.
.
Mücahit Gültekin

1. Şu anda Suriye içindeki gruplar dâhil Türkiye, ABD, İngiltere, Fransa, Arap rejimleri gibi aktörler Şam’ın geleceğine yön vermek için güçleri oranında sahada. Herkes Şam’ın geleceğinde söz sahibi olmak istiyor. Türkiye’nin kilit bir rolde olduğunu söyleyebiliriz. Aktörlerin Suriye’nin geleceğine yapacağı etkiye dair çok bilinmeyenli bir denklem var. Çıkarlar ve öncelikler farklı. Yeni rejimin niteliğine dair de belirsizlik devam ediyor: Laik, seküler bir yönetim mi olacak yoksa şer’i kurallara dayalı bir sistem mi? En çok merak edilen konular arasında HTŞ-SDG ilişkisi var. Her iki taraf da çatışma istenmediğine dair sinyaller veriyor. Nitekim ayrıntıları henüz bilinmese de SDG ve HTŞ temsilcileri Şam’da buluştu. HTŞ’nin en çok zorlanacağı konular arasında hem Türkiye’nin hem de ABD’nin istekleri arasında hassas bir denge tutturabilmesi yer alıyor. Suriye’nin tek parça kalıp kalmayacağı henüz belirsizliğini koruyor. Rejimin niteliği ve Şam’ın kendi üzerinde etkili olan aktörlerin taleplerini ne oranda tatmin edici bir şekilde karşılayabileceği sanırım Suriye’nin tek parça kalıp kalmayacağını belirleyecek. Bölünme ya da Irak’taki gibi bir model konuşulan seçenekler arasında.

Ayetullah Hamanei'den Suriye Açıklaması Ayetullah Hamanei'den Suriye Açıklaması

2. Suriye’deki yeni dönemin baş aktörü konumundaki HTŞ, Türkiye ve uluslararası sistem tarafından hâlihazırda “terör” listesinde. Aynı suçlama örgütün lideri için de devam ediyor. Ancak ABD ve Batı’dan gelen işaretler HTŞ’nin terör listesinden çıkarılabileceği yönünde. ABD’nin yeni yönetim üzerinde etkili olmak için “terör” ve “yaptırımlar” kozunu kullanacağı kesin. Yeni Suriye’nin önüne koyduğu/koyacağı ilk şart da kuşkusuz İsrail’in güvenliği.

3. İsrail, bir haftadan bu yana Suriye’ye yönelik tarihinin en büyük saldırılarını gerçekleştirdi. Bazı kaynaklar 500’e yakın noktada 1800 civarında bombalama yapıldığını bildiriliyor. İsrail ordusu, Suriye’nin askeri varlığının %80’inin yok edildiğini iddia ediyor. Saldırılar halen de devam ediyor. Ayrıca İsrail Golan’ın sonsuza kadar kendilerinin ait olduğunu ilan etmekle birlikte Kuneytra başta olmak üzere bazı yerleşim birimlerini de işgal etti. Netanyahu’nun İran ve Hizbullah’la ilişkisini devam ettirmesi halinde yaptığı tehditler; Suriye’deki yeni yönetime peşinen karşı olmadığını gösteriyor. Pek çok uzman da belirttiği gibi süreçten en kârlı çıkan ülkenin İsrail olduğu açık.

Buna rağmen İsrail’e “kınamalar” dışında ciddi bir tepkinin gelmediğini de belirtelim. İslam İşbirliği Teşkilatı yazılı bir açıklama yaparak İsrail’i kınadı. BM Suriye özel temsilcisi, İsrail’in 1974 anlaşmasını ihlal ettiğini belirtti. Ayrıca Türkiye, Suudi Arabistan, Mısır, Katar, Kuveyt gibi ülkeler de İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarını kınadı. Arap Birliği daimi temsilcileri de Mısır’da toplanarak İsrail’in işgallerini kınadı ve bunun 1974 anlaşmasına aykırı olduğunu ifade etti. 14 aydır Gazze’deki soykırım için bir şey yapmayan uluslararası toplumun İsrail işgallerinden dolayı kınamaların ötesinde bir şey yapacağını beklemek hayal.

4. Diğer taraftan Suriye’yi ekonomik ve sosyal açıdan hayli zor günler bekliyor. Nüfusun yaklaşık %70’inin yoksulluk sınırı altında yaşadığı belirtiliyor. Suriye’nin eskiye dönebilmesi için 10-15 yıl gerektiği söyleniyor ve 400 milyar doları bulacak bir maliyet öngörülüyor; tabii ki, Suriye yeni bir kaosun içine sürüklenmez ise. Bu arada Suriye’nin yeniden inşasının söz konusu olacağı yeni dönemde inşaat şirketlerinin ihale kapma yarışında olacağı ve buna bağlı olarak inşaat şirketlerinin de borsada yükseldiği bildiriliyor.

5. Diğer taraftan Suriye’nin petrol, doğalgaz ve tahıl açısından zengin olan bölgelerinin kimin kontrolünde olacağı da önemli bir tartışma konusu. Tüm Suriye’de 2,5 milyar varil; 300 milyar dolar tutarında bir petrol rezervinin olduğu bildiriliyor. Bu rakama doğalgaz dâhil değil. Ülkenin petrol, doğal gaz ve tahıl açısından zengin bölgelerinde YPG’nin ağırlığının olduğu görülüyor. Ancak bu bölgeler hakkında yeni yönetimle pazarlıkların devam ettiği de bildiriliyor.

6. Kuşkusuz herkesin merak ettiği husus ise Şam’daki yeni yönetimin İsrail’le ilişkilerinin nasıl şekilleneceği. İsrail, uluslararası hukuk açısından da şu anda Suriye’de işgalci konumunda. Üstelik işgalini de genişletmiş durumda. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik zorluklar, fiili bölünmüşlük, yaptırımlar, terör suçlaması, ABD’nin ülkedeki varlığı, 20 Ocak’ta göreve başlayacak olan Trump yönetimindeki azılı Siyonistlerin ağırlığı gibi konular İsrail açısından “güvenli bir Suriye” hedefini garantiye alan etkenler. Nitekim bazı haber kaynakları (el-Ahbar) HTŞ'nin, el-Fetih ve HAMAS'ın olmadığı bir toplantıda, bazı Filistin direniş gruplarına silah bırakması ve kampları kapatması yönünde bir bildirimde bulunduğunu iddia etti.

*  * *

Siyasal bir gelişmenin sebepleri ve amaçları arasında büyük farklılıklar, hatta çatışmalar olabiliyor. Mevcut duruma karşı olmak ile sonuçları yönetebilmek ayrı beceriler. “Kim gitmeli ve neden gitmeli?” sorusuna çok farklı amaçlara sahip taraflar aynı cevabı verebilirken, “Kim gelmeli ve nasıl olmalı?” sorusu bir önceki aşamada birlikte hareket eden yapıları karşı karşıya getirebiliyor.

Suriye’de artık bu aşamadayız. Bu aşamayı zorlu hale getiren de Suriye sahasında çok aktör olması ve önceliklerinin farklı olması. Bu noktada HTŞ’nin nasıl bir yol takip edeceği çok kritik. HTŞ kendi tabanı da dâhil öncelikleri farklı kesimlerin talepleriyle karşı karşıya. Bu talepler arasında bir denge kurabilecek mi? Bu sorunun cevabının sadece HTŞ’de olmadığını söyleyebiliriz. Suriye’nin içinde bulunduğu koşullar bu sorunun nasıl cevaplanacağında önemli bir faktör. Özellikle yeni statükonun “uluslararası meşruiyet” kazanma ihtiyacı ve “ekonomik problemler” Suriye’de kimlerin taleplerinin daha ağırlıklı olacağını etkileyecektir. Bu da bölgede yeni denklemlerin, ittifakların ve muhalefetlerin oluşmasına neden olabilir.

Son olarak şunu hatırlatmakta fayda var: Dinlediğim ve okuduğum pek çok uzman, elindeki kısıtlı bilgilerle analiz yapıyor. Dolayısıyla şu aşamada “keskin” ve “kendinden çok emin” analizlere temkinli yaklaşmak gerekiyor. Bütün bunlarla birlikte şu an için net olan şey şu: İsrail’in eli güçlendi ve İsrail bu süreçten en karlı çıkan ülke.

Allah'tan niyazımız bütün bu gelişmelerin bölgemize ve Filistin direnişine hayırlar getirecek şekilde sonuçlanmasıdır.

Editör: Hasan Bedel