Kin, Nefret ve Haksızlığa Dur Demek Kin, Nefret ve Haksızlığa Dur Demek

 
.
.

Ehlader Araştırma Bölümü

 

Eşitliğe Riayet Etmek ve Ayrımcılıktan Kaçınmak

Çocukların ve evlatların eğitiminde dikkat edilmesi gereken önemli usûllerden birisi, onlarla ilişkide eşitliğe riayet etmektir. Ancak şu sorunun gündeme gelmesi mümkündür: Eşitliğe riayet etmek gerekliyse, günümüzde eğitimde etkili bir etken olarak kabul edilen ödül ile eşitliği nasıl birleştirebiliriz? Bu ikisi birbiriyle uyumlu mu ve aralarında bir zıtlık yok mu?

Mâsûmlar’ın (a.s) siyerinde evlatlar arasında –kız ve erkek- eşitliğe riayet edildiğini, özellikle sevgi gösterme ve hediye vermede birbirlerinden ayırmadıklarını görüyoruz. Şu siyere bakınız:

Resulullah (s.a.a) ashabıyla konuşuyordu. Bir çocuk geldi ve topluluğun kenarında oturan babasının yanına gitti. Babası onun başını okşadı ve sağ dizine oturttu. Biraz sonra o adamın kızı geldi ve babasının yanına gitti. Baba onun başını okşadı ve yanına, yere oturttu. Peygamber (s.a.a) babanın iki türlü davranışını görünce şöyle buyurdu: “Neden onu diğer dizine oturtmadın?” Baba onu diğer dizine oturttu. Bunun üzerine Peygamber (s.a.a) “Şimdi adalete riayet ettin” diye buyurdu.[1]

Bu siyerde görüldüğü gibi Peygamber (s.a.a), evlatlarına farklı davranan babaya tavır koymuş ve ona evlatları arasında adalete riayet etmeyi tavsiye etmiştir.

Mes’ede bin Sadaka İmam Sâdık’tan (a.s) şöyle naklediyor:

Babam İmam Bâkır (a.s) şöyle buyurdu: “Ben çocuklarımdan birine iyilik yapıyorum ve onu dizime oturtuyorum. Ona fazla sevgi gösteriyorum, teşekkür ve takdir ediyorum. Oysa tüm bu sevgi ve iyilik diğer çocuğumun hakkıdır. Bunu sırf onu Yusuf’un kardeşlerinin düştüğü gibi olası bir kıskançlıktan ve diğer şeylerden korumak için yapıyorum.”[2]

Sekunî şöyle diyor:

Peygamber (s.a.a) iki oğlu olan ve birisini öpüp diğerini öpmeyen bir adam gördü. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurdu: “Neden ikisinin arasında eşitliğe riayet etmedin?”[3]

Muhammed bin Numan şöyle naklediyor:

Beşir bin Sa’d, oğluyla (Numan’la) Peygamber’in (s.a.a) yanına geldi ve şöyle arzetti: “Bu kulu oğluma hediye ettim.” Peygamber (s.a.a) buyurdu: “Tüm çocuklarına hediye ettin mi?” “Hayır” deyince Resul buyurdu: “Bundan da geri al!”[4]

Elbette İmam Bâkır’ın (a.s) rivayetinde de görüldüğü gibi, eşitliğe riayete özen göstermenin eğitimsel yönü vardır. Delili de şudur: Kendisine daha fazla sevgi ve saygı gösterilen evlada, diğer kız ve erkek kardeşlerin kıskançlık duyguları kabarmasın, çocuklar ebeveynlerine düşman olmasınlar ve annelerine ve babalarına sevgi ve saygıda eşitliğe riayet etsinler diyedir. Peygamber (s.a.a) şöyle buyuruyor:

“Çocuklarınız arasında adaletle davranınız, aynı size iyilik ve sevgide eşit davranmalarını sevdiğiniz gibi.”[5]

İbni Abbas, Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğunu naklediyor:

“Çocuklarınıza hediye verirken eşit davranın. Eğer (benim) birisine üstünlük vermem söz konusu olsaydı kadınlara (kız çocuklarına) üstünlük verirdim (ve onlara daha fazla hediye verirdim.)”[6]

Bu hadisin kadınların üstün olduğu anlamına gelmediği açıktır. Peygamber (s.a.a), Allah’ın evlatlar arasında eşit davranılmasını sevdiğini ve böyle olmasaydı kadınlara öncelik vereceğini söylüyor. Bu öncelik kadınların zayıflığı ve çabuk incinmeleri veya o zamandaki toplumun kadınlara karşı olumsuz zihniyeti sebebiyle olabilir. Yine Resulullah (s.a.a) başka bir rivayette eşitliğin etkilerine işaret ederek şöyle buyuruyor:

“Kendi çocuklarını ana-baba bedduasından kurtarmak isteyenler, onlara ihsanda bulunarak, zorlamayarak ve hediye verirken eşitliği gözeterek onlara iyi işlerde yardımcı olsunlar.”[7]

Yani eğer onlara ihsan etmez, yumuşak ve eşit davranmazsanız onları doğru eğitmiş olmazsınız. Bunun sonucunda onlar, sizin onlara beddua edip terk edeceğiniz veya onların size beddua edeceği bir yola sapacaklardır. Peygamber (s.a.a) hediye verirken eşitliğe riayet etmemeyi, ebeveynlerin bedduasının etkenlerinden biri olarak görmektedir.

Bu rivayetlere ve Mâsûmlar’ın (a.s) diğer siyerlerine bakarak çocuklar arasında eşitliğe riayet etmenin, onların eğitiminde zaruri usûllerden biri olduğunu söyleyebiliriz. Bununla birlikte henüz bazı belirsizlikler vardır. Çünkü Mâsûmlar’ın (a.s) diğer bazı rivayetlerinde eşitlik esasına zıt olan bazı davranışlar görülmektedir. Eşitlik, ödül konusuyla da çelişmektedir. Şimdi cevap verilmesi gereken soru şudur: Acaba çocuklar arasında eşitlik her durumda beğenilir ve gerekli midir? Yoksa bazı rivayetlerde görüldüğü gibi sadece sevgi gösterirken ve hediye verirken mi gereklidir?

Bu belirsizliğe cevap vermek için önce evlatlar arasında fark koymanın caizliğine dair iki rivayet nakledeceğiz. Saad bin Saad Eş’ârî şöyle diyor:

İmam Rıza’ya (a.s) çocuklarından birini, diğerlerinden daha fazla seven ve ona öncelik veren bir adam hakkında sordum. Şöyle buyurdu:

“Sakıncası yoktur. İmam Sâdık (a.s) da böyle yapardı ve Muhammed’e hediye verirdi. Babam İmam Kâzım (a.s) da böyle yapardı ve Ahmed’e hediye verirdi. Ahmed’in yaşı küçük olduğu için o hediyeleri onun için saklardım.” “Acaba erkek çocuklar kız çocuklardan daha fazla sevilebilir mi?” diye sordum. İmam şöyle buyurdu: “Erkek ve kız çocuklar sevgide eşittirler ve Allah’ın sevgilerini kalbimize koyduğu ölçüde sevilmelidirler.”[8]

Rifae bin Musa, İmam Kâzım’dan (a.s) şöyle naklediyor:

İmam’a, (a.s) bir adam aynı anneden olmayan oğullarından birini diğerinden üstün tutarak ona öncelik tanıyabilir mi diye sordum. İmam (a.s) şöyle buyurdu:

“Sakıncası yoktur. Babam beni Abdullah’tan üstün tutuyordu ve bana öncelik veriyordu.”[9]

Bu rivayetlere ve daha önce evlatlar arasında eşitliğin lüzumu hususunda beyan edilen rivayetlere teveccühle, bunların arasındaki zıtlığı açıklayacak çeşitli ihtimaller sıralanabilir.

İlki şudur: Eşitliğe riayet etmek sadece sevgi gösterirken zaruridir, diğer durumlarda değil. Hediye de sevgi gösterme ölçülerinden olduğundan veya en azından sevgi gösterme ölçüsü sayıldığından bu konuda eşitliğe riayet etmek gerekir.

İkincisi, sevgi gösterirken ve hediye verirken eşitlik lâzımdır, geri kalan durumlarda ise lâzım değildir. Bu ihtimale göre hediye, sevgi gösterme ölçüsü sayılmamaktadır.

Bu iki ihtimali kabul edemeyiz. Çünkü siyerde beyan edilen durumlar, çocuklara sevgi gösterme ve hediye verme hakkında olsa da, bu konuda var olan rivayetler genel kapsamlıdır. Örneğin Peygamber’den (s.a.a) şöyle nakledilmiştir:

“Takvalı olunuz ve eğer size iyilik etmelerini istiyorsanız evlatlarınıza eşit davranınız.”[10]

Bu rivayetten genel bir çıkarımla “istiyorsanız” kelimesinin “eşit davranınız”ın sebebi olduğu söylenebilir. Bu durumda rivayetin anlamı “Eğer size sevgi göstermelerini istiyorsanız onlara adaletli davranınız” olur. Aksi takdirde bu rivayet sevgide eşitliği anlatmaktadır ve şöyle anlamlandırılır: Sizi sevmelerini istediğiniz gibi onlara sevgi gösterin. Yani nasıl evlatlarınızın siz ebeveynlere eşit sevgi göstermelerini istiyorsanız, siz de onlara eşit sevgi gösterin. İlk çıkarımın doğruluğuna (genel olarak) şahitlik eden bir rivayette Peygamber’in (s.a.a) şöyle buyurduğu nakledilmektedir:

“Allah Teâla evlatlarınıza eşit davranmanızı sever, öpmekte bile.”[11]

Yani her durumda evlatlarınız arasında eşitliğe riayet edin, sevgi göstermenin bir türü olan öpme konusunda bile.

İkinci çıkarımın (sevgide eşitlik) doğru olduğuna dair de rivayetlerde şahitler vardır. Peygamber’in (s.a.a) bir rivayetinde şöyle geçer:

“Evlatlarınız arasında eşit davranın, aynı onların size iyilikte ve sevgide eşit davranmalarını istediğiniz gibi.”[12]

Rivayetin ikinci kısmı, ilk kısımda sevgi ve gösterilmesinde eşitlik üzerinde durulmasını teyit etmektedir. Buna rağmen bu iki ihtimal kabul edilemez. Çünkü sevgi ve hediye vermede farklı davranmaya ve ayrımcılığa cevaz veren siyerler ve rivayetler vardır.

İki grup rivayeti bir araya getirebilecek üçüncü ihtimal şudur: Bu iki rivayette fark gözetmeye ve eşitliğe riayet etmemeye izin verilmesi şunun içindir ki, evlatlar arasında eşitliğe riayet etmeyi ve fark gözetmekten kaçınmayı emreden Peygamber (s.a.a) ve İmamlar’ın (a.s) diğer rivayetleri, eşitliğin vacip olduğunu değil, müstehap ve beğenilir olduğunu göstermektedir. Yani eğer bir kimse çocuklarından bazılarıyla ilgili konulara veya özelliklere binaen aralarında fark gözetirse yanlış bir iş yapmamıştır ama eşitliğe riayet etmemenin yol açabileceği eğitimsel zararlar sebebiyle eşitliğe riayet edilmesi daha iyidir.

Diğer bir deyişle eşitliğe riayet etme gerekliliği ondan vazgeçilemeyecek ve vaziyete göre gerektiğinde göz ardı edilemeyecek derecede değildir. Ancak sonuçlarına da katlanmak gerekir. Hz. Yakup (a.s), Hz.Yusuf’a (a.s) daha fazla sevgi gösteriyordu. Bu durum Yusuf’un (a.s) kardeşlerinin kıskançlığını kabarttı ve onu Yusuf’tan (a.s) uzun zaman ayrılığına düçar etti; ama haram işlemiş olmadı, daha iyi olanı terk etti. Öyleyse beğenilen üslup, çocukların henüz farklılıkların kaynağını idrak edemediği çocukluk döneminde sevgi gösterirken, hediye verirken ve diğer tüm konularda onlara eşit davranılmasıdır. Hatta bazı durumlarda bazılarını ödüllendirmek istediğimizde bile çok az bir fark gözetelim veya en azından diğer evlatlarımızın kıskançlığını uyandırmayacak şekilde bunu yapalım. Peygamber’in (s.a.a) Hasan ve Hüseyin’i (a.s) koşu yarışına çağırdığındaki tavrı, bu konuya çok güzel bir örnektir:

“Peygamber (s.a.a) bir gün Hasan ve Hüseyin (a.s) arasında koşu yarışı yaptırdı. Hasan (a.s) Hüseyin’i (a.s) geçti ve Peygamber (s.a.a) onu sağ dizine ve Hüseyin’i (a.s) sol dizine oturttu.”[13]

Peygamber (s.a.a) yarışta bile, biri kazanarak daha fazla ödülü hak etse de, ikisine eşit davranmış ve her ikisini de ödüllendirmiştir. Elbette çok az bir farkla ki daha fazla önem vermenin bir göstergesi olarak kazananı sağ dizine oturtmuştur.

Bununla beraber Mâsûmlar’ın (a.s) siyerinde evlatlara eşit davranmaya riayet etmek eğitimsel açıdan beğenilir ve diğer bir deyişle müstehaptır. Eğer riayet edilmezse doğurabileceği olumsuz sonuçlara hazır olunmalıdır. Bu eşitliğin sınırları tüm davranışlar, özellikle onlara sevgi göstermede ve hediye vermededir. Çünkü bu konuya rivayetlerde daha fazla tekit vardır ama bazı rivayetlerin geneli veya genellemesi diğer durumları da kapsamaktadır. İlâveten Peygamber’in (s.a.a) İmam Hasan ve İmam Hüseyin’in (a.s) yarışındaki tavrı da bu genellemeyi teyit etmektedir.

Bahsedilebilecek dördüncü ihtimal şudur: Evlatlar arasında riayet edilmesi gereken adalettir ve bu da bazen eşitlik demektir ve bazen de fark ve ayrım gözetmek. Bu yüzden bazı rivayetlerde evlatlar arasında adaletten bahsedilmiştir, diğer bazılarında eşitlikten. Çocuklara, her birinin hak ettiği şekilde davranıldığında adalet gerçekleştirilmiş olur. Ama bu adalet çocuklar tarafından idrak edilemediği için onlarda eğitimsel zararlara yol açması mümkündür. Bu yüzden onlara bir zarar ulaşmaması için adaletten vazgeçilmesi daha iyidir. Öyleyse, çocuklara gösterilen tavırda ilk esas adalettir, ama maslahat sebebiyle bundan vazgeçilebilir ve daha dakik bir bakışla adaletin ötesinde amel edilebilir. Çünkü eğer bir kimseye bir hakkı vermek daha fazla zarara uğramasına sebep olacaksa, olası zarardan korumak için o hakkın ona verilmemesi daha iyidir.

Elbette anlatılanların evlatlarla ilgili olduğuna dikkat edilmelidir, diğer çocuklarla veya öğrencilerle ilgili değil. Zira Mâsûmlar’ın (a.s) rivayetlerinde ve siyerlerinde sadece evlatlar arasında adalet ve eşitlik üzerinde durulmaktadır. Zaten öğrenciler arasında eşitlik beklentisi ve ortamı pek yoktur. Aksine onlar, yaptıklarına ve çabalarına dayanarak aralarında fark olmasını kabul ederler. Elbette onlar arasında da sevgi göstermek gibi fark ve ayrım gözetilmemesi gereken durumlarda farklı davranılmamalıdır. Çünkü bu açıdan öğrenciler arasında bir fark yoktur ve böyle bir farkı görmemektedirler. Ama farkı idrak edebilecekleri durumlarda daha fazla çaba göstermeleri için harekete geçmelerini sağlayacak gerekli ödüllerden faydalanılabilir. Bu da iyilik yapanın ödüllendirilmesini, kötülük yapanın da cezalandırılmasını gerektirir.

- - - - - - - - - - - - - - -


[1]     İbni Ebi’d-Dünya, Kitâbu’l-Ayal, C. 1, s. 173.
[2]     Sülemî, Muhammed bin Mesud; Tefsir-i Ayyaşî, C. 2, s. 166.
[3]     Tabersî; Mekârimu’l-Ahlâk, s. 321.
[4]     İbni Ebi’d-Dunya, Kitabu’l-Ayal, C. 1, s. 175.
[5]     Feyz-i Kâşânî; el-Mahaccetu’l-Beyza, C. 2, s. 46.
[6]     Muttekî el-Hindî; Kenzu’l-Ummâl, C. 16, s. 446.
[7]     Taberani, Süleyman bin Ahmed; el-Mucemu’l-Evsat, C. 4, s. 237; Abdullatif Saidi; Abdulhekim’den nakille, el-Usretu’l-Muselleme (Esas ve Mebadi), s. 122-124.
[8]     Kuleynî; el-Kâfî, C.6, s. 51.
[9]     Hurru’l-Âmilî; Vesâilu’ş-Şia, C. 15, s. 204, Hadis 2.
[10]    Muttekî el-Hindî; Kenzu’l-Ummâl, C. 16, s. 445.
[11]    Muttekî el-Hindî; Kenzu’l-Ummal, C. 16, s. 445.
[12]    Tabersi; Mekârimu’l-Ahlâk, s. 46.
[13]    İbni Ebi’l-Hadîd, Şerhui Nehci’l-Belağa, C. 16, s. 27.

Editör: Hasan Bedel