Sözde Suriye Geçici Hükümeti ve Türkiye..

.
.

Suriye iç savaşı diye adlandırılan ama dışarıdan başlatılan bu terör eylemlerinin başaktörlerinden birisi muhakkak ki biz idik.

Öylesine biz idik ki; Amerika ‘Hadi şimdi!’ demeden biz çoktan terör örgütlerine silah, mühimmat, sağlık hizmetleri sunmaya başlamıştık.

911 kilometre sınırla Suriye'ye en uzun sınırı olan ülke biziz ve bunu iyi değerlendirmeliydik. Geniş bir saha, giriş ve çıkışların rahatça yapılması için Türkiye Hükümeti’nin Suriye ile sınır boyunca ülke sınır emniyeti adına yerleştirilmiş olan 700 bin dolayındaki anti-personel mayının imha edilmesi için ihaleler açıldı ve sonunda mayınlar temizlendi.

Davutoğlu Amerika’daydı, Siyonis Rejim Dışişleri Bakanı Avi Liberman da Amerika’daydı.. Emperyal odaklar ve değnekçileri önce Suriye sonra İran için planlar yapıyordu.


CIA tarafından Suriye’de kanlı olayların tetiklenmesi akabinde sınıra yakın bir çadır kent kuruldu ve sonra yenileri ve yenileri..

Dişişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ‘komşularla sıfır problem’ politikası yürüteceğiz söyleminin ardından daha çok geçmeden MİT Müsteşarı Hakan Fidan “Oralara 2 bine yakın TIR gönderdik” diyecekti.

Suriye, Amerika’nın isteği üzerine karışmalıydı ve karıştırılmalıydı; eee ne de olsa Afganistan, Libya, Mısır, Lübnan, Suriye ve Türkiye, CIA’nin en kalabalık kadroyla konuşlandığı ülkeler ve kötüsü hükümetin de buna destekler vermesi.

CIA tetikçileri olan el-Kaide ve IŞİD gibi küresel kiralık katiller işe koyulmuş çok geçmeden Davutoğlu ki geçtiğimiz haftalarda ‘Ben Suriye sürecini çok iyi yönettim!’ diyecekti; 2014 senesi ‘IŞİD'in çekirdek kadro olarak radikal terörize fakat genel olarak dışlanmış Sünni grupların yoğun katılımıyla güçlendi’ dedikten sonra ‘ama katılanlar arasında Türkler, Araplar, Kürtler vardır. Oradaki yapı, daha önceki hoşnutsuzluklar, öfkeler büyük bir cephede geniş bir reaksiyon doğurdu.’ diyerek bu ‘öfkeli gençler’e kucak açacaktı.

Türkiye, Katar ve Arabistan ortak hareket ettiriliyor, ‘Demokrasi Havarileri’ Suriye halkı için vaazlar veriyordu. Küresel çete medyası ‘Özgür Suriye’ çığırtkanlığı yapıyor ve bunu da diğer Müslüman ülkelerin eliyle yapmayı planlıyordu.

Daha sonra gazetelerde dahi rahatça okunacak olan Beyaz Saray basın sekreterinin sözleri şöyle olacaktı; “Önce ‘müdahale’ sonrası ‘İnsani Yardım!’ ekipleri bölgeye girecek. Tampon bölge oluşacak ve söz konusu bölge ise Hatay ile Halep arasında olacak. Türkiye, Katar ve Suudiler Hür Suriye Ordusu ile silah ve mühimmat hatta istihbarati bilgiler paylaşılacak.” Türkiye tüm bunların yanı sıra Davutoğlu’nun beyan ettiği üzere ‘insani yardım koridoru’nu açma çalışmalarına çoktan başlamıştı bile.

Suriye’de mezhep çatışmaları, mezhebi bir sorunun olmadığı yerlerde ırkçılık hortlatılacak ve ülke topraklarında bağımsızlık ilan etmeleri için ellerinden gelen yapılacaktı. Yine başaktörlerden dönemin Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, “Batılı güçler arasında bir anlaşma sağlandığı takdirde Suriye’ye müdahaleye hazırız.” diyecekti.

Bir tampon bölge oluşturulmaya başlanmış, kan gölüne dönmüş Libya’da görev almış tecrübeli NATO askerleri İskenderun havalisindeki Türk Silahlı Kuvvetleri’ne ait üslere savaş uçakları ile gelmiş ve hedefe ilk önce Suriye’nin en büyük şehirlerinden birisi olan Halep konmuştu.

İngiliz ve Fransız özel birlikleri Suriyeli radikalleri eğitiyor, Amerikan özel ordusu ve CIA istihbarat ve iletişim ağlarını kuruyor, sınırımızı kevgire çeviren bu teröristler de Türkiye’ye sık sık giriyor ve karargâh kuruyordu. Amerika’nın öncülüğünü yaptığı, Siyonistlerin ekmeğine yağ sürüldüğü ve arkalarındaki koca uluslararası camia “Suriye’de hükümeti devirmek için elimizden gelen desteği vereceğiz!” diyordu.

Hükümet binalarına saldırılar başlamış, petrol boru hatları kundaklanmış, emniyet noktaları imha edilmiş, askeri üsler bombalanmıştı. Sonraki adım olayı daha vahim hale getirip, dünyaya haklılıklarını ispatlamak için sivil bölgeleri, köyleri ve kasabaları tarumar etmekti. Çünkü insani bir sorun olması gerekliydi ve Türkiye’de bunun için hazırlıklar çoktan yapılmıştı. Hatta Suriye’de henüz gözle görülür bir çatışma ortamı yokken; sınır bölgelerinde çadır kentler kurulmuştu. Sonra Türkiye içerisinde onlarcayı aşan çadır kentlere önce cüzi sayıda mülteci ve derken on bin on bin ülkeye giriş yapan mülteciler eklenmişti. Biz de bunları ekranlardan izleyecek ve yüreklerimiz burkulacaktı. Artık sayıları yüzbinleri aşan bu mülteciler arasında gece sınırı geçip Suriye askerleri ile çatışan ne idüğü belirsiz kimseler ile CIA ajanları cirit atacaktı. Yaralanan teröristlere Hatay ve civar hastaneler 24 saat aralıksız sağlık hizmeti sunacaktı. Türkiye’deki bazı selefi gruplar da “Esad Müslümanları katlediyor!” diyerek günü birlik Suriye’ye girecek ve terör gruplarına katılarak Alevi köylerinde katliam yapacaktı. Yaptı da zaten; Malatya Kitap Fuarı’nda stand açan Çıra Yayınları’nın bazı misafirleri Suriye’de yaptıkları katliamları “Elhamdulillah” diyerek ballandıra ballandıra birbirine anlatacaktı.

Sınır hattını geçen A Haber muhabirleri sınıra yakın kamplarda röportaj yapacak, mağduriyetleri gösterecekti ki; Esad ve Suriye ordusuna karşı savaşan bu öfkeli oğlanların kaldıkları çadırların üzerinde ‘Kızılay’ logoları olduğu ekranlara yansıyacaktı.

Bakın tecrübeli gazeteci yazar Banu Avar bu dönemi nasıl özetliyor;

“Mülteci akını başladı… İktidar ve Davutoğlu, süreç içinde basına iştahla artan mülteci sayılarını yansıttı.. Gelenlerin çoğu ABD beslemesi küresel terör örgütlerinin, ‘Hür’ Suriye Ordusu’ adı altına topladığı kiralık katillerdi. Gece katliam yapıp, gündüz haraç kestiler… Türkiye tarafında çadır kampların bulunduğu illeri de işgal ettiler.
Aralarına sınır köylerindeki vahşetten kaçan çocuk ve kadınlar ve bolca istihbarat elemanı ve CIA tetikçisi katıldı…
Birleşmiş Milletler ve CIA stratejisinde, Mülteci kampları özel bir yer tutar… Bu kamplar, iki ülke arasındaki sınırları belirsizleştirir. Uluslararası terör şebekelerinin, tetikçilerin istihbaratçıların ve barış gücü askerlerinin bölgeye yerleşmesini sağlar.
Mülteci kampları; kurulduğu ülke topraklarının yumuşak işgali için zemin hazırlar. Suikastler, bombalı eylemler, katliamlar hız kazanır. Tampon bölgeler de facto kurulur… Silah ve mühimmat akışı sağlanır!..
Hedef ülke terörün kucağında debelenirken, bir sonraki hedef olan komşu ülkenin de en hassas bölgelerine sızılır.”

Artık ekranlarda Emevi Camii’nde namaz kılma propagandaları yayınlanmaya başlamıştı. 2012’de savaşın Türkiye’nin Amerika ve muhalif gruplara yoğun desteğiyle kızışmaya başladığı dönemde Dışişleri Bakanı Davutoğlu, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad’ın iktidar koltuğunda yılbaşını göremeyeceğini iddia etmiş, rejimin ömrünün yıllarla değil haftalarla sınırlı olduğu tahmininde bulunmuştu. Hatta aynı günlerde dönemin başbakanı olan Erdoğan da “İnşallah biz en kısa zamanda Şam’a gidecek, oradaki kardeşlerimizle muhabbetle kucaklaşacağız. O gün de yakın. İnşallah Selahaddin Eyyubi’nin kabri başında Fatiha okuyacak, Emevi Camii’nde namazımızı da kılacağız” demişti.

Çok sonraları el-Kaide ve IŞİD’i terör örgütü olarak tanıyan Ankara yani AKP Hükümeti yine Davutoğlu’nun Dışişleri Bakanlığı yaptığı dönemde ‘Suriyeli sığınmacıların Türkiye’ye gelmesini engellemek için elimden geleni yaptım!’ diyecekti. Tüm bunlar yaşanmamış gibi geleceğini mahvettiği insanlardan esinlenmiş olacak ki; “Gelecek Partisi”ni kuracaktı.

Amerika, Türkiye ve sapkın zihniyetli terör örgütleri Esad Hükümeti’nin karşına tam kadro dikildiği sırada denklem değişmiş, önce Hizbullah, ardından Rusya, İran ve Direniş Cephesi sahaya inmişti. Amerika Suriye sınırına boylu boyunca yayılacak olan PYD’yi beslemeye başlayınca, Erdoğan da nasıl bir oyun içinde olduklarını keşfetmişti. Ama her şey için geç kalınmıştı.

Rus uçağı düşürülmüş, Davutoğlu bunu milli bir başarı olarak lanse etmiş sonrasında Rusya’dan özür dilemiş ve uzun bir süre Rusların ambargosuna tabi tutulmuştuk.   

Elimizde milyonlarca mülteci ile öylece kalakalmıştık ki zaten yaşananları hepimiz derinden müşahede ediyor.

Amerika’nın yine yarı yolda bıraktığı Türkiye artık bir çıkış yolu aramaya başlamıştı ve bunu Esad ile görüşmede buldu. Bakın usta gazeteci Fehim Taştekin bu konudaki samimiyetsizliği nasıl anlatıyor;

“Türkiye Suriye'nin yüzde onunu kontrol ediyor ve 100 bini aşkın milis alternatif ordu kurmuş, alternatif bir hükümette oluşturmuş durumda. Bu desteklenen grupların her biri çeteden farksız, mahalle kabadayısı gibiler yağmalama, cinayet, işkence adam kaçırma terörün en üst seviyeleri (yavru siyonistler gibi ortalıkta dolaşıyorlar) bunların hepsi de Türkiye’nin koruması altında gerçekleşiyor (aynı Amerika’nın Siyonst rejimi koruduğu gibi) mit ve atanmış valiler her şeyi sevk ve idare ediyor. Diyanet Başkanlığı’ndan, İçişleri Bakanlığı’na, Sağlık Bakanlığı’ndan Milli Eğitim Bakanlığı’na kadar hepsi bu devletçilik oyununda rol alıyor.

Bu tampon bölge ve ötesinin bir ilhak edilmediği kaldı ve şimdi de olgunluktan, iyi komşuluktan, diplomasiden söz ediliyor.”

Aslında ne kadar samimiyetsiz olduğumuzu ayan beyan her yerde haberleri yapılan Suriye Geçici Hükümeti Başkanı Abdurrahman Mustafa’nın görüşmelerinden ve hatta Gaziantep’te uzun yıllardır varlığını sürdüren Suriye Geçici Hükümet binasından anlayabiliriz.

Erdoğan’ın ‘Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile görüşmeli ve normalleşme başlamalı’ sözlerinden sonra Washington yönetiminin Esad hükümetine muhalif yönetimle görüşme trafiğini son dokuz ayda İstanbul ve Antep başta olmak üzere bir hayli arttırdı.

Suriye Geçici Hükümeti Başkanı Abdurrahman Mustafa’nın ilk görüşmesi geçen yılın aralık ayında, ikinci görüşme bu yılın nisan ayında, üçüncü görüşme ise 25 Mayıs’ta Amerikan İstanbul Konsolosluğu’nda yapıldı. Suriye Geçici Hükümeti Başkanı Abdurrahman Mustafa ile Amerikan Dışişleri Bakanlığı Suriye Bölgesel Platformu Direktörü Granger arasındaki son görüşme ise merkezi Antep'te olan Suriye Geçici Hükümet binasında gerçekleşti.

Kayseri’de yaşanan olayların ardından CNN Türk haber kanalında Fulya Öztürk’ün programına katılan bu zat için Fulya; “Suriye Geçici Hükümet ‘Başbakanı’ Abdurrahman Mustafa doğru mu söylüyorum?” dediğinde tepkiler çığ gibi büyümüş ‘bu nasıl ifade’ denmişti? Hâlbuki bunun olmasını bizimkiler istememiş miydi yıllardır Suriye’yi darlayarak.

Peki, kim atamış Suriye’ye geçici başbakanı? CNN kurulduğundan buyana provokasyon yapmayı kendisine ilke edinmiştir zaten ama Abdurrahman Mustafa’nın geçici hükümet başbakanı unvanıyla Cnntürk’de beyanlarda bulunması, televizyonlara çıkması, neredeyse Suriye karıştırıldığından bu yana Gaziantep’te geçici hükümet temsilciliği kurmasına Türkiye izin vermedi mi?

Bakın bu hilkat garibesi bu zaman zarfı içinde kimlerle görüşmüş şöyle bir geriye doğru gidelim;

17 Temmuz 2024 Gaziantep; Suriye Geçici Hükümeti binasında Fransa Başkonsolos Yardımcısı ile görüşme. Sonra 15 Temmuz’da Suriyeli Muhalif Gazeteciler ile sözde içişleri ofisinde yani kurtarılmış bölge olarak adlandırdıkları er-Rai’de bir görüşme. Suriye sınırları içindeki er-Rai Eylül / 2016'da Türkiye'nin Fırat Kalkanı Harekâtı dâhilinde civardaki bazı köylerle birlikte ÖSO kontrolü altına alınmış.

04 Temmuz 2024 Ankara’da İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya ile görüşme.

25 Haziran’da Birleşmiş Milletler heyeti, OCHA Türkiye ofisi başkanı ile görüşme.

4 Haziran’da Amerikan Dışişleri Bakanlığı'nın Suriye bölgesel platformunun siyasi yetkilisi Rachel Schneller ile Suriye Geçici Hükümeti'nin Gaziantep Temsilciliği'nde görüşme.

29 Mayıs’da Afrin ve Azez arasında kalan Kafr Janna’da Harp Okulu'nun açılışına katılma.

15 Mayıs’ta Beyrut'taki İngiliz misyonu Suriye siyasi dosyasından sorumlu siyasi yetkili Antonia Murray ve Eleanor Lipman ile Antep’te görüşme.

15 Aralık 2023’te yine Amerikan Dışişleri Bakanlığı Suriye Dosyası Bölge Direktörü Nicholas Granger ve Bakanlık Dış Servis Sorumlusu Tyler Joe ile Gaziantep’te görüşme.

24 Ekim 2023 Şanlıurfa Valisi Hasan Işıldak ile görüşme.

3 Ekim 2023’te Ankara’da Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ile görüşme.

28 Eylül 2023’te Almanya'nın Suriye Özel Temsilcisi Stefan Schneck ile Antep’te görüşme.

30 Haziran’da el-Bab’ta hükümet karşıtı emniyet güçleri ve el-Bab Askeri Polis Şube Müdürü ile görüşme.

25 Temmuz Amerikan Dışişleri Bakanlığı Suriye Bölgesel Platformu ile görüşme.

Yine aynı tarihlerde Antep’teki binada Birleşmiş Milletler İnsani Yardım Koordinasyon Ofisi ile görüşme.

07 Mart 2023 Gaziantep'te Fransa Hükümeti'nin Suriye Özel Temsilcisi Büyükelçi Brigitte Karmi ile görüşme

10 Şubat 2023’te İstanbul’da Amerikan Dışişleri Bakanı Yardımcısı ve Suriye Özel Temsilcisi Ethan Goldrich ile görüşme.

3 Ocak 2023’te yine Ankara’da dönemin Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile görüşme. Çavuşoğlu bu görüşmede şöyle dedi: “BM Güvenlik Konseyi'nin 2254 sayılı Kararı doğrultusunda Suriye muhalefetine desteğimiz sürecek.”

İşin kötü yanı nedir biliyor musunuz? Suriye Geçici Hükümeti Başkanı Abdurrahman Mustafa kendi sosyal medya hesaplarından tüm bu görüşmeleri paylaşmış ama Türkiyeli yetkililer dışında hiçbir yabancı kurum Abdurrahman Mustafa ile olan görüşmelerini paylaşmamış. Çünkü onun bir piyon olduğunu ve her hangi bir değerinin olmadığını çok iyi biliyorlar.

Şimdi bir soru sormak istiyoruz; Türkiye kendi toprakları içerisinde bunca muhalifi beslerken Esad ile normalleşme planlarını samimi buluyor musunuz?

Allah vere ki iki ülke arasındaki sorunlar çözülsün.

* * *

Türkiye Dışişleri Bakanlığı - 03 Ocak 2023

Türkiye Dışişleri Bakanlığı - 03 Ekim 2023

Türkiye İçişleri Bakanlığı - 04 Temmuz 2024

Şanlıurfa Valiliği - 24 Ekim 2023

İstanbul Amerikan Konsolosluğu - 24 Mayıs

Fransız Büyükelçisi ile - Gaziantep

Emniyet Birimleri ile - el-Bab / Suriye

Kafr Janna / Suriye

Lübnan İngiliz Misyonu Temsilcileri ile - Gaziantep

Amerikan Dışişleri Temsilciliği ile - Gaziantep

Fransa Konsolosluğu yetkilileri ile - Gaziantep

Almanya Konsolosluğu yetkilisi ile - Gaziantep

Amerikan Dışişleri Bakanı Yardımcısı Ethan Goldrich ile 10 Şubat 2023 / İstanbul

Birleşmiş Milletler heyeti, OCHA Türkiye Ofisi Başkanı ile - Gaziantep

Amerikan yetkilileri ile - Gaziantep

Arap ülkeleri, Türkiye, Avrupa ve Amerika Birleşik Devletleri'nden çok sayıda gurbetçi Suriyeli iş adamı ile