“Mümin üç şeye muhtaçtır: Allah’tan olan başarıya, nefsinden olan öğütçüye, nasihat edenin nasihatini kabul edebilmeye.”[1]
İmam Muhammed Taki (as)
Tevfik Allah'a aittir. Peygamberler her zaman bir iş yaparken şöyle diyorlardı:
''Başarmam sadece Allah’ın yardımına bağlıdır.'' Hud/88
Masum şahsiyetler tevfik ve hidayetin Allah tarafından olduğuna inanan bir yaşam felsefesine sahip idiler. Her zaman böyle bir tevhidi bakış, insanın başarıyı kendi gücüne değil de, Allah’ın gücüne dayatmasına ve her şeyin O’nun elinde olduğu hakikatine inanmasına sebep olmaktadır.
Akıl ve vicdan insanın bâtın ve içinde iyi ile kötüyü gösteren aydınlatıcı ışıltılardır. Hata işlendiği zaman ise hemen kınayarak ve ayarlayarak öğüt verirler. Allah, vicdan muhasebesi yapabilen insanların ehemmiyetini ayette onların nefislerine yemin ederek göstermiştir:
“Kendini kınayan nefse yemin ederim.” Kıyamet/2
Fıtrat özelliğini kaybettiği sürece vicdan ve akıl, sahibinin ıslahı ve hatalardan uzak durması için hep koruyucu ve uyarıcı olurlar.
İnsan dışarıdan gelen öğüdü kabul edecek bir tevazu ve alçak gönüllülüğe sahip olmalıdır. Dışarıdan gelecek eğitici, anlamlı ve yararlı her türlü nasihate açık olmalıdır.
Hulâsa; öncelikle Allah'tan tevfik istemeliyiz, sonrasında kendi nefsimizde vicdan ışığını açık tutmalıyız ve aynı zamanda dışarıdan gelen nasihat, eleştiri ve uyarılara açık olmalıyız.
Allame Tabatabai (r.a) tevfiki şöyle tanımlamıştır:
“Allah’ın, kullarına salih işleri yapabilmeleri için gerekli sebepleri hazırlamasına tevfik deniliyor.
Böylelikle tevfikin gerçekleşmesi için önce gerekli sebepler hazır olmalıdır. Sonra ki aşama, insanın kendi çabasıdır.”[2]
Eğer gerekli sebepler varken, insan o sebepleri harekete geçirmezse bu tevfikin olmadığı anlamına gelmez. Tevfik ve başarı imkânları olmasına rağmen hedefe ulaştıracak yollar izlenmediğinden dolayı buna ‘tevfiksizlik’ oluşmuştur demeliyiz.
İmam Rıza (a.s) bu konuda şöyle buyurmuştur:
“Her kim Allah'tan tevfik isterken, (sonuca gitmek için) çaba harcamazsa kendisiyle alay etmiş olur.”[3]
Mümin kendi nefsinden ve kendinden bir nasihatçiye ihtiyacı vardır. Eğer kendi nefsi onun için bir nasihatçisi olmazsa, dışarıdan yapılan nasihatlerin bir faydası ve tesiri olmaz. Tıpkı gözleri görmeyen bir insanın gözüne ışık tutulduğunda da görme imkânın olmadığı gibi. Çünkü dışarıdaki ışık görmek için yetmiyor, insanın gören gözü de olmalıdır.
Hidayet ve tevfik de öyledir. Allah’ın Peygamberler ve kitaplar göndermesi insan hidayetinde yeterli değildir.
İnsanın kendinden bir kabiliyete de ihtiyaç vardır. Kabiliyeti ölmüş, içten içe bozulmuş, fıtratı kirlenmiş ve kendinden nasihatçisini kaybetmiş, eğitilmeye müsait olmayan insanlar hakkında Allah'u Teâlâ şöyle buyurmuştur:
“İnkâr edenleri uyarsan da uyarmasan da onlar için birdir, asla iman etmezler.” Bakara/6
Eğer çok yakın geçmişimizden bir örnek verecek olursak Şehit Muhsin Hocaci’nin şehadetini inceleyebiliriz. Ehl-i Beyt’in kutsal mekânlarını savunurken Allah'ın kendisine verdiği tevfik, başarı ve fırsat ile savaştı ve şehit düştü. O, şehit olunca herkese yepyeni bir cesaret ve maneviyat kanı pompalamış oldu.
Allah'tan gelecek lütuf ve başarıyı kullar hak etmelidirler. Hiç bir şey sebepsiz değildir. Allah'ın tevfikini hak edecek şeyleri yapmaya dikkat etmeliyiz. İmam Rıza (a.s) buyuruyor:
“Allah anne ve babaya saygısızlığı haram kılmıştır çünkü Allah'a itaat hususunda tevfikten mahrum kalmaya sebep olmaktadır.”[4]
Birçok başarı, anne ve babaya gösterilen saygıdan kaynaklanmaktadır. Anne ve babaya yapılan saygısızlığın haram olmasının sebeplerinden biri Allah'a yapılacak itaat ve kulluğa mani oluşudur. Tıpkı birçok başarının anne ve babaya gösterilen saygı ve iyilikten kaynaklandığı gibi.
Şahsın biri İmam Seccad'a (as) soruyor: “Niçin annenizle birlikte aynı sofrada oturmuyorsunuz?” İmam şöyle cevap veriyor:
“Sofrada olur da annem bir lokma yemek ister ve ben fark etmeden onun yemek istediği lokmayı alarak saygısızlık yapacağımdan korktuğumdan dolayı.”
İsfahan'ın büyük taklit mercilerinden birine nasıl böylesine bir manevi dereceye ulaştığını soruyorlar. Taklit merci şu cevabı veriyor:
Gençlik çağlarımda bir gece babam benim odama geldi ve o gece benim odamda kalması icap etti. Ben uyuduğumda ayağımı babamın yanında uzatmış olacağımdan dolayı, o gece iki dizim üstünde duvara yaslanarak oturarak uyudum. Babam uyanınca benim ona olan saygı ve edebimi fark edince, benim hakkımda dua etti. Benim babama saygım ve babamın benim hakkımda hayır duası sayesinde, Allah bu derecelere ulaşmam için bana tevfik ve başarı verdi.”
Muhsin Hoceci de, Hz. Zeyneb'in haremini korumaya giderken, önce anne ve babasının ayağını öpüyor. Belki de onun bu davranışı ve tutumu onun böylesine başarılı olmasına ve dünyanın her yerinde, her kesimin uyanışına vesile oldu.
Bazı insanlar mübarek ve verimli bir hayata sahiptirler. Bu bereketin kaynağı Allah'tır. Allah'ın tevfiki sayesinde bereket vardır. Allah tevfik ve başarıyı hak edecek yaşayışlara sahip olmayı bizlere inayet etsin inşallah.
[1] Bihar'ul Envar, c.78 s.358; Tuhaf'ulUkul s.480
[2] el-Mizan c.10 s.376
[3] Bihar'ul envar s.75 c.356
[4] Mizan-ul Hikme c.14 hadis.22718