Bismillâhirrahmânirrahîm

.
.

Lügatte İçtihat; bir şeye ulaşmak için çaba sarf etmek anlamına gelir. Fıkıh literatüründe içtihat; Son derece ciddi ve geniş çalışma ile Şer'i hükümleri delilleri ile kaynaklarından çıkarmaya denir.

İslam metinlerinde "Tefegguh" (anlamak-derk etmek) ve "fakihliğin" çok önemli yüce bir yeri, konumu ve fazileti vardır. Kuran'da yaklaşık yirmi yerde "tefegguh-fıgh" kelimeleri zikrolunmuş ve Kuran insanları tefegguha (derin anlayış ve kavrayış) rağbetlendirmiştir. Bunun karşısında Kuran mevcudat ve hadiselerde derk etmeyenleri yermiştir.

Tefegguhun en bariz alanlarından bir tanesi Kuran'ında tekit buyurduğu din hükümlerinde içtihattır. Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Müminlerin tümünün (cihat için) seferber olmaları gerekmez. O halde neden onların her kesiminden bir grup da dinde (dinî ilimlerde) geniş bilgi elde etmek ve (vatanlarına) döndükleri zaman kavimlerini uyarmak için seferber olmuyor. Umulur ki (böylece günahlardan) sakınırlar."[1]

Bu ayetteki "Tefegguh" kelimesinin anlamının çok geniş olduğu ve İslamî bilgi ve hükümleri de kapsamı altına aldığında hiçbir şüphe yoktur. Öte yandan halk, bu grubun konuşmalarını kabul etmeye çağrılmıştır. İşte bunun kendisi fakih ve bilgin birine başvurmanın ta kendisidir.

Bu ayete göre İslam din emirlerinde ve hükümlerinde tefegguh (derin anlayış) ve içtihada emretmektedir. Ancak bu durum herkes için mümkün olmadığından dinde derin kavrayışı yani fakihliği Müslümanlardan sadece bir grup için gerekli görmüştür.

Bu ayet doğrultusunda Ehlibeyt imamlarından nakledilen rivayetlerde dinde içtihadın önemi ve faziletini vurgulamaktadır.

Örneğin İmam Hasan Askeri (aleyhisselam) şöyle buyurmuşlardır:

"Fakihlerden nefsini ve dinini koruyan, heva ve hevesi karşısında durabilen ve Allah'ın emirlerine itaat eden kimselere avam halkın taklit etmesi gerekir."[2]

Yukarıdaki ayet ve konu hakkındaki rivayetlerden anlaşılan; müçtehit hiçbir emri ve nehyi kendi tarafından söylememektedir. Aksine Allah'ın hükümlerini şer'i kaynaklardan (Kuran, sünnet, akıl, icma) keşfederek insanlara ulaştırmaktadır. Şunu da unutmamak gerekir ki, İslam hükümlerinde içtihat etmek Müslümanların ilerleme sebeplerinden bir tanesidir.

Taklit sözlük açısından "takip" ve "peşi sıra gitmek" anlamındadır. Fıkıh terminolojisinde ise; "Müçtehidin şer'i konularda verdiği fetvalara amel etmek" anlamındadır. İlahî hükümleri öğrenmek ve amellerin doğruluğundan emin olmak için Fakih ve İslam âlimlerine başvurma geleneği İslam'ın ilk yıllarına ve imamların dönemine kadar uzanmaktadır.

Bazılarına (et-Tenkih fi Şerhi'l-Urveti'l-Vuska, el-İctihad ve't-Taklid, s.85-88) göre bu konu hakkında iki ayet inmiştir.

"Eğer bilmiyorsanız bilenlerden sorunuz."[3]

Her ne kadar hadislerde "bilenlerden" maksadın (tam ve kâmil mısdaklar olarak) Ehlibeyt imamları olduğu geçmişse de nüzul sebebi ve konu, ayetin genelini tahsis etmemekte ve onlarla sınırlamamaktadır. Dolayısıyla her bilgin kişiyi kapsamı altına almaktadır. Fakihlerde o bilgin kişilerdendir.

Taklit Kuran'da iki kategoride beyan edilmiştir. Bunlardan birisi cahilin cahile taklit etmesidir ki Kuran bunu şiddetle reddetmiş ve şöyle buyurmuştur:

"Onlara, "Allah'ın indirdiğine uyun" denilince, "Hayır, babalarımızı yapar bulduğumuz şeye uyarız" derler. Babaları bir şey akıl edemeyen ve hidayeti bulamayan kimseler olsalar da mı (onlara uyacaklar)![4]

Diğeri ise cahilin âlime yani konu hakkında bilmeyenin bilgine taklit etmesidir ki birçok yerde buna emir olunduğu gibi, bu aynı zamanda akli bir kavramdır. Allahu-u Teâlâ şöyle buyurmuştur:

"Eğer bilmiyorsanız, bilenlere sorun."[5]

İnsanların güncel yaşantılarına dahi baktığımızda, hatta gayri Müslimlerin ve içtihadı, taklidi reddedenlerin yaşamlarında bile taklidin birçok alanlarını görmek mümkündür. Acaba taklidi reddedenler hasta olduklarında doktora başvurmuyorlar mı?

Doktorun direktiflerine amel etmiyorlar mı? Elbette ki doktora başvuruyorlar. Neden hasta olduklarında doktora başvurmak gereği duyarlar. Zira kendileri tıp ilminde uzman olmadıklarından dolayı konu hakkında uzman olana başvurma gereği duyarlar. Bu zaten aklın yoludur. Tıp iminde böyle düşünen ve taklidi reddeden hastalar nedense din ilimlerinde taklidi reddetmekte ve müçtehide başvurmanın, taklit etmenin yanlış olduğunu düşünmektedirler.

Sormak gerekir; Neden tıp konusunda uzman olan doktora taklit etmeyi yanlış addetmiyorsunuz da, ahkâm konusunda müçtehide taklit etmeyi yanlış addediyorsunuz. Bu akıl, mantık ve bilimsellik ile ne kadar bağdaşmaktadır!

Selam ve dua ile…

Devam edecek...

Mehdi Aksu

[1] Tevbe, 122

[2]  Bihar'ul Envar, c.8 s.88

[3] Enbiya,7

[4] Bakara, 170

[5] Nahl, 43