sevgiliyi genellikle soyut bir şekilde tasvir ederler. Onun için çizilen ortak bir fizikî portre vardır. Sevgilinin bu bilinen fiziksel durumunun dışındaki davranışları da bellidir. O, âşığına cevreder, sitem eder, vefasızdır, sevgisine güvenilmez, rakiple buluşur, âşıktan sevgisini saklar. Bütün bu olumsuz özelliklerine rağmen âşığa düşen görev sevgiliden şikâyetçi olmamak ve onun eziyetlerine sabırla tahammül göstermektir.

Aşk üçgenindeki ikinci kişi âşıktır. Âşık, canını hiç düşünmeden, çekinmeden sevgilisine verecek kadar cömerttir. Sevgiliden ayrı kalmak âşık için ölümdür. Onun en büyük üzüntü kaynağı sevgilinin başkalarıyla ilgilenmesidir. Âşık sevgiliye ulaşmak için her şeyi yapmaya hazırdır. Ancak rakip âşığın huzurunu kaçırır. Âşık sürekli rakiple mücadele içindedir. Üçüncü kişi rakiptir. Rakip âşık için ağyâr, sevgili için yârdir. O sevgili ile âşığın birlikteliğini engeller. Âşık kendisiyle sevgili arasına giren rakipten şikâyetçidir. Âşığa göre rakip sevgiliye kendisinden daha yakındır. Bu yüzden âşıkla rakip arasında sürekli bir mücadele vardır.

2. Şeb-i Yeldâ

Şeb-i yeldâ, yılın en uzun gecesidir. 21 Aralık’ı 22 Aralık’a bağlayan bu gece uzunluğu ve karanlığı nedeniyle sevgilinin saçı ve âşıkların ıstırabını anlatır. Âşık geceler boyu ağlayıp inler. Bu yüzden bu geceye şeb-i hicrân da denir.

Şeb-i yeldâ, İran’da yaklaşık 2000 yıldan fazla zamandır günlerin kısalmasının son bulduğunun habercisi olduğu için kutlanmaktadır. Kökenlerini güneş tanrısı Mithra’nın doğumundan alan bu bayram Romalıları dahi etkilemiştir. Bugün İran’da bu geceyi karpuz yiyerek ve aile büyükleri çevresinde toplanıp sohbet ederek geçirmek kısmen de olsa süren bir gelenektir.

İran’da Mithra’nın doğum günü olarak kabul edilen 25 Aralık tarihi Avrupa’ya taşındıktan sonra Hıristiyanlığa Hz İsa’nın doğum gecesi olarak geçmiş ve kutlanılmıştır. Hıristiyanlığın yayılması ile birlikte Mihr gelenekleri ve ayinleri bu dinin bağlıları tarafından beğenilince, Mitraistler tarafından dünyanın son zamanlarında insanlığı kurtaracağına inanılan Mihr’in doğumu Mesih ile ilişkilendirilmiştir. Bu gün, doğuda Hıristiyanlığın yaygınlaşmasıyla İran’a tekrar şeb-i yeldâ olarak dönmüştür.

Şeb-i yeldâ klasik şiirde birkaç farklı özelliğiyle ele alınmıştır. Genellikle gecenin siyahlığı ve uzunluğuyla sevgilinin saçlarının siyahlığı ve uzunluğu arasında alaka kurulmuş; yılda bir kere gerçekleşmesi vurgulanmış, kıyamet günüyle karşılaştırılmış ve âşık için en uzun gam gecesi olduğu ifade edilmiştir. Gece âşık için başlı başına bir ıstırap zamanıyken şeb-i yeldâda bu durum en yoğun hâlini alır. Her ne kadar yılın en uzun gecesi nesnel olarak ölçülüp ortaya konmuş olsa da âşık bunu en iyi yine kendisinin bilebileceğini söyler. Bu konuyla ilgili en meşhur beyit şöyledir:

Şeb-i yeldâyı müneccimle muvakkıt ne bilir

Mübtelâ-yı gama sor kim geceler kaç sâat

Şeb-i Yeldâ-Kış

Hayra Koşma Hayra Koşma

Şeb-i yeldâ 21 Aralık’ta gerçekleşir. Dolayısıyla bir kış gecesidir. Şair şeb-i yeldânın gölgesi gelmeye başladığında yeryüzünün karla örtüldüğünü böylece kışın da hissedilmeye başladığını belirtir:

Şöyle agardı berfile yir kim

Sâye ṣalsa aña şeb-i yeldâ

Şeb-i yeldâ bir kış gecesidir. Onunla baharın bir arada bulunabilmesi ancak mucizeyle mümkün olur. Hâlbuki sevgilinin bahara benzeyen yanağı ve şeb-i yeldâya benzeyen zülfü onun yüzünde bir araya gelmiştir:

Mu‘ciz ki mihr hem şeb-i yeldâ vü hem bahâr

Cem‘ oldu tutup ol ruh-ı berrâkı zülf ü hat

Şeb-i Yeldâ-Karanlık

Şeb-i yeldânın siyahlığı bazen sevgilinin zülfünden başka şeylere de benzetilir. Örneğin bir şiirde şair kasidesini sunduğu kişiye dua ederken bahtının gözlerinin kıyamete kadar açık, düşmanının yüzünün şeb-i yeldâ gibi siyah olmasını diler:

Çeşm-i bahtuñ ola tâ ṣubh-ı kıyâmet bîdâr

Şeb-i yeldâ-veş ola düşmenünüñ yüzi kara

Şeb-i Yeldâ-Zülüf

Şeb-i yeldâ en çok sevgilinin saçlarıyla ilişkilendirilir. Zira klasik şiirde sevgilinin her bir uzvu farklı unsurlara benzetilir. Teni mehtaba, kaşları hilale, yanağı nevruza ve saçları şeb-i yeldâya benzer:

Saçun-durur şeb-i yeldâ vü yañaguñ nev-rûz

Kaşuñ hilâli mucanber tenüñ-durur meh-tâb

Sevgilinin saçları ayrılık geceleri kadar uzun olsa da onun gümüş göğsü şebi yeldânın sabahı kadar parlaktır:

Gîsûsun anup silsile-i hicri uzatma

Sîmîn-beri subh-ı şeb-i yeldâ mı degildir

Gîsû: Saç

Silsile-i hicr: Ayrılık zinciri

Sîmîn-ber: Gümüş sine, göğüs

Subh: Sabah

Nesnel zamanda şeb-i yeldâ yılın bir gecesidir lakin sevgilinin saçlarını hayal eden âşık için her gece en uzundur:

Baña ki olup-durur her gice yeldâ

Saçuñuñ fikridür pîşe zî-sevdâ

Behiştî aynı durumu şöyle ifade eder:

Yılda bir olur şeb-i yeldâ velî ey subh-ruh

‘Âlem-i hecrüñ iñen çokdur şeb-i yeldâları

Zamana verilen değer de izafidir. Buna Kur’an-ı Kerim’de verilen en güzel örneklerden birisi Kadir gecesidir. Zira o gece Allah Teâlâ tarafından bin aydan daha hayırlı olarak nitelendirilmiştir. Nicelik olarak diğer gecelerden farkı olmayan bu gecenin nitelik olarak bu kadar uzun bir süreye denk gelmesi şairin zihninde farklı bir hayale yol açar. O siyah ve uzun olması sebebiyle sevgilinin saçının ya şeb-i yeldâya ya da Kadir gecesine benzediğini söyler:

Bu saç mı ya şeb-i yeldâ vü ya Kadr

Bu yüz mi bedr mi ya ‘îd-i Adhâ

Şeb-i Yeldâ-Vuslat

Âşık için sevgiliye kavuşmanın imkânı yoktur. Onun için her ayrılık gecesi binlerce şeb-i yeldâdan daha uzundur:

Dâhil-i subh-ı visâl olmak ne mümkin ‘âşıka

Sad şeb-i yeldâyı âğûşa alur şâm-ı firâk

Ayrılığın en uzun gecesini idrak eden âşık için sevgilinin vuslatının gerçekleşeceği gün ancak bir düş olabilir:

Muhyî duş oldu şeb-i yeldâ-yı hicre nâ-gehân

Düş gibidür şimdi rûz-ı vuslat-ı cânân aña

Şeb-i Yeldâ-Kıyamet

Çok uzun sürecek günlerden biri de kıyamet günüdür. Şair şeb-i yeldâ ile kıyamet gününü bu yönüyle karşılaştırır ve sevgiliden ayrı geçen şeb-i yeldânın ondan çok daha uzun sürdüğünü iddia eder:

Gerçi kim gâyet uzun dirler kıyâmet rûzını

Çok uzun andan şeb-i yeldâ-yı hicrânuñ senüñ

Sonuç

Zaman varlığın en temel unsurlarındadır. İnsanlık tarihi boyunca merak edilmiş, tanımlanmaya çalışılmış, ölçülmüş ancak müphemliği giderilememiştir. Zira ölçülen belirli bir zamanın duruma göre farklılık gösterdiği aşikârdır. Buna bağlı olarak zaman öznel ve nesnel olmak üzere iki farklı şekilde tarif edilmektedir.

Klasik Türk şiirinde nesnel zamandan ziyade öznel zaman kullanımının çok daha ön planda olduğu görülmektedir. Zamana ait kavramlardan gece ve yılın en uzun gecesi olan şeb-i yeldâ klasik şiirde çok sık yer almaktadır. Özellikle âşık ve mâşuk ilişkisi içerisinde sevgilinin zülfüyle ilişkilendirilen gece, âşık tarafından acının, gamın ve kederin en yoğun yaşandığı zaman dilimidir. Şeb-i yeldâ ise hem nesnel olarak yılın en uzun gecesidir hem de öznel olarak düşünüldüğünde âşık için sabahı olmayan gecedir. Yani âşık için sevgiliden ayrı geçen her gece şeb-i yeldâdır. Şairler bu durumu en güzel şekilde ifade etmişlerdir.

.
* Yrd. Doç. Dr. Şerife UZUN

"Şeb-i yelda'da uzar fecre kadar kıssa-i aşk

Ta ki Mecnun bitirir nutkunu Leyla söyler."

Yahya Kemal

Aşk kıssası şeb-i yeldada Mecnun sözünü bitirip Leyla söyleyene kadar, fecre değin uzar..

Editör: Hasan Bedel