.
.
Dünya ve ülkemiz basınının boy boy yapmış oldukları haber ve atmış oldukları; "İran'da halk rejimi istemiyor, özgürlük için halk ayaklanmış, çok sürmez rejim çöker" gibi manşetlerle İran'a gidiyordum!
Yolculuk başladı; uçağa bindim, yolcularda bir endişe veya korku gözlemlemeyi beklemiştim; fakat herkes çok rahat ve sakindi. Uçaktan indik, Tahran İmam Humeynî Havalimanı’nda da durumlar normal seyrinde devam ediyordu. Tahran'a gittim, sokaklarında, cadde ve pazarlarında herhangi bir kaosa şahit olmadım. Daha sonra Kum şehrine gittim, bir kaç gün geçti, her şeyin normal seyrinde devam ettiğini gördüm. Bir iki yerde küçük gruplar halinde taşkınlık yapan anarşiler veya kimi batıya özenen daha karakterleri oturmamış çoğunluğu genç kızlardan oluşan, küçük grupların eylem ve taşkınlıklarını duydum. Tabi, İran'da İslami rejimin yıkılmasını arzu eden ve yıllardır plan, proje çizen batı ve emperyal güçler ve medya organları, bu küçük eylemleri çarpıtarak büyük bir fitne ve kaos ortamına dönüştürmek istemeleri ilk değildir ve son da olmayacaktır. Bunların büyük yalanlarına, hadsiz abartılarına, biri bin gösterip fitne ateşini körüklemelerine, hiç de yabancı değiliz.
Evet, İran halkının 40 yılı aşkın süre zarfında, fitnelere, savaşlara, entrikalara ve her türlü ambargolarla karşı mücadelesinde, yorgun düştüğünü düşünürsek; bu ilkeli ve azimli halkın ilkesizleri, kimi zaman ekonomi sıkıntılardan dolayı, Batı'ya maşa olabiliyorlar maalesef.
Özgürlüğe gelince; insanların bilhusus kadınların özgürce, tam bir güvenli ortamda, rahatça yaşadığını diyebilirim. Bayanlar günün her vaktinde, gecenin yarısında, gönül rahatlığıyla dışarıya çıkarak gezip, seyahat edebiliyorlar.
Kadınlar, bütün aktivitelere katılabiliyor ve hayatın her alanında var olduklarını ve önemli pek çok statüye sahip olduklarını söyleyebilirim.
Örtünmeye gelince; dünya basınının yansıttığı gibi zorla hicaba sokma (icbari hicap) diye bir şey yok. İcbari hicap yasası olmasına rağmen, yasa tam uygulanmıyor. İmanı zayıf olan veya hicabı benimsemeyen kadınlar; boyunlarına bir atkı veya eşarp atarak saçları açık, serbestçe dışarıda gezip dolaşa biliyorlar. Fakat her ülkenin bir çeşit yasa ve kuralları olduğu gibi, İran İslam Cumhuriyeti'nin de, İslami öğretileri referans kabul ederek, bir çeşit kanun, kural ve yasaları vardır.
Maalesef bu son ayaklanmalar, İran'da nizam ve düzeni bozmak isteyen Batı’nın bilhassa Amerika'nın planladıkları ve örgütledikleri bir oyun ve düzenbazlıktır ve bu insanlar Amerikan modeli olan bir özgürlüğü, ilke edinmişlerdir. Çok ilginç bir protesto ve talep olsa gerek, bunlar ne özgürlüğü istiyor, özgür olmadıkları ne var ki? Bunlar daha ne özgürlüğü istiyorlar?! Suriye, Irak ve benzeri ülke halklarının istedikleri gibi bir özgürlük, öyle mi?
Yaşanan durumlardan Amerika ve batı çok mutlu, ama şu yaşananların İran’da gerçekleşmesinden dolayı umutsuzlar. Yine de her zaman olduğu gibi bugün de, "gölü mayalayalım; ya tutarsa" mantığıyla uğraşıp duruyorlar. Gelişen durum ve vakıalara karşı İran devleti, ferasetli halkıyla el birliğiyle omuz omuza, gereken tedbirleri alarak bu fitneyi söndürmeye ve ülkelerinin birliğini, diriliğini korumaya çalışıyorlar.
Mevcut düzenin oluşması ve devam etmesi için, İran halkı çok büyük, tarif edilemez bedeller ödemiş, kolaylıkla kimse yıkamaz, hele hele üç beş anarşi eylemlerle ve kargaşalarla hiç yıkamazlar. Şu kargaşa çıkaran kesime karşı orantısız güç kullanmayan güvenlik güçleri ve İran'ın gerçek halkı, bu düzenin sahibi, muhafızı, fedaisi ve bekçileridirler.
Evet, bir kaç gün sonra cuma günü oldu, ülkenin nabzının tutulduğu en önemli yerlerinden biri olan Qum cuma namazına katıldık. Binlerce insanla bir arada cuma namazını eda ediyordum. Katılımcı halk yüksek moralli, heyecanlı ve eskisinden daha çok dimdik ayakta duruyordu. Cuma imamı ve hatibi kürsüye çıktı; halk bir anda ayağa kalkarak tekbirler getirdi, Rehberlerine, mevcut nizama bağlı kalacaklarını ve Amerika, İsrail'e karşı ölüm sloganları atmaya başladılar. Cuma imamı, birinci hutbesinde halka hitaben takvalı olmayı öğütledikten sonra , Peygamberlerin ulvi makamlarına ve görevlerine değindi. Namazın ikinci hutbesinde ise, siyasi içerikli konuşmalar yaptı. İslam inkilabı'nın değerlerine ve hedeflerine işaret ederek ülkelerine yapılan onca ambargolara rağmen ülkelerinin ilim, bilim, teknoloji, sanayi, nizami vb. açılardan vardıkları başarı noktalarına değindi. Daha sonra dış güçlerin zaman zaman farklı metotlarla entrikalar , fitneler ve kargaşalar çıkararak ülkeyi bölme ve nizamı değiştirme planlarının olduğunu söyledi ve bu son karışıklıkların da, o planların bir parçası olduğuna söyledi. Hatip; "Dış güçlerin, Amerika, İsrail ve Batı'nın yurtiçinde bu tür fitnelere baş vurarak ülkemizi bölme, şanlı nizamımızı yıkma ülkemizi parçalama uykusu görmekte ve bunlar asla kirli hedeflerine ulaşamayacaklardır" dedi. Katılımcılar tek bir sesle "tekbirler getirerek, hatibe destek vererek mevcut nizama can pahasına sahip çıkacaklarını, binlerce şehitin kanıyla yeşeren devrim ağacının kurutulmasına izin vermeyeceklerini" yinelediler.
Namazdan sonra herkes sakin ve huzurlu dağıldılar.
Her şey normaldi ve halk daha bilinçli ve basiretli ve büyük azimle ileriye dönük ülkelerini ve islami nizamı nasıl yaşatabilir ve islami nizam ve rejimle nasıl yaşayabilirleri üzerinde düşündüklerini ve konuştuklarını gördüm.
Halktan birileriyle son olaylarla ilgili konuştuğumda; "olayların bilinci içerisinde olduklarını, kimlerin oyunun bir parçası olduğunu bildiklerini, düşmanı tanıdıklarını ve böylelikle Amerika'ya karşı öfkelerinin daha çok arttığını ve nizama daha çok sahip çıkmaları gerektiğini" söylüyordular.
İran halkı, sokakları, caddeleri, iş yerleri, okulları, çarşı pazarları ve nizamı, her şey yerinde ve yolundadır ve hayat normal akışında devam ediyor.
Amerika ağzıyla konuşan basın! yine yanıldınız, yalan ve abartılı haberlerinizle, yanılttınız. İlkeli olmaya sizi davet ediyorum.
Sözün özeti; emin olun kolay kolay bu halk yenilmez ve bu nizam yıkılmaz. Çok şükür, komşumuzda çözülmeyecek bir sıkıntı yok.