.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
Fikrî Durum
Bu dönemde fikrî durum açısından[1] dikkate alınması gereken şey Mütevekkil’in, devletin resmî mezhebi “Mutezile”[2] düşüncesinden “Ehl-i Hadis” mezhebine dönmesi ve açıkça “Mutezile” ve “Şia” mezhebini hedef alarak Ehlisünnet’in[3] çoğunluğu oluşturan Ehl-i Hadis düşüncesini savunmasıdır. “İtizal” mezhebi ve ortaya çıkışı hakkında birçok görüş vardır.[4] Bazı araştırmacılar bu mezhebin Hicretin Birinci Asrı’nın sonlarında, yani Emevîler’in döneminde ve “Vasıl b. Ata”nın kendi üstadı olan Hasan Basrî’den (h. 110-121) ayrıldıktan sonra ortaya çıktığını iddia etmektedir.[5] Araştırmacıların görüşüne göre “İtizal” mezhebi Irak’ta ortaya çıkmış ve orada ilerleme göstermiştir ve beş asıldan oluşmaktadır.[6]
Bu ekolün dayanağı aşırı akılcı olmalarıdır, öyleki bazıları bunların durumlarını Rönesans dönemindeki aşırı akılcı Avrupalılar’a benzetmektedir.[7]
Bu ekol, Memun’un dönemine kadar iç münakaşalara ve siyasete dâhil olmamıştır.[8] Ancak Memun döneminde devletin resmî inancı haline gelmiş ve devletin desteğiyle en üst seviyeye ulaşmıştır. Bazı araştırmacılara ve tarihî şahitlere göre Memun’un asıl amacının, başta İmam Rıza (a.s) olmak üzere Şia ile mücadele etmek ve Şia’yı yenilgiye uğratmaktı. Bu vesile ile kendi ve diğer Abbasî halifelerinin önündeki en büyük ve en tehlikeli engeli kaldırmaktı.[9]
Memun bir taraftan veliahtlığı İmam Rıza’ya (a.s) zorla kabullendirmek isterken diğer taraftanda Yunanlılar’ın felsefe ve mantık kitaplarının çevirisini yaptırarak kendi hedeflerine ulaşmak için çaba sarf ediyordu.
O, İmam Rıza’yı (a.s) veliahtlığa mecbur kılarak İmam’ın (a.s) takvasız ve dünya düşkünü olduğunu,[10] Yunanca kitaplarının çevrilmesiyle de[11] İmam’ı (a.s) itibarsız ve Ehlibeyt kapısını da kapatmaya çalışarak hedefine ulaşmak istiyordu.[12] Ancak İmam (a.s.), Memun’un komplosunu karmaşık bir hâle getirerek ve dakik davranarak Allah’ın bahşettiği Ma’sûmiyet ve ilim sayesinde Memun’un bütün komplolarını boşa çıkardı ve Memun, son çareyi İmam’ı (a.s) şehid etmekte buldu.
Ebaselt şöyle diyor: “Memun, İmam’ın (a.s) itibarını zedelemek için çeşitli şehirlerden mütekellimleri bir araya toplayarak ilmî toplantılar düzenliyordu. Memun bu tür toplantılar ile İmam’ı (a.s) mağlup ederek İmam’ın mağlubiyetini halk içerisinde yaymak istiyordu, ancak Yahudi, Hristiyan, Ateşperest, Sabiî, Brahman ve Ateistler olmak üzere dış düşmanlar ve Müslümanlar’dan olan hiçbir fırka mensubu İmam’ı (a.s) yenemedi ve İmam (a.s) hepsine kendi inançlarından delil göstererek hepsini susturdu.”
Sonra şöyle diyor: “Memun’un bu komplosu tutmayınca İmam’ı (a.s) zehirleyerek öldürdü.[13]
Memun, Mutezile mezhebini kabul ettikten sonra “Mutezile”nin görüşlerinden birisi olan Kur’ân’ın mahlûk oluşu inancını halka zorla kabul ettirdi.
Memun, Hicrî 218 yılında Bağdad valisine bir mektup yazarak hadisçiler ve hâkimleri Kur’ân’ın mahlûk oluşu konusunda sınamasını ve bu görüşe karşı gelenlerin hepsini azletmesini istedi. Yine hâkimlerden sadece Kur’ân’ın mahlûk oluşuna inananları şahid olarak kabul etmelerini ve kabul etmeyenleri de cezalandırmaları hakkında taahhüt almalarını emretti.[14] Gerçekte bu amel, inançları teftiş etmekten başka bir şey değildi ve bu davranışın adı tarihte “Mihnetu’l-Kur’ân”[15] olarak geçmektedir.
Memun, veliahdı olan “Mu’tasım”a yaptığı vasiyetlerden bir tanesi de halkı bu meseleyi kabul etmesi için mecbur kılmasıydı. İlimden hiçbir nasibi olmayan “Mu’tasım” ulemadan Kur’ân’ın mahlûk oluşu inancını kabul etmeyen herkese zorluk çıkarıyor ve Mutezile olmayan her âlim ve hâkimi de kırbaçlatıp işkence ediyordu.[16]
Abbasî halifelerinden olan “Vasık”, “Mu’tasım”a iktida ederek “Mutezile” inancını destekliyordu. O, halka bu inancı kabul etmesi için ciddi zorluklar çıkararak Bağdad halkının rahatsız olmasına sebep oldu.[17] Vasık, işi aşırı derecede ileri götürerek Rumlar’la yapılan esir mübadelesinde Müslümanlığın şartı olarak Kur’ân’ın mahlûk oluşunu karar kıldı ve bu inançta olmayan her kimse, Müslüman kabul edilmeyerek mübadele edilmiyordu.[18]
Abbasî halifelerinin bu inanç üzerindeki zorbalıkları ve muhaliflere işkenceleri, hapishanelerin muhaliflerle dolmasına sebep oldu.[19] Bu görüşe muhalefet eden Ahmed b. Hanbel, kırbaçlanarak bir süre zindana atıldı[20] ve Bağdad halkı, Vasık’ın halifeliği döneminde Ahmed b. Nasr Hazaî rehberliğinde bu mesele üzerine kıyama kalkıştı ve Vasık’ın azledilmesini istediler. Vasık’ın vasıtasıyla bu kıyam yenilgiye uğratıldı ve rehberi de öldürüldü.[21] Şafiî’nin öğrencilerinden olan Yusuf b. Yahya Buveytî, işkence görerek zindanda öldü.[22] Şüphesiz bu davranışların tamamı halkın Mutezile’den daha fazla nefret etmesine sebep oluyordu.[23]
Vasık’ın ölümüyle halifelik makamına geçen Mütevekkil (h. 232-247) açık bir şekilde Ehl-i Hadis’i destekleyerek Mutezile ve Şia’yı[24] ezmeye ve bastırmağa başladı.[25] Bu vesile ile Mutezile’yi destekleyen halifelerin yaptıklarından bıkan halkın rızasını elde etti.[26] Halk bu konudan dolayı onu övmüş ve aşırı derecede mübalağa ederek Mütevekkil’i sünneti ihya eden ve bid’at’ı ortadan kaldıran üç halifeden biri olarak gördüler.[27]
Mütevekkil bunların yanı sıra Mutezile inancına eğilim gösteren ve toplumda aşırılık gösteren Alevîler’i de yenilgiye uğratmayı başardı.[28]
O, bu fikrî değişim ile kendi siyasî hedeflerine ulaşmak ve Mutezile ve Şialar’ı yok etmek için özel önlemler aldı.
Mütevekkil, ilk başta Memun ve Mutezile tarafından hadis rivayetçilerine karşı yapılan inanç teftişini (el-Mihnet) yasakladı ve Mutezile ve taraftarlarını Şia aleyhine düşmanlık sloganları atmalarına teşvik etti.
Daha sonra Mütevekkil, kendi veziri İbn Ziyad’ı görevinden alarak yerine Şia düşmanlığı ve Şialığa karşı aşırılık siyaseti taraftarı olan “Cerceraî” ve “İbn Hakan”ı seçti.
Son olarak “Şakiriye” adı altında yeni bir ordu kurdu. Bu ordunun askerlerini düşünce açısından Alevî aleyhtarı olmakla bilinen ve Suriye, el-Cezire, Cebel, Hicaz hatta Abna gibi şehirlerde yaşayan ve mezhebî inancı teftiş etmekle (Mihnetul-Kur’ân) görevlendirilen kişileri seçti. [29]
Mütevekkil, bu girişimlerin yanı sıra Şialar’ın ve Alevîler’in[30] aleyhine bir kısım operasyonlar yaptı. Bu operasyonlardan birisi de önceden işaret edildiği gibi İmam Hüseyin’in (a.s) kabrinin harap edilmesidir.
Bu dönemde vuku bulan diğer meselelerden birisi de İbn Ebi Şeybe’nin “Musannef” (ö. 235 h.), Sahih-i Buharî, (ö.256 h.) ve Sahih-i Muslim, (ö. 265 h.) adlı eseri gibi bir kısım hadis mecmualarının yeniden şekillenmesidir.[31]
- - - - - - - - - - -