Tarih boyunca toplumlarda görülen en acı durumlardan biridir Masumlukların kaybedilmesi. Masumiyetin kaybedilmesi de nedir?! İnsanın iki kademeli masumiyeti vardır. Birincisi; İnsan dünyaya geldiğinde onda hiçbir günah ve hata lekesi yoktur. Tertemiz beyaz bir sayfa gibidir; yani masumdur. Daha sonra İlahi peygamberler ve 12 İmamlar’ın öğretilerine boyun eğerek ve Hakka iman ederek ikinci masumiyet kademesine geçer.
Birinci masumiyete herkes sahip olur; ama ikinci masumiyet herkese nasip olmaz.
İnsan dünyaya geldiğinde masumdur; melekût âleminden yeni gelmiştir. Ama bu dünyada hata ve günahlara bulaştıkça bu masumluğunu kaybeder.
Ama asıl önemli olan Hakka iman ettikten ve İlahi peygamberler ve 12 İmamlar’ın öğretilerine boyun eğdikten sonra kaybedilen masumiyetlerdir. Tarih bu şekilde kaybedilen masumiyetlerle doludur.
Hz. Musa zamanında kaybedilen bir masumiyet; Bel’am Baura… Hz. Musa zamanında yaşayan Ben-i İsrail âlimlerinden birisiydi Bel’am Baura. Manevi olarak öyle yükselmişti ki her duası anında kabul oluyordu. Rüya tabiri ilmine sahipti ve her dediği çıkıyordu. Bu gibi özelliklerinden dolayı insanlar onun etrafında toplanıyordu. Ama daha sonra dünyalık mal ve makam için Hz. Musa’nın karşısına dikilerek kazanmış olduğu masumiyetini kaybetti.
Kur’an-ı Kerim’de Allah-u Teâlâ onun hakkında şöyle buyuruyor:
“Dileseydik o ayetlerle onu elbette yüceltirdik. Fakat o, dünyaya saplanıp kaldı da kendi heva ve hevesine uydu. Onun durumu köpeğin durumu gibidir: Üzerine varsan da dilini sarkıtıp solur; kendi hâline bıraksan da dilini sarkıtıp solur. İşte bu, ayetlerimizi yalanlayan toplumun durumudur. Şimdi onlara bu olayları anlat ki düşünsünler.” (Araf/176)
Tarihte beni derinden düşündüren ve acıya boğan kaybedilen masumiyetlerden birisi de Zübeyir’dir.
Zübeyir’in hayatı çok ilginçtir. İlk Müslüman olanlar arasındaydı. Dördüncü veya beşinci Müslüman olan kimsedir. Müslüman olduğunda 16 yaşında idi. Müslüman olduğu andan itibaren kılıcıyla Peygamber Efendimiz (s.a.a)’in canını korumak için mücadele verdi.
Habeşistan’a hicret eden Müslümanlar arasındaydı Zübeyir. Peygamber Efendimiz (s.a.a)’in yanında bütün savaşlara ve gazvelere katıldı; birçok yaralar aldı ve ölümlerden döndü. Bu yüzden Peygamber Efendimiz (s.a.a) ona “Seyfu’l İslam” yani İslam’ın Kılıcı, lakabını verdi.
Peygamber Efendimiz (s.a.a) vefat ettiğinde sadece İmam Ali (a.s)’nin yanında yer aldı. Hz. Fatıma (s.a)’nın mübarek cenazesi geceleyin gizli bir şekilde sadece sekiz kişi ile defnedilmişti ve bu sekiz kişiden birisi Zübeyir idi.
Birinci ve ikinci halife zamanı geçti ve ikinci halife, üçüncü halifenin seçilmesi için altı kişilik bir şura oluşturmuştu ki bu altı kişiden birisi de Zübeyir idi. Zübeyir’in oyu belli idi. Onun oyu İmam Ali (a.s)’den yana idi. Evet, buralara kadar ve üçüncü halifenin de bir dönemine kadar Zübeyir, İmam Ali (a.s)’nin sadık dostlarındandı.
Bu süre zarfında Müslümanların refah seviyesi artmış, birçok ülkeler fethedilmiş ve İslam toprakları kıyas edilemeyecek kadar büyümüştü. Artık kıtlık ve yokluk zamanı değil bolluk zamanıydı. Yenilgi değil zafer zamanıydı.
Yani Müslümanların ikinci imtihanı başlamıştı.
İnsanlar, bazen yoklukta imtihan edilirler ve bazen de varlıkta ve bollukta imtihan edilirler. Yokluk ve zorlukta imtihandan başarılı çıkan bazı kimseler, bolluk ve varlıkta imtihanı kaybedebilirler. Zübeyir de bunlardan birisi olmuştu. Dünya sevgisi, mal ve makam sevgisi kalbinde yer etmeye başlamıştı.
Geldi, geldi ve İmam Ali (a.s) halife olduğunda Zübeyir artık yüz seksen derece ters dönmüş ve velayet savunuculuğundan velayet düşmanlığına geçmişti. Bir zamanlar İmam Ali’yi canı pahasına savunurken şimdi İmam Ali’nin karşısına dikilmiş ve onu öldürmek için adam toplayarak savaş açmıştı.
Evet, belki de tarihte kaybedilen en büyük masumiyet buydu. Bunun gibi daha nice kaybedilen masumiyet örnekleri var ki sözü fazla uzatmak istemiyorum.
Peki, bu masumiyetlerin kaybedilme nedenleri neydi. Neden insanlar o masumluklarını ve imanlarını koruyamıyorlar. Rahman'ın ordusundayken sonradan Şeytan’ın ordusuna katılıyorlar?
Bunun temelinde dünya sevgisi vardır. Dünya sevgisini genel olarak ikiye ayırırlar. Mal ve para biriktirme, refah ve lüks içinde yaşama sevgisi ve makam, mevki, şan ve şöhret sevgisi. Toplum içinde sevilme, sayılma ve itibar görme sevgisi.
Kimisi sadece mal peşindedir ve makam o kadar önemli değildir. Kimisi de sadece makam peşindedir ve mal ve paranın önemi yoktur. Ama kimisi hem mal ve hem de makam peşindedir.
Hiç fark etmez, hangi dünya sevgisi olursa olsun, insandaki masumiyetin kaybedilme nedenidir.
Lükse ve şatafata düşkünlük, yaşantımızın ve hayatımızda kullandığımız araç ve gereçlerin lüks, hatta ultra lüks olmaya başlaması tehlikedir. Masumiyetlerin kaybedilme nedenleridir.
Ama en tehlikeli dünya sevgisi, makam, ün, nam, şöhret sevgisidir. Peygamber Efendimiz (s.a.a) şöyle buyurmuştur:
آخِرُ ما یخْرُجُ مِنْ قُلُوبِ الصِّدِّیقینَ حُبُّ الْجاه
"Sadıkların kalbinden çıkan en son dünya sevgisi, makam sevgisidir."
Kaybedilen masumiyetler tarih boyunca olmuştur ve günümüzde de olacaktır. Ama dua edelim ve Allah’a yalvaralım ki biz bu kimselerden olmayalım. Allah, akıbetimizi hayırlı etsin…
Alevi Din Âlimi
Ali Akın Caba