.
.
Ehlader Araştırma Bölümü
“Kuruş'u mu İran'a Sokuyorsunuz?”
O gün, Karşılama Komitesi Tahran'dan Paris'e telefon etmişti. Ben İmam'ın hem telefonlarına bakıyor, hem de yazışmalarını takip ediyordum. Telefonun diğer ucunda Şehit Dr. Beheşti vardı ve şöyle diyordu:
"İmam'a iletiniz, hazırladığımız İran'a giriş programının detayları şu şekildedir: Havaalanına kırmızı halı serilecek ve göze hitap edecek ışıklandırma çalışmaları yapılacak, havaalanından Beheşt-i Zehra'ya ise helikopter ile geçiş yapılacak..."
Telefon konuşmasının hemen ardından İmam'ın yanına çıktım ve Dr. Beheşti'nin bu dediklerini bir bir kendilerine aktardım. İmam her zamanki gibi pürdikkat tüm söylediklerimi dinledi ve ardından ciddi bir yüz ifadesiyle şöyle buyurdu:
"Git efendilere söyle Kuruş'u mu[1] İran'a Sokuyorlarmış? Asla böyle şeylere gerek yok. Bir talebeyim ben, bir dönem İran'dan ayrılmıştım şimdi de geri dönüyorum. Hepsi bu. Ben ümmetle beraber olmak istiyorum. Onlarla beraber yürümek istiyorum. Ayaklar altında çiğnensem dahi."[2]
* * *
“Kardeşlerimin Yanında Olmam Gerekiyor.”
İmam, Paris'ten Tahran'a hareket edeceği zaman gazetecilerden birisi şöyle bir soru yöneltmişti:
"Tahran'a adımınızı attığınız zaman çok kanlar dökülebilir, buna rağmen ülkeye dönme taraftarı mısınız?"
İmam bu soru üzerine şöyle dedi:
"Kardeşlerimin yanında olmam gerekiyor."[3]
* * *
Araba Nerede?
İmam henüz Paris'ten yeni gelmiş ve Mehrabat Havaalanı’nda bir basın açıklaması yapmıştı. Daha sonraki program oradan halkın toplandığı Beheşt-i Zehra'ya gitmesi idi ama İmam'ı oraya gitmesi için bırakmıyorlardı. Ayetullah Muntazeri ve Merhum Talagani hatta Şehit Beheşti de bu şekilde hareket etmenin tehlikeli olabileceğini, önce eve geçmeleri gerektiğini İmam'a izah etmeye çalışıyorlardı. İmam tüm söylenenleri bir bir dinledikten sonra onları uygun bir dille reddetti ve bana şöyle dediler:
"Araba nerede? Ben halka Beheşt-i Zehra'ya gideceğime dair söz verdim."
ve zaten öyle de yaptılar. Hatta İmam orada yaptığı konuşmasından sonra halkın arasına girdi ve Allah'a şükürler olsun ki o kalabalıkta ezilmeden ve çok yıpranmadan oradan ayrıldık.[4]
* * *
Arbede
1979 Şubat ayının ilk günüydü. İmam’ın halkla olan buluşması sona ermiş, artık hareket etme vakti gelmişti. Az ileride çalışır vaziyetteki helikoptere binip oradan ayrılacaktık. O denli kalabalıktı ki, asla tarif edilemez. Helikoptere ulaşmak için insanların arasından bir yol açılması gerekiyordu ve görevliler bunu başarmıştı. Yanımızda Meclis başkanı Sayın Envari, Şehit Müfettih ve diğer devlet erkânı da vardı. Helikoptere doğru ilerlemeye başladık ama pilot, helikopterin etrafını saran insanlara pervaneler çarpmasın ve bir zarar görmesinler diye boş kalkmak zorunda kalmıştı. Biz de bir anda, İmam ile binlerce insanın arasında kalakalmıştık. O izdihamda önce Envari Bey, yere düştü ardından da Şehit Müfettih. Yanımızda bulunan bir iki kişi de bayılıp gittiler. Bir ben ayakta kalmıştım.
İşte o sırada İmam'ın emmamesi[5] başından yere düştü, abası sırtından çıktı ve iş oldukça tehlikeli bir boyuta geldi. Herkes İmam'a dokunmak istiyor ve bunun için insanlar birbirlerini eziyorlardı. İmam'a da istemeden zarar veriyorlardı. Ben ne yaptıysam hiçbir faydası olmuyor, İmam halkın arasında bir o yana bir bu yana savrulup duruyordu.
Çok garibime gitmiştir; onca kalabalığın arasında İmam oldukça sakin gözüküyordu. Kâh insanlara bakıyor, kâh gökyüzüne. Sanki İmam onca kalabalığın arasında bir beşiğin içerisindeymiş ve halk da yavaş yavaş beşiği sallıyormuş gibiydi. Ama inanılmaz bir baskı ve hareket vardı. Allah şahit, ben bir ara İmam'dan tamamen ümidimi yitirdim ve orada halkın arasında ezilip can vereceğini düşündüm ve; “Yeter! İstediğiniz oldu mu? Öldürdünüz İmam'ı! Gitti elimizden!” diye bağırmaya başladım. Tam o esnada çok gariptir ki; yaklaşık 10-15 kişilik bir grup İmam'ı o kalabalığın arasından söküp aldı, ilk konuşma yaptığı kürsünün yanına götürdü. İmam'ın yanına vardığımda oldukça halsizdi ve yaklaşık 20-25 dakika ellerini yana sarkıtmış halde yerde oturdu ve yerinden kımıldayamadı.[6]
* * *
En Güzel Anlar
İmam, Beheşt-i Zehra'daki konuşması sona erdikten sonra halkın arasından geçmek istemişti. Hatta belki denk gelmişsinizdir; İmam'ın binlerce insan arasında ne başında emmamesi, ne omzunda abası olan fotoğraflara. Bu olay üzerinden bir hayli zaman geçmişti ve İmam bizlere şöyle buyurmuştu:
"Ben o gün ruhumun çekildiğini hissettim."
İmam bizlere hayatı boyunca yaşadığı en güzel anın o kalabalık arasında yere yığıldığı ve insanların ayakları altında ezilmeye başlayıp, yok olacağını hissettiği an olduğunu anlattı. Bu bana göre İmam'ın insanlara olan mahabbet ve tevazusunun en bariz örneklerinden birisidir.[7]
* * *
Yensek de Yenilsek de
İmam'ın halet-i ruhiyesi asla değişmezdi. Ne Bursa'da, ne Necef'te, ne Paris’te, ne de İnkılâptan sonra Tahran'da. Bu devrimin, zaman da alsa, zaferle sonuçlanacağından çok emindi. Hatta Paris'te ikamet ettiği dönemlerde birçok insan gelir ve İmam'a ne zaman zafere ulaşacaklarını, ne zamana kadar kan dökülüp, ölüler vereceklerini sorarlardı. İmam da şöyle cevap verirdi: "Biz görevimizi yapmakla yükümlüyüz. Eğer bizler görevimizi gereğince yaparsak inkılâbımız meyvelerini verse de vermese de bizler kazanmış sayılırız." [8]
- - - - - - - - - - -
[1] Büyük Kiros, Farsça'da Kuruş olarak telaffuz edilen; II. Kiros, ya da Büyük Keyhüsrev, MÖ 576-MÖ 529 tarihleri arasında yaşamış ve Pers İmparatorluklarından Ahameniş Hanedanı'nın kurucusu ve ilk kralıdır. II. Kiros, günümüz Türkiye coğrafyasını da kapsayan geniş topraklara hükmetmiştir. (Mütercimin Notu)
[2] Firdevsipur, İsmail, Keyhan, 05.07.1988
[3] Sergüzeştha-i Vije ez Zendegi-i İmam Humeyni, C.3, S.106
[4] Humeyni, Ahmed, (İmam'ın Oğlu) Delil-i Aftab, S.80
[5] Sarık
[6] Natık Nuri, Ali Ekber, Ümid-i İnkılab, Sayı.48, S.100
[7] İmam Cemerani, Mehdi, Müessese Arşivi
[8] Hüccetü'l İslam ve'l Müslimin Firdevsi Pour, Haftalık İttilaat Dergisi, Sayı2027, S.19