.

.

Ehlader Araştırma Bölümü

Makam ve şöhret sevdası, kişinin tanınmak arzusu anlamındadır.

Kur’ân-ı Kerim ve hadis kaynaklarımızda bu istek her zaman kötümsenerek anılmıştır. Şöhret sevgisi insanın inancını hedef alan en büyük afetlerden biridir. Bu yöndeki olumlu sıfat ise tanınmaz olmayı arzulamak ve ancak Yüce Allah’ın tanıttığı durumlar hariç, tanınmama isteğidir. Yüce Allah şöyle buyurmuştur:

İşte ahiret yurdu! Biz onu yeryüzünde böbürlenmeyi ve bozgunculuğu arzulamayan kimselere veririz. (En güzel) akıbet, takva sahiplerinindir.[1]

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Su, bitkileri büyüttüğü gibi makam ve mal sevgisi de kalpteki münafıklığı büyütür.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: Makam ve mal sevdasının yapmış olduğu tahribatı koyun sürüsüne bırakılan iki yırtıcı kurt bile yapamaz.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur: İnsanlar heves peşinde gittikleri için ve övülmek sevdası taşıdıkları için felakete uğradılar.

Emirü’l-Müminin Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmuştur: Şöhretten uzak durabilmek için ihtişam ve gösterişten uzak dur; dillere düşmemek için ve tanınmamak için kendini yükseltme; zarar almadan sağlıklı kalabilmek için kendini gizli tut ve sessiz ol. Bunu yaparsan iyileri sevindirdiğin gibi günah ehli insanları öfkelendirmiş olursun.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Bu riyaset peşindeki insanlardan uzak durun. Peşinde gidilen insanlar kendilerini helak ettikleri gibi diğerlerini de helak ettiler.

İmam Cafer-i Sadık (a.s) şöyle buyurmuştur: Riyaset peşinde giden kişi Allah’ın rahmetinden uzaktır. Kalbinde riyaset azmi taşıyan kişi Allah’ın rahmetinden uzaktır; riyaset hayali taşıyan kişi Allah’ın rahmetinden uzaktır.

Hz. Peygamber (s.a.a) şöyle buyurmuştur:

Nice insanların kale almadığı eski giysili insanlar var ki ellerini açıp dua edecek olurlarsa kesinlikle duaları kabul edilecektir.

Şöhret, makam ve riyaset konusuyla ilgili detaylı bilgi verebilmek için bu konuyu birkaç alt bölümde açıklamamız gerekmektedir.

1- Şöhret Düşkünlüğün Nedeni

Dünya malına sahip olmak elle tutulur şeylere sahip olmak anlamındadır. Ancak şöhret sevdası kalplere egemen olmak ve insanların gözünde büyük görünmek arzusu anlamındadır. İnsanı dünya malı peşinde gitmeye iten etken daha güçlü bir şekilde insanı şöhret ve makam peşinde gitmeğe iter. Zira dünya malına ulaşabilmenin bir yolu da kalplere egemen olmaktır ve ayrıca kalplere hitap etmek üç açıdan belirli dünyevi varlıklara sahip olmaktan daha üstündür.

Bir: Şöhret yoluyla dünya varlıklarına sahip olabilmek ihtimali varlıklı olmak sonucunda şöhrete varmaktan daha çok muhtemeldir. Örneğin insanların kalbinde yer eden bir âlim veya âbid, dilerse kolaylıkla dünya malına sahip olabilir; zira zenginlik ve mülk sahiplerinin kalpleri yüceliğine inandıkları bu kişinin elindedir. Buna mukabil hiçbir kemal sıfatına sahip olmayan sıradan bir insan, mesela bir define bularsa, bu defineyi bulmak ve bir anda zengin birisi olmakla insanların kalbinde yer edinemez.

İki: Dünya malı her zaman telef olmaya ve kişinin elinden çıkmaya müsaittir ancak insanların kalbinde yer etmek bu konuda çok daha güvenlidir ve kötü davranışlar ve benzeri durumlar görülmediği sürece bu insanın kalplerdeki konumu değişmeyecektir. Dolayısıyla dünya malı bu yönüyle telef olmaya çok daha müsaittir.

Üç: Kalplere egemen olmak her zaman için zahmetsiz bir şekilde çoğalma ve yayılmaya müsaittir. Zira insanların kalbi bir kişiye yöneldiği zaman bu insanların dili de bu kişinin övgüsü yönünde konuşmaya başlayacaktır ve zamanla bu insanın ünü çok uzaktaki şehirlere kadar bile yayılacaktır. Oysa dünya malı kazanmak, ancak büyük sıkıntılara katlanmakla mümkün olabilir.

Bu bir gerçek ki ün sahibi olmak ve şöhrete kavuşmanın her türü kötü değildir. Şöhret, bu yönüyle dünya malına çok benzer ve bir yönüyle iyi olabildiği gibi diğer yönüyle çok kötü olabilir. Her insan hayatına devam edebilmek için kaçınılmaz olarak bir miktar dünya malına sahip olmalıdır. Aynı kural kalplere hitap etmek ve ün konusunda da geçerlidir. İnsan yemeğe ihtiyaç duyduğu gibi bir ölçüde ün ve unvana da ihtiyaç duyar. İnsan, ihtiyaçlarını karşılayabileceği paraya sahip olmaktan hoşlanır ve bunda hiçbir sakınca yoktur. Aynı şekilde insan kaçınılmaz olarak ihtiyaçlarının bir kısmını ücretli veya ücretsiz bir şekilde karşılayan birtakım kişilere ihtiyaç duyar; arkadaş sahibi olmaya, kendisini saldırılara karşı koruyacak bir devlet yöneticisine ihtiyaç duyar. Bu durumda ihtiyaçlarını karşılayacak olan kişilerin kalbine hitap edebilmek, arkadaşının, kendisinden ilim ve bilgi aldığı üstat ve öğretmenin, kötü insanlara karşı koruyan devlet yöneticisinin kalbinde yer etmek arzusuna sahip olmak kötü değildir. Kuşkusuz kalplere egemen olmak kişiyi hedefine ulaştırabilen dünya malı gibi bir araçtır.

2- Şöhrete Düşkünlükten Kurtulmanın Yolu

Kalbini şöhret ve ün sevdasıyla dolduran insan bütün çabasını diğer insanların gönlünü kazanmak yönünde harcayacak ve riya, sum’a, münafıklık, işbirlikçilik, doğrularda toleranslı olmak ve haksızlıklara göz yummak gibi yanlışlıklara düşecektir. Bu hastalıktan kurtulmak ise ancak ilmi ve ameli iki yöntemle mümkün olabilir.

İlmi ve bilinçlenmekle ilgili yönteme gelince; bu aşamada şahıs, ün peşinde olmasının sebebi ve kaynağı üzerinde düşünmelidir. Ün peşinde olan insan kesinlikle insanların kalbine hükmetmek amacıyla bu isteğini yürütür ve bunu kendisi için bir kemal ve üstünlük olarak görür. Bu durumda insan kendisine dönüp biraz düşünmelidir. “Bu amacına ulaşırsa ve dünya hayatı boyunca bunu sürdürebilirse ahiret hayatında bu hedefin ona kaybettirmek dışında bir şey kazandıracak mı?” sorusuna cevap bulmalıdır. Dünya üzerinde var olan bütün insanların ona secde edecek kadar saygı duyduğunu düşünmeli ve “acaba belirli bir zaman sonra secde edenler ve secde eden kişiler hayatta kalacak mı?” sorusuna cevap bulmalıdır. Bu durumda geçmişte yaşamış olan ün sahibi insanlar ve onları seven insanlardan farklı olup olmadığını düşünmelidir. “Acaba bu tür hedefler için insanın, ebedi hayatını ayakları altına alması ne kadar mantıklıdır?” sorusuna yanıt bulmalıdır.

Hakiki üstünlük, insanı Allah’a yakınlaştıran üstünlük, yani geçici bu dünya hayatından sonra ölüm sonrasında insan için üstünlük kaynağı sayılan hakiki üstünlük ancak Yüce Allah ve onun sıfatlarına vakıf olmak ve nefsanî isteklerin esaretinden kurtulmaktır. Ölüm sonrasında ancak salih ameller bir üstünlük kaynağı olarak kişiyle birlikte kalacaktır. Dünya malı ve ün çok hızlı bir şekilde yok olmaya mahkûm şeylerdir. Yüce Allah bu konuda bir benzetme yaparak şöyle buyurmuştur:

Dünya hayatının misali, gökten indirdiğimiz bir su misalidir ki, insanların ve hayvanların yiyeceklerinden olan yeryüzü bitkileri o su sayesinde gürleşip birbirine girer.[2]

Ölümle beraber yok olup giden bütün güzellikler dünya hayatının bir parçası iken ölümle birlikte insandan ayrılmayan şeyler kalıcı salih amellerdir.

Dolayısıyla gerçek üstünlüklerin ne olduğunu anlayan kişilerin gözünde ün ve makamın bir değeri kalmayacaktır. Ancak bunun gerçekleşmesi kişinin, ahiret hayatına, görüyormuşçasına bakmasına ve bir an sonrasında ölecekmişçesine dünya malına değersizlik gözüyle bakmasına bağlıdır. Büyük bir esefle görünmektedir ki insanların çoğu böylesi keskin bir göze sahip değildir. Yüce Allah insanların bu yönüne değinirken şöyle buyurmuştur:

Fakat siz (ey insanlar) ahiret daha hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz.[3]

Yüce Allah diğer bir ayeti kerimede şöyle buyurmuştur:

Hayır! Doğrusu siz, çarçabuk geçeni (dünya hayatını ve nimetlerini) seviyor, ahireti bırakıyorsunuz.[4]

Bunca zayıf bir görme gücüne sahip olan birisi işe makam ve ün sevdasının dünyevi zararlarına bakmakla başlamalıdır. Ün tutkunu insanlar her zaman kendi can ve mallarını tehlikeye atar, insanların kıskançlık ve eziyetlerine maruz kalırlar; insanların bir tür esiridirler ve imtihanların odak merkezi gibidirler. Bu bir gerçek ki ün sahibi olan insanlar diğer insanların yüklenmek zorunda olmadığı birçok sıkıntıyı sırtlanmak zorundadırlar; bu nedenle birçok ünlü “keşke ünlü olmasaydım” der.

Şöhret tutkunu insanlar her zaman bu şöhreti kaybetmenin endişesini taşır ve bir gün kalplerdeki tahtlarının yıkılmasından endişe duyarlar. Oysa kalp, insanın en çok değişim yaşayan parçasıdır. Bir an önce meylettiği şeye bir an sonra sırtını çevirebilir. İnsanların kalplerinin üzerine kurulan taht, deniz dalgalarının üzerine kurulan tahttan daha dayanıklı ve sağlam değildir.

İnsanların kalbini elde tutabilmek, ün ve şöhretin kaybını önlemek, kıskanan ve düşmanca davranan insanların yaratabileceği sıkıntılardan kurtulmak, bütün bunlar insana büyük bir vakit kaybı yaşatır ve insanın Allah’tan uzaklaşmasına sebep olur. Bu meşguliyetler insanın dünyasını kararttığı gibi, ün ve şöhretin hazzını da gölgede bırakır. Ebedi olan uhrevi hayatta insanın Yüce Allah’ın gazabına maruz kalmasına neden olur. Ahiret hayatında kaybedilenler bir yana bütün bunlar ün sevdasının insana yalnızca dünya hayatında kaybettireceği nimetlerdir.

Buraya kadar söylediklerimiz tedavinin ilmi ve bilgilendirme yönüyle ilgiliydi.

Tedavinin ameli ve pratik yönüne gelince burada kişinin yapması gereken şey uzlet köşesine çekilerek zamanla insanların kalbinden uzaklaşmaktır. Bu aşamada insan, diğer insanlardan uzak durabileceği bir yere gitmelidir. Zira insan, belirli bir şöhrete sahip olduğu şehirde kendi evinde uzlet köşesine çekilmek suretiyle bu uzletle elde edebileceği yeni bir şöhretin sevdasından kurtulamaz.

Pratik ve fiili olarak şöhret sevdasına karşı kullanılan yöntemlerden biri de kanaatkâr olmak ve elindekiyle yetinmektir. Zira elindekiyle yetinen insan diğer insanlardan beklenti içinde olmayacak ve bunun sonucunda da diğer insanların kalbinde yer etmek düşüncesi kişi için değerini yitirecektir.

Bütün bunlara ilaveten şöhret sevdasının kötü yönlerini anlatan veya insanlardan uzak bir hayat benimsemenin güzelliklerinden bahseden hadislerden yardım almak, bu hadisleri sık sık okumak ve tekrarlamak bu yönde büyük yarar sağlayabilir.

3- Övülmekten Hoşlanmak

Övülmek isteğinin kaynağı olarak birkaç etkenden bahsedebiliriz. Kişinin, taşıdığı fazilet ve üstünlükleri fark etmesinin vermiş olduğu haz, bu etkenlerden biridir. Başka birinin ağzından çıkan övgü dolu sözler bu kişinin kalbinde taht kurduğunun bir göstergesidir. Övgü tutkunu birisi için kalplere hükmetmenin varlık sahibi olmaktan çok daha önemli olduğu göz önünde bulundurulursa bu durumda diğer insanların ağzından duyulan övgüler bu kişinin bu yönde ilerlemesi için oldukça güçlü bir etken oluşturur.

Yukarıda açıkladığımız bu iki etken kişinin eleştiriye meydan vermemesine, yapılan eleştirilerden oldukça rahatsız olmasına ve derin bir acı duymasına sebep olur.

Üçüncü etken olarak bahsedebileceğimiz etken, açıkça dile getirilen ve insanların arasında dolaşıp duran övgülerin zamanla birçok kalbin avlanmasına ve bu kişiye sevgi duymasına sebep olmasıdır. Özellikle övgüleri dile getiren kişi insanlar arasında doğrulukla bilinen güvenilir bir insansa bu ihtimal daha fazla artar. Ancak bu etken sadece insanların içinde açık bir şekilde dile getirilen övgüler için geçerlidir.

Bazı durumlarda dile getirilen övgüler övülen kişinin ezici üstünlüğünün habercisidir. Bu tür durumlarda övgüleri dile getiren kişi istese de istemese de övgü dolu sözler söylemek zorundadır. Bu gibi durumlarda övülen kişinin bu tür sözlerden haz duyması bu sözlerin arkasında saklı olan haşmet ve yüceliktir. Bu etken dördüncü etken olarak övülmek sevdası için bir etken oluşturabiliyor. Ancak bazı durumlarda bu etkenlerin tamamı bir araya gelebilir ve övülen kişi hazzın doruğuna varabilir.

Övülmek sevdasından kurtulmak için, övgü dolu sözler söyleyen kişinin aslında bu söylediklerine inanmadığının farkına varmak, oldukça etkili bir yöntemdir. Söyleyen kişinin kendi sözlerine inanmaması bu övgüleri kişinin gözünde değersizleştirecektir ve bu sözlerden haz duymasını engelleyecektir. Geride sadece haşmet ve yücelik hissinden haz alabileceği ihtimali kalır.

Övgü sevdası, iyi olmak veya olmamak yönüyle makam ve şöhret sevdasına benzer. Tedavi için kullanılabilecek yöntemler de çoğunlukla benzer yöntemlerdir. Bu sevdadan kurtulmak için övgü esiri olan kişi kendisi hakkında söylenen övgülere bakmalıdır. Söylenen sözler gerçekdışı ise, bu durumda aslında bu kişi diğer insanların alay konusu haline gelmiştir. Söylenen bu övgüler doğru ise dünyevi tüm nimetlerin geçici olduğu göz önünde bulundurulduğunda dile getirilen dünyevi üstünlüklerin aslında gerçek bir üstünlük olmadığı anlaşılır. Dini ve uhrevi üstünlükler ise, tamamen insanın bu üstünlükleri hayatının sonuna kadar koruyabilmesine bağlı olduğu gerçeği göz önünde bulundurulursa bu üstünlüklerin aslında dile getirilmeğe değer bir üstünlük olmadığı ortaya çıkar.

İnsan, diğer insanların kendisiyle ilgili dile getirdiği eksi yönler ve eleştirilerden rahatsızlık duymak istemiyorsa bu olaya şöyle bakmalıdır: Dile getirilen bu eksiklik gerçekte bende var ise bu eleştiri benim bilgilenmeme sebep olacaktır ve bu eksikliği fark edip giderilmesi için şimdiden harekete geçtiğim için sevinmeliyim. Söylenen bu eksiklik ve kusur bende yok ise dile getirilen bu haksız eleştiri geçmişte yapmış olduğum günahların bir kefaretidir dolayısıyla bu haksız eleştiriyi dile getiren kişiye, kendisini felakete doğru sürüklediği için acımam gerektiği gibi günahlarımdan arındığım için Allah’a şükretmeliyim.

Uhud savaşı esnasında Resulullah’ın (s.a.a) mübarek dişi kırılınca şöyle buyurdular: Allah’ım kavmimi hidayet et, zira onlar (ne yaptıklarını) bilmiyorlar.

İnsan, düşmanının eksikliklerinin dile getirilmesinden ve yerilmesinden hoşlanır. Nefis ise insanın amansız düşmanıdır. Dolayısıyla insan aslında kendi eksikliklerini duymaktan mutluluk duymalı ve kendisini eleştiren kişiye teşekkür etmelidir. Onun bu eksikliklerini fark edip de kendisine söyleyecek kadar zeki ve cesaretli olan kişi teşekkürü hak eder. Bu fırsatı yakalayabilen kişi vakit kaybetmeden kendi eksikliklerini düzeltmek yönünde çaba harcamalıdır. Bu eleştiri vesilesiyle muhtemelen insanların gözündeki değerini kaybeden kişi bu durumu bir fırsata çevirmeli ve makam sevdasından tamamen kurtulabilmek için bu zaman dilimini en iyi şekilde değerlendirmelidir. Bu durumdaki bir insan hiçbir zahmet ve sıkıntıya düşmeden büyük sevaplar elde ettiğini düşünmeli ve bunu geçmişte yapmış olduğu ve belki de başka bir şekilde düzeltemeyeceği eksikliklerinin tamamlayıcısı olarak görmelidir.

İnsan hayatının tamamını yalnızca bu özelliğin kazanımı için, yani kendisini öven veya yeren kişilere eşit bakmak özelliğine sahip olabilmek için harcamak isterse sadece bu iş, vaktinin tamamını doldurmak için yeterlidir.

İnsan ve ebedi saadet arasında çok engebeli ve dar geçitler vardır. Bu dar geçitleri sağlıklı bir şekilde geride bırakmak ise insanın hayatı buyunca hiç durmadan göstereceği çaba ve gayrete bağlıdır.

Tedbirden Takdire Tedbirden Takdire

- - - - - - - - - -


[1]     Kasas, 83.
[2]     Yunus, 24.
[3]     A’la, 16 ve 17.
[4]     Kıyamet, 20 ve 21.

Editör: Hasan Bedel